ehlidunya
Sun 24 October 2010, 11:59 pm GMT +0200
Abdüllatif Uyan
Asi gencin tövbesi
Ebû Türab Nahşebi hazretlerinin evinin yanında, bir kadınla genç bir oğlu yaşıyordu. Bir gün sesler duydu o taraftan.
“Neler oluyor?” diye merak edip gitti.
Gördü ki, o kadınla birkaç erkek tartışıyorlar.
Kadın, onu görünce;
- Ey komşu, oğlum içki içtiği için bunlar bizi mahalleden çıkarmak istiyorlar. Ama oğlum çok hasta. Bu hâlimizle
nereye gidebiliriz? Ne olur, bana yardım edin! diye yalvardı.
Acıdı kadıncağıza.
O kimselere dönüp;
- Duydunuz işte, çocuk hastaymış. Ya ölür, ya da tövbe eder. Ölürse mesele yok. Eğer tövbe etmezse, o zaman
çıkarırsınız, buyurdu.
Sonra kadına dönüp;
- Oğlunu bir göreyim, deyip, içeri girdi.
Delikanlı bu zâtı görünce, ağlayarak;
- Yâ ilâhî, ne kadar şefkatli ve kerîmsin ki, benim gibi asi bir kulun duâsını kabul ettin, sana şükürler olsun, dedi.
Sordu mübarek zât:
- Ne duâ etmiştin?
- İki şey istemiştim efendim. Birincisi, ölmeden Ebû Türab hazretlerini göreyim. İkincisi, o zâtın yanında tövbe edip, sonra vefat edeyim. Birinci duâm kabul oldu. Bilmem, ikincisi kabul olur mu?
- Neden olmasın evlâdım?
- Günahım çok. Tövbem kabul olur mu?
- Elbette, buyurdu. Hak teâlâ, halisen tövbe eden kulunu elbette affeder.
Günahkâr genç;
- Anneciğim, beni yere indir, dedi.
Ve yüzünü gözünü toprağa sürerek;
- Ey ALLAH’ım! Günahım pek çok. Ama senden başka gidecek kapım da yok. Pişmanım. Şu, toprakla bir olmuş
kulunu affeyle! diye yalvardı.
Bu haldeyken teslim etti rûhunu.
Ve affedilmiş olarak kavuştu Rabbine.
Asi gencin tövbesi
Ebû Türab Nahşebi hazretlerinin evinin yanında, bir kadınla genç bir oğlu yaşıyordu. Bir gün sesler duydu o taraftan.
“Neler oluyor?” diye merak edip gitti.
Gördü ki, o kadınla birkaç erkek tartışıyorlar.
Kadın, onu görünce;
- Ey komşu, oğlum içki içtiği için bunlar bizi mahalleden çıkarmak istiyorlar. Ama oğlum çok hasta. Bu hâlimizle
nereye gidebiliriz? Ne olur, bana yardım edin! diye yalvardı.
Acıdı kadıncağıza.
O kimselere dönüp;
- Duydunuz işte, çocuk hastaymış. Ya ölür, ya da tövbe eder. Ölürse mesele yok. Eğer tövbe etmezse, o zaman
çıkarırsınız, buyurdu.
Sonra kadına dönüp;
- Oğlunu bir göreyim, deyip, içeri girdi.
Delikanlı bu zâtı görünce, ağlayarak;
- Yâ ilâhî, ne kadar şefkatli ve kerîmsin ki, benim gibi asi bir kulun duâsını kabul ettin, sana şükürler olsun, dedi.
Sordu mübarek zât:
- Ne duâ etmiştin?
- İki şey istemiştim efendim. Birincisi, ölmeden Ebû Türab hazretlerini göreyim. İkincisi, o zâtın yanında tövbe edip, sonra vefat edeyim. Birinci duâm kabul oldu. Bilmem, ikincisi kabul olur mu?
- Neden olmasın evlâdım?
- Günahım çok. Tövbem kabul olur mu?
- Elbette, buyurdu. Hak teâlâ, halisen tövbe eden kulunu elbette affeder.
Günahkâr genç;
- Anneciğim, beni yere indir, dedi.
Ve yüzünü gözünü toprağa sürerek;
- Ey ALLAH’ım! Günahım pek çok. Ama senden başka gidecek kapım da yok. Pişmanım. Şu, toprakla bir olmuş
kulunu affeyle! diye yalvardı.
Bu haldeyken teslim etti rûhunu.
Ve affedilmiş olarak kavuştu Rabbine.