- Ayrılık hissine kapılma !

Adsense kodları


Ayrılık hissine kapılma !

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Wed 20 October 2010, 09:27 am GMT +0200
1031. Başın hakkı için olsun, ayrılık fikrine kapılma!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat

(c. IV,2024)




• Ey güzel! Sana mat olanı, sen mat etme; ona lütuf ve riayetten başka bir şey yapma!

• Bazı kusurlarda bulundu, terbiyesizlik etti ise, onları, lütfunla bağışla; cezasını vermeye kalkışma!..

• Acımak vaktidir; ona acı, kin tutma! Kulunu belalara uğratıp da, yok etme!

• Başının hakkı için olsun, ayrılık fikrine kapılma; buluşmaktan, kavuşmaktan başka bir şey düşünme!..

• Topraktan yaratılmış olan kulunun toprağını yerlere saçma; ona, göklerden başka bir yeri durak olarak verme!

• Önceden, onu, kendinden başkasına çekme; sonunda da, ona, kutluluktan başka bir şey verme!

• Neye alıştı ise, lütfunla, onu, alıştığı şeye ulaştır! Onu, kendi başına bırakma;  onu, manen beslemekten, yetiştirmekten bıkma, usanma!

• Ben, senin meyhanende bulunanlara kulum, köleyim; bizi, meyhaneden soğutma, meyhaneye sırt çevirtme!

• Biz kim oluyoruz ki, "Yapma, etme!" diyelim! Fakat, mademki dedik, bizim suçumuza bakma!

 

1032. Yalnız ben değil, herşey, onun aşk ateşi ile yanmaktadır!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat 

(c. IV, 2025)

• Ey hakkı, hakikati inkar ederek bize bakan kişi! Ben, sana karşı başkaları gibi iki gönüllü değilim; ben, inandığımı yaşıyorum!

• Ey bütün tatlılıkların kaynağı! Neden bize acı sözler söylemeyi düşünüyorsun; bu sana yakışır mı?

• Aşkınla yanmış yakılmış gönlüme su serp! Çünkü sen, acı çekenlerin, içi yananların yardımcı güzelisin!

• Yay gibi gam oklarını başıma yağdırma; kalkanı olmayana niçin oklar atarsın?

• Sevgilim! Senden güle şikayetlerde bulundum, vefasızlığından bahsettim! Gül, bana dedi ki: "Ben de, senin sevgilin yüzünden yakamı yırtmakta,   elbisemi parçalamaktayım!"

• Nergis; "Onu benden sor!" dedi. "Ben, bakış ve görüş sahibi olanların kulu kölesiyim!

• Yalnız ben değil, baştan başa bütün çayırlar, çimenler, bağlar bahçeler benim gibi, onun aşk ateşi ile yanmaktadırlar!

• Ayla güneş bile, onun yüzünün aşkı ile mest olmuşlar da, bu yüzden şu gökkubbede dönüp durmadalar!

• Deniz, onun aşk ateşi ile coşup köpürmüş; gökyüzünün de, bu ağır yükten beli bükülmüştür!

• Dağ, ona hizmet ederek, onun beli kemerli kullarından sayılsın diye, beline kemer  kuşanmıştır!"

• Kulağıma; "Bize, şu şekle sığmayanlardan bir haber ver!" diyen canların sesleri geliyor!

• Fakat, bu hali kime söyliyeyim? Bu sesleri kime duyurayım? Cihanda mahrem nerede? Hiç birşeyden haberi olmayanlara neyi haber vereyim?

• Denizin yüzü, çerçöp yeridir; içi ise, incilerle doludur!

• Benim içim dışım ise, çerçöple sıvanmış bir avuç balçık; ama, Hakk'ın lütna mazhar olarak şu denizde yol bulmuş, ona doğru geçip gitmede!..

•Şu başsız ayaksız gazelimize bak! Ayağımızdan tutmuş. bizi, sana doğru çekmede; başa kadar götürmededir!

