saniyenur
Thu 2 August 2012, 06:52 am GMT +0200
Asîl Kişiliğin Ayirdedici Özellikleri
İnsanoğlu, Allah'ın yarattıkları içerisinde en mükerremi ve ün üstünüdür (17; 70; 95: 4; 64: 3; 40: 64). Kendisi, çok özel lütuflarla sere flendiri İmi ştîr, Allah'ın yarattıklarının büyük bir çoğunluğu üzerinde kendisine üstünlük verilmiş (17: 70); yaratılmasının ardından ona Allah bizzat kendi ruhundan üflemiş (15: 29); kendisine meleklerin bile ulaşamadığı bilgiler bahşedilmiş (2: 31-32); meleklerin bile kendisine itaat etmesi emredilecek kadar mükemmel kılınmış (2: 34); cennetin bütün nimetleri orada kaldığı sürece hizmetine sunulmuş (2: 35); ve dünyaya geldiğinde de yeryüzü ve gökyüzünün bütün kaynaklarının yönetimi kendisine verilmiştir (2: 30).
Yeryüzünde adalet ve eşitlik temellerine dayanarak yaşayabilmesi için İnsanoğluna bütün bu farklı özellikler ırk, renk veya ulus ayrımı gözetilmeksizin verilmiştir. Yine kendisine, Allah'ın ilmi ve en iyi niteliklerle teçhiz edilmiş peygamberler vasıtasıyla ilahi hidayet sözü verilmiştir. Bu peygamberleri izleyen insanlar hayatta başarıya ulaşacaklar, reddedenler ise iflas edeceklerdir.
Rasûlullah, insanlara hayatlarında rehberlik etmek üzere gönderilen peygamberlerin sonuncusudur. Kur'ân'da Rasul'ün ahlâkını tüm insanlar için izlenmesi gerekli bir standart olarak değerlendirilir {68: 4).
Diğer bîr ifadeyle, peygamberler, insanların hayatlarını sâlih amel ilkesine göre düzenleyebilmeleri için adalet düzenini kurmakla görevlendirilmişler ve bu görevi yerine getirmelerinde kendilerine yardımcı olacak apaçık belgeler, kitap ve mizan ile donatılmışlardır. Gerçekte karakter; içerisinde hem bilgi ve söz ile uygulama açısından çelişki veya zıtlık bulunmayan, hem de kişinin zahiri hareketleri ile batini ruh hayatı ve vicdanı arasında herhangi bir çatışma barındırmayan; ilim ile amel, öz ve söz arasındaki mükemmel uyum ve ahengin diğer adıdır. Böylece kişilik herhangi bir karmaşa ve bölünme korkusu olmaksızın terbiye edilmiş olur kalır.
Bu tür bir ahlâkî hayat için bilginin doğruluğu ve kesinliği zaruridir. Sözleri ile fiilleri arasında bütünüyle uyum olsa bile, kişi eğer amellerini bilgi yerine cehalet üzerine şekillendirmiş ise kişiliği güzel bir ahlâkî niteliğe sahiptir denemez. Cehalet yanlışlık üzerine kurulu olduğundan bununla ilgili ve buna bağlı olan zahirî fiiller güzel ahlâkın ölçüsü olmak şöyle dursun, hakikatin bir göstergesi bile olamaz.
Allah tarafından istenilen karakter, bizzat kendi tarafından bahşedilen bilgiye dayanır. Allah, söz konusu karakterin inşaası ve yoğrulması için yalnızca yeterli bilgiyi vermekle yetinmemiş, beraberinde insanoğluna komple eğitim ve öğretim sistemi lütfetmiştir.
Genelde, her eğitim sistemi en az şu yedi cüz veya harcı kapsamalıdır:
1- Bilgi.
2- Öğretmen,
3- Kitap,
4- Kalem,
5- Eğitim,
6- Eğitim metodu,
7- Gaye.
İnsanlığın eğitimi ve ahlâkî karakterinin şekillenmesi için lüzumlu bütün bu unsurlar bizzat Allah tarafından ihsan edilmiştir. Diğer bir ifadeyle, insanın yaratıcısı aynı zamanda onun ilk Öğretmeni idi. İnsanın yaratılışından sonra onun eğitimiyle ilgili olarak Kur'ân şöyle buyurur:
"Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti..." (2: 31).
