- Ashabı Kehf Öyküsünde Mağarada Üçyüz Dokuz Yıl Kaldılar Sözünü Kim Söylemiş

Adsense kodları


Ashabı Kehf Öyküsünde Mağarada Üçyüz Dokuz Yıl Kaldılar Sözünü Kim Söylemiş

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
meryem
Tue 7 December 2010, 09:14 am GMT +0200
Ashabı Kehf Öyküsünde "Mağarada Üçyüz Dokuz Yıl Kaldılar" Sözünü Kim Söylemiş

Yüce Allah buyuruyor: "Mağaralarında üçyüz dokuz yıl kaldılar". Bu süre mağarada uyudukları süredir. Mağaraya girişleri ile halkın kendilerini bulması arasında geçen süredir.

Acaba üçyüz dokuz yıl kaldılar, süzünü söyleyen kimdir? Acaba bunu Yüce Allah mı söylemiş ve sürenin bu kadar olduğunu belirtmiş, Yoksa haklarında ihtilaf eden önceki insanlar mı söylemiştir? Bu durumda Kur'an onların sözünü kabul ve ikrar ederek değil, sadece aktarmış ve rivayet etmiş olur.

Alimler bu konuda ihtilaf etmişler. Kimileri bunu kaldıkları süreyi bildiren Yüce Allahın sözü olarak kabul etmiş, kimileri ise, haklarında ihtilaf eden önceki insanların sözü olarak görmüştür.

Birinci görüş, bu sözün öncekilerin sözü olduğu ve Kur'anı Kerimin kabul etmeyip red ettiğini söyleyen görüştür. Bu görüşe göre "Ve mağaralarında üçyüz dokuz yıl kaldılar "cümlesinin başındaki vav harfi bağlaçtır ve onu "Dörttürler, beşincileri köpekleridir" cümlesine bağlamaktadır. Sanki dörttürler, beşincileri köpekleridir diyecekler ve mağaralarında üçyüz dokuz yıl kaldıklarını söyleyecekler, şeklinde olmaktadır.

Kur'an "Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir, yerin ve göklerin ğaybı onundur" ifadesiyle bu görüşü red etmiş ve ne kadar kaldıklarını Allahın bildiğini söylemiştir.Söyledikleri doğru ve Kur'an tarafından kabul edilmiş olsaydı, "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi biiir"sözünün anlamı olmazdı,Aynı şekilde bu söz Allahın sözü olsadı,"Ne kadar kaldıkarını Allah daha iyi bilr" sözünün de anlamı olmazdı.

Suyuti, İbn Abbas'ın şöyle dediğini belirtir: "Adam ayeti tefsir  eder  ve böyle  olduğunu düşünerek yer  ile  gök arasındaki     uzaklık    kadar    uzak    şeyler     söyler. "Mağaralarında üçyüz dokuz yıl kaldılar" sözünü okudu ve bunlar kaç yi! kaldılar? dedi.Üçyüz dokuz yıl, dediler. Bu kadar kalmış olsalardı, Allah "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir" demezdi. Allah burada halkın söylediğini nakletmiş    ve    Üçtürler,    dördüncüleri    köpekleridir, diyeceklerdir,   demiştir.Onların  bilmediklerini  bildirerek mağarada   üçyüz   dokuz   yıl   kaldılar,    diyeceklerini nakİetmiştir."

Suyuti, Katade'nin de şöyle dediğini belirtir: Bu sözü insanlar söylemiştir. Nitekim mağaralarında üçyüz dokuz kaldılar, dedikten sonra, "Deki, ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir" demiştir.

Başka bir rivayette Katade'nin "Bu, kitap ehlinin sözüdür, Allahın "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir" sözü bunu red etmiştir, dediği belirtilmektedir."[145]

ikinci görüş: Bu söz,Yüce Allahın sözüdür.Mağarada ne kadar kaldıklarını Allahın bildirmesidir. Suyuti, Mücahid'in "Bu,    mağarada   kaldıkları   yılların   sayısıdır"dediğini belirtir.[146]

Ibn Kesir bu görüşü tercih ederek savunmuş ve birinci görüşü red etmiştir. Şöyle diyor:"Uyuttuğu andan uyandırdığı ve o günün insanları tarafından bulunmalarını sağladığı ana kadar Ashab-ı Kehfin mağarada kaldığı sürenin Allah tarafından Peygamberine bildirmesidir. Bu süre ay yılı ile üçyüz dokuz yıldır.

