hafız_32
Sat 2 October 2010, 11:26 am GMT +0200
ASR-I SAADET'TE DEVLET VE PİYASA İLİŞKİSİ
Cengiz Kallek
(Türkiye Diyanet Vakfı, îslâm Araştırmaları Merkezi islâm Ansiklopedisi Fıkıh Uzmanı, Üsküdar/İstanbul)
Cengiz Kallek 1960 yılında İstanbul'da doğdu. 1982 yılında Boğazifi Üniversitesi îdari Bilimler Fakültesi İşletme bölümünden mezun oldu. Yurtiçinde ve yurddışm-da sürdürdüğü Arapça ve İslâmî İlimler çalışmalarının ardından 1989 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslâm Hukuku bölümünde yüksek lisansını tamamladı. 1992 yılında "Uz. Peygamber Döneminde Devlet ve Piyasa" isimli eserini yayınladı. Aynı Enstitünün İktisat Tarihi bölümünde doktora çalışmasını sürdür-mekde ve T.D.V. İslâm Ansiklopedisinde Fıkıh Uzmanı olarak görev yapmaktadır. [1]
Birinci Bölüm
MEKKE İKTİSADİYATI İLE İLGİLİ MÜESSESELER
Konumuzla yakın ilişkisi açısından bizim için birinci derecede önemli olan, Cahiliye Arapları'nın asıl mesleği olan ticaretteki etkinlikleri ve bu etkinliğin ulaştığı maksimum boyutlar yanında ticarî örf ve adetler ve nihayet ticaretle eşgüdümlü bir şeklide gel-şien iktisadî refahtır. Tabii İslâm'a beşiklik etmesi, varlığı tamamen ticarete bağlı olması ve enternasyonel transit ticaretin yarımadadaki merkezi konumunda bulunması gibi sebeplerle incelememiz özellikle Mekke'de ve tabiatıyla Kureyş üzerinde yoğunlaşacaktır.[2]
I. Kureyşin Tîcarî Faaliyetleri
Tarih boyunca Arap Yarımadası başta Sebe, Main ve Himyer olmak üzere çeşitli bağımsız devletlere ve ayrıca Roma, Bizans ve Sasanî imparatorluklarının himayesindeki Petra, Palmira (Ted-mür), Gasan ve Hire gibi bazı uydu devletlere beşiklik etmiştir.[3] Bu devletlerin varlıklarının en önemli unsuru iktisadî güç olup, bunu da kıtalar arası ticaret yönünden tampon bir bölgede yer almalarına ve dolayısıyla enternasyonel transit ticaret ağı üzerinde kilit bir konuma sahip olmalarına borçluydular.
Mekke, M.S. V. asrın başlarına kadar, Yemen'den göç eden Huzaa kabilesinin kontrolü altında kalmıştı. Kusay b. Kilab çeşitli kabileleri bir araya getirerek Kureyş kabilesini oluşturdu ve hızla şehrin ileri gelen tacirleri arasına giren bu kabile mensupları Huzaa'nın etkisini azalttı.[4] Mekke'liler, ticaret ağı içindeki konumları sebebiyle önemli bir potansiyel güce sahip olmalarına rağmen, Arabistan'ın verimli bölgeleri üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan yayılmıcı güçleri teşkil eden Himyerîler ve Hire Lalı-mileri yanında ikinci planda kalmaktaydılar. Böylece Mekke'nin ilk evrimi bu iki hakim ticari ve siyasi merkezin gölgesinde gerçekleşti.[5] O dönemde Mekkeliler lokal ticarî faaliyetlerle yetinmekte, harem bölgesinin dışına çıkmaya cesaret edememekte ve mallarını satacak yabancı tüccarın, ayaklarına kadar gelmesini beklemekteydiler.