İsimler anlamına gelen Arapça esma kelimesi oldukça şümullüdür ve nesnenin ismi onun bütün temel niteliklerini yansıttığı için her şeyin mükemmel ve eksiksiz bilgisini temsil eder. Bu yüzden isimlerin hepsini öğretmek, gayeleri ve hedefleri dahil her şeyin nasıl kabullenilip anlaşılacağını öğretmekle eşdeğerdedir. Yukardaki ayet Allah'ın tüm bu bilgiyi insana verdiğini gösterir. "Gerçekte, insanın nesneler hakkında sahip olduğu bütün havadis onlara isimler tahsis etme yeteneğine bağlıdır." İsimler, insanoğlunun nesnelerin belirtilerini ve niteliklerini, onların faydalı ve zararlı yönlerini vs. bilme kabiliyetlerini yansıtır.
Yine, halife kelimesi: insana yeryüzündeki görevini tamamlaması için gerekli olan her şeye ait mükemmel ve eksiksiz bilginin verildiğini göstermektedir. İlk peygamber Âdem'den son peygamber Muhammed'e kadar bütün nebiler birer öğretmen idiler ve kendi insanlarının eğitimi ve öğretimi için çağlarının ihtiyaç ve taleplerine uygun gerekli bilgi ve kabiliyetlerle donatılmışlardı. Kendilerine eğitim ve öğretimin usûl ve hedefleri de öğretilmişti.
Atak sûresi'nâe şu âyetlere rastlarız:
"Yaralan Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir alâktan (embriyodan) yarattı. Oku, senin Rabbİn en büyük kerem sahibidir. Ki O, kalemle yazmayı öğretendir." (96: 1-4).
Bu ayetlerle kalem aracılığıyla insanın eğitimi ve öğretimi, insanın daha Önce sahip olmadığı bilginin ona verilişi zikredilmektedir. Kalem sûresi'nâe de şunları okuruz:
"Nun. Kaleme ve (kalemle) yazdıklarına an-dolsun."(68: 1).
Allah, burada anlam ve Önemini vurgulamak amacıyla kitap ve kalemi sadece zikretmekle kalmıyor, aynı zamanda her ikisi üzerine ye-mîn ediyor. Böylece bilginin asilliği ve yüceliğini insanoğluna gösteriyor.
Hadid sûresi'nde, peygamberler vasıtasıyla daha önce gönderilen ilahi hidayet ve eğitimin gerçek gayesi bizlere anlatılır:
"Andolsun, biz peygamberlerimizi apaçık olan belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitabı ve mizanı da indirdik." (57: 25).
Rasûlullah'in fonksiyonları Bakara sûresinde detaylarıyla aktarılır:
"İçinizden size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir peygamber gönderdik." (2: 151).
Bu âyet-i kerime, Rasûlullah'in öğretmen olarak vazifesinin insanların bilmediklerini Kitab'dan Öğretmek olduğunu zikretmektedir. Ayette geçen arınma anlamındaki tezkiye kelimesi, bütün bu eğitim ve öğretimin asıl gaye ve hedefinin insanlarda güzel karakter ve davranış tarzı geliştirmek olduğunu göstermektedir, Hikmet; insanlara Kur'ân'ı Öğretmekte ve ardından kendi rehberliği altında onları tejc başlarına Kitab bilgisini anlayacak düzeye getirmekte yardımcı olması için Rasûlullah 'e verilen ve Kur'ân'da ortaya konan anlayış, Öngörü ve basirettir.
Rasûlullah tarafından uygulanılan eğitim metodu bu hikmete dayanır. O, yalnızca Kitap bilgisini kulaklara taşımakla, gözler Önünde süsleyip güzelleştirmekle veya ashabının zihinlerine nakşetmekle yetinmedi; bütün bunların yamsıra, büyük bir anlayış ve hikmetle, ilim ve amelin birlikte ayrılmaz bir bütün oluşturmasını sağlayacak şekilde Kitap ilmini, karakter ve faaliyetlerin ruhu ve temeli kılmıştır. Bu, lüzumlu cüzleri yalnızca biraraya getirmekten ziyade onları harmanlayıp yoğurmaktı. Nasıl sadece una su ilave etmekle ekmek yapmak için gerekli olan karışımı üretmek mümkün değilse, elemek yapımına hazır oluncaya kadar su ve unu karıştırıp yoğurmak gerekliyse, - benzer şekilde bilgiyi duyma ve işitme organları vasıtasıyla iletmek de insanı eğitmek için yeterli değildir. Bilginin, bilgi ve karakterin birleşip yekdiğerinden ayrılmamasını sağlayacak bir tarzda kişinin bütün benliğine ve ruhunun derinliklerine nakşedilmesi gereklidir. Karakterlerin şekillenmesi için Allah'ın Rasulü eğitim araçlarını bu yolla hikmetli bir tarzda kullanmış, ruhların arınmasını sağlayarak insanları en yüce ahlâkî mükemmelliğe ulaştırmıştır. Bir başka ifadeyle, insanlara Kur'ân'm sadece sözlerini Öğretmekten daha çok, onların Kur'ân öğretisinin ruhunu ve esasını anlamaları için çaba sarfetmiştİr.
