- Ashâb-ı suffanın ihtiyaçları

Adsense kodları


Ashâb-ı suffanın ihtiyaçları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Fri 1 October 2010, 11:21 am GMT +0200
İkinci Bölüm


ASHÂB-I SUFFA'NIN İHTİYAÇLARI VE KARŞILANIŞI


I. Yoksullukları Ve İhtiyaç İçinde Oluşları
 

Mekke'de evi-barkı, akrabaları, mah-mülkü olan sahâbîlerin cer: dahi, her şeyini bırakarak Medine'ye hicret etmiş, ancak Me­cali ensarın yardımı ile barınacak bir yere kavuşabilmişken, muhacirler arasında evi-barkı olmayan bekâr, kimsesiz, köle veya adlılardan meydana gelen Ashâb-ı Suffa'mn büyük bir yokluk ipde olması gayet tabiî idi. Çünkü, daha önce de bol bir gelire salip olmayan Medineli ensar, bütün imkânlarını muhacirlerle Kv-işmüş idi. Medine döneminin ilk yıllarında başlayan bu yok­luk, epey bir zaman devam etmiştir. Hicretin yedinci yılında Te:ıik Seferi dönüşü Medine'ye ve Suffa'ya yerleşen Ebû Hureyre, E: Peygamber'in (s.a.v.) minberinden Hz. Aişe'nin odasına gidin-KTc kadar, açlıktan birkaç defa yere düştüğünü,[53] açlığını bastır-ması için karnına taş bağladığım...[54]söyler. Yine Ashâb-ı Suf-fsföan olan Fedâle b. Ubeyd'in[55] bildirdiğine göre, Rasûlullah ı s b v.) namaz kıldırırken, kıyamın uzunluğu ve açlıktan dolayı

 SufFalılar yere düşerdi.[56]

Ashâb-ı Suffa'mn yiyeceği genellikle hurma idi. Devamlı hur-i yedikleri için midelerinin kavrulduğunu söyleyerek serzenişte t£unan bazı Suffalılara Rasûlullah (s.a.v.) bir hutbe irad ederek şöyle demişti: "Neden bazıları 'hurma karnımızı kavurdu' diyor Siz bilmiyor musunuz ki, Medinelilerin yiyeceği hurmadır. Onlar yiyeceklerini bizimle, biz de sizinle paylaşıyoruz. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a (cc) yemin olsun ki, iki aydan beri Allah Rasûlünün evinde duman tütmedi, yedikleri hurma ve su­dan başka birşey değil."[57]

Suffahlar her gün düzenli bir şekilde yiyecek bulamıyor, bazan gün, hatta günler boyu aç kaldıkları oluyordu. Bu durumu, Medine'deki umûmî şartlar içinde değerlendirmek gerekir. Rasûlullah'm (s.a.v.) evinde bazan aylar boyunca ateş yanmadığı, ekmek-yemek pişirilmeyip kuru hurma yendiği düşünülürse, Ashâb-ı Suffa'nın karşılaştığı bu güçlüklerin, umûmî hayatın bir uzantısı olduğu görülür.

Ehl-i Suffa'nın iaşe konusunda karşılaştığı sıkıntıların bir benzerini, giyinme —tabir caizse örtünme— konusunda.da yaşa­dıklarım görürüz. Ebû Hureyre, Ashâb-ı Suffa'dan 70 kişinin, üze­rinde bir rida olmayacak kadar çıplak bir vaziyette olduğunu, bunlardan bazılarının sadece bir izan, bazılarının da boyunlarına bağladıkları ve ayaklarının bir kısmına kadar uzanan bir örtü ile sarındıklarını söyler.[58] Ebû Hureyre'nin belirttiği 70 rakamı ha­kikat değil, kesretten kinâya olsa da, Ashâb-ı Sufra'nm giyinme, hatta örtünme hususunda büyük bir yokluk çektiklerini açıkça göstermektedir. Bu durum o kadar ciddî boyutlardadır ki, bazı SufFalılar, setr-i avrete uygun giyinemediklerinden, Hz. Peygam-ber'e (s.a.v.) görünmemek için gizleniyorlardı. Ebû Sa'îd el-Hudrî'nin bildirdiğine göre, bu sebeple de bazılarını Rasûlullah (s.a.v.) tanımıyordu.[59] Rükuya eğildiklerinde, avret yerleri görün­mesin diye eteklerini tutan Suffahların[60] son saflarda değil de, or­ta saflarda namaza durmalarını isteyen Hz. Peygamber (s.a.v.), bu manzaradan kadınları da korumuş oluyordu.

Hayber, Fedek ve benzeri yerler fethedilip gelirleri Beytül-mâl'e gelmeye başlayınca, Ashâb-ı Sufîa'nın bu yokluğu bir ölçüde de olsa giderilebilmiştir.[61]

 

II. Maddî İhtiyaçlarının Temini
 

Ashâb-ı Suffa'nın maddî-manevî bütün ihtiyaçlarının karşı­lanması için başta Hz. Peygamber (s.a.v.) olmak üzere Beytülmâl ve durumu müsait olan müslümanlarm görev aldıklarım görmek­te. [62]

 

A- Hz. Peygamber Tarafından İhtiyaçlarının Karşılanışı:
 

Ashâb-ı Suffa'nın maişetini temin için bütün imkânlarım so­nuca kadar kullanan Rasûlullah (s.a.v.), kendisine gelen sadaka-larnı tamamım, hediyelerin de büyük bir kısmını onlara veriyor­du, "[63] Akşam olunca Suffahlan birer, ikişer ashaba dağıtan Efendimiz (s.a.v.), kalanları evine götürüyor, yedirip içirdikten sonra ya'.inaları için tekrar Suffa'ya gönderiyordu,[64] Rasûlullah'm (s.a.v.) hemen hemen her gece evine götürdüğü SufFalı misafir sa­yı;: on kişi civannda oluyordu.[65]

Hz. Peygamber (s.a.v.) bazan Suffa'dakilerin tamamını evine davet eder, onlara ikramlarda bulunurdu. Bu davet işini de genel­likle Enes ve Ebû Hureyre vasıtasıyla yapardı. Meselâ, Hz. Peygamber'in, Hz. Zeyneb'le evlendiği zaman Ümmü Süleym'in gön­derdiği düğün yemeğine, içlerinde Ashâb-ı Suffa'nın da bulundu­ğu 300 kadar sahâbî katılmış ve bunlar onar kişilik guruplar ha-lir.de yemek yemişti.[66] Karnı son derece açken Ebû Hureyre, Rasûlullah'la karşılaşmış, durumu anlayan Peygamber (s.a.v.) evden getirdiğiküçük bir bardak sütü ona vermiş ve SufFa'da bulu­nanların tamamını eve çağırmasını söylemişti. Sütün kendisine dahi yetmiyeceği kanaatinde olan Ebû Hureyre istemiyerek git­miş ve SufFa'da bulunanları çağırmıştı. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) enriyle Ebû Hureyre süt bardağını sırayla onlara vermiş, herkes devana kadar içmişti. En sonda Ebû Hureyre ve Hz. Peygamber (s.a.v.) kalmış, Rasûlullah (s.a.v.) O'nun da içmesini, tamamen do­yuncaya kadar içmesini söylemiş, tırnaklarının ucundan süt aka­cak kadar doyunca kadehi Hz. Peygamber almış, Allah'a (cc) hamd ve besmele ile kadehte kalan sütü içip bitirmişti.[67]