1033. Sen, hakikatlerin canısın!

Mef'ülü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat

 (c. IV,2049)

• Ey şu bedenin içindeki canı zaman zaman suretten surete, şekilden şekile koyan ve ey bu nükteleri düşünüşümden bile yakın olan Rabbim! 26

26 Şu mealdeki Kaf Suresi 50/16. Ayete işaret var: "Biz, sana, şahdamarından daha yakınız!"

• Geçmiş zamanla gelecek zamanı düşünerek neden üzüleyim? Zamanın tadı tuzu da Sen'sin, kıblesi de Sen'sin!

• Sen, hakikatlerin canısın; aynı zamanda, gönüller alan hayaller de Sen'sin! Anlatılamayan, şu ağıza sığmayan, yüce, büyük vasıflar, sıfatlar da Sen'sin!

 

1034. Biz gök sofrası ile orucumuzu açarız.

Mefulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün

(c. III, 1892)

• Her akşam sofra kurmak nasıl adetse, bizim de ey sevgili; senin güzel hayalinle orucumuzu açmamız adetimiz olmuştur.

• Senin hayalinle, seni düşünerek oruç bozanlara lütfedersin. Yüzlerce ihsanlarda bulunursun. Bu Hz. îsa'nın yukarılardan gök sofrası indirmesi gibi olur.

• Gönlün gıdası senin aşk matbahından olunca, yer sofrasından el çekerek uzakta durmak gerektir.

• Gıda olarak o gönül ateşinden bize hep ab-ı hayatlar sunulur. Biz gönül ateşinin üzerinde hoş kokulu ladin yağı gibi sevinerek yanar, etrafa güzel kokular yayarız.

• Topraktan doğmak, tekrar toprağın içine girip çürümek hayvan işidir. Bu iş, gönlün ve canın işi değildir.

                                                                   

1035. Aşkın gönülde açtığı yaralar gönle şifadır.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c.V.2119)

• Sevgilim bugün de dünkü gibi gülerek gelirse, gökler baştanbaşa secdeye varır, yerlere kapanır.

• Ey aklı başında, mest olmamış kişi! Beni öldürmek için acele etme! Zaten beni öldürdüğün yere yaklaştık, bir an için yumuşak davran, ayrılığı kim önce icat etti bir sor!

• "Ey gülen gönül!" dedim. "Neden böyle sert davranıyorsun? Yüreğin demirci örsü gibi. Şu dinmeyen gözyaşlarımı seyret! Gözyaşı tufanımın etrafında dön dolaş!

• Senden af dilemedeyim, özürler getirmedeyim. Ey benim efendim; gam her yanımı sardı. Bu durumda vefalı olmaya layık olan sensin, bana şeytanı güldürme, onu sevindirme!"

• Bana diyor ki: "Niçin üzüleyim, niçin avare bir gönle sahip olayım? Ben ne hastayım, ne de gamlıyım, bana gam, keder kolayca yaklaşamaz."

• Ey beni öldüren! Beni diriltmek, yeniden hayata kavuşturmak için yanıma gel. Zaten her tarafımı sen sarmışsın, sen kaplamışsın. Üstünlük, lütfetmekle olur. Bana yardım et!

• Yapma sevgilim, yapma! Bu sana yakışmaz. Sen hem güzelsin, hem bilgilisin. Bizden lütfunu, keremini esirgeme! Ey padişahım, esirgeme!

• Sabırsızlıktan başka benim ne suçum var? Bu huyumdan ötürü benden yüz çevirme, suçumu bağışla, bana cömertlik göster. Günahımı görmemezlikten gel, üstünü ört!

• Sevgilimin ilgisizliği ile beraber, kalbi acır da bizi affetmek isterse buna şaşılır. Rabb'im, onun bize olan sevgisini artır, olmayacak şeyi olur hale getir!