V. asrın ortalarına doğru Himyerîler'in iç siyasî krizler silsile-siyle sarsılmaya başlaması ile birlikte Mekke'nin talihi de değişmeye başlamıştı. Himyer'in istikrarsızlığı, hassaten kuzeyde, üretim ve ticaretin çökmesine zemin hazırladı. Bu durumdan cesaret alan Mekkeliler, Yemenlilerin devre dışı kalmasıyla açılan boşluğu doldurmak üzere harekete geçtiler.[6]
Pek iyi ama daha önceki dönemlerde kapalı bir ekonomiye sahip olan ve ticarî aktivitesinin boyutları yarımadanın çeşitli bölgelerinde periyoduk aralıklarla muntazaman kurulan panayırlar silsilesi içinde, haram aylarda Mekke civarında düzenlenen Ukâz, Mecenne ve Zu'l-Mecâz panayırlarım[7] aşmayan yoksul Kureyş,[8] yarımada transit ticaretinin merkezi konumuna gelmeyi nasıl başarmıştı? Mekke Şehir Devleti ekonomisini dışa mı açmıştı? Bu soruya verilecek 'evet' cevabı bir başka soruyu beraberinde getirmektedir: Nasıl? Zira Mekkeliler bu yeni rolü oynamak için gerekli alt yapı kurumlarına sahip değillerdi. Ayrıca ekonomik tecrübe ve güçlerini Mekke dışına taşıyacak bazı mekanizmalar icat etmeliydiler, tşte bu noktada Haşim'in meşhur ilafı imdada yetişti. [9]
A) Ilaf:
Kur'ân'da 'Kureyş' veya 'el-Ilaf isimli sûrede gayet veciz ve önemiyle mütenasip bir surette yerini alan 'îlaf: ahid, 'antlaşma' ve talebe binaen verilen 'beraat'6 demek olup hasseten Mekke asilleri ile komşu devletlerin başkanları arasında aktedilen ticarî antlaşmaları ifade etmektedir. Bu antlaşmaların hikayesi şöyledir:
Kaynakların verdiği bilgilere göre Abdu Menafin dört oğlundan önce Kureyş'in ticari faaliyetleri Mekke sınırları dışına taşınıyordu.[10] Ancak şehre gelip giden acemlerle ve Hac mevsiminde Mekke'ye ve haram aylarda Ukaz ve Zu'1-Mecaz'a gelenlerle ticaret yapabilirlerdi.[11]
Bu durum, Haşim b. Abdi Menaf gelip de Kureyş ticaretinin zayıflığını, sikaye ve rifade gibi Hac hizmetlerini yüklenen bazı Mekkeliler'in, bu hizmetleriyle hiç de mütenasip olmayan iktisadî sıkıntılarını görüp üç kardeşiyle birlikte civar ülkelerde ticari antlaşmalar yapmak üzere yola çıkıncaya kadar sürdü.[12] Nihayet onların yapmayı başardıkları ticarî antlaşmalar neticesinde Kureyş ticareti canlandı. Kaynakların verdiği malumata göre: Kureyş yoksulluk içinde yüzüyor ve ticari aktiviteleri Mekke sınırlarının dışına taşınıyordu. Çok şiddetli bir kıtlığın vuku bulduğu bir sene. Haşim, Şam'a ekonomik amaçlı bir ziyaret yaptı.[13]
Yapılan görüşmeler sonunda Kayser, Haşim'e sadece Kureyş'in bizans topraklarında ticaretine müsaade etmekle kalmamış, ayrıca Habeş diyarında ticaret yapma izni alabilmesi için Necaşî'ye hitaben bir tavsiye mektubu da vermiştir.[14] Hiç şüphesiz Haşim, Kayser ile yaptığı ikili görüşmelerle Taif ve komşu bölgelerden sağlanacak deriye işarette bulunmaktaydı. Kumaş ise hassaten Necran ve San'a olmak üzere Yemen'deki muhtelif şehirlerde imal edilmekteydi. Ayrıca Yemen, hassaten, Sade olmak üzere müteaddit bölgelerinde imal edilen işlenmiş deriyi de ihraç etmekteydi. Böylece Haşim, Mekke'nin başlıca buğday (Havran buğdayı) ithalatım gerçekleştirdiği Busra ve Gazze gibi Suriye piyasalarına açılmaya başlayan Mekke tüccarı için Suriye güzergahını emniyete almıştı.[15] Haşimin diğer kardeşlerinden Muttalib, Yeraen'e; Abdu Şems, Habeşistan'a Nevfel ise iran'a giderek benzer antlaşmalar yaptılar.[16] Nevfel'in, Pers imparatoru Kisra'dan, Irak topraklarında ticaret yapma izni aldığı da rivayetler arasındadır.[17] Her birisi dönüşlerinde ticaret güzergahları üzerindeki kabilelerden de, herhangi bir ittifak antlaşması yapmaksızın, kervanlarına saldırmazlık garantileri aldılar.[18] Kureyş tüccarı, sağladıkları bu teminat karşılığında garantör kabilelerin ticaret mallarını, gittikleri pazarlara götürüp satacaklar ve hiç bir masraf ya da komisyon almadan ana para ve kân aynen teslim edeceklerdir.[19]