Bazan da Hz. Peygamber (s.a.v.) evdeki yemekleri Suffa'ya gönderirdi. Kaytânî'nin, Hz. Peygamber'den artan yemeklerin Ashâb-ı Suffa'ya gönderildiği[68] şeklindeki isnadı doğru değildir. Vakıa bir defasında Ebû Hureyre, Hz. Peygamber'den (s.a.v.) ar­tan kırıntıları yemiştir —ki, bu her sahâbî için bir mutluluk vesi­lesidir— fakat bu genel bir uygulama değildir. Hz. Peygamberin (s.a.v.) evinde her gün kazan kazan yemekler pişiyor da, yenmeyip artanlar Suffa'ya gönderiliyor değildi. Bazan haftalar, hatta aylar geçiyordu da, Hz. Peygamberin (s.a.v.) evinde ateş yanmıyordu. Ehl-i Beyti'nden Önce, Ashâb-ı Suffa'mn maişetini temine gayret eden Rasûlullah (s.a.v.) için bu, açık bir iftiradır. Hz. Ali anlatıyor; Ben kuyudan su çekmekte, Fâtıma da el değirmenini çevirmekte güçlük çekiyordu. Rasûlullah'a (s.a.v.) bazı esirlerin getirildiğini öğrenince; "git, bizim için babandan bir hizmetçi iste" dedim. Git­ti, istedi. Rasûlullah (s.a.v.) O'nun bu arzusunu yerine getirmedi. Bunun üzerine durumu Aişe'ye, o da Hz. Peygamber'e (s.a.v.) bil­dirdi. Rasûlullah (s.a.v.) bize geldi, yatıyorduk, yatağımıza girdi, ayaklarının soğukluğunu hissettik, kalkmak istediğimizde öylece kalın diye işaret etti ve bize şöyle dedi; "İstediğiniz şeyden daha hayırlı birşeyi size bildireyim mi? Uyumak için yatağınıza girdi­ğinizde 33 defa Allahu Ekber, 33 defa Sübhanellah, 33 defa da El­hamdülillah deyiniz. îşte bu, istediğiniz şeylerden daha hayırlı­dır."[69] Ehl-i Suffa'yı açlıktan kıvranır bir halde bırakarak size bir hizmetçi veremem. Henüz onların maişetlerini temin edemedim, esirleri satar, Ashâb-ı Suffa'mn ihtiyacına sarfederim."[70]

Buhârî'nin bu hadis için, "Humus gelirlerinin Hz. Peygam­ber'in (s.a.v.) maddî sıkıntıları ve yoksullar için olduğuna ve Rasûlullah'm (s.a.v.) Suffa Ehli'ni, Fâtıma'mn isteklerine tercih ettiğine delil" tercemesini (başlığım) açması da, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) bu konudaki hassasiyetini vurgulamaktadır. [71]

 

B- Ashabın İaşe Temini:
 

Rasûlullah (s.a.v.) Ashâb-ı Suffa'mn iaşesi için, bir taraftan kendisi büyük gayretler gösterirken, öbür taraftan, ashabının da bu yardıma katılmasını emir ve tavsiye ediyor, böylece Suffa'da kalanların iaşe temini bütün müslümanlann (toplumun) ortak meselesi haline geliyordu. Suffalıların iaşe temininde ashabın faaliyetlerini şöyle gruplandırabiliriz: [72]

 

A) Evlere Götürme:
 

Hz. Ebû Bekir'in oğlu Abdurrahman anlatıyor; Ashâb-ı Suffa fakir kimselerdi. Rasûlullah (s.a.v.) ashaba, "îki kişilik yemeği olan üçüncü, dört kişilik yemeği olan beşinci, altıncı... kişi olarak Suffa dan birini evine götürsün" derdi. O gece Ebû Bekir üç kişi getirmişti...[73] Ashâb-ı Suffa'dan olan Ebû Hureyre ve Ebû Zer, "Akşam olunca Rasûlullah'm kapısına toplanırdık, O da (s.a.v.) bi­zi birer-ikişer ashaba taksim eder, kalanları da kendisi götürür, yedirir-içirirdi" derler.[74] Fakirlere ve bilhassa Ashâb-ı Suffa'ya yardımları sebebiyle Hz. Peygamber'in "Ebu'l-Mesâkîn: Fakir Ba­bası" dediği Cafer-i Tayyar [75] hakkında Ebû Hureyre şöyle der:[76] "Fukaraya karşı sahâbîlerin en hayırseveri Cafer b. Ebî Tâlib idi. Bizi götürür, evde ne varsa yedirirdi. Hatta içinde yağ kalmamış tulumu getirir, içini açar, biz de kalan yağları yalardık." Ensarın ileri gelenlerinden Sa'd b. Ubâde her akşam evine 80 Suffalıyı gö­türür, yedirirdi.[77] Bu konuda ashâb-ı kiram çok hassas davranı­yordu. O gece eve geç geldiği için misafirleri zamanında doyurma­yan Abdurrahman'a babası Ebû Bekir çok kızmış, hatta dövmeye kalkmıştı.[78]                                                   

 

B) Evlerden Suffa'ya Yemek Gönderme:
 

Bazan da ashâb-ı kiram, evlerinde yemek pişerse veya her­hangi bir yiyecek varsa, bir miktarını Suffa'ya gönderiyorlardı. Ebû Hureyre anlatıyor: "Ben Ehl-i Suffa'dandım. Bir gün oruç tut­muştum; akşam olunca karnımı doyurmak için Suffa'ya geldiğim­de, yemek yenmişti. Kureyş zenginleri Ehl-i Suffa'ya (zaman za­man) yemek gönderirlerdi. Yemek kimden geldi? (Şimdi ben) ne­reye gideyim? dedim. Ömer'in evine, dediler..."[79]

 

C) Hasad Zamanı Mescide Hurma Asılması:
 