• Ey kardeşler; biz, size geldik, size geldik. Buluşmamızla bize hayat veren şarabınızdan, bize şarap sunun! Cömertliğinizle bizi sevindirin.

• Bir şefaatçi çıksa da; "0 zavallı ölüyor." dese, senin gönlün bu sözü duymaz. İşte bu hal dermansız bir derttir.

• Mest bir halde ateşlere atıldım. Ateşi yurt edindim. Ateşe alıştım. Ateşle arkadaş oldum. Benden başka yakıcı ateşle arkadaş olan var mıdır?

• 0 benim yanıp yakıldığımı görünce; "Bu hal ya bir gösteriştir, yahut da şimşek kıvılcımıdır." der. Göz yaşlarımı seyredince; "Bu ya göz yaşıdır, yahut da yağmurdur." der.

• Dostum! Benim hem gönülsüz, hem akılsız olarak göçeceğim zaman geldi Bana acı, benden yüz çevirme! Beni helak etme! Hatırlamayarak, unutarak beni mahvetme!

• Sevgili bana der ki: "Bizim derdimiz, şekerden de, helvadan da tatlıdır Sende ya sevda illeti var, yahut da sara hastalığı var. Yoksa şekerden hoşlanmayan, feryad eden bulunur mu?"

• Güzelliği ile herkesin aklını başından alan, aldatan güzel bana der ki "Aşkın belası tatlıdır. Şekere benzer. Sevda dikeni nergis gibidir, niçin yalancıktan ağlıyorsun?

• Benim rahmetimden hazineler, defineler sahibi oldun. Benim dikenlerime katlandığın için gül bahçesi haline geldin. Neden ağlarsın? Ben kurnazlar padişahıyım. Göz yaşlarınla beni aldatamazsın."

• Aşkın gönülde açtığı yaralar, gönle şifadır. Aşkın kederleri cana safadır. Aşkın soğukları üşütmez, ısıtır. Aşkın ateşleri, gönülde reyhanlar açar, güller bitirir.

• Yoksa, sen ham kişileri, gerçek aşık olmayanları, bizim yolumuzdan çıkarmak mı istiyorsun da, onlara karşı böyle ters bir yol tutmuşsun, ağlayıp duruyorsun?

• Zengin oldunsa hasislik etme, aşkla sadaka ver, yüceliklerde bulun Rızktan, yiyecek şeylerden hasislik, ne kötü hasisliktir. Bağışlarda bulunmak ne güzel cömertliktir.

• Ey aşık! İşret meclisinde bulunduğun zaman, hasislik etme! Çünkü sevgili de huysuzluğa kalkışır. 0 da sana güzelliğinden hasislik eder.

• Ey sakî; sundukça sun! Şarabı başa kakarak verme! Kadehlerimizi döndür! Bizı mest et; zevk ve neşe ancak mest olmakla elde edilir.

• Güzel kokulu, halis mana şarabını sen içtiğin gibi, şarabı isteyen dostlara da  ver. Hırsı, kötü huyları bırak! Bu meclisten başka yerde şarap içme!

• Şarabı, küçük kaselerle sunma, taslarla sun! Ey sanı yüce kişi! Bize taslarla (testilerle yardımda bulun!

'*Ey benim canım' meyhaneden getirdiğin o küçük kadehi bırak, testiyi kadeh yerini  kullan! Çünkü, biz vakitsiz geldik, geç kaldık. Bize, çok çok şarap sun !

• Rabbimiz lütfetti, bizi ağırladı. Büyük taslarla içmek ne de hoş! Büyük tas da pek güzel! Gam ve keder tıpkı kurt gibidir, çok kötü bir şeydir.

• Gamın boynunu kesen, o güzel kadehi getir, yüzlerce padişah o şarap kadehinin ayaklarına başlarını koymuş, ondan neşe dilenmişlerdir. Sen o mana dostunu, o şarap kadehini getir!