"Ne kadar kaldıklarını Allah bilir" sözü, Hz.Peygambere bir öğretmedir. Yani ne kadar kaldıkları senden sorulduğunda ve sen kaldıkları süreyi bilmiyorsan, bir sayı verme ve "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir, yerin ve göklerin ğaybı onundur"de. Yani bunu Allahtan başkası veya bildirdiği kişilerden başkası bilmez. Bu görüşümüz Mücahid gibi bir çok tefsircinin belirttiği ve hem önceki, hem sonraki alimlerden çok kişinin savunduğu görüştür. Katade'nin söylediği iddia edilen görüş, tartışma götürür. Çünkü kitap ehlinin bilgisine göre güneş yılı ile üçyüz yıl kalmışlardır. Şayet Allah insanların sözünü nakletseydi, "dokuz yıl artırdılar" demezdi.

Ayetten anlaşıldığına göre, bu söz öncekilerin nakledilen bir sözü değil, Yüce Aliahın sözüdür ve ne kadar kaldıklarını bildirir. İbn Cerir Taberi'nin tercihi de budur."[147] Güneş yılı ile ay yılı arasındaki farkı öğreninceye kadar şimdilik görüşler arasında tercih yapmıyoruz.[148]

 Dokuz Yıl, İki Hesap Arasındaki Fark Mıdır?
 
Eski ve yeni kimi tefsirciler Ashab-ı Kehfin mağarada güneş yılı hesabıyla üçyüz yıl kaldığını söylemektedir.Bu süre ay yılı hesabıyla üçyüz dokuz yıl eder. Dokuz yıl, güneş yılı ile ay yılı hesabı arasındaki farktır. Kur'anı Kerimin bu dokuz yılı belirtmesi, kaynağının bir delili olduğunu, Muhammed'in sözü değil, Allahm sözü olduğunu gösterdiğini söylerler.Dokuz yılın iki hesap arasındaki fark olduğu konusunda İbn Kesir şöyle der;

"Mağarada üçyüz yıl kalmışlar. Ay yılı hesabıyla dokuz yıl artmaktadır.Güneş yılı hesabıyla üçyüz yıldır. İki yıl hesabı arasında fark her yüz yılda üç yıl yapar. Onun için üçyüz yıldan sonra "dokuz yıl artırdılar" demiştir."[149]

Ancak çağdaş tefsircilerden kimileri buna katılmamakta ve hesaba uymadığını söylemektedir.Abdurrahman el-Vekil bunlardan   biridir.   er-Ravdu'1-Unuf   kitabında   yazdığı notlarda şöyle der:   "Bu,  Allahın kitabına ve kelamına yakışmayan   bir  açıklamadır.   Bunu   da   Yüce   Allahm "Mağaralarında üçyüz yıl kaldılar" sözünün kendi sözü olup insanların   naklettiği   sözü   olmadığını   gördükleri   için yapıyorlar. Halbuki ayette bu açıklamaya işaret edecek hiçbir şey yoktur."[150]

Başını ibn Kesir'in çektiği cumhur tefsircilerin görüşünü onaylamadan Önce dokuz yılın iki hesap arasındaki fark olup olmadığına bakacağız. Ancak ondan öne güneş yılı ile ay yılı arasındaki farka bakalım.

Çağdaş   islam   tarihçileinden   Ahmed   Adil   Kemal "Cedavilu't-Takvim el-Miladi el-Mukabil li't-Takvimi'i-Hicri" kitabında şöyle der: "Güneş günü, ay gününden 3 dakika, 55.9    saniye   fazladır. Araplara   göre   gün,    güneşin batınımdan  ertesi  gün  güneşin  batımma  kadar sürer. Kameri ay 29 gün, 53.05.88'dır. Kameri yıl,354 gün, 8 saat,48  dakika,   36  saniyedir.Güneş yılından  yaklaşık llgün azdır. Güneş yılı ise 365 gün,6 saat,9 dakika,9,5 saniyedir."[151]

Bu ince hesaptan sonra güneş yılı ile ay yılı hesabı arasındaki farkın dokuz yıl değil, daha fazla olduğunu görüyoruz. İmam Alusi bu konuyu irdelemiş ve iki hesap arasındaki farkı görerek şöyle demiştir:

"İki yıl arasındaki fark on gün, yirmi saat ve bir dakikadır.Bir yıldaki fark bu kadar ise,yüz yıldaki fark, bin yetmiş sekiz gün, onüç saat, dört dakikadır.Bu da üç yıl,yirmi dört gün,onbir saat ve onaltı dakika eder. "[152]

Böylece iki hesaba göre üçyüz yıl arasındaki fark, dokuz yıl,yetmiş üç gün,dokuz saat,kırk sekiz dakika eder.Bu fark,Kur'anm belirttiği gibi tam dokuz yıl değil,ondan yetmiş üç gün fazladır.