Rasul'ün yöntemindeki bu şahsa cüz, öğretiyi insanların kalplerinin derinliklerine taşımıştır. Öyle ki, ilim ve karakterleri, özleri ve sözleri arasındaki komple uyum ve ahengi yansıtan yekpare bir birliği oluşturdular. Böylece Allah'ın Rasulü (5), karakterleri oluşturup, geliştirmek için eğitim araçları ve öğretim ile hikmeti birbirine kaynaştırmış; ardından ruhları arındırarak onları en yüce ahlâkî olgunluğaeriştirmiştir.
Karakter ve tavır oluşturmakta Peygamber tarafından kullanılan eğitim metodu, sade sözlü öğretim, öğüt ve tenbihden çok uygulamalı örneklere dayanmaktaydı. Bizzat kendi hayatı bütünüyle eksikliklerden, çelişkilerden ve zıtlıklardan azade idi. İnsanlara açıkladığı her ahlâkî prensibi kendi yaşantısıyla ve kurduğu sosyal sistem gözler Önüne koymuştur.
Yukarıda zikredilen âyetler, oluşumu için gerekli her harcı ile birlikte bütün ahlâkî eğitim sistemin ve ahlâkî ilkelerin Allah tarafından ortaya konduğunu göstermektedir. Peygamberler insanlığın gerçek eğitimcileridirler ve kendilerine verilen Kitap, hikmet ile mizan bütünüyle eğitim teçhizatıdır. Bu eğitimin amaç ve hedefi ferdin karakterinin oluşturulup eğitiminin sağlanması yani ruhun arınmasıdır.
Söz konusu eğitim ve öğretimin ilk hedefi ahlâkî değerlerin öğretilmesi ise de son hedefi, Hadîd sûresi'nin yukarıda aktardan ayetine (57: 25) göre, vaz geçilmez bir parçası olduğu adaleti ayakta tutmaktır.
Bu eğitim, insanlar arasında adaleti hakim kılmak şeklinde özetlenebilecek gerçek hedef için sadece bir vasıtadır, karakterin terbiyesi sağlanmadan adalet sistemini oluşturmak mümkün değildir; adalet sağlanmadan da insanlık saldırı, zulüm, çürüme, çatışma ve kargaşa gibi kötülüklerden kurtulamaz.
Burada şu soru ortaya çıkmaktadır: Şayet her Peygamber Kitap ve hikmet ile halkını eğitme görevini yerine getirip ruhlarını arındırıyor ise, neden sadece Muhammed mükemmel ve asil kişiliği ile farklı sayıldı ve en güzel karakter olarak örnek gösterilmektedir? Yeryüzüne öğretmek için gönderildiği "ahlâkın tamamlanması ve kemale erdirilmesi" ne anlama gelmektedir? Rasûlullah ile diğer Peygamberler arasında bu durumda niçin bir fark gözetiliyordu? Bazı kişilerin aklına hemen şu nokta takılabilir: Daha önce gelen Peygamberler kişilikleri açısından mükemmel değiller miydi? Kur'ân, bütün Peygamberleri görevlerinde başarılı saymak ve kişilikleri açısından onların kendi dönemlerinin en iyileri olduklarını beyan etmektedir. Öyleyse bu ayrımın gerçek anlamı nedir?
Bu ayırım en güzel şekilde bir Örnek vererek açıklanabilir. Günümüzde uygulanan eğitim sistemi ilkokuldan başlayarak üniversitenin en yüksek akademik düzeyine kadar geniş bir yelpaze üzerine kademe kademe yayılmıştır. İlkokuldan üniversiteye kadar eğitimin değişik safhalarında görev yapan öğretmenler, kendi eğitim seviyelerinde bütünüyle nitelikli ve ehildirler. Genelde, tüm düzeylerdeki eğitimin ilkeleri ve gayeleri aynıdır. İlk seviyelerde öğrenciler tarafından ezberlenen değer ve gerçekler sonraki dönemlerde kademeli bir şekilde kolaylaştınhr, açıklanır ve üzerlerine ilavelerde bulunulur. Değişik düzey ve sınıflardaki öğretmenler, kendi konumlan itibariyle kişilik ve tavırda en iyi olanlardır. Hepsİ aynı yöntemi kullanır. Kişilik ve davranışları, ahlâkî sistemin bir parçasını oluşturan aynı inançlar ve değerlere dayanır. Eğitimin her hangi bir düzeyi için gerekli olan temel bilgilerin ve ahlâkî eğitimin ihmal edildiği söylenemez. Her hangi bir düzeydeki her hangi bir öğretmen diğerlerinden daha aşağı olarak değerlendirilemez, çünkü her biri ken-disaha ve seviyelerinde kendilerine düşen görevleri tamamlamaktadırlar. Ancak her hangi bir seviye, öğrencinin resmî eğitimi bırakıp tek başına eğitimine devam etmesini sağlıya-cak kadar tam ve mükemmel değildir.