• Ey aşk, bana acıyorsan, benim yaşamamı arzu ediyorsan, sen benim sakim ol! Sen, benim varımı yoğumu al! Borç da sensin, borç veren de sensin.

• Ruhtan coşup gelen şarap, yokluk kadehine konunca, sonsuz olan aşk gibi insana ölümsüz bir yaşayış verir.

• Ey bizi mest eden saki! Kadehlerimizi, gönlü müjdelerle teselli eden, bizi aşağı duygulardan, düşmanlık duygularından kurtaran, tertemiz hale getiren mana şarabı ile doldur.

• Ey saki! Hileyi bırak. Kendini bize başka türlü gösterme. Sen şarap sun da hepimizi ölümsüz bir hale getir. Sen de küpteki şarap gibi saf, tertemiz bir güzelsin.

• Bu verdiğin şarap, nasıl bir sudur ki, içinde ateş var, yüzlerce alev var. Bir renk ki, içinde yüzlerce renk parıl parıl parlamadadır.

• Bu öyle bir sudur ki, ateş gibi yanar, yakar. Para gibi değerlidir. Hem de öyle bir para ki, kantarlarla, batmanlarla ne sayılabilir, ne de terazi ile tartılabilir.

• Kırmızı altın gibi bir şarap fakat üzüm suyundan değil de nurdan meydana gelmiş, gözlerden körlüğü giderir. İnsanı Zuhal yıldızına doğru uçurur.

• 0 şarabı içip kendinden geçince, içtikçe içersin. Ve hakla olan bağlılığın artar. 0 zaman, o hep sizindir. Siz de hep onunsunuz. Ayrılık dehşetinden kurtulursunuz.

• 0 şarap, içeni başka türlü bir şey yapınca, kendinden kurtulunca, manen Hakk'ı bulunca, onda acaib bir coşkunluk görünür. Bunun delili, belgesi ise onun Mansur gibi dudaklarından değil de, canından "Ene'1-Hakk" (=Ben Hakk'ım) sesinin yükselmesidir. Bu ne güzel güç, ne güzel delildir.

 

1036. 0 şarap mekansızlık aleminde topraktan yetişmemiş üzümden sıkılmıştır.

Milfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. V, 2122)


• Kardeşim! Ben erguvan renkli şaraptan nasıl tövbe edebilirim? 0 şarap mekansızlık aleminde, topraktan bitmemiş üzümden sıkılmıştır.

• İçtiğimiz o şarabın kaselerine çok okunaklı bir yazı ile şunlar yazılmıştır "Bunu içen ölümden de, aşağılık bir hale düşmeden de kurtulur, aman bulur.'

• Tebriz'de yetişir, orada olur, olgunlaşır, bir bu tarafa akar, bir de gönüllere akar.

 

1037. Başa gelen bela, zor bir şeydir. Ama ona razı ol;   
çünkü ayrılık beladan da zordur.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün 

 (c. III, 2123)




• Aşk, bana; "Süslen, kendini güzelleştir!" diyor. Fakat bizim süslenmemiz, güzelleşmemiz, yakin ile, tam bir inançla, tam bir anlayışla olur. Bunlara sahip olmayan güzelleşemez.

• Bizden başkasına bakma da körleşme! Yakîne, tam bir inanca sahip olanın gözü şaşırmaz.

• Korkan, hor ve hakir olan kişi de manen zevk alamaz. Bizim yanımızda eziyet çekme, emin ol!

• Beni seven. bana gönül veren, nasıl olur da helak olur. Beni isteyen, muradı ben olan nasıl olur da mahzun olur?

• Akıl, bizim size gönderilrniş bir peygamberimizdir. İşte sana bir güzel, fakat biz ondan da daha güzeliz.

• Bela zor bir şeydir. Ama razı ol, ayrılık beladan da zordur.

• Kim yücelere yükselmek istiyorsa, şu sebebe, aşka dayansın!