Hz. Peygamber (s.a.v.), 10 vesk hurması çıkan herkesin, hasad zamanında, farz olan zekatın dışında tasadduk niyetiyle mescide bir salkım hurma asmasını emreder.[80] Bu konuda Berâ b. Âzib de şöyle der; "Hurmalığı olan Ensar, gücüne göre hasad za­manı birkaç salkım hurma getirir, onları mescide asardı. Ehl-i Sufîa'mn belirli bir yiyeceği olmadığı için karnı acıkan bu salkım­ları silkeler, düşen hurmaları yiyerek karnını doyururdu."[81] Kettânî'nin bildirdiğine göre, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) etrafında muhtaç muhacirler artınca bu teklif Muhammed b. Mesleme'den gelmiş, Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu kabul etmiş, Muaz b. Cebel de, mescide getirilen salkımları direkler arasına ip çekerek bu iplere asmış ve Ashâb-ı Suffa'nm hurmaları yemesine nezaret etmiştir.[82] Genel olarak sahâbîler iyi ve orta hurmaları getirip asarken bazı sahâbîlerin zaman zaman kötü, işe yaramaz hurma salkımlarını getirip mescide astıkları da oluyordu. Bir defasında Hz. Peygamber böyle bir salkımı görünce, elindeki deynekle salkı­ma vurarak şöyle demişti; "Bu hayır sahibi Kıyamet günü bozuk hurma yiyecek."[83] Hatta bu durum üzerine, "Ey İnananlar! Ka­zandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın temizlerin­den infak edin. İğrenmeden alamıyacağınız pis şeyleri veremeye kalkmayın. Allah'ın (cc) herşeyden müstağni ve anılmaya layık ol­duğunu bilin." (Bakara sûresi, 2/267) âyeti nazil oldu.[84]

 

D) Farz Ve Nafile Sadakaların Suffa'ya Gönderilmesi:
 

Hz. Feygamber (s.a.v.) kendisine (Beytülmâl'e) gelen sadaka­ların hemen hemen tamamını Ashâb-ı Suffa'ya gönderiyor, farz veya nafile sadaka vereceklerin de, Suffa'dakilere vermesini tav­siye ediyordu. Çünkü müslümanların en muhtaçları orada idi.

Oğlu Hüseyin doğunca Hz. Fâtıma, Rasûlullah'a (s.a.v.), "akîka kurbanı keseyim mi?" diye sordu. Efendimiz, "Hayır, saçını kes, ağırlığınca gümüşü miskinlere ve Ehl-i Suffa'ya dağıt" dedi.[85]

 

C- Beytülmâl:
 

Devletin hazinesi durumundaki Beytülmâl'e gelen sadaka, fey, humus ve benzeri şeyler artınca, Ashâb-ı Suffa'nın iaşesi, düzenli bir şekilde ve ekseriyetle bu kaynaktan sağlanmaya başlandı. Medine'de kalacak yeri olmadığı için Suffa'ya yerleşen ora­da 18 gün kalan Talha b. Amr, kendisi ve arkadaşı için her gün Hz. f'eygamber'in (s.a.v.) evinden bir müd hurma geldiğini belirtir. [86]Bu hurmaların BeytülmâPden gelmiş olması gerekir. Çünkü Hz. Peygamber'in (s.a.v.) evinde bu kadar hurma olması ve günlerce bu kadar hurmanın evde bulunması biraz ihtimal dışıdır. Fetih­lerden önce Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashabının gayretleriyle ihti­yaçları karşılanan Ashâb-ı Suffa, Hayber, Fedek ve benzeri yerle­rdi alınmasıyla buralardan Beytülmâl'e gelen yiyeceklerle bilhassa hurma ile ihtiyaçları karşılanır olmuştur.[87] Ashâb-ı Suffa'nm iaşesinin Beytülmâl tarafından sağlanması, onların rahat bir şe­kilde yaşadıkları anlamına gelmez, belki yoklukları biraz azal­mıştır.[88]

 

D- Ashâb-I Suffa'nın Çalışarak İaşe Temin Etmesi:
 

Suffa'da kalan muhacirlerin bazıları kabiliyet ve güçlerine göre çeşitli işlerle meşgul oluyorlardı. Onların hiçbir şey yapma­yıp, boş boş oturduklarını düşünmek doğru değildir.

Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre, çoğu ensardan olan ve baş­larında dayısı Haram b. Milhân'm bulunduğu bir grup, gündüzle­ri mescide su taşır, dağdan getirdikeri odunları satarak Suffa Eh-li'nin ve diğer fakirlerin ihtiyaçlarını temin ederler, geceleri de Kuran tilavetiyle meşgul olurlardı. Kurrâ' denilen bu 70 sahâbî Bi'r-i Maûne'de şehit edilmişti.[89] Bi'r-i Maûne'de şehit edilen bu sahâbîlerin Ashâb-ı Suffa'dan olduğu yaygın bir kanaattir.[90] Muhtemel ki, Milhân başkanlığında ensardan bazı sahâbîlerin organize ettiği bu faaliyete Suffa'dan da katılanlar vardı. Bazı Suffahlarm gündüzleri dağdan odun çektiği, hurma çekirdekleri­ni ezdikleri şeklindeki rivayetler de bunu desteklemektedir.[91] Kaynaklar Ashâb-ı Suffa'dan bazılarının ziraat,[92] bazılarının da deve çobanlığı işlerinde çalıştıklarım bildirmektedir. Meselâ, Suf­fa Ehli'nden olan Ukbe b. Amir, nöbetleşe deve çobanlığı yapar­dı.[93]

Yaptıkları bu işler karşısında Ashâb-ı Suffa'nm ücret alıp almadığını bilmiyoruz. Fakat, ücretsiz de olsa —ki, böyle olduğu kanaatindeyiz— Ashâb-ı Suffa'dan gücü yetenlerin çalışması, onların tembel ve asalak kimseler olmadığını göstermesi bakı­mından çok önemlidir. [94]

 

III. Manevî İhtiyaçlarının Temini
 

A- Eğitim-Öğretim:
 