Böylece bir yandan bu kabileler ticaret yolculuklarının zorluklarından kurtulup oturdukları yerde kazanç sağlarken diğer yandan Kureyş'in dış ticaretini güvence altına alacaklardır. Arap ka-bileleriyle yapılan bu antlaşmalar karşılıklı yardım ve koruma mükellefiyetleri getirmeyip, aksine o güne kadar bilinmeyen bir usul olan müşterek ticarî çıkarlar esasına dayalıdır. Bir başka deyişle Kureyş kervanlarına verilen geçiş güvencesi, belli bir ücret karşılığı Hîre kervanlarına sağlanan muhafızlık hizmetinden farklıydı.[20] Kabile şeflerinin Mekke tüccanyla iş birliğini tercih etmeleri anlaşılır bir şeydir. Zira bu işbirliği neticesinde daha istikrarlı kârlara nail olacakları gibi Mekke'ye korkusuzca girecekler ve itibar göreceklerdir. Ayrıca Hîre'de ikinci sınıf insanlar ve yönetilenler statüsünde iken, Mekke'de eşit haklarla müşavere imtiyazına sahip olacaklardır.[21]
Mekke'nin transit geçiş güvencesi aldığı bu kabilelere ne kadar bağımlı olduğu ve ilaf in yükümlülüklerini ifaya ne derece titizlik gösterildiği bazı rivayetlerden açıkça anlaşılmaktadı.
islam'ın Kureyş ile yaptığı savaşta en etkin silah emin bir ticaret yolu bırakmayıncaya kadar kervanlarına saldırmaktır. Zira Safvan b. Umeyye'nin şu sözleri buna açıkça delalet etmektedir:
"Muhammed ve ashabı ticaret yollarımızı kestiler. Onun ashabına karşı nasıl önlem alacağımızı bilemiyoruz. Sahili de boş bırakmıyorlar. Sahil bölgesi halkı onunla anlaşarak tümden ona katıldı. (Ne Yapalım?) Nerede ikamet edelim? bilemiyoruz. Şayet (burada) yurdumuzda kalsak sermayemizi yeyip tüketeceğiz. Zira Mekke'deki yaşantımız yazın Şam ve kışın Habeşistan ticaretine dayanmaktadır..."[22] Nihayet uzun arayışlardan sonra Necid üzerinden Irak'a uzanan alternatif ticaret yolundan gönderdikleri kervan da Müslümanlar tarafından vuruldu.[23]
Tarih ve tefsir kitapları Abdu Menafin dört oğlunun Kureyş ticaretini mahallî sınırlardan beynelmilel boyutlara taşıdıklarını ittifakla kabul etmektedir. Her ne kadar rivayetlerde bazı farklılıklar göze çarpmakta ise de bu temel gerçek değişmez.[24]
îşte bu ilaf sayesindedir ki Kureyş, meşhur yaz ve kış yolculuklarını emniyet içinde gerçekleşirme imkanını yeniden elde etmişti: Kışın Yemen'deki Abahile'ye ve Habeşistan'daki Yeksum'a, yazın ise Şam ve Gazze'ye -ve belki de Ankara'ya kadar- ticari sefe-ler düzenliyorlardı.[25]
B- Rihletu'ş-Şitâ'i Ve's-Sayf
Bu konuda Ibn Habib, Ibnu'l-Kelbi'den naklen şu bilgileri vermektedir: "Kureyşliler her sene iki defa: Kışın Yemene, yazın da Suriye'ye seyahat etmeyi âdet haline getirmişlerdi. Tedricen, bu, onlara yorucu gelmeye başladı. O zaman Tebale ve Cureş mensupları ve Yemenin sahil mıntıkasından bazıları, ticaret eşyasının Mekke'ye kadar naklim temin etmeye başladılar: Kara tacirleri Muhassab'a,[26] deniz tacirleri de Cidde'ye kadar geliyorlardı. Böylece Mekkelüer her sene iki sehahat yapmak zahmetinden kurtuldular... Fakat bir zaman geldi, yıllarca süren kıtlığa maruz kaldılar ve sermayeleri tükendi. O zaman Haşim Şam'a gitti..."[27]
Bu rivayetlere bakılırsa HaşinVin başlattığı bu hareket bir ihya hareketi özelliği arzetmektedi. ilaf ve rihleteyn ile ilgili rivayetler Mekke'deki değişikliklerin temel fenomenini oluşturmaktadır, ilaf vesilesiyle ananevi rihleteyni yemden ihya etmek suretiyle tekrar dışa açmayı başardıkları ekonomilerinde tarihe geçecek bir devrimin temellerini atan Abdu Menaf oğulları, iflas eden kapalı ekonomilerinin sınırlarını yaramadaya hakim olacak boyutlara ulaştırmışlardır.
