- Asr-ı saadette eğitim

Adsense kodları


Asr-ı saadette eğitim

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Fri 1 October 2010, 11:12 am GMT +0200
ASRI SAADETTE EĞİTİM


Doç. Dr. Selahaddin Parladır
 

(Dokuz Eylül Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, izmir)

Selahaddin Parladır 1939 yılında İsparta'da doğdu, tik ve orta tahsilini İsparta'da tamamladıktan sonra 1963 yılında iz­mir Yüksek İslâm Enstitüsünü bitirdi. 1965-1969 yılları arasında İstanbul Yüksek islâm Enstitü­sünde Dinî Psikoloji ve Pedagoji asistanı olarak ça­lıştı. 1969-1970 yılları arasında Konya Yüksek islâm Enstitüsünde aynı alanda öğretim üyeliği yaptı. İzmir Yüksek islâm Enstitüsüne tayin oldu. 1984 yılında "İslâm'da Örgün Din Eğitimi" adlı tezi ile doktor unvanını aldı. 1988'de doçent oldu. Halen Dokuz Eylül Üniversitesi ilahiyat Fakülte­sinde öğretim üyeliği görevine devam etmektedir. [1]

 

Giriş
 

Hz. Peygamber devrinin eğitim bakımından ayrıca incelen­meye değer oluşu, evvela O'nun toplum üzerindeki tesirinin başla­masından sonraki devrenin, öncekine göre çok değişik ve zengin bir eğitim faaliyeti ile dikkati çekmesindendir. Gerçekten basit ve iptidaî bir kültürün babalardan çocuklara daha çok taklitle inti­kal ettiği bir toplumda, Hz. Peygamberin aldığı ilk vahiyle birden­bire yeni değer ve kuralların benimsetilmesinin ve Öğretilmesinin önemli bir konu olarak ortaya çıktığı görülür. Hz. Peygamber bu yeni kültür ve manevî değerlerin tebliğ ve benimsetilmesi işindeki rolünü açıkça «muallimlik» olarak belirlemiş, yeni dünya görüşü içinde, önceden önemsiz bir çok kelime canlılık kazanarak, insan ve eğitim kavramları etrafında manalı ve tutarlı bir sistem oluş­turmuştur. Böylece okuma, yazma, kalem, kâtib, muallim, mek­tep, öğretim, duyular, motivler, kalb, inanç,davranış vb. kelimele­rin Önem kazandığı canlı ve yepyeni bir zihniyet ve anlayış teşek­kül etmiştir. Aynı zamanda eğitim faaliyeti, fonksiyonlarının farklılaştığı, işleyiş kural ve motadlarmm ortaya çıktığı bir mües­sese haline gelmiştir.

Ayrıca ilk devirdeki bu insan, eğitim ve öğretim anlayışı ile bunlara göre yapılan eğitim uygulamasının, sonraki eğitim faali­yetleri için daima bir model olma durumunu korumuş olması da, bu devir eğitim hayatına eğilmeyi gerekli kılan önemli bir sebep kabul edilmelidir.

islâm eğitim anlayış ve uygulamasının yeni ve orijinal ilk mo­del ve başlangıcım teşkil eden bu devre ait malzeme daha ziyade Hadis, îslâm Tarihi, Medeniyet ve Kurumlar Tarihi gibi ilimler içinde ele alınmıştır. Burada —belki çoğumuzca malum olan— malzemenin bir pedagoji ve psikoloji bahsi olarak tasnif ve değer­lendirilmesine girişilmiş, kısmen teknik terimler kullanılarak konunun günümüz aydın okuyucusu için daha faydalı bir terkibi yapılmaya çalışılmıştır. [2]

 

