- Aslında iyi bir kalp lüzumsuz her postaya posta kor

Adsense kodları


Aslında iyi bir kalp lüzumsuz her postaya posta kor

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 5 January 2011, 02:36 pm GMT +0200
Aslında iyi bir kalp lüzumsuz her postaya posta kor.


Bahri'ye-

"Telli telaşe"lerin besteye durduğu anlarda hangi "şeb" hangi "seher" ışıkları vurur' gönül kıvrımlarına?
Bilinir mi besteler nerede toprağa düşer, nerede çiçeğe, meyveye durur! Bilinir mi!

Tellerin telaşelerinde kaç nişane vardır ve acıları ve sevinçleri nasıl da nişan alır! Kah artar çığlığınız sevinçten kah acılardan. Tellerin telaşelerinde nişaneler vardır; ve…an/sızın vurur…vurulursunuz. Durulduğunuz, doğrulduğunuz, doğru olduğunuz anlardandır o an. Artık farklısınız. Anlayınız.

Koşa yorula bir ney , kanun taksimi düşer önünüze…
Gidemediğiniz bir yerler vardır nicedir.
Bir telin gelin gelin (d)oku(nuş)u alır götürür sizi, tutar elinizden.
“Yalnız Bir Rüzgâr”ın acısını, hangi dağın başından toplar da getirir, bir ney? Heey hey!
Bu ne (in)işler, inleyişler, çıkışlar, çıkıp gidip de gelmeyişler?

Elin tele her dokunuşu hangi “ben” imizi çekip çıkarır.
Kat kat bir bohçanın açılışında… Nedir o katların altındaki (ki) bizi de ayrı bir “katlar?” Ne bileyim! İnsan kolay çözülür bir varlık olsaydı 6666 iner miydi! Kelimeler , besteler her bir taraftan seslenir miydi!

Güller de kat kattır. Her kat ayrı bir selamla karşılar sizi. Basamak basamak. Bir hava, bir ses, bir heves, bir renk, bir ahenk… hangi kalbi yeniden yeniye kurmaz ki… Vurmaz ki…”Vurulmayan” kalp, kalp midir, Allah aşkına! Vurulan kalplerdir dur/u/lan kalpler. Heye(can)dan yerinden çıkacak gibi olsa da duru kalptir onlar. Bir kalp kalpse eğer vuracağı, duracağı, varacağı yeri bilir. Vurulan kalbin etrafı dolu doludur:
Ne olmuş?
Ne zaman?
Kim ola ki?
Yoksa atan bunca kalp var; var da… vurulanlar “kalp” sırasına geçer. Ötekileri geçenler de bunlardır.

Adını bilmediğiniz bir terennüm…Bir beste…
Notaların el edişi birbirine, ayrı birer mektup olur, gelir gönül adresinizi tıklar:
Postaaa!

Aslında iyi bir kalp lüzumsuz her postaya posta kor. Ama bu gürültülü dünya, kalbin bu sızlanışını, direnişini,dilenişini,dillenişini ne de duyurmaz ediyor. Böylece kalbi/ni duymayanlar, doymayanlar sırasına geçiyor.

Adını bilmediğiniz beste, sizi çağıran “garip” sesler, bir tını, içerden bir davet varsa kulağınızdan kalbinize iner. Yoksa ölülerin de kulağı var duymaz, gözü var görmez Ve saire...

Şair, bir telin bile kopuşuna tahammül edemez. Bu Yüzden: “Bir tel kopar ve ahenk ebediyen kesilir.” der, Süleymaniye’de Bayram Sabahı’nın bestesini ötelerden bize bizden ötelere taşıyan şair.

Her beste… Rüzgârın alnınıza her değişi, dallardaki uğultusu, hu husu, bulutları sürükleyişi… Martıların cümbüşü… Adımlarınızın her tık tıkı… Aniden bir köşede bir çocuğun masum gözlerindeki serzenişi, seslenişi, hislenişi ,dahası, dahası… içlendiğinizin, nakış nakış işlendiğinizin farkında değilseniz gayrı; adımlarınızın, kulağınızın, bakışlarınızın aynalarda yeniden yeniye tozunu almanın zamanı gelmiştir.

Bak, bu neyden dökülene, kanundan dağılana, udun uğultusuna:
İşte bu, gecelerin(in) feryadı…
İşte bu, sabahı selamlayış/ın…
İşte bu, dostlara sarılışın…
İşte bu, vedaları v/eda eyleyen, hep yeni s/eda eyleyen gözyaşlar/ın…

Ağlamak hep gözyaşı dökmek midir? Bir “ah” da kaç gözyaşı vardır?
İşte bak! Bülbülleri susturan gözyaşı değil mi bu: ”Ah bu gece ben yine bülbülleri hâmuş ettim. ” ,

Derdin nedir efendim?
Ney gibi inler misin?
Güllerin sükûtunda
Gül gül güler misin?
Derdin midir düşen tellere ki…
Düşer düşmez binbir avaz eyler her saz.

Ellerin tellerde aradığı ne ki… İner, çıkar; gider gelir…
Yollar da öyle ya… Dağlardan aşar… Denizlere düşer… Çöller/de bitmeyecek sanılır/mış! Ya bu gökyüzü (ne)reye uzar?

Bu t/ellerin, med-cezirindesin işte!
Yola çıkmadan yolcu olduğunu anlayabilir misin? Anlayabilir misin uzak olmadan yakını, gecesiz gündüzü, dertsiz dermanı!
Acındır, gez(in)en tellerde. Hasretindir neyde ki. Tebessümündür seher seslenişi besteler…

Yine de azdır ne dese bu t/eller. Ney ne kadar inlese de kanundan tel tel iniltiler dağılsa da içinde dağ olmuş feryatlarını dağlamaktan başka neye yarar! Yine de bir neyde kalbimizin bir yerini buluruz. İncecik bir tel, sazlıklardan koparılıp getirilmiş bir kamış derdine ortak olmaya çalışır.

Sen kendini anlatırken (bile!) zorlanıyorsun ve nice zaman sükûta gömülüyorsun. İşte o zaman bir telin dilinden, bir kamışın gönlünden akisler umuyorsun.Ummalısın.

Şunu bil ki taşıyamayacağın yükü sen yüklenmişsindir. İncecik beline, bu zayıf omuzlarına yüklendiğin dünya yükünü atmadan rahata eremezsin. Dünyalar senin olsa rahatlayamıyorsun. İncecik tellere bu kadar yüklenince bu niltiler çıkıyor işte! Tıpkı incecik beline bunca yükü yüklenip inlediğin gibi. Yapma!
Bir besteye bir çocuk gülüşüne bir bahar seslenişine dünyayı teslim ediyorsun.
Oh be!

Gel, Gel! Gönül kulağını daya bak ne diyor:
…La yükellifullahu nefsen illa vüsaha…


ALINTI