Dokuz yılın dışındaki bu farka bakarak bazı tefsirciler şöyle demişlerdir: "Bu, Yüce Allahın bildirmesi veya onaylaması   değildir.Sadece   Ashab-ı   Kehf   konusunda tartışan insanların söylediklerini nakletmektir. İnsanlar onların sayisındada ihtilaf ettikleri gibi, kaldıkları süre konusunda da ihtilaf etmişlerdir. Onlardan bir grup mağarada üçyüz dokuz yıl kaldıklarını söylemiştir. Bu söyledikleri de doğru değildir. Şayet bu söz Allahın bildirmesi olsaydı, kesin ve hassas olurdu. Kur'an, kabul edip onayladığı haber ve görüşlerin daima kesin şeklini verir.

Çoğunluk   tefsirciler   bu   farkın   bir   sakıncasının olmadığını   seylemiştir.   Çünkü   çeyrek   yıldan   daha azdır.Yarıdan  az  olan  küsurları  söylememek arapların adetidir.Onun için Kur'an, dokuz ve çeyrek yıl veya dokuz yıl ve yetmiş gün kaldılar, dememiştir.

Alusi bu konuda şöyle der:" Aradaki dokuz yılın yarıyı bulmayan yaklaşık sayı sonucu olduğu iddiasına iltifat edilmez. "[153]

 Doğrusu, Allahın Bildirmesidir:
 
İki tarafın görüşlerini belirttikten sonra hangisinin doğru olduğunu belirlemeye çalışalım. Ashab-ı Kehfin sayısında ihtilaf edenlerin  sözü  olan  ve Yüce Allahın  naklettiği söylenen üçyüz dokuz yıl görüşünü savunanların dikkatli hesaplama     açısından     delillerinin     güçlü     olduğu görülmektedir.Ancak Arapların sayıları söylerken yarıyı bulmayan küsurları belirtmediğini ifade ederek iki hesap arasındaki fark şüphesini ortadan kaldırırsak,dokuz yıla seksen    gün    eklemenin    bir    sakıncası    olmadığını söyleyebiliriz.   Onun  için   "Mağarada  üçyüz  dokuz  yıl kaldılar" sözünün insanların naklettiği söz olmayıp Allahın bildirdiği hüküm olduğunu söyleyen çoğunluk tefsircilerin görüşüne katılıyoruz. Bu hesabın hem güneş, hem ay yılı hesabına uygu olduğunu da görüyoruz.

Roma devletinin uyguladığı ve çağdaş batı devletlerinin benimsediği miladi güneş yılı takvimine göre bu süre üçyüz yıldır. Ama şekilde Arapların cahiîiyye devrinde uyguladığı ve daha sonra müslümanların benimsediği kameri hicri takvime göre ise, üçyüz dokuz yıldır. Böylece düşürülen küsur miktar ile beraber dokuz yıl, iki hesap arasındaki fark olmaktadır.[154]

 
Ne Kadar Kaldıklarını Allah Daha İyi Bilir,Demenin Anlamı:

 
Ashab-ı Kehfin mağarada ne kadar kaldıklarını belirlemeye çalışan görüşlerin en kuvvetli delili, eski kitap ehlinin sözü kabul edilen "Deki, ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir" sözünden sonra, Kur'anın söylediğidir. Sanki Kur'an, bunun doğru bir bilgiye dayanmadığını belirterek red ve iptal etmekte, kesin olarak ne kadar kaldıkları bilgisini Allaha bırakmamızı söylemektedir. Abdurrahman el-Vekil, er-Ravdu'l-Unuf kitabının dipnotlarında şöyle der:

"Ibn Hişam, "Mağaralarında ...... kaldılar " sözünü çok güzel açıklamaktadır. Çünkü bunu ehli kitabın sözü olarak görmektedir. Bu şekilde ayeti doğru anlamamız gerçekleşmekte, öncesi.ve "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir" olan sonrası arasında uyum sağlanmaktadır. Çünkü "üçyüz dokuz yıl kaldılar" sözü , Allahın sözü olsaydı, "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir" sözünün anlamı kalmazdı."[155]

Ancak alimlerin geneli (cumhur) bu açıklamayı tasvip etmez ve "Üçyüz dokuz yıl kaldılar" sözü ile "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir" sözü arasında bir çelişkinin olmadığını söylerler. "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir" sözünün güzel bir esprisini ve "Mağaralarında üçyüz dokuz yıl kaldılar" sözü ile uyum içinde olduğunu belirten bir açıklamayı vermek istiyoruz. İmam Alusi şöyle der:

""Mağarada kaldılar " sözü, önce geçen "Mağaranın içinde yıllarca uyuttuk" sözünü açıklayan bağımsız bir cümledir. Yüce Allahın "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir" sözü de, uyutuldukları bu süreyi belirtmektedir. Sanki "Deki, ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir", ne kadar kaldıklarını da bize bildirmiştir, hiçbir şüphe taşımayan doğru ve gerçek budur, denilmektedir.

