- Aşkı hakîkî

Adsense kodları


Aşkı hakîkî

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sun 12 September 2010, 02:17 pm GMT +0200
Aşk-ı hakîkî

Hislerin ve zevklerin karıştığı yerde akıl ve mantık mizanları devreden çıkar. Muhabbetin kuvvetli ve şiddetli mertebesine aşk diyoruz. Akılları devreden çıkaran, gözleri görmez eyleyen bir muhabbettir aşk. Aşk sözcüğü lügatte ‘sarmaşık’ mânâsına gelir. Sarmaşık bitkisi bir ağaca musallat oldu mu, onu sarar, kuruturmuş. Dünyevî aşklar sardı mı bizi kurutup atıyor. Demek bizi yeşertecek olan ancak O ve O’nun için duyulan hakîkî aşktır. Yani aşk-ı hakîkî dir.

Cenâb-ı Hakk’ın meâlen, “Her şey helâk olacak, O’na müteveccih olanlar müstesnâ” buyurması, aşkın hangi boyutta ve nerede isti’mal edilmesi gerektiğini bize ihtar etmektedir. Yani bu ihtar-ı ilâhi diyor ki:

Sevdiğiniz, muhabbet ettiğiniz ne varsa helâk olacak. Allah için sevdiğiniz ne varsa müstesna..

Fuzuli’nin dediği gibi;

“Canı kim cânânın için sever cânânın sever,
/ Kim ki canı için cânânın sever, canın sever.”


Yukarıda bahsettiğimiz âyetin meâlini ifade eden “Yâ Bâkî Entel Bâkî” hatme-i nakşiyyesi, bizim için de bir zikirdir. Bu cümle bize bazı hakîkatleri beyan etmektedir. Mesela; bu zikir, yani “Yâ Bâkî Entel Bâkî” cümlesi, her tekrar edildiğinde, kalpte mâsivâ diye tarif ettiğimiz, Allah’tan gayrı olan şeyleri, bir ameliyat-ı cerrahiye gibi söküp atar. Kalbi boş muhabbetlerden, fânî aşklardan temizler. Çünkü dilden çıkan her ahenkli zikir, zâkirinden de şu mânâları çıkarır:

“Ya Rabbi! Muhabbet ettiğim fânî şeyler beni terk etmeden ben onları terk ediyorum. Ruhuma ve duygularıma yerleştirdiğin aşk, ancak sana lâyıktır. Senden gayri olanlar fânîdir. Ebed için yaratılan bir kalp ve bekâ ile tatmin olacak bir aşk, senden gayri olan fânîlere sarf edilemez."

Bedîüzzaman Hazretleri bu mânâyı şöyle ifade eder:

“Fânîyim fanî olanı istemem, ruhumu Rahmân’a teslim eyledim. O’ndan gayrısını asla istemem.”


Leyla’ya âşık olan Kays’ın, Mecnun’a dönmesi gibi bizlerin de

O’nun aşkıyla Mecnun’a dönmesi. İşte (Ya Baki Entel Baki) cümlesi, bize evvela böyle bir hakkati hatırlatıyor. Yine Şair Fuzuli’nin dediği gibi;
“Öyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir?
/Ben kimim, sakî kimdir, mey-ü sahba nedir?”

Bu hakîkatle alakalı Risâle-i Nûr’da, Lem’alar’da şöyle denilmektedir:
“İnsanın yaratılışında sonsuz yaşamaya karşı şiddetli bir aşk vardır. Hatta her muhabbet ettiği şeyin kendisiyle beraber kalacağını zanneder. O şeye muhabbet eder. Sonra muhabbet ettiği şeyin, kendisinden ayrıldığını görünce derinden derine feryat etmeye başlar."

Onun için ayrılıklardan gelen feryatlar, insanda ebede olan aşkın bir tercümanıdır.
Hatta ebedî bir hayat olan âhiretin ve cennetin yaratılmasındaki bir sebep de insandaki ebede karşı olan bu aşk ve bu feryatlardan hâsıl olan umumi ve fıtrî duadır. Bu öyle samimi ve içten bir duadır ki, Cenâb-ı Hakk, bu samimi duaların hürmetine fanî insan için bakî bir âlem yaratmıştır.”

Hak Teâlâ, Cenneti talep etmek, ölümün ve ayrılıkların olmadığı bir âlemde yaşamayı arzu etmek gibi hisleri insana vermeseydi, oraları bize müjdeleyici bir surette tasvir etmez ve dolayısıyla da mükâfat olarak vermezdi.

Elhasıl; insan fânîdir. Fakat ebedî bir âlemde yaşamaya fıtraten (yaratılış itibariyle) muhtaçtır. Çünkü bâkî bir Zâtın aynası olarak yaratılmıştır. Öyleyse vazifesi, bütün duygularıyla -ki başta sevmek olan aşk- ve bütün kabiliyetleriyle O Zât’ın rızâsına uygun işler yapıp, Cennet yolunda O Zât-ı Zül Celal’e müteveccih olup gitmektir.

Dili “Yâ Bâkî Entel Bâkî” dediği gibi, kalbi, aklı, rûhu ve bütün duyguları da aynı zikri tekrar etmeli,

“Hüvel Bâkî” (ebedî olan O’dur),

“Hüvel Matlûb” (istenilen O’dur),

“Hüvel Mahbûb” (sevilen O’dur),

“Hüvel Maksûd” (istenen O’dur),

“Hüvel Ma’bûd” (ibadete layık ancak O’dur) demelidir.


 

Zahid ÇAKMAK