Birinci Bölüm


TARİHİ BİLGİLER


Hz. Peygamber, zihnine normal-üstü bir şekilde indirilen bil­gileri (vahiy) başkalarına duyurma göreviyle de yükümlü idi. "islâm Dini" denilen bu yeni değerler ve normlar sisteminin duyu­rulması (tebliğ) için yirmi seneyi aşkın bir zaman gerekmiştir, islâm'ın bu ilk yayılış tarihi hayli zor şartlar içinde gerçekleşirilen bir eğitim-öğretim faaliyeti olarak dikkate çeker. Zor şartlar için­de diyoruz; çünkü teklif edilen yeni inanç ve değerler Mekke toplu­mundaki hakim zihniyet ve değer anlayışına genellikle ters düşü­yor ve yeni zihniyet tarafından tenkit ediliyordu. Bu durumda —kültür değişmesine maruz her toplumda olduğu gibi— Peygam­ber ve etrafındakilere karşı küçümsenmeyecek bir reaksiyon orta­ya çıkmıştı.

Buna rağmen Islâmî öğretim veya başka bir ifade ile inanç ve davranışların geliştirilmesi faaliyeti başarılı olmuş, yirmi üç se­nenin sonunda yeni değerleri benimseyen ve yaşayan sayısı yüzbi-ni aşkın bir toplum doğmuştur. Ayetin ifadesiyle Hak gelmiş, bâtıl» ortadan kaybolmuştur, zaten bu durumda bâtılın ayakta durması mümkün değildir.[3]

Bu ilk eğitim-öğretim faaliyeti sırasında bir peygamberin sağlıklı, samimî, hasbî ve sevgi dolu yaşayışının etrafında, sonra­ki gelişmelerin ve kuruluşların temel ve esasları belirlenmişti. Böylece, naslara (Kur'ân ve sünnete) dayalı ve hattâ tecrübî bilgi-le.r zenginleşirken, aynı zamanda bunların yeni yetişenlere akta­rılması ihtiyacı, düzenli öğretim kurumlarının teşkiline yol aç­mıştır.

îslâmî öğretimin ilk devrine ait kronolojide, şu belirgin nok­taları işaretlemek mümkündür: [4]

 

I. Mekke Döneminde Eğitim
 

1- Hanımı Hz. Aişe'nin sonradan öğrenip bildirdiğine göre, Hz. Peygamber'de peygamberlik öncesinde bazı değişiklikler göze çarpmıştır. Yalnız kalma isteği, rüyasında bazı olayları olmadan önce görmesi bunlardandır.[5] Onun yorumuna göre bu sadık rüya­lar vahyin başlangıcı olmuştu. Buharî, bu haberin devamında, Hz. Peygamber'in yalnız kalmak isteğiyle çekildiği Hıra Dağı'ndaki mağarada "tahannüs" ile meşgul olduğunu yazar.[6]

Yapılan açıklamalara göre tahannüs'ün yaygın olarak bir çe­şit ibadet olduğu kabul edilmektedir ki, bunun bir düşünme ibade­ti olması mümkündür. Ayrıca (tahannüf kelimesi gibi) putlardan uzaklaşma, hakka meyil manalarına da gelmektedir.[7]

Hz. Peygamber'in kırk yaşlarında olduğu 610 senesinde bu mağarada uykuya daldığı bir sırada, melek görünerek —öğretim bakımından çok Önemli olan-— okuma ve kalemden bahseden ilk ayetleri bildirmiştir. Tarihçilerin kaydettiğine göre, melek ayrı­lınca uyandığında "kalbine sanki bir kitap yazılmıştı."[8] İlâhî bilgi­lerin, bu alışılmış bilgi edinme yollarından farklı şekildeki öğreti­mi, Hz. Peygamber'in bütün hayatı boyunca devam edecektir.