Çeşitli zaruretler sonucu Suffa'da meydana gelen bu insan gücünün eğitim ve öğretimi için Hz. Peygamber (s.a.v.) gece-gün-düz, büyük bir gayret gösteriyordu. Zaten bir muallim olarak gön­derildiği için bu hazır insanlar O'nun (s.a.v.) işini esasen daha da kolaylaştırmaktaydı. Mescid-i Nebevî'nin bütün müsîümanlar için bir eğitim-öğretim merkezi, Ashâb-ı Suffa'nın da, gece gündüz mescid çevresinde olduğunu gözönüne alırsak, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) mescid çevresinde yaptığı bütün eğitim-öğretim faaliyetle­rinden yararlandıklarım görürüz. Rasûlullah'm (s.a.v.) zaman za­man mescidde oluşturduğu ilim halkalarına[95] Ashâb-ı Suffa de­vamlı olarak katılıyordu. Asr-ı Saadette dinî sosyal, idarî, huku­kî... hayatın odak merkezi şüphesiz ki, Hz. Peygameber'di. Rasûlullah (s.a.v.) tebliğ ve irşad faaliyetlerim sadece mescidde yapmıyor, devam eden hayat içinde, nerede olursa olsun, yeri gel­dikçe, olaylar ve şartlar gerektirdikçe bunu sürdürüyordu. Mes-ciddeki irşaddan daha çok mü'minler istifade ederken, bu tür ir-şaddan, ilk etapta o anda Hz. Peygamberle (s.a.v.) beraber olanlar faydalanıyordu. Bütün ashabın da her an Efendimiz'in yanında-yakınında olması mümkün değildi. Belirli bir iş-güç ve geçim sı­kıntısı çekmeyen Ashâb-ı Suffa'nm bir kısmı, bilhassa, ilme aşın düşkün olanları, meselâ, Ebû Hureyre ve benzerleri, mescid dışın­da da Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yanında olmaya çalışıyorlar ve iş­leri dolayısıyla ensâr ve muhacirinin pek çoğunun göremediği ha­diseleri görüyor, onların işitmediği hadisleri işitiyorlardı. [96]Ashâb-ı Suffa'dan—az da olsa— bazılarının, boğaz tokluğuna Hz, Peygamber'i (s.a.v.) takip etmeleri, kendi eğitim-öğretimleri ve bilhassa pek çok hadisin daha sonraki nesillere ulaşmasına büyük etkisi olduğu kanaatindeyiz. Ashabın ileri gelenlerinden ve ço­ğunlukla Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yanında ve yakınında bulunan bir sahâbî olarak Hz. Ömer'in zaman zaman Rasûlullah'tan (s.a.v.) duymadığı şeyleri Ebû Hureyre, Ebu Sa'îd el-Hudrî... gibi Suffahlardan duyunca, tahkik sonucu doğruluğunu anladığında, "demek ki, çarşı pazar işleri bizi çok oyalamış"[97] demesi de bunun bir delilidir. Bunlara ilave olarak Rasûlullah'm (s.a.v.) değişik za­manlarda Suffa'ya geçerek, oradakilerle özel bir şekilde ilgilen­mesi, onların eğitim-Öğretimine ne kadar Önem verdiğini gösterir. Suffa'dan olan Evs b. Huzeyfe es-Sakafî, Suffa'da Hz. Pey­gamber'in başında oturduklarını ve O'nun (s.a.v.) kendilerine ba­zı nasihatlarda bulunduğunu nakleder.[98] Yine Ashâb-ı SufFa'dan olan îrbâd b. Sâriye zaman zaman Hz. Peygamber'in Suffa'ya gelerek kendilerine, "Şayet size ileride nasib olacak nimetleri bil­seydiniz, bu gün karşılaştığınız duruma üzülmezdiniz. İleride Rum ve îran hazineleri sizin emrinize sunulacak.," dediğini nak­leder.[99]

Peygamberimiz (s.a.v.) büyük bir yokluk içinde bulunan Suf-falılarm zaman zaman içine düştükleri maddî ve manevî güçlük­lere göğüs gerebilmeleri için onları; sabırlı, dayanıklı olmaya ve yapacakları ilmî meşgale, ibadet, zikir... gibi şeylerin kendileri için herşeyden daha faydalı olacağını söylüyor, böylece onların maddeten değilse bile manen (psikolojik olarak) güçlenmesini sağlıyordu. Ukbe b. Âmir'in naklettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün Suffa'ya gelir ve onlara;

—Hanginiz sabahleyin Buthân veya Akik Vadisine gidip, o-radan büyük hörgüçlü iki deve getirmeyi sever? dedi. Hepimiz;

—Bunu severiz Yâ Rasulallah! dedik.

—Öyleyse, herhangi birinizin sabah mescide gidip, Allah'ın (cc) kitabından iki âyet okuması veya öğrenmesi iki, üç, dört... de­veye sahip olmasından, hatta okuduğu âyetler sayısınca deveye sahip olmasından daha hayırlıdır, dedi.[100] Ebû Nuaym, Hılye'sin-de bu hadisi naklettikten sonra şu açıklamayı yapmaktadır:

"Ukbe hadisi açıkça şunu gösteriyor ki, Ashâb-ı Suffa dünyevî arzulara meylettiklerinde Rasûlullah (s.a.v.) onları, kendi halleri­ne en uygun olan şeylere; zikirle iştigal, ilimle aydınlanma, böyle­ce kendilerini tehlikelerden koruma ve esrarlı kuruntulardan kurtulma gibi şeylere yöneltiyordu."[101]

Dinî eğitimleri hususunda Hz. Peygamber'in Ashâb-ı Suf­fa'ya tavsiye ettiği şeyleri iki grupta toplayabiliriz:

a) Kur'ân kıraati, yani ilim: Ukbe hadisinde geçen Kur'ân'la iştigal, Rasûlullah'm (s.a.v.) sadece tavsiyeyle kaldığı birşey değil, zaman zaman bizzat kendisinin yürüttüğü bir faaliyetti. Ensardan Ebû Talha bir gün mescide girdiğinde Hz. Peygam­ber'in Ashâb-ı Suffa'ya Kur'ân okuttuğunu ve onların kendilerini pür dikkat bu işe verdiklerini görür. Yine Ashâb-ı SufFa'dan Ebû Sa'îd el-Hudrî, kendisinin de içlerinde bulunduğu bir grup gari­ban müslümana —Ashab-ı Suffa— birisi Kur'ân okuturken Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yanlarına geldiğini, Kur ân kıraati ve dua ile meşgul olduklarını öğrenince, bu hayırlı işe devam etmelerim be­lirterek şöyle dediğini nakleder: "Ümmetimin içinde, kendileriyle birlikte olmak için nefsime sabır tavsiye ettiğim kişileri bulundu­ran Allah'a (cc) hamdolsun.[102]

Ehl-i Suffa'ya Kur'ân öğreten özel görevliler de vardı. Bunlar­dan biri olan Ubâde b. Sâmit, Kur'ân ve yazı öğrettiği Suffalı bir talebesinin hediye ettiği yay'm, âhirette kendisi için bir ateş par­çası olacağını Hz. Peygamber'den (s.a.v.) öğrenince geri vermiş­ti.[103] Bu hâdiseden de anlaşılacağı gibi Suffa'daki eğitim-öğretim, tamamen parasız idi. Suffa'daki Kur'ân öğretimi, sadece okumayı öğretme olmayıp, âyetlerin manasını açıklamak, yani Kur'ân çev­resinde oluşan dinî bilgileri de Öğretmek şeklindeydi.