Kureyş suresinin 1. ve 2. ayetlerinin tarihî temellerini değerlendirirken, Birkeland, ilaf m önemini vurgulamakta; ticari kabiliyetlerinin ve Harem-i Şerife hakim oluşlarının, Peygamber'den yaklaşık yüz yıl önce, Kureyş,'i Batı Arabistan ekonomisinin efendileri yaptığını söylemektedir.[28] Ancak Kureyş ticaretinin boyutları çok büyük olup Doğu Arabistan'ı da kapsayacak şekilde geniş-letilebilir.[29]
Kureyş'in ticarî kapasite, tecrübe ve dehasının en önemli göstergelerinden birisi de emniyetini garanti ettikleri ticaret güzergahları, özellikle yaz yolculuklarını düzenledikleri Mekke-Medi-ne-Şam güzergahı üzerindeki konaklama tesisleridir. Zira büyük bir kısmı çöl olan Arap Yarımadası'ndaki tek tehlike yağmacı kabileler değildi. Çölün en mümeyyiz vasfi olan sıcak ve uzun yolculukların verdiği fizikî çöküntüyü azaltıcı özelliği olan konaklama tesisleri bu ticaretin kaçınılmaz gereklerindendi.
ilaf, Mekke ticaretini, sadece sermaye mobilitesi sağlamak ve kervan seferlerini emniyete almak suretiyle geliştirmekle kalmamış, ayrıca ürünlerine yeni piyasalar sağlamak yoluyla kabile ekonomisinin tekamülünü de temin etmiştir. Bu uygulamanın önemli bir sonucu da kabile ekonomisinin Mekke ekonomik sistemine entegrasyonudur ki bu da komşu kabileler indinde Kureyş'in nüfuz ve prestijini kuvvetlendirmiştir. Bu ise diğer tacirlerin ve göçmenlerin, gelişen ekonomik sistemine iştirak etmek üzere Mekke'ye cezbedilmesinde, modern bir tabirle yabana sermayenin ve belki de kalifiye iş gücünün Mekke ekonomisine akı turnasında aktif bir rol oynamıştır.
Bu değişme ve gelişme çerçevesinde Mekkeli tacirlerin Kızıl-deniz ve ötesine mal sevkıyatı için gemiler kiraladıkları da bilinmektedir.
Mekke'nin enternasyonel piyasadaki konumu o kadar güçlenmişti ki söz konusu düzenlemeler ve bunların neticesinde akümü-le eden fînansal güç dahi Mekkeli tüccarın yüklendiği misyonu taşımasına yeterli olmamış, daha ileri adımlar atılarak Taif, Hire ve Yemen'den yabancı sermayedarlarla ticari ortaklıklar gerçekleştirilmiş, yani -o dönemin şartlarına nisbetle düşünülmek kaydıyla - güncel bir tabirle, dev sermayeli çok uluslu şirketler kurulmuştur.[30]
Ayrıca Kureyşliler, Tihâme, Tebale, Cureş ve Necran'da, Hind Okyanusu'ndaki limanlara giden yol üzerinde küçük ticaret müesseseleri de kurmuşlardı.[31]
Tabii bu ticaret odak ekonomik sistemin diğer önemli bir özelliği de kervan ticaretini besleyen, liman işçileri, rehberler, muhafızlar, çobanlar, veterinerler, hizmetçiler, hamallar vb. gibi işçilerden müteşekkil geniş bir hizmet sektörünün doğuşudur.[32]
Bütün bu gelişmelere paralel olarak, Mekkeliler'in, nüfuz bölgelerini arttırmak ve sermaye fazlalarını yöneltecekleri yatırım alanlarını genişletmek için verimli sahalar arayışı içine girdikleri gözlenmektedir. Bunun en çarpıcı örneği ise içki ve deri üretiminde Önemli bir merkez olan en yakın erzak ambarı Taif ile ilişkilerde tezahür etmektedir.