2- Hz. Peygamber karşılaştığı bu normal-üstü olaydan endi­şeye kapılarak evine dönmüş, biraz dinlenip olayın şokundan kur­tulduktan sonra başından geçeni ve endişelerini hanımı Hz. Hati­ce'ye anlatmıştı. Peygamber'in ruh sağlığım herkesten daha iyi bilen Hz. Hatice, bunun marazı bir ilham olmadığını söyleyerek onu teskin etmiş, gelen ayetlerin ilâhî olduğuna ve muhtevasına gönülden inanmıştı. Böylece ilk defa Öğreten-öğrenen-öğretim konusundan ibaret esas unsurîarıyle dinî öğretimin başladığım kabul edebiliriz.[9]

Çok geçmeden bazı yakınları ve dostları da inen ayetlerden haberdar olmuşlar ve Hz. Muhammed'in sağlam karakter ve kişi­liğini tanıyan bu kimseler ilk mü'minler ve ilk öğrenciler olma şe­refini kazanmışlardır. (Hz. Ali, Zeyd, Ebu Bekir).[10]

Böylece Hz. Peygamber'in etrafında —özellikle Hz. Ebu Bekir'in gayretiyle—bir öğrenciler grubu oluşmaya başlamıştır. Bununla beraber, peygamberliğin ilk üç senesinde henüz açık bir davet söz konusu olmadığından bu grubu oluşturanlar, bilhassa samimî bir ilgi ve ihtiyaçla kendiliklerinden katılan az sayıdaki mü'minlerdir.

3- Tarihçilerin beyanına göre gizli öğretim yapılan ilk üç sene­den sonra, muhtemelen 613 senesinde inen bazı ayetlerle Pey­gamber'in yakınlarını ve çevresindekileri uyarması emredilince[11] Safa Tepesi'ndeki bir açık toplantıda Mekkelilere Allah'a inanma­larını, aksi halde azaba uğrayacaklarım bildirmişti. Birkaç gün sonra evinde verdiği bir ziyafette de akrabalarından kendisine yardımcı olmalarını istemiştir.[12]

4- Açık davetle birlikte, şiddeti gittikçe artan bir reaksiyon ve sosyal baskı devresi başlamıştır. Mekke'nin nüfuzlu şahsiyeti ve amcası Ebu Talib'in himayesinde olduğu için Hz. Peygamber'e başlangıçta maddî cezalar tatbik edememişler, hatta amcası vası-tasıyle ve doğrudan kendisine birtakım maddî ve sosyal imkânlar vadetmişlerdir, fakat himayesiz halkın ve kölelerin hayli işkence­lere uğradığı şüphesizdir.                         

Sosyal baskının başlamasını takip eden günlerde bazı mü­minlerin Habeşistan'a göç etmelerini uygun bulan Hz. Peygam­ber'in, diğer bazı inananlarla birlikte Erkarn'ın evinde kalmayı tercih ettiği görülüyor. Bu evin ilk öğretim yeri (okul) olarak önemli bir değeri vardır. Burada, gelen vahiyler okunuyor, yazılı­yor, ilk dinî bilgiler ve pratikler öğretiliyordu. Müslümanlığı Öğrenmek isteyenler buraya geliyordu. Hz. Ömer tahminen 614 senesinde, bu eve gelerek Müslümanlığı kabul etmişti. Daha son­ra Medine'ye Öğretmen olarak gönderilecek olan Mus'ab b. Unıeyr de bu evde dinî bilgileri öğrenmiş ve kabul etmişti.[13]

Kesin tarih göstermek mümkün olmamakla beraber Hz. Pey­gamber'in bu tarihlerde, vahiyleri yazıya geçiren vahiy kâtipleri bulunuyordu.

5- Yine muhtemelen aynı senede Ammar b. Yasir ve Hz. Ebu Bekir'in Kabe'ye ibadet etmelerine ve Kur'an okumalarına manı olununca, kendi evlerinde özel mescidler yaptıkları, Hz. Ebu Be­kir'in okuduğu ayetleri Kureyş'ten bazı meraklıların gizlice dinle­dikleri bilinmektedir.[14]

Hz. Ömer'in müslüman oluşuyle, Öğretim ve dinî pratiklerin icrasında kısmî bir rahatlamadan söz edilebilir. Ancak Hz. Pey­gamber ve diğer müslümanlar üzerinde maddî ve manevî baskı­nın devam ettiği şüphesizdir. Tekrar Habeşistan'a göç mecburiye­ti bunu gösteriyor. Habeş kralının müslümanlara inanç ve öğre­tim hürriyeti sağladığını da burada kaydetmek gerekir.