b) İbadet, Zikir, Dua: Suffa'da genellikle iki halka oluşurdu; biri ilim, diğeri zikir halkası.[104] Bu halkaların her ikisini de tebcil eden Rasûlullah (s.a.v.) bir gün Suffa'ya girdiğinde, aralarında Selmân'm da bulunduğu bir topluluğun zikir yaptığını görünce; "Söylediklerinize devam edin. Ben, üzerinize rahmet indiğini gör­mekteyim, size katılmayı da çok isterdim. Kendileriyle beraber ol­mak için nefsime sabır tavsiye ettiğim kimseleri ümmetim arasında bulunduran Allah'a hamdolsun" der.[105] Bu durum bize, Suf-fa'da kalanların, istek ve kabiliyetlerine göre çeşitli faaliyetlere katıldıklarını göstermektedir. Esasen, büyük maddî sıkıntılar içinde olan Ehl-i Suffa'ya Hz. Peygamber, bu duruma sabredip kı­raat, zikir ve dua ile meşgul olmalarını, eğer bilebilirlerse bunun, kendileri için daha hayırlı olacağını sık sık söylüyor ve onların boş durmayıp, böyle hayırlı işler yapmalarını tavsiye ediyordu.[106]

 

B- Denetim:
 

Rasûlullah (s.a.v.), her nerede olursa olsun, ferd veya cemaat­te gördüğü yanlışları düzeltmek ve onlara doğruyu göstermek du­rumundaydı. Evinin ve mescidin hemen bitişiğindeki Suffa'da ka­lan ve çoğu kere akşamları, yemek yedirmek için evine götürdüğü bu kimselerle daha fazla beraber olduğu için Hz. Peygamber (s.a.v.), tabiî olarak onların eğitimi ile daha fazla ilgilenmiş olu­yordu. Her gün onların yanına Suffa'ya gelir, selamlaşır, hal-ha-tırlarım sorar, yokluk içinde de olsalar bu günlerinin, daha ileride bol bol yiyip içecekleri, daha iyi ortamlarda barınacakları günle­rinden daha iyi olacağını söyleyerek onların manevî güçlerini artı­rırdı.[107]

Pek çok sahâbîden; "biz Suffa'da otururken Hz. Peygamber (s.a.v.) geldi, bize şöyle dedi, böyle yaptı..." gibi ifadeler nakledilir. Meselâ Suffa ashâbı'ndan olan Cerhed b. Huveylid baldırı çıplak bir vaziyetteyken Rasûlullah'm (s.a.v.) yanlarına (Suffa'ya ) geldi­ğini ve kendisine, "Baldırın avret olduğunu bilmiyor musun?" dediğini nakleder.[108] Sık sık Suffa'ya giden Rasûlullah (s.a.v.), ora­dakileri kontrol eder, maîşetleriyle ilgilendiği gibi, eğitimleriyle de ilgilenirdi. Daha önce geçen Ukbe hadisi de bunu açıkça göster­mektedir.

Ashâb-ı Suffa'yla Rasûllullah'm (s.a.v.), sadece gündüzleri değil, geceleyin de ilgilendiğini görmekteyiz. Bir gece Hz. Peygam­ber (s.a.v.), Tıhfe b. Kays el-Gıfârî ve arkadaşlarını Hz. Aişe'nin evine götürür, yedirip içirdikten sonra, yatıp uyumaları için onla­rı Suffa'ya gönderir, misafirlerini kontrol için gece bir ara Suffa'ya çıktığında O'mı yüz üstü yatar bir halde görür ve kaldırarak böyle yatışın, şeytan yatışı, yani Allah'ın (cc) hoşuna gitmeyen bir yatış olduğunu söyler.[109]

Buna benzer bir uyarıyı Hz. Peygamber'in (s.a.v.) bir gece, Ebû Zer için de yapmış olması [110]O'nun (s.a.v.), geceleri sık sık Suf-fa'ya çıkarak orada kalanları kontrol ettiğim ve düzeltilmesi gere­ken yanlışlarını düzelttiğim gösterir. [111]

 

Üçüncü Bölüm


ASHÂB-I SUFFA'NIN FAALİYETLERİ VE ETKİLERİ


I. Ashâb-I Suffa'nın Faaliyetleri
 

İbn Cevzî'nin de dediği gibi, SufFa'nm teşekkülü zaruretler­den doğmuştur.[112] Bazı zaruretler neticesi bir araya toplanan bun­ca insan Hz. Peygamber tarafından eğitilerek iyi bir şekilde istih­dam edilmiştir. Vakıa Hz. Peygamber, onların çalışarak maişetle­rini temin etmeleri doğrultusunda emir vermemiş, onlara tevek­külü tavsiye etmiştir.[113] Bunun sebebi, Ashâb-ı Suffa'nm çalışa­mayacak derecede zayıf ve güçsüz olmaları ile, çalışıp maişet te­min edebilecek imkânların olmaması olabilir. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen bazı Suffahlarm, güçlerine göre bazı bedenî işler­de çalıştıkları —daha önce de geçtiği gibi— vâriddir.

Ashâb-ı Suffa'nm yürüttüğü faydalı pek çok hizmet olmuştur. Bunları şöyle smıflandırabiliriz:[114]

 

A) Îtimle İştigal:

 

Daha Önce de geçtiği gibi Rasûlullah (s.a.v.) onları, Kur'ân öğrenmeye, âyetlerin manalarını müzakere etmeye, yani ilmî faaliyete teşvik ediyor, zaman zaman bizzat kendisi, çoğu kere de görevlendirdiği âlim sahâbîler vasıtasıyla bu faaliyeti yürütüyor­du. Suffa, bugünkü ifadesiyle para sı z-y atılı bir okul gibi faaliyet gösterdi. Şunu hemen belirtmek gerekir ki, Suffa'da kalanların hepsi ilmî faaliyete katılmış değildir. Hepsinin bu faaliyete elve­rişli bir kabiliyete sahip olması zaten mümkün de değildir. Fakat; Ebû Hureyre, Abdullah îbn Mes'ûd, Ebû Sa'îd el-Hudrî, Abdullah îbn Ömer... gibi tefsir ve hadis rivayetinde temayüz etmiş pek çok sahâbînin SufiVdan olması, burada icra edilen ilmî faaliyetin bo­yutlarını gayet güzel göstermektedir. [115]

 

B) İbadet, Dua Ve Zikirle İştigal:
 

Ashâb-ı Suffa içinde zühd ve ibadete daha meyyal olanlar bir halka teşkil ediyor, zikir ve dua ile meşgul oluyorlardı. Bunların başında Selmân-ı Fârisî gelmektedir. Ashâb-ı Suffa'nm bazıların­da görülen bu faaliyetlerin, daha sonraları hicrî üçüncü asırdan itibaren oluşan tesavvuf hareketlerine çok etkisi olmuş, en azın­dan Sûfiyye onları kendilerine örnek almışlardır.[116]