Ancak Mekke'nin bu gelişmesi bir vakum içinde oluşmadı ve gittikçe artan nüfuzu, muhalif güçleri teşkil eden Bizans ve iran'ın dikkatini çekince, müttefikleri Habeşliler ve Lahmiler kanalıyla Mekke üzerinde hakimiyet kurmaya çalıştılar. [33]
Iı. Ilgîlı Müesseseler
A- Hums
Ebrehe'nin hezimetinin bir takdir-i ilahî olduğunu anlayan Araplar Harem-i Şerife ve Hac ibadetine görülmemiş bir ihtimam göstermeye başladılar. Mekke'nin bu zaferi, Kabe'ye tahayyül edilmez bir itibar kazandırdı. Bunun sonucunda Kureyş ehlullah olarak kabul edildi. Bu prestijden yararlanan Kureyş meşhur Hums müessesesini icat etti.
Sadece Mekke sakinleriyle Kureyş'in en yakın müttefiklerinin üye olduğu[34] bu müessesenin, temelindeki iktisadî amili gösteren önemli bir özelliği vardır ki buna göre Kureyş, (Kutsiyetini muhafaza kastıyla) şehre dışarıdan yiyecek ve giyecek sokamayacakla-rını ileri sürerek, Hums kapsamına girmeyen hacıları/ tacirleri Mekke yiyecek ve giyeceklerini almaya icbar ediyordu. Tabiatıyla tüccarın lehine işleyen bu mekanizma Mekke ekonomisini güçlendiriyordu.[35] Dolayısıyla Hums müessesesinin ekonomik önemi bariz olup din kisvesine büründürülmesi pek şaşırtıcı değildir.[36] Hums müessesesinin icadının hemen akabinde tesis edilen meşhur Ukaz panayırı bu avantajı daha da kuvvetlendirmekteydi."[37]
Mekke, özellikle, Kabe'ye, Mekkelilerinkiler yanında diğer kabilelerin putlarının da yerleştirilmesiyle birlikte bütün Araplar'ın ve tabiatıyla Arabistan'ın dört bir tarafındaki Arap tacirlerinin gittikçe artan bir şekilde ilgisini çekmekteydi.[38]
Ilaf a ilaveten, Ukaz ile yanıbaşmdaki Mecenne ve Zu'1-Mecaz panayırlarının[39] katkısı ve Kabe'nin artan itibarıyla birlikte, Mekke'nin kalkınması artık durdurulamaz bir sürece girmişti.
Yemen ticareti için başlayan Mekke-Hire rekabeti, Hire ve Orta Arabistan'daki müttefikleriyle Mekke arasında Ukaz yakınlarında patlak veren meşhur fîcar harpleri (M.S. 580) ile bir krize dönüştü. Bu savaşta Mekke ve müttefiklerinin Hire ve yandaşlarını yenmeleriyle birlikte, özellikle Necid'i Yemen'e bağlayanı olmak üzere, Orta Arabistan ticaret yolları üzerinde Mekke'nin hakimiyeti kesinleşmiş oldu.[40] Artık bu zaferden sonra Mekke tüccarı Yemenli tacirleri Mekke'den tecrit etmeyi de başarmışlardi.[41]
Ancak kendi ticaret kervanlarını emniyet altına alan Kureyş, bir yandan Mekke'nin emin ve kutsal (haram) bir belde kendilerinin de ehlullah olduğuna dair inancı sarsmamak v edolayısıyla kazandığı prestiji muhafaza etmek, diğer yandan da şehre gelen tüccarın güvencesini sağlamak suretiyle, hem konumuna uygun bir şekilde davranmak, hem de îlafi kendi elleriyle tehlikeye atmamak için bir iç güvenlik mekanizmasına ihtiyaç duymuştu ki bu da meşhur Hilfu'l-fudul idi. [42]
B. Hilfu'l-Fudul
Mekke'nin dış dünya ile ilişkileri daha kompleks bir hal aldıkça tüccarının çıkarlarının idamesini temin yolunda yeni bazı kurumlar doğmaya başlamıştı. îşte Mekke'nin hürmeti ve îlafı ile direkt ilişkisi olan Hilfu'l-Fudul da bu kurumlardan birisidir.