Ne kadar kaldıklarını belirten ifadeden sonra bu sözün gelmesi, sayılarında insanların tartıştıkları gibi kaldıkları süre konusunda da tartıştıklarına dikkati çekmek içindir. Onun   için   bu   süre,   kaç   kişi   oldukları   konusundaki

tartışmanın hemen arkasında belirtilmektedir. "Deki, ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir" sözü ile ayetin bitirilmesi, "Deki, sayılarını Rabbim daha iyi bilir" sözüne benzer olması içindir. Aynı şekilde, Rasulullaha gaybten verilen bu bilginin ona verilen bir mucize olduğunu da göstermektedir. "[156]

Alusi, Yüce Allahın "Deki, sayılarını Rabbim daha iyi bilir" dediği halde, İbn Abbas'ın Ashab-ı Kehfin yedi ve köpeklerinin sekizincileri olduğunu ve "Sayılarını Allah daha iyi bilir" sözü, sayılarının yedi ve sekizincilerinin köpekleri olduğunu söylemeye engel değilse, "Deki, ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir" sözü de kendisinden önceki haberi kabul etmeye niçin engel olsun? dediğini bize hatırlatmakta ve şöyle der:

Her halde bu söz Ibni Abbas'ın değildir. Çünkü Yüce Allahın "Deki, sayılarını rabbim daha iyi bilir" demesine rağmen, İbni Abbas'ın sayılarının yedi ve sekizincilerinin köpekleri  olduğunu  söylediği bilinmektedir.   "Sayılarını rabbim daha iyi bilir" sözü ile,  "Ne kadar kaldıklarını Rabbim daha iyi bilir" sözü arasında bir fark yoktur. Bu söz, sözkonusu görüşün geçersiz olduğunu belirttiği halde, diğeri aynı şeyi niçin belirtmemektedir?"[157]

 "Dokuz Yıl Daha"Sözü, Kur'anın Kaynağını Gösterir:
 
Alimler "Dokuz yıl daha" sözü üzerinde durmuş ve bunun    belirtilmesindeki    amacı    ortaya    çıkarmaya çalışmışlardır.Özetle şöyle derler:

Bu söz,Kur'nın kaynağını kesin olarak göstermekte ve Hz. Muhammed'in sözü değil, Yüce Allanın sözü olduğunu belirtmektedir. Şöyle ki;

Ayet, "Mağaralarında üçyüz dokuz yıl kaldılar" ayetinde belirtilen süre konusunda hem güneş, hem ay yılı takvimini içermektedir.Güneş yılı takvimine göre süre üçyüz yıl, kameri yılı takvimine göre ise buna dokuz yıl eklenmiştir.Bu da yüce Allahın peygamberine bildirmesidir. Kur'an peygamberin sözü olsaydı, Yahudi ve hıristiyan kitap ehlinin bilmediği ve ne zaman başladığını, ne zaman bittiğini öğrenmediği süreyi Peygamber nereden bilebilirdi? Okuma yazma bilmediği halde, bu sürenin güneş yılı takvimi ile ay yılı takviminden dokuz yıl fazla olduğunu nasıl bilebilirdi?

"daha "sözü, bu anlamı seslendirmektedir. Çünkü bu dokuz yıl, iki takvim arasındaki farktır. Yahudiler bu sorunun cevabının zor olduğunu bildikleri gibi, cevabının Rasulullahın peygamberliğini göstereceğini de biliyorlardı. Yüce Allah bu gerçeği kararlaştırarak ve sayısız delile ek olarak bu Kur'anın Allahın kelamı olduğuna bir delil daha ekleyerek soruyu cevaplandırmış ve rasulullaha bildirmiştir.[158]


[145] Suyuti, ed-Durru'I-mensur,5/379

[146] Suyuti, Age.5/379

[147] ibn  Kesir,3/79

[148] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/93-96.

[149] ibn Kesir, Tefsir,3/79

[150] er-Ravdu'l-Unuf,3/173, el-Vekil tahkiki

[151] Ahmed Adil Kemal.Age.3-4. 

[152] Alusi, Ruhul-Maanir15/252

[153] Alusi, Ruhu'l-Maai,15/252 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/96-98.

[154] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/98-99.

[155] Ravdu'l-Unuf,3/172-173

[156] Alusi, Ruhu'l-Maani, 15/252

[157] Alusi, Age.15/252-253 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: II/99-101.

[158] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: II/101.