Diğer kabileler tarafından Hz. Peygamberin ailesine, onu himayeden vazgeçmeye zorlayan sosyal ve iktisadî boykot uygula­ması üç sene kadar devam etmiştir. Bu uygulamanın gerçek ama­cının, yeni bilgi ve değerlerin öğretimini engellemek olduğu açık­tır.

6- Bu zor şartlar içinde Hz. Peygamber bazı makul hal çarele­rine başvurmuştur. Bunlardan belki en önemlisi, Islâmî öğretim için hoşgörülü idarelerin himayesini aramasıdır. Müslümanların Habeşistan'a göçleri bu tedbirin bir uygulamasıdır. Yine Hz. Pey­gamber, bu amaçla civar şehirlere (mesela Taif), birçok kabilele­rin katıldığı panayır yerlerine (Ukkaz, Mecenne, Zü'1-mecâz..) gidiyor, hac mevsiminde Mekke'ye gelen kimselerle temasa geçi­yordu.[15] 619-621 seneleri arasında yapılan bu temaslarla, Hz. Peygamberin inen ayetleri okuyarak bazı sağduyulu ve idealist kimselerin ilgi ve takdirini sağlamaya çalıştığı; yeni değer ve bil­gilerin öğretilmesi ve yayılması için imkan ve himaye sağlamala­rı, bu esaslara uymaları halinde iktidar ve hükümetlerinin diğer toplum ve ülkelere yayılacağını ve cennete gireceklerim bildirdiği dikkati çeker.[16]

619 senesinde Akabe mevkiinde konuştuğu Medineli bir grup, Peygamber'in sözlerine ilgi duymuşlar, içlerinden Râfî b. Malik b. Aclan, Kur'ân ayetlerini Medine'ye götürerek, reisi bulunduğu gruba bunları okumuştu.[17]

Ertesi sene (620) Medine'den gelen on iki kişi, müslüman ola­rak dönerken, kendileriyle birlikte Kur'ân'ı dinî ilgi ve pratikleri öğretmek üzere, din öğrenimine Erkam'ın evinde başlayan ve mu-hakak Hz. Peygamber'in öğretmenlik kabiliyetini takdir ettiği Mus'ab b. Umeyr gönderilmişti. Medine'de O'na kart ve mukrî deniliyordu.[18] Bu zatı, kendisine öğretmen denilen ilk öğretim görevlisi saymamız yanlış olmayacaktır. Umeyr, Medine'de ev ev dolaşması sonucunda, —bazı tepkilere rağmen— başarılı bir gö­rev yaparak Mekke'ye geri dönmüştür.[19] Bu zatın Medine'de ilk mescidin yapılması, burada ibadet ve öğretim için toplanmaları gibi hususların düzenlenmesinde rehberlik ettiği muhakkaktır.[20]

 

II. Medine Döneminde Eğitim
 

7- Hz. Peygamber, Medine'ye hicret ederken, (622) yol üzerin­deki Küba'da, inşa ettiği mescid, ibadet ve dinî irşad için kullanıl­mıştı.[21]

8- Yine aynı sene Medine'de inşa edilen Mescidü'n-nebî çok maksatlı bir yapı özelliği taşımıştır. Namaz ve resmî kabul yeri, yatakhane, hatta hapishane olarak kullanılması yanında, üstü crtülü platform şeklinde yüksekçe bir köşesi (suffe) özellikle bir eğretim yeri ve yurt olarak ayrılmıştı.[22]

Yine bu sıralarda, Kiyad ve Necran arasındaki Cuvasa deni­len mevkide, müslümanlığı kabul etmiş bir grubun yaptığı mescid de namaz ve dinî öğretim için kullanılmıştır.[23]

