- Asil bir korku

Adsense kodları


Asil bir korku

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Wed 25 August 2010, 08:16 pm GMT +0200

Dünyası ikiye bölünmüş, dünyanın kendisi gibi. Durumunu bir şehrin nehirle ikiye bölünmesine benzetmişti.
Ortasından nehir geçen şehirlerin iki yakası vardır. Onun da iki yakası var. İki yakasını bir araya getirmeye uğraşıyor. Onu ikiye ayıran neydi? Postacı (Il Postino/yön. Michael Radford) filminde şair Pablo Neruda’nın bir dizesinden söz edilir: “İnsan olmaktan yoruldum.” İnsan olmanın zorluğunun büyülü bir anlatımıdır bu. Bir şaire yakışan! İkiye bölünmüş olmak en yorucu insan deneyimidir belki de. İnsan olmanın en yorucu hali.

Hepimizin zayıf anları, dönemleri vardır. Her zamanki insan değilizdir sanki. Sanki başka biri kendimizle aramıza girmiş, bizi ele geçirmeye çalışmaktadır. Kendimize şaşarız. “Bu ben miyim?” diye. Yapıp ettiklerimize bakarız. Davranışlarımıza akıl sır erdiremeyiz. Kendimizi bizi ele geçirmeye çalışan arzularımıza, benliğimize teslim etmek istemeyiz. Çünkü vicdanımız, ruhumuz, kalbimiz ve aklımız çok iyi bilir ki arzularımıza kurban edilmeyecek kadar sonsuz değerliyizdir. Dünyaya, dünyanın cazibelerine kapılarak berhava olmayacak kadar önemli bir varlığızdır.

Zor zamanlardır bunlar. İki arada bir derede sıkışıp kalırız. Çekiştirip durur her bir tarafımız. Vicdanımız “Yapma!” der. Nefis ve şeytan ise dünyanın içine çeker bizi. Belki de şeytanın bizi kıskanmasındandır bu. O’nun istemediklerini yapmama, istediklerini yapma konusunda zorlandığını anlatmıştı. Dünya bütün cazibesiyle üzerine saldırıyordu. Her türlü oyunu oynuyor, her türlü cilveyi yapıyor, her türlü numarayı çekiyordu. Kalbi ve vicdanı “Hayır!” diyordu. Dünyanın envaiçeşit numaralarıyla, “bir oyun ve eğlencenin” içine çekilmek istendiğini fark ediyor, bu oyunda sadece bir figüran olacağını, her şey olup bittikten sonra şöhreti sönen ünlü oyuncular gibi bir kenara fırlatılacağını iyi biliyordu. Emily Dickinson’ın bir şiirini okumuştu: “Şöhret bir arıdır/Bir şarkısı var/Bir iğnesi var/Ah, bir de, kanadı var.” Şöhretin yerine dünyayı koyarak bir kere daha okumuştu şiiri. Bir kere daha dinlemiştim o haliyle. Her iki hali de hikmet doluydu.

“Dayanmak çok zor. İçim lime lime sanki. Çok korkuyorum. O’nun istemediği şeyleri yapmaktan. Gece gündüz tedirginlik içindeyim.”

Hayran kalmıştım. “Ne asil bir korku bu” demiştim. “Ama” diye itiraz etmişti, “bu çok acı veriyor, çok zor bu. İnsanın nefsinin arzuları ile vicdanı arasında kalması çok acı veriyor.”

Daha da asil olan buydu. Bu acı çekiş, bu ıstıraptı daha da asil olan. Meleklerin yaşayamadığı bir deneyimdi bu. “İnsan olmanın zorluğu bu. İnsan olmanın yorgunluğu. “Seni tüm varlıklardan daha üstün kılan bu değil mi? Daha ne istiyorsun kendinden, daha ne bekliyorsun?” demiştim hayranlık dolu bir ses tonuyla.

İtirazını sürdürmüştü: “Ben Yusuf (as) gibi hiç arzu duymamak, hiç meyil taşımamak, dünyaya ve dünyanın cazibesine aldanmamak istiyorum. O’nun istemediği şeyleri yapmak istemiyorum.” Bir eksiklik vardı Yusuf (as) hakkındaki bilgisinde. İnternete girip Yusuf’un izini sürmüştük birlikte.

Züleyha onu elde etmeye çalıştığında Yusuf’a ne olmuştu? “…kadın ona meyletmişti. Ve Rabb’inin delilini görmeseydi o da ona meyletmişti…” (Yusuf: 24). Bir insan olarak Yusuf yaratılışının gereği olan meyline rağmen, onda tasarruf ederek hissiyatına hakim olmuştu. Yine ne demişti Yusuf: “Halbuki nefsimi temize çıkarmıyorum. Muhakkak ki nefis, daima kötülüğü emredicidir; Ancak Rabb’imin merhamet ettiği müstesna…” (Yusuf:53). Dahası vardı. Dahası Züleyha kendi aleyhinde konuşan bir grup kadını evine ziyafete çağırdığında, onlar da Yusuf’u görünce büyülenip ellerini kestiklerinde, “Beni hakkında kınadığınız adam işte budur. Andolsun, ben onu elde etmeye çalıştım. Fakat o korundu, bulaşmadı. Eğer ona emrettiğimizi yapmazsa ya hapsedilecek veya (makamca) alçaklardan olacaktır” (Yusuf: 32) demişti. Yusuf ise çaresizlikle asaletin zirvesinde, Rabb’ine seslenmişti: “Ey Rabb’im! Benim için hapis, onların beni çağırdıkları şeyden daha sevimlidir. Eğer onların tuzağını benden alıkoymazsan, ben onlara meyleder ve cahillerden olurum”. (Yusuf: 33) O da zorlanmıştı anlaşılan. O da aman dilemişti Rabb’inden.

Yüzyıllar öncesinden çıkagelmişti sanki Hz. Yusuf ve onun elinden tutmuştu. İçindeki çatışmalara direniyor, direnmek istiyor ve bu direnmenin bedeli olan acıyı, bunalımı sonuna kadar hissediyordu. Korkuyordu. Dünyanın en asil korkusuyla korkuyordu. Ne saygın bir korkuydu bu.

Mustafa ULUSOY – ZAMAN