 

C) Orduya Katılma:
 

Sayıları zaman zaman değişmekle birlikte, onlar —yüzlerle ifade edilen bu topluluk— Bedirle başlayan bütün gazvelere ve zaman zaman çeşitli görevler için etrafa gönderilen seriyyelere katılmış,[117] adetâ bu tür görevler için hazır bir kuvvet olmuştur. [118]

 

D) Bedenen Çalışma:
 

Daha önce de belirtildiği gibi Ashâb-ı Suffa'dan bazıları; dağ­dan odun getirme, mescide su taşıma, hurma çekirdeği kırma, zi­raat işleri, deve gütme... gibi işlerde çalışmışlardır. Fakat bu, hep­sinin bir işi vardı anlamına gelmez. Diğer taraftan bunlar, yoksul, güçsüz-kuvvetsiz kimseler olduğu için de bu tür işlerde devamlı çalışabilecek durumda değillerdi. [119]

 

E) Hz. Peygamber'e Hizmet:
 

Suffa'da yatıp kalkan, diğer bir ifadeyle, 24 saat Rasûlullah'ın (s.a.v.) evinin ve mescidinin yanında bulunan bu sahâbîlerin bir kısmı O'na (s.a.v.) hizmet etme bahtiyarlığına kavuşmuştur. Meselâ; Ashâb-ı Suffa'dan olan Abdullah Ibn Mes'ûd, gerekli za­manlarda Hz. Peygamber'i (s.a.v.) uykudan kaldırır, yıkanırken perdeler, yola çıkarken bineğini hazırlar, yolda bineğini çeker,[120] abdest suyunu hazırladı.[121] Bilâl-i Habeşî Rasûlullah'ı (s.a.v.) gü­neşten gölgeler, Rebî'a b. Ka'b el-Eslemî kapısında nöbet tutar, o-rada yatar ve O'na (s.a.v.) hizmet ederdi.[122] Ebû Hureyre Beytülmâl'e getirilen fıtır sadakası hurmalarını üç gece beklemiş­ti.[123]

 

F) Müezzinlik:
 

Ashâb-ı Suffa'dan olan Bilâl-i Habeşî ve Abdullah îbn Ümmi Mektûm Rasûlullah'm (s.a.v.) önde gelen müezzinlerindendi. Bunlar, bilhassa Bilâl, hazerde olduğu gibi seferde de namaz vakitlerini gözetler, ezan okuyarak halka duyurur[124] ve Hz. Pey­gamber (s.a.v.) hazır olunca kamet getirirlerdi. Bir defasında se­ferdeyken, uyuyup kaldığı ve Rasûlullah (s.a.v.) dahil bütün ordu­nun sabah namazını kılamamasma sebep olduğu için O'ndan (s.a.v.) ikaz görmüştü.[125] Bu müezzinler Ramazan ayında sabah ezanlarını iki defa okumak suretiyle sahur ve namaz vakitlerini ashaba duyururlardı.[126] Genellikle Bilâl, halkı uyandırmak, sahurun devam ettiğim bildirmek için erken okur, Abdullah ise, sahurun bitip namaz vaktinin girdiğini bildirmek için daha sonra ikinci defa ezan okurdu. Bilal ezan okursa Abdullah, Abdullah okursa Bilal kamet getirirdi![127]

 

G) İrşâd Faaliyetleri:
 

Suffa'da kalarak dinî bilgilerini artıran bazı sahâbîleri Hz. Peygamber (s.a.v.), yeni müslüman olan veya muallim isteyen ka­bilelere gönderiyordu. Bazan da, müslüman olan veya olmak iste­yen kabilelerin temsilcileri Medine'ye geliyor, Suffa'da kalıyor,[128] yeterli seviyede Islâmî bilgileri öğrenince kabilelerine dönüyor ve onlara dini öğretiyorlardı.[129] islâm'ın tebliğinde Suffa'nm büyük bir yeri vardır. [130]

 

H) Diplomatik Faaliyetler:
 

Çeşitli kabilelerden müslüman olup Medine'ye gelen ve Suf­fa'da kalan mü'minleri Rasûlullah (s.a.v.), müslümanlarla kabileleri arasında elçi olarak görevlendiriyordu. Ibn Ishak'm bildirdi­ğine göre Ebû Hureyre kabilesi olan Devs'in elçisi durumundaydi.[131]

 

I) Hz. Peygamber'i (S.A.V.) Temsil Görevi:
 

Rasûlullah (s.a.v.), gaza, sefer... ve benzeri işler için Medi­ne'den ayrılınca, mutlaka yerine bir vekil bırakırdı. Çeşitli gaza­lar sebebiyle Medine'den ayrılışlarında 13 defa, Ashâb-ı Suffa'dan olan müezzini Abdullah Ibn Ümmi Mektûm'u yerine vekil bırak­mıştır.[132]

 

II. Ashâb-I Suffa'nın Etkileri
 

A) Ashâb-I Suffa'nın Hadis Rivayetine Etkisi
 

Hadis rivayet eden veya rivayetleri bize ulaşan sahâbîlere baktığımızda, halli gereken bazı hususlar ortaya çıkmaktadır. Bunlardan bazıları; ilk müslüman olanlarla daha sonra müslüman olanlardan, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yamnda veya yakının­da daha çok bulunanlarla daha az bulunanlardan gelen rivayetler arasında sayıca ters bir orantının olmasıdır. Bunun, izah edilebi­lir pek çok sebebi vardır.[133] Biz burada bu sebeplerden birini, dünyevî meşguliyetin hadis rivayetine yaptığı menfî etkiyi ve bu menfî etkinin yokluğundan dolayı Suffa'daki bazı sahâbîlerin da­ha çok hadis rivayet etmesini ele alacağız.

Bilindiği gibi muksirûndan olan Ebû Hureyre, Abdullah tbn Ömer, Ebü Sa'îd el-Hudrî, mukillûndan sayılsa da hadis rivayeti, tefsir ve fıkıhta büyük bir otorite kabul edilen Abdullah îbn Mes'ûd (848 hadis) Suffa Ashâbı'mn önde gelenlerindendi. Ayrıca Ebû Zerri'l-Gıfârî (281 hadis), Huzeyfe Ibnu'l-Yemân (225 hadis), Ammâr (62 hadis), Selmân (60 hadis), Vasile Ibnu'1-Eska' (56 hadis), Ukbe b. Âmir (55 hadis), Bilâl (44 hadis)...[134] gibi, Ashâb-ı Suffa'dan olan pek çok sahâbînin hadis rivayetinde büyük hizmet­leri olmuştur.