Güçsüzlerin haklarına tecavüz olaylarının artış göstermesi, hatta civar bölge tüccarı ve bedevilerin Mekke panayırlarına itimadının sarsılmaya başlaması üzerine Kureyş'in Benu Haşim, Benu Zuhre ve Benu Esed, yaşlılığı ve saygınlığı dolayısıyla Abdullah b. Cudan'ın evinde toplanarak, ister yerli isterse yabancı olsun hakkını iade edinceye kadar mazlumla birlik olup zalime karşı çıkmaya ant içmişlerdi.[43]
Gayet açık bir şekilde anlaşıldığı üzere Hilfu'l-Fudul, amilleri, hedefleri ve sonuçları itibarıyla tamamen karşılıklı ekonomik çıkarları idameye yönelik bir müessese olup, Kureyş'in prestijini korumaktan öte, Mekke panayırlarına olan rağbeti muhafaza ettiği gibi, tehlikeye düşen ticarî emniyetin akabinde piyasaya, zayıfların gözetildiği bir insaf ve güven ortamı kazandırmıştı. [44]
C. Daru'n-Nedve
Kureyş'in ekonomik çıkarlarına hizmet eden bir başka müessese daha vardır ki bu da Daru'n-Nedve'dir.
Aslen Mekke Şehir Devleti senatosu veya meclisi 40 konumunda olmakla beraber ekonomik icraatı itibarıyla kısmen Devlet Planlama Teşkilatı veya Ticaret Odası vazifesi gören bu müesese, Mekke Şehir Devleti'nin ticari aristokrasisinin meşveret merkezi idi. Kuı*eyş ticari dehaları burada toplanır ve kervan ticaretiyle ilgili bütün meseleleri görüşür, durum değerlendirmesinde bulunur, alternatifleri gözden geçirirdi. Her türlü ahval u şeraiti tar-tışmaksızın hiçbir kervan ya da kafile göndermezdi: Kervanların maruz kalabilecekleri muhtemel tehlikeler, kârlılık ihtimalleri vs. gözden geçirilir, gönderilecek kervanın yönü ve reisi belirlenirdi. Kervanlar buradan kalkar ve yine buraya konarlardı.[45]
Bütün bunlardan anlaşıldığı üzere, yapmış oldukları ekonomik ve politik sıçramalarla, VI. asrın sonları ile VII. asrın başlarındaki Mekke tüccarı, yaklaşık bir asır Önceki îlaf dönemine kıyasla daha avantajlı bir konuma yükselmeyi başarmıştı.[46]
Kureyş'in civar milletlerle gerçekleştirdiği mezkur dış ticaret, Mekke'nin fethine ve hatta bu milletler İslâm Devleti'ne katüın-caya kadar devam etti. [47]
[1] Cengiz Kallek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/401-402.
[2] Cengiz Kallek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/403.
[3] Hitti, Philip, K., History oftheArabs, s. 67-86.
[4] îbn Habib, el-Munammak, s. 189-190.
[5] İbrahim Mahmood, Social and Ekonomic Conditions in Pre Islamic Mecca, s. 343.
[6] İbn Habib, el-Muhabber, s. 263-268; Yakubî, et-Tarih, I, 270-271; Hamidul-lah, İslâm Peygamberi, II, 999 vd.
[7] Yakubî, 1,242.
[8] Zemahşerî, el-Faik, I, 53; İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, "Elefe", IX, 10; Firuzabadî, "el-Elf, s. 1024; Zebidî, Tacu'l-Arus, "Elefe", VI, 44.
[9] Cengiz Kallek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/403-404..
[10] îbn Habib, el-Munammak, s. 42; Yakubî, I, 242; Kalî, el-Emalî, III, 199; Fasî, Şifau'l-Garam, II, 84.
[11] îbn Habib, el-Munammak, s. 42; Fasî, II, 84.
[12] Îbn Habib, el-Munammak, s. 42; Reşid, Nasır b. Sa'd, Teamulu'l-Aribi'î-ticarî ve keyfiyyetuhu fi'i-asri'l-cahili, s. 224.
