sumeyye
Mon 17 January 2011, 01:54 pm GMT +0200
Aşikâre Davet:
Bunun üzerine açıktan çağrıda bulunmaya ve şirk çeşitlerinin iptaline çalışmaya başladı. İnsanlar derhal hamiyete geldiler ve ona dilleriyle, elleriyle eza vermeye başladılar; namazda iken üzerine deve döl esininin atılması, boğulmak istenmesi gibi. O, bütün bunlara karşı sabır ve metanet gösterdi; mü'minleri sonuçta zaferle müjdeliyor, kâfirleri ise yenilgi ile korkutuyordu. Nitekim bu meyanda Allah Teâlâ şöyle buyurmaktaydı:
"O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır. [283]
"Onlar derme çatma hiziplerden müteşekkil bir ordudur ki, işte şurada bozguna uğratılmışlardır. [284]
Kâfirler zamanla baskıyı artırdılar ve müslümanlara ve onlara destek veren Hâşim oğullarıyla Muttalip oğullarına işkenceler yapmaya başladılar. Bu sırada Habeşistan'a hicret etmekle emro-lundular ve orada büyük genişlikten (fetihten) Önce- bir tür rahatlık gördüler. [285]
Hüzün Yılı:
Aynı yılda Rasûlullah'm (s.a.) eşi Hz. Hatice ve amcası Ebû Talib öldü. Ebû Tâlib'in Ölümüyle Hâşim oğulları hamilerini kaybetmişti. Rasûlullah (s.a.) bundan büyük korku duydu ve dininin ikbalinin hicret etmesinde olduğu düşüncesi kalbine icmali bir şekilde doğmuştu. Düşünmek ve kafa yormak suretiyle çözümün bu yolda olduğunu gördü ve bunun için Taife, Hecer'e, Yemâme'ye ve gidilebilecek her bir yere gitmeyi düşündü.
Acele davrandı ve hemen Taife gitti, orada çok sıkıntılar çekti. Sonra Kinâne oğullarına gitti ve onlardan sevinebileceği bir ilgi göremedi. Bunun üzerine Zem'a'nın himayesinde tekrar Mekke'ye döndü. Bu olay üzerine şu âyet indi:
"Biz senden önce hiçbir rasûl ve nebi göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşerî arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder.[286]
Rasûlullah'ın (s.a.) temennisi, kendiliğinden düşündüğü doğrultuda başarıya erişmesiydi. Şeytanın ilkâsı ise, Rasûlullah'ın (s.a.), Allah'ın muradı hilafına hareket etmesidir. Allah Teâlâ'nın onun katacağı şeyi iptali (nesh) ise, işin hakikatini ona açması ve murad-ı ilâhî dışında olan şeyleri peygamberinin kalbinden izale etmesidir. [287]
Isrâ Ve Mirâc:
Rasûlullah (s.a.) geceleyin Mescid-i Aksâ'ya yürütüldü, sonra oradan Sidre-yi müntehâ'ya ve oradan da Allah'ın dilediği yerlere götürüldü.
Bütün bunlar uyanık halde ve cesediyle olmuştu; ancak bu âlem-İ misâl ile âlem-i şühûd arasında berzah olan, yani her iki âlemin de hükümlerinin cereyan ettiği bir mekanda olmuştu. Bunun sonucu olarak da cesed üzerinde rûh hükümleri zahir olmuş, ruh ve ruhî manalar da cesedlere bürünmüş, temessül etmişti. Bu itibarla bu olayda, her vakıanın bir tabiri vardır Hazkîl, Mûsâ ve daha başka peygamberler (s.a.) için de bu tür olaylar zahir olmuştur. Aynı şekilde bu ümmetin velîleri için de benzeri olaylar vuku bulmuştur. Böylece onların Allah katındaki üstün yerlerinin, rüyadaki halleri gibi olması amaçlanmıştır.
Allah'u a'lem! [288] .
Göğsünün Yarılması:
Göğsünün yarılması, iman ve hikmetle doldurulmasının hakikati, melekî nurların galebesi, tabiat ateşinin söndürülmesi, yapısının Hazîre-i kuds'ten üzerine inecek olan feyizleri kabule hazır hale getirilmesidir. [289]
Burak'a Binmesi:
Burak'a binmesinin hakikati ise, nefs-i natıkasının, hayvanı kemâl hali olan neşeme üzerine hakim olmasıdır. Nasıl ki nefs-i natıkasına ait özellikler, hayvanı nefsi üzerine hâkim olmuş ve onu egemenliği altına almışsa,
Mescid-i Aksâ'ya yürütülmesi (isrâ), oranın Allah'ın nişanelerinin zuhur ettiği bir yer, Mele-i âlâ sâkinlerinin himmetlerinin taalluk ettiği, peygamberlerin bakışlarının odak noktası olduğu bir mekan olmasındandır. Bu haliyle orası melekût âlemine açılan bir pencere mahiyetindedir. [290]
Peygamberlerle Buluşması:
Peygamberlerle buluşması ve aralarında birbirlerine karşı öğünmenin cereyan etmesi ise, Hazîre-i kuds ile olan ilişkileri açısından bir araya gelmeleri ve her birinin kendisine ait kemal özelliklerinin ortaya çıkmasıdır. [291]
Göklere Çıkması:
Bir biri ardınca göklere çıkması ise, mertebe üstü mertebe aşmak suretiyle Rahman'a yaklaşmak, göklerin tedvirine müvekkel meleklerin ve onlar arasına katılmış bulunan üstün insanların hallerine vakıf olmak, Allah Teâlâ'nın onlara vahyettiği ilâhî tedbire ve Mele-i a'lâ'da meydana gelen tartışmaya şahit olmaktır.
Hz. Musa'nın ağlaması haset değildir. Genel dua etme imkânını kaybetmesi, elde edemediği bir kemâl halinin bulunması ve buna da kendisinin sebep olması sebebiyle bir tür misaldir. [292]
[283] Kamer 54/45. Bu müjde Bedir'de hasıl olmuş ve Rasûlullah (s.a.) kâfirlere karşı zafer kazanmıştı.
[284] Sâd 38/11
[285] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/651.
[286] Hacc 22/52.
[287] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/651-652.
[288] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/652.
[289] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/652.
[290] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/653.
[291] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/653.
[292] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/653