9- Hz. Peygamber, okuma-yazmanın yaygınlaşması için karşılaşılan fırsatları değerlendirmeye dikkat gösteriyordu. Meselâ 623 senesindeki Bedir savaşında alınan Mekke'li esirlerin oku-ma-yazma bilenlerine, esirlikten kurtulabilmeleri için on Müslü­man çocuğa okuma ve yazmayı öğretmelerini şart koşmuştur. Ge­rek bu esirler, gerekse diğer Müslüman öğretmenler tarafından okuma ve yazı öğretilen bu mekteplere Küttab adı veriliyordu. [24]

10- Peygamber Mescidi'nin bir köşesinde kurulan Suffe, ihti­yacı karşılayamaz hale gelince hicrî ikinci yıldan (623) itibaren Medine'nin bazı mahallelerinde daru'l-kurrâlar açılmaya başla­mıştır. Ayrıca Medine'de Hz. Peygamberin sağlığında açılan do­kuz küçük mescid de aynı zamanda okul olarak kullanılmıştır.[25]


[1] Doç. Dr. Selahaddin Parladır, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/417-418.

[2] Doç. Dr. Selahaddin Parladır, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/419.

[3] K,İsrâ, 17/81.

[4] Doç. Dr. Selahaddin Parladır, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/421.

[5] İbn İshak, Sîre, s.100,112.

[6] Buharî, Sahih, K. Bedü'1-vahy, b.l.

[7] Zebidî, Tacü'l-arûs I, 615,616.

[8] İbn Hişâm, Sîre I, 253; ibn îshak, s. 101.

[9] İbn îshak, Sire, s. 102,112.

[10] M. Şiblî, Asr-ı Saadet I, 222-229.

[11] K., 26 (Şuarâ) 214; K., 74 (Müddessir) 1,2.

[12] Taberî, Tarihü'l-Ümem II, 63.

[13] İbn Abdi'1-Berr, İstiâb I, 28,289.

[14] îbn îshak, Sîre, 218; M. Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, s.48.

[15] İbn Sa'd, et-Tabakatu'l-kübrâ I, 200, 201 Benî Amir b. Sa'saa, Muharib b. Hasafe, Fezâre, Haris b. Ka'b, Uzrâ, Hassan, Mürre, Hanife, Süleym, Abs, Benî Nadr, Benî Bükâ, Kinde, Kelb, Hadarime himayelerini istediği ve İslâm'a davet ettiği kabilelerdendir.); îbn Hişam, Sîre, II, 32; İbn Kesîr, Bidâye III, 138-141.

[16] Bu hakimiyet meselesi kral ve meliklere gönderilen mektuplarda da zikre­dilecektir

[17] İbn Hacer, İsâbe II, 189, 190; îbn Kesir, Bidaye III, 152; Îbnü'1-Esir, Üsdü'l-gabe II, 157.

[18] İbn Abdi'1-berr, îstiab I, 288; îbn Sa'd el-Tabakâtü'1-kübrâ I, 204.

[19] İbn Hişam, Sire II, 76; Hamidullah, İslâm Peygamberi 1,100,101 (1. bas­kı) Mesela bir defasında Umeyr, bir gruba dinî bilgiler verirken üzerlerine mızrakla hücum edilmiş, fakat Ümeyr'in saldırıda bulunanın kendisini dinlemesini sağlaması sonucu bu kimse (Üseyd b. Hudey, bir başka riva­yette Sa'd b. Muaz) müslüman olmuştu.

[20] İbn Hişam, Sin II, 77.

Doç. Dr. Selahaddin Parladır, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/422-425.

[21] îbn Kesir, Bidaye III, 209, 210.

[22] Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, s. 57-63.

[23] Hamidullah, İslâm Müesseselerine Giriş, s. 53.

[24] Hamidullah, İslâm Peygamberi 1,141 (1. baskı)

[25] Kettanî, Teratîb I, 56; îbn Abdi'1-berr, İstiab, I, 247.

Doç. Dr. Selahaddin Parladır, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/425-426.