• Ey dertlere düşen, ızdırap çeken! Gel kurtul! Şu yurdumuzda muradına eriş, bu yurt ne de güzel bir yurttur?

1038. Cenab-ı Hakk buyurdu ki: "Çiçekleri boya, fırça olmadan boyadık. Onlara güzel kokular bağışladık."

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün 

(c. V, 2120)
• Biz bir kere daha ay gibi parlak bir harman meydana getirdik. Düşmanın körlüğüne rağmen, orada yine salına salına yürüdük.

•Güneş, yine koç burcuna girdi, alemi gül bahçesi gibi güldürdü.

• Çiçek nazlandı, dudağını açtı; kusur aradığı, gizli şikayetlerde bulunduğu için süsenin dilini kestiler.

• Bağlarda, bahçelerde ne varsa her şey, bahar terzisinin makassız, iğnesiz kesip diktiği süslü atlas elbiseler giydiler.

• Ağaçlar da başlarına, yağsız ve pekmezsiz yapılmış helva ile dolu birer tabak koymuşlar.

• Bahar davulcusu, davul çalmaya başlayınca biz de, çiçekli ağaçlar altında neşelendik. îştiha ile yemek yedik de, yine karnımızı davul gibi şişirdik.

• Kış mevsiminin soğuk rüzgarlarından, suların yüzü pul pul görünen demir zırhlar giyinmiş gibi idi.

• Senin baharın galiba zamanın Davud(a.s.)'u olmuş da, böyle demirden zırhlar örüyor.

• Hakk, yokluk aleminden şöyle nidada bulundu: "Ey reyhanlar, ey çiçekler 0 dondurucu soğuklar birkaç aydan beri oturmakta oldukları evlerinden çıktılar, başka yerlere gittiler."

• Halil İbrahim'in kuşları kondukları yerlerden nasıl geldilerse, ey çiçekler siz de gizlice varlık alemine yüz gösterin, gelin! 27

 27 İbrahim (a.s.), Cenab-ı Hakk'ın ölüyü nasıl dirilttiğini anlamak istedi. Kendisine; dört kuş alıp kesmesi, onları parçalayıp, parçaları birbirine karıştırması, birbirine karıştırılmış kuş etlerini dağların tepelerine koyması, sonra onları çağırması emredilmiş. Hz. İbrahim emredilenleri yapınca, her kuşun et parçaları bir araya gelerek dirilmişler. Bakara Süresi  2/260. ayete işaret eder.

• İrfan sahibi leylek, gurbetten, gizlilik aleminden geldi. "Lek, lek" diye söylenerek, dilsiz peltek kuşları tespih çeker bir hale getirdi.

• Kış mevsimi yüzünden kaçanlar, bozulanlar, gizlenenler, gizlendikleri yerlerin pencerelerinden göründüler, etrafa bakmaya başladılar.

• Kulakları küpelerle, boyunları mücevher gerdanlıklarla süslenmiş olan yeşil elbiseler giyinmiş güzeller ortaya çıktılar.

• Bahar mevsiminin bu sema' ayında, binlerce huri kızları kış mevsiminin mezarı üstünde ayaklarını vura vura oynamaya başladılar.

• Ey söğüt ağaçları! Haydi, siz de başınızı ve kulaklarınızı oynatın. Eğer sizde de nergisler gibi aydın gören bir göz varsa ne duruyorsunuz, etrafınıza gayretlebakın!

• Ben söze; "Benden vazgeç!" diyorum. Ama, o çok inatçı yüzsüz, durmadan peşimden geliyor.

• Ben de onun yüzsüzlüğü sebebiyle aşıklara ait sözleri söylemiyorum, susuyorum.

 

• Gül; "Ey Medyenliler, kim kederli ise gelsin! Bizimle ferahlansın, neşelensin!" diye bağırdı.

• Cenab-ı Hakk, çıplak yeryüzüne acıdı da; "Haydi artık süslen, giyin!" diye buyurdu. Bunun üzerine yeryüzü nurlarla yemyeşil oldu.

