hafiza aise
Tue 19 July 2011, 07:04 pm GMT +0200
3— Ashabını Uğurlaması:
Hz. Peygamber (s.a.) ashabını sefere uğurladığında her birine şöyle derdi: "Dinini, emanetini ve işlerinin akıbetini Allah'a emânet ederim."[1048]
Hz. Peygamber'in (s.a.) yanına bîr adam geldi ve: Ya Rasûlallah! Sefere çıkmak istiyorum. Beni hayır duanızla azıklandırınız, dedi. Allah Rasûlü (s.a.) bunun üzerine: "Allah seni takva ile azıklandırsın." dedi. Adam: Bir dua daha yap, dedi. Allah Rasûlü (s.a.) "Günahım da bağışlasın." dedi. Adam: Bir dua daha yap, dedi. Allah Rasûlü (s.a.) "Nerde bulunursan hayra kavuşmayı sana kolaylaştırsın." Dedi.[1049]
Bir adam Allah Rasûlü'ne (s.a.): Ben seyahata çıkmak istiyorum ne tavsiye buyurursunuz? dedi. Rasûlullah (s.a.) da: "Sana Allah'tan korkmanı ve her yüksek bir yere çıktığında 'Allahu ekber' demeni tavsiye ederim." dedi. Adam dönüp gidince Rasûlullah (s.a.): "Ey Allah'ım! Varacağı yeri ona yakmlaştır. Yolculuğunu da âsân kıl." diye dua etti.[1050]
Rasûlullah (s.a.) ve ashabı, tepelere çıktıklarında tekbir getirirler, indiklerinde ise teşbih ederlerdi. Namazda da aynı tertip gözetilmiştir.[1051]
Enes b. Mâlik (r.a.) der ki: Allah Rasûlü (s.a.) yüksek bir yere veya bir tepeye çıktığında: "Allah'ım! Her türlü yüksekliğin üstünde yükseklik Sana aiddir. Yine her türlü övgünün, hamdın üstünde hamd Sana mahsustur." diye dua ederdi.[1052]
Allah Rasûlü (s.a.) hac yolculuğunda vakur bir şekilde yürürdü. Geniş bir yer bulduğunda, yürüyüşe orada devam ederdi ve daima; "Melekler, yanlarında köpek ve çıngırak bulunanlara yol arkadaşlığı yapmazlar." derdi.[1053]
[1048] Tirmizî, 3443; Ebu Davud, 2600. Tirmizî, hadisin hasen sahih olduğunu; lbn Hibbân (3376) ve Hâkim, (1/442, 2/97) sahih olduğunu söylemişler, Zehebî de HâkimMn bu görüşüne muvafakat etmiştir.
[1049] Tirmizî, 3444; Hâkim, 2/97. Tirmizî, hadisin hasen-garib olduğunu söylemiştir.
[1050] Tirmizî, 3445; İbn Mâce, 2771. Tirmizî, hadisin hasen olduğunu söylemiştir. İbn Hibbân (2378, 2379) ve Hâkim (2/98) sahih demişler, Zehebî de bunu kabul etmiştir.
[1051] Müellifin zikrettiği bu cümle Ebu Davud'da (2599) müdrec olarak rivayet edilmiştir. Müslim, hadisi bu ziyade olmaksızın (1342) rivayet etmiştir.
[1052] Ahmed b. Hanbel, 3/127, 239. Senedinde Umâre b. Zâzân ve Ziyâd b. Abdullah en-Nemirî vardır ki; İlki, hadis rivayetinde çok hata yapan, diğeri de zayıf bir râvidir.
[1053] Müslim, 2113; Tirmizî, 1703; Ebu Davud, 2555; Dârimî, 2/288; Ahmed b. Hanbel, 2/263, 337, 343, 385, 398, 414, 444, 476, 537.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/459-460
Hz. Peygamber (s.a.) ashabını sefere uğurladığında her birine şöyle derdi: "Dinini, emanetini ve işlerinin akıbetini Allah'a emânet ederim."[1048]
Hz. Peygamber'in (s.a.) yanına bîr adam geldi ve: Ya Rasûlallah! Sefere çıkmak istiyorum. Beni hayır duanızla azıklandırınız, dedi. Allah Rasûlü (s.a.) bunun üzerine: "Allah seni takva ile azıklandırsın." dedi. Adam: Bir dua daha yap, dedi. Allah Rasûlü (s.a.) "Günahım da bağışlasın." dedi. Adam: Bir dua daha yap, dedi. Allah Rasûlü (s.a.) "Nerde bulunursan hayra kavuşmayı sana kolaylaştırsın." Dedi.[1049]
Bir adam Allah Rasûlü'ne (s.a.): Ben seyahata çıkmak istiyorum ne tavsiye buyurursunuz? dedi. Rasûlullah (s.a.) da: "Sana Allah'tan korkmanı ve her yüksek bir yere çıktığında 'Allahu ekber' demeni tavsiye ederim." dedi. Adam dönüp gidince Rasûlullah (s.a.): "Ey Allah'ım! Varacağı yeri ona yakmlaştır. Yolculuğunu da âsân kıl." diye dua etti.[1050]
Rasûlullah (s.a.) ve ashabı, tepelere çıktıklarında tekbir getirirler, indiklerinde ise teşbih ederlerdi. Namazda da aynı tertip gözetilmiştir.[1051]
Enes b. Mâlik (r.a.) der ki: Allah Rasûlü (s.a.) yüksek bir yere veya bir tepeye çıktığında: "Allah'ım! Her türlü yüksekliğin üstünde yükseklik Sana aiddir. Yine her türlü övgünün, hamdın üstünde hamd Sana mahsustur." diye dua ederdi.[1052]
Allah Rasûlü (s.a.) hac yolculuğunda vakur bir şekilde yürürdü. Geniş bir yer bulduğunda, yürüyüşe orada devam ederdi ve daima; "Melekler, yanlarında köpek ve çıngırak bulunanlara yol arkadaşlığı yapmazlar." derdi.[1053]
[1048] Tirmizî, 3443; Ebu Davud, 2600. Tirmizî, hadisin hasen sahih olduğunu; lbn Hibbân (3376) ve Hâkim, (1/442, 2/97) sahih olduğunu söylemişler, Zehebî de HâkimMn bu görüşüne muvafakat etmiştir.
[1049] Tirmizî, 3444; Hâkim, 2/97. Tirmizî, hadisin hasen-garib olduğunu söylemiştir.
[1050] Tirmizî, 3445; İbn Mâce, 2771. Tirmizî, hadisin hasen olduğunu söylemiştir. İbn Hibbân (2378, 2379) ve Hâkim (2/98) sahih demişler, Zehebî de bunu kabul etmiştir.
[1051] Müellifin zikrettiği bu cümle Ebu Davud'da (2599) müdrec olarak rivayet edilmiştir. Müslim, hadisi bu ziyade olmaksızın (1342) rivayet etmiştir.
[1052] Ahmed b. Hanbel, 3/127, 239. Senedinde Umâre b. Zâzân ve Ziyâd b. Abdullah en-Nemirî vardır ki; İlki, hadis rivayetinde çok hata yapan, diğeri de zayıf bir râvidir.
[1053] Müslim, 2113; Tirmizî, 1703; Ebu Davud, 2555; Dârimî, 2/288; Ahmed b. Hanbel, 2/263, 337, 343, 385, 398, 414, 444, 476, 537.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/459-460