- Aynı Çatı Altında Hepimiz Bir Yabancı

Adsense kodları


Aynı Çatı Altında Hepimiz Bir Yabancı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 15 December 2011, 09:29 pm GMT +0200
Aynı Çatı Altında Hepimiz Bir Yabancı

Mart 2008 30.SAYI

Aynı çatı altında hepimiz bir yabancı

Metropollerin arı kovanlarını andıran binalarında, değil kimlerden oldukları, kim oldukları dahi malumunuz olmayan, size uzak, kendine yakın yalnızlar var her yerde. Selamsız geçip gidenler, günün aydın olmasını bile dilemeyenler…

Gün geçtikçe artan nüfus yoğunluğunun aksine, geçmişteki konum ve değerini yavaş yavaş yitiriyor komşuluk. Günümüzün değişen hayat şartları, hızlı şehirleşme ve yoğun iş yaşantısı gibi sıkıntıları şüphesiz komşuluk ilişkilerini olumsuz yönde etkiliyor. Öyle ki bir zamanlar birbirinin külüne muhtaç olanlar, bugün aynı çatı altında birbirlerine selam dahi vermeden geçip gidiyorlar.

Bu tavır ve davranışlar değişen hayat şartlarının yanı sıra “komşuluk” kavramının önemini yeterince idrak edememiş olmaktan da kaynaklanıyor. Kişiler, yüce dinimizin komşuluk ilişkilerine ne denli önem verdiğini bilmiş olsalar şüphesiz bu hal ve davranışlarını terk ederlerdi. Zira Efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki: “Cebrail bana komşu hakları konusunda öyle hükümler getirdi ki, bu gidişle herhalde komşu komşuya varis kılınır diye düşündüm” (Buhari). Yine Allah Rasulü’nün “Komşusu elinden, dilinden emin olmayan kişi mümin sayılmaz ” (Buhari) sözü, dinimizin komşuluk ilişkisine ne denli önem verdiğini gözler önüne seriyor.

Galiba bu kadın da burada oturuyor

Metropollerin arı kovanlarını andıran binalarında, avazları gökyüzüne karışıp giden, değil kimlerden oldukları, kim oldukları dahi malumunuz olmayan, size uzak, kendine yakın yalnızlar var her yerde. Selamsız geçip gidenler, sabahın hayırlı olmasını bile dilemeyenler… Aslında içlerinden hep “Galiba bu adam/kadın da burada oturuyor” diye geçirip, bunu asla dillendiremeyenler... “Ya hırsızsa, arsızsa, belki terörist ya da kaçaksa” diye kuşkuları beynini yiyip duranlar… Hasta yatağında yatarken, komşu teyzenin getirdiği bir tas sıcak çorbanın tadını asla bilemeyecek kimseler bunlar. Bu sebeple kimi gençlerin alt-üst ya da yan komşu rahatsız olur mu diye düşünmeden bangır bangır dinledikleri müziği ve daha nice garip hareketlerini kınamamak lazım. Çünkü onlar alt-üst ya da yan dairelerinde birilerinin hayat sürdüğünün çok da farkında değiller.

Her şeye rağmen, metropollerin gökleri delen devasa barınaklarına inat, az katlı, mütevazı yuvalarda sıcak paylaşımlar yaşanmaya devam ediyor. Vakitsiz biten toz şeker için hayıflanarak en az 1 km uzaktaki süper ya da hiper marketlere gitmek yerine üst komşunun kapısını çalabiliyor insanlar; o şekerle içilen bir bardak çayın hem tadını hem hatırını bir ömür damaklarında saklayarak…

Komşunun komşuya hakkı

Komşumuza karşı nelerden sorumlu olduğumuzu öğrenmek için, Allah Rasulü’nün (s.a.v) “komşunun komşuya hakkı” reçetesine bir göz atalım. Komşumuz hastalandığında geçmiş olsun ziyaretinde bulunmalı, öldüğünde cenazesinin kaldırmalıyız. Borç istediğinde vermeli, darda kaldığında yardım etmeliyiz. Bir nimete kavuştuğunda tebrik, bir musibet yaşadığında teselli etmeliyiz. Evimizi, komşumuzun güneşini, manzarasını engelleyecek yere yapmamalı ve ne pişirdiğimizi ona belli etmemeli, ettiysek de ikramda bulunmalıyız.

Azıcık aşım kaygısız başım

Azıcık aşım, kaygısız başım değil artık hayat. Aşlar az olsa bile yığınla kaygılar. Ve bu kaygıların peşi sıra sürüklenip gidiyor komşular, komşuluklar… Onu yakalamak yine bizim elimizde. Geçmişte bu topraklarda yetmiş iki millet bir arada huzurla yaşayan bir neslin evladıyız biz. “Komşuluk” kavramını cihana biz belletmişiz. Şimdi bunu üç beş hayat kaygısına, televizyon kanallarının reyting kavgasına değişecek değiliz elbet… O vakit ne yapmalı? İlk adımı atmalı. Bir fincan kahve içmeli komşuyla şöyle bol köpüklü ve sonra kırk yıl dost kalmalı…

Esra MERT