• Yurtlarını bırakıp kaçanlar, başka yerlere göçenler geldiler, yeniden hayata kavuştular. Yarın onların hepsi de ilkbahar mahşerinde toplanacaklar.

• Onlar Allah'ın emri ile öldüler. Sonra dirilip geldiler. Cenab-ı Hakk, belalarla kışın dondurucu soğukları ile onları imtihan etti. Sonra lütfetti, onlara ihsanda bulundu.

• Allah'ın lütfu ile hararetli güneş doğdu. Böylece Cenab-ı Hakk'ın sanatının, kudretinin belgesi apaçık meydana çıktı.

• Cenab-ı Hakk buyurdu ki: "Bütün dünyada bulunan çiçekleri boya, fırça olmadan boyadık. Onlara çeşitli güzel kokular bağışladık. Süt emzirmeden çiçek bebeklerini büyüttük, geliştirdik, güzelleştirdik.

• Cennetler içinde cennet, cennetler içinde cennet meydana getirdik. Ey komşu, gel orasını vatan edin.

• Canları yücelere yönelttik, uçurduk. işte canlar, sevgilileri ile şimdi buluştu."

• Yeter sus artık, sen onlarla sözle değil, susarak konuş. Zaten sükut, gizli şeyleri daha iyi anlatır, daha iyi açıklar.

 

1039. Gönüldeki duyguların gönülde uzun zaman kalmaması gerekir.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. V, 2125)

• Bence mekandan, yani bu dünyadan göçmek, yolculukların en hayırlısıdır. Çünkü mekanlar, mekansızlık aleminin perdeleridir.

• Mekanlar, su gibidir, mekansızlık ise, tatlı bir denizdir. Duru su, çukur yerlerdeki gölcüklerde durursa; bir yere akmasa, kokar, pislenir.

• Gönüldeki duyguların da gönülde uzun zaman kalmaması gerekir. Bu yüz dendir ki, duyguları, düşünceleri söyleyişte, anlayışta gönüİ için bir boşalma bir ferahlık vardır. Bu hal gönülde bulunan mahpus bir kuşun uçmasına  benzer. Fakat, ey gönlümün kuşu gizlice uç; göz önünde apaçık uçma!

• Tavuklar avlunun içinde yeme doğru uçuşurlar, kuşlar kurtulmak içir havalanırlar, uçup giderler.

• Ey genç! Bu uçuşlar arasında fark vardır. Biri alçaklığa uçuş, öbürü cennetlere uçuştur.

• Bu iki uçuşta da, ilk önce bir zevk vardır. Fakat denenince, sıkıntılar başlatınca, aradaki fark meydana çıkar.

 

1040. Aşk bahçesinin meyvesi kararmış akılları parlatmada, güçlendirmededir.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

 (c. V, 2126)

• Ömürlerin en güzeli aşıkların gittikleri yolda sürülen ömürdür. Güzel bir dilberin buluşma va'dini bildiren bir göz işareti, bir aşık için ömrün en tatlı anıdır.

• Korkulu bir yerde, hizmetçiler arasında bile huri gibi güzel olan sevgiliyi görmek cana can katar.

• Yaşlarla dolu yüzüm, sevgilinin kapısının toprağını istiyor. Yüzüme o kapıdan toprak serpin. 0 toprak yüzümün duru suyunu daha da güzelleştirir.

• Özürler getirirken de, kınarken de onu görsem erir giderim. Çünkü o her halinde bana Şemseddin'in sıfatlarını haber verir.

• 0 selvi boylunun gölgesi ne de güzel bir gölge. Her korkudan, her beladan, hatta o gölgeye sığınandan da emin bir yer.

• 0 aşk bahçesinin meyvesi nurları kararmış akılları parlatmada, güçlendirmededir. Akılları artıran, yapılacak işleri gösteren şaraba hayret edin.!