Hemen hemen aynı vetire Allah tarafından gönderilen eğitim ve öğretim sisteminde de görülür. O'nun ilk tâyin ettiği öğretmen Âdem aleyhisselâm, eğitim ve Öğretimi insanoğluna insanlığın çocukluk çağında verdi; hayatın temel gerçeklerini tanıttı, neyin doğru neyin yanlış olduğunu gösterdi, hayatın amaç ve hedefinden haberdar etti, o çağın basit yaşantısı için gerekli temel bilgiyi öğretti, karakterini oluşturmak için ahlâkî dersler verdi. Ancak ne insanoğlu ne de onu çevreleyen dünya çocukluk çağında kalamazdı. Büyüme ve gelişme vetiresi devam etmeliydi. İnsanoğlu bilgisi, anlayışı ve Allah tarafından verilen diğer imkânlarla kendine yeni bir dünya kurdu ve bu tecrübesinde sürekli yeni problemlerle karşılaştı. Bu tabii büyüme ve gelişmenin her safhasında öğretmenlerden ve ilave bilgi kaynaklarından edinebilecekleri rehberlik ve yönlendirilme ihtiyacı hissetti. Allah da insanoğlunun ihtiyaçlarını göz önünde tutarak sırasıyla gönderdiği peygamberleri ile bu eğitim gereçlerini sağladı. Bu yolla muhtelif safhalardan geçerek insanlık eğitimini tamamlayıp anlayış olgunluğuna erişti: "...Bugün size, dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı seçtim..." (5: 3).
Diğer bir ifadeyle Âdem ile başlayan din ve bilgi nimeti son peygamber Muhammed'in verdiği eğitim ve Öğretimle mükemmel-leştirilip tamamlanmıştır ve Rasulullah döneminde tamamlanan İslâm artık bu din'm son formudur. Dinin tamamlanmasından maksat insanoğlunda kişilik ve ahlâkın tamamlanmasıdır. Bu gaye ile gönderilen Rasul kişiliğini o kadar yüce bir noktaya yükseltmiştir ki, "pek yüce bir ahlâk üzere" (68: 4) olduğu belirtilmiştir.
Hz. Muhammed ile peygamberler zinciri nihayete erip peygamberlik mektebi kapandığından "alemler için bir rahmet" (21: 107) ve tüm zamanlar ile bütün insanlar için rehber kılınmıştır. Artık güzel karakter ve davranış sahibi olmak isteyen kimse bu mükemmel örneğe bakmalı ve izlemelidir. Kur'ân bunu şu sözlerle beyan eder:
"Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Rasulü'nde güzel bir örnek vardır." (33:21).
Âdem'in ailesi ile başlayan bilgi ve güzel davranıştaki bu örneklik, Rasulullah'ın devrine kadar bazen bir çağda belirli bir bölgede, bazen belirli bir kavmin sınırlı bir kısmında, ama daima varlığını koruyarak, yayılarak ve nakledilerek nesiller boyunca Âdem'in çocuklarına erişilebilir kılındı. Muhammed ile de bu misâl bütün insanlığı, tüm dünyayı kucakladı ve gelecek kuşaklara aktarıldı. Sözü edilen latif davranış ve kişilik konusunda ilk örnek Rasulullah'dir ve kişilik ve davranışlarının yansımaları aynı güzellikleri dünyaya tanıtan ashabının hayatlarında görülür. Her kim, davranışları ile yücelmek isterse, tüm insanlar ve tüm zamanlar için ebedî bir örnek teşkil eden Hz. Muhammed'i izlemelidir (İlgili konular 1982'de Pakistan'da düzenlenen Sîret Konferansında Muhammed Setâhaddin'in takdim ettiği "Magnificent Conduct" [Muhteşem Davranışlar] adlı tebliğden alınmıştır).