Ebû Hureyre, Ibn Ömer, Ebû Sa'îd el-Hudrî, Ibn Mes'ûd... gibi Suffahlarm hadis rivayetinde bu kadar verimli olmalarının sebeplerinin başında; dünyevî meşgalelerinin olmayışı, kendileri­ni tamamen ilme, yani Rasûlullah'ı (s.a.v.) takip ve dinlemeye, daha sonra da duyup gördüklerini müzakerelere vermiş olmaları gelir. Çok hadis rivayet ettiği için tenkid edildiğinde Ebû Hureyre şu cevabı vermişti; "Ebû Hureyre çok hadis rivayet ediyor, diyor­lar. Hepimiz Allah'a (cc) kavuşacağız. Diyorlar ki; Neden muha­cirler ve ensâr onun kadar rivayet etmiyor? Sebebini söyliyeyim; Ensardan olan kardeşlerimizi arazi işleri, muhacirleri de çarşı-pazar işleri meşgul ediyordu. Ben ise karın tokluğuna Hz. Pey­gamber'i (s.a.v.) takip ediyor, insanların görmediklerini görüyor, unuttuklarım hafızamda tutuyordum. Bir gün Rasûlullah (s.a.v.); "Benim bu sözlerimi ezberleyip hiç unutmamak için kim elbisesini serer de bunları toplar?" deyince, hemen sırtımdaki hırkayı ser­dim. Rasûlullah (s.a.v.) birşeyler söyledi. Sözünü bitirince hırkayı sırtıma giydim ve o günden itibaren Rasûlullah'm (s.a.v.) söyle­diklerinden hiçbirini unutmadım. Şayet Allah'ın (cc), kitabındaki şu iki âyet olmasaydı asla hadis ravayet etmezdim: "Gerçekten in­dirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu Kitab'da insanlara açıkladık­tan sonra, gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah (cc) hem de lanetçiler lanet eder. Ancak tövbe edenler, ıslah olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesna; işte onların tövbesini kabul ederim. Ben, tövbeleri daima kabul ve merhamet edenim." (Bakara, 2/159-160)"[135]

Ebû Hureyre, çok rivayet ettiği için tenkit edenlere verdiği bu genel cevabın dışında Abdullah îbn Ömer[136] ve Hz. Âişe[137] gibi muksirûndan (çok hadis rivayet edenler) olan sahâbîlere de ben­zer cevaplar vermiş, hatta biraz da iğneleyici olan bu cevapları on­lar tarafından tasdik görmüştür. Bir defasında tbn Ömer, Ebû Hureyre'nin cevabını şöyle tasdik etmişti: "Ey Ebû Hureyre! Şüp­hesiz ki sen, bizim içimizde Rasûlullah'ı (s.a.v.) en çok takip eden ve hadislerini en iyi bilenimizsin."[138]

Rivayet ettiği bir hadis için Hz. Ömer, Ebû Sa'îd el-Hudrî'den şahit istemiş, Ebû Sa'îd birkaç şahid birden bulunca O'nu tasdik etmiş ve çarşı-pazar işlerinin kendilerini çok meşgul ettiğini, bu­nun için Ebû Sa'îdin rivayet ettiği hadisi kaçırdığım itiraf etmişti.

Kendini tamamen ilme veren bazı Suffahlar, gündüzleri Rasûlullah'm (s.a.v.) peşini takip ediyor, geceleri de duyduklarım aralarında müzakere ederek pekiştiriyorlardı. Bunlar, büyük bir şevkle öğrendikleri, müzakerelerle sağlamlaştırdıkları hadisleri, daha sonraki nesillere nakletmek suretiyle hadis rivayetine büyük hizmetlerde bulunmuşlardır, ilim talihlerinin, bunların hayatından alacakları çok güzel örnekler olduğu kanaatindeyiz. [139]

 

B) Ashâb-I Suffa'nın Tasavvufa Etkisi
 

Suffa ve Ashâb-ı SufFa ile, tasavvuf ve Sûfîler arasında kuru­lan ilk benzetmeler, hicrî üçüncü asırda ortaya çıkan zühd hareke­tiyle Suffa'ya benzemeye, onların halleriyle hallenmeye gayret etmişler ve böyle bir hayatın sünnete de uygun olduğunu ileri sürmüşlerdir.[140] Hatta, tasavvuf kelimesinin "sufFa"dan olduğu dahi iddia edilmiştir.[141] Bu konuda Sühreverdî şunları söyler:

"Böyle bir fikir, Arap dilindeki türetiliş kaidelerine uymaz ise de, mana bakımından doğrudur. Çünkü Sûfîlerin hali ile âyet-i kerîmede açıklanan Ashâb-ı SufFa'nm hali birbirine benzemekte­dir. Onlar da SufFa Ashabı gibi Allah için bir araya geliyor, toplanı­yor, sohbet ediyor ve Allah yolunda birbirlerini seviyorlar. Sayıla­rı 400 kadar olan Ashâb-ı SufFa'nm Medine'de sığınacak bir evi ve akrabası yoktu, ilk Sûfîlerin mescidlerde sonrakilerin de zaviye ve ribâtlarda toplandığı gibi, Ashâb-ı SufFa da Mescid-i Nebevide kalıyorlar, maişet temini için ziraat, hayvancılık ve ticarete baş vurmuyorlar, gündüzleri dağdan odun topluyor, hurma çekirdek­lerini eziyorlar, geceleri ise ibadet, Kur'ân Öğrenme ve öğretme işleriyle meşgul oluyorlardı."[142]

Daha sonraki asırlarda Sûfîlerin, ribât, tekke ve zaviyeler kurarak burada kalmalarına sünnetten delil olarak da SufFa gös­terilmiştir. Bu hususta Makrizî şöyle demektedir: "Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) kimsesiz müslümanlar için mescidin bir köşe­sini tahsis etmişti."[143]

Suffa-Tasavvuf ilişkisi hakkında Hâkim'in değerlendirmesi de şöyledir: "Ehl-i SufFa ile ilgili bu haberleri düşününce, onların; Allah'a (cc) tevekkül ve verâda, Allah'a ve Rasûlü'ne hizmette ashabın yüceleri olduğunu gördüm. Allah (cc) onlara, Rasûlü'ne nasib ettiği hayatı; meskenet, fakr, ibadette tazarru', dünyayı ehline bırakma... şeklindeki hayatı seçip verdi, işte onlar, tasav­vuf ehlinin, her devirde kendilerine mensub olduklarını söyledik­leri kimselerdir. Her kim, terk-i dünyaya gösterdikleri sabır, fak-re ünsiyet, istemeyi terk gibi hususlarda onların yolunu takib ederse, her asırda Ehl-i SufFa'ya uymuş, onlar gibi tevekkül etmiş olur."[144]