[13] İbn Habib, el-Munammak, s. 42; Belazurî, Ensabu'l-eşraf, I, 58; Yakubî, I. 242.
[14] Diyarbekrî, Tarihu'l-Hamis, 1,156.
[15] İbrahim, s. 345.
[16] İbn Sa'd, I, 78; İbn Habib, el-Munammak, s. 42-45; el-Muhabber, s. 162-163; Belazurî, Ensâbu'l-Eşraf, I, 59; Yakubî, I, 244; Taberî, Tarihu'l-umem ve'l-muluk, I, 252; Kalî, III, 199.
[17] îbn Habib, el-Munammak, s. 45; el-Muhabber, s. 163; Belazurî,Ensâbu'l-eşraf, I, 59; Taberî, Tarih, I, 252.
[18] İbn Sa'd, I, 78; îbn Habib, el-Munammak, s. 44-45; Kalî, III, 199-200.
[19] İbn Habib, el-Munammak, s. 43; Kalî, III, 199-200; îbn Sa'd, I, 78.
[20] Kister, Mecca and Tamim, s. 120.
[21] A.y.
[22] Haykal, Muhammed Hüseyin, The Life of Muhammed, s. 250.
[23] Ibn Hişam, II, 50.
[24] Farklı rivayetler için bkz. îbn Sa'd, I, 75; Fası, II, 84; Yakubî, I, 242-243; Ibn Habib, el-Munammak, s. 42-45; Taberi, Tarih, I, 244; Cahiz, s. 70. Cahiz'in naklettiği rivayet îlafı, diğer kaynakların ittifaken verdiği tariften çok farklı bir şekilde açıklamaktadır ki buna göre: İlaf, Tay, Hasam ve Kudaa gibi Harem-i şerifin ve haram ayların hürmetine inanmayan Arap kurtlarının ve kabile tilkilerinin ve intikam peşinde koşanların şerrinden Mekke halkını korumak üzere (oluşturulacak bir savunma mekanizmasının masraflarını karşılamak için) Haşim'in kabile reislerinden topladığı vergilerdir.
[25] îbn Sa'd, I, 75; Belazurî, Ensâbu'l-eşraf, I, 59.
Cengiz Kallek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/404-408.
[26] Mekke ile Mina arasındaki bir yer olup Minâ'ya daha yakındır.
[27] îbn Habib, el-Munammak, s. 219.
[28] Birkeland, B..,The Lord Guideth, s. 122 vd. (Kister, Mecca and Tamim, s. 121'den naklen).
[29] Wold, E.R., The Social Organization of Mecca and the Origins of islam, s. 330-337 (Kister, Mecca and Tamim, s. 121'den naklen).
[30] Ali, Cevad, et-Mufassal, VII, 421.
[31] "Kureyş" md., Î.A., VI, 1015.
[32] İbrahim, s. 347.
[33] Cengiz Kallek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/408-410.
[34] İbn Habib, el-Muhabber, s. 178-179; el-Munammak, s. 127.
[35] İbn Habib, el-Munammak, s. 128; İbnu'1-Esir, el-Kamil fi't-Tarih, I, 451-452; Fasî, II, 41-42.
[36] Kister, Mecca and Tamim, s. 141.
[37] Kister, Some Reports Cancerning Mecca from Jahiliyye to islam, s. 76. (İbrahim, Social and Economic Conditions in Pre Islamic Mecca, s. 349'dan naklen).
[38] İbrahim, s. 350.
[39] Bunlar ve Arap Yarımadasındaki diğer panayırlar hakkında toplu ve detaylı bilgi için bkz. Efganî, Esvaku'1-Arab, s. 193-389.
[40] İbn Habib, el-Munammak, s. 164-181; İbrahim, s. 350.
[41] îbn Habib, el-Munammak, s. 45-49; İbrahim, s. 350.
[42] Cengiz Kallek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/411-412.
[43] İbn Habib, el-Munammak, s. 52-54,186-189, 275-281; îbn Kesir, es-Sîre, I, 259-262; Halebî, I, 211-215.
[44] Cengiz Kallek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/412-413.
[45] İbn Sa'd, I, 70; Reşid, Teamülü I-Arab, s. 166.
[46] İbrahim, s. 350.
[47] Cengiz Kallek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/413.