Kanaatimizce Sûfîlerin, terk-i dünya, fakr, istiğna (gönül zenginliği)... gibi durumlarda Ashâb-ı SufFa'ya örnek almaları doğrudur. Çünkü, içinde bulundukları bu halleri onlara Rasûlullah (s.a.v.) tavsiye etmiştir.[145] Fakat, imkân bulup Suf-fa'dan ayrılan, meselâ evlenip bir işle meşgul olanları da bundan men etmemiş, hatta böylelerine de yardımcı olmuştur. Tasavvuf-Suffa ilişkisini kurarken, SufFa ve Ashâbı'mn, bir-zaruretin neti­cesi olarak ortaya çıktığını gözden uzak tutmamak lâzımdır. Ashâb-ı SufFa'nm hayatıyla, daha sonra ortaya çıkan tasavvufî hayat arasında direkt bir alâka kurmak yerine, Sûfîlerin kendile­rine, SufFa'dan bazılarının hayatında güzel Örnekler bulduklarım söylemenin daha isabetli olacağı kanaatindeyiz. Çünkü Ashâb-ı SufFa arasında Selmân-ı Fârisî, Ebû Zerri'l-Gıfârî... gibi, bütün hayatı boyunca SufFa'daki hayatı devam ettirenler olduğu gibi, Ebû Hureyre gibi, daha sonra evlenip zengin bir hayat yaşayanlar da vardır. [146]

 

C) Ashâb-I Suffa'nın Fıkıh Ekollerine Etkisi
 

Kur'ân ve Hadisle birlikte çeşitli dinî meseleleri de bizzat RasûluUah'dan (s.a.v.) öğrenen SufFa Ashabı, bu bilgilerini daha sonraki nesillere Öğretmişlerdir. Hicrî ikinci ve üçüncü asırlarda oluşan dört mezheb imamından her biri, çeşitli hocaları vasıtasıy­la mutlak bir Suffalı sahâbîye ulaşmaktadır. Konuyla ilgili bir makalesinde Prof. Dr. Salih Tuğ, bu sahâbîlerin Hz. Peygam-ber'den aldıkları fıkhı malumatın daha sonraki nesillere intikali­ni şöyle açıklamaktadır:

"Sadece Hz. Peygamber'in sağlığında değil, daha sonra uzun seneler öğretim muhitinde faal kalmış olan SufFa'nın 123 hukuk öğ­retiminde veya o devrin şu veya bu ilim dalında çalıştığını kati hudutlar çerçevesinde söyleyemesek bile, umumiyetle hukuk da dahil olmak üzere zamanının ilimlerinin içinde tedris edildiği bir muhit olduğunu ifade etmemiz mümkün bulunmaktadır. Hatta daha ileri giderek Basra, Küfe, Şam gibi ilerki asırların hukuk öğ­retiminin yapıldığı muhtelif muhitler arasında gösterilen 'Medine Muhiti'nin, işte bu Suffa sayesinde mevcudiyet kazandığını söyle­meyi mümkün görebilmekteyiz. Daha da ileri giderek, ilk ve ikinci asırlarda hukuk mekteplerinin ortaya çıkmasında bu okulun mü­him bir rol oynadığım söylememiz fazla bir iyimserlik sayılmaz. Gerçekten daha sonra yetişen ulemâ, daima bir evvelki nesil hukuk âlimlerinin fikirlerine dayanmak suretiyle yeni hukukî görüşler ortaya atmış ve bu suretle Hanefî, Şâfi'î, Mâlikî ve Han-belî gibi en büyük ve klasik diyebileceğimiz 'Hukuk Mektepleri' oluşmuştur."[147]

Hz. Ömer tarafından muallim olarak Kûfe'ye gönderilen Ab­dullah îbn Mes'ud'un,[148] büyük tabiîlerden olan talebesi Alkame kanalıyla,[149] daha sonra burada meydana gelcek olan Irak (Küfe) Fıkıh Ekolü'ne (Hanefî Mezhebi) büyük etkisi olmuştur.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; islâm Hukuku'nun iki ana mektebi olan Medine ve Irak Fıkıh Ekollerinin her ikisinin de te­şekkülünde Ashâb-ı SufFa'nın önemli bir yeri vardır. [150]

 

Sonuç
 

Medine'ye hicretten sonra meydana gelen çeşitli ihtiyaçlar sonucu teşekkül eden Suffa ve Ashabı bir zaruretin sonucudur. Nitekim, bu zaruretler ortadan kalkınca da, sona ermiştir. Fakat, mecburî olarak bir araya gelen kimsesiz, muhtaç, güçsüz bu in­sanların bütün maddî ve manevî ihtiyaçları, bu durumdaki kadın­lar da dahil olmak üzere Rasûlullah (s.a.v.) tarafından karşılan­mış, eğitilerek, pek çok yönde hizmet verebilecek hazır bir kuvvet haline gelmiştir. Peygamberimizin teşviki ile, daha çok ilim veya ibadete yönlendirilen Suffalılar, kabiliyetleri doğrultusunda ye­tişmiş şevkleri çok, dünyevî meşgaleleri yok olduğu için, bolca elde ettikleri sünnet bilgisini nakletmek suretiyle hadis rivayetine ve islâm hukuk doktrinlerinin teşekkülüne yaşadıkları hal ve tavır­larıyla da tasavvufî hareketlere büyük etkileri olmuştur. Suffa ve Ashâbı'nm hayatında, günümüz meselelerinin çözümü için de güzel örnekler vardır: îlim talihlerinin belirli bir aşamaya kadar evlenmemeleri, dünyaya fazla meyletmemeleri, muhtaç ve güçsüz durumda olan insanların problemlerinin çözümü... gibi. [151]

 

Bibliyografya
 

en-Nîsâbûrî, Ebu'l-Hüseyn Ali b. Ahmed el-Vâhidî, Esbâbu'n-Nüzûl, Kahire, 1387/1968 Ebû Nuaym, Hılyetu 1-Evliyâ, Beyrut 1967 Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Câmi'u'l-Beyân, Kahire 1388/1968, III. bsk, c. XV

Cevheri, ismail b. Hammâd, es-Sıhâh Tâcu'l-Luğa ve Sıhâhi'l-Arabiyye, Beyrut 1399/1979, II. bsk, IV, 1378; îbnu'l-Manzûr, Lisânu'l-Aı~ab, Beyrut, tsz, IX, 195.

Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 515;

Buhârî, el-Câmi'u'S'Sahîh, Rikâk-17; Tirmizî, Cami, Kıyâme, 36.

îbn Cübeyr, er-Rıhle, Beyrut, 1384/1964,175

Ibn Abdil-Berr, el-Rıhle-îstîâb fî Ma'rifeti'l-Ashâb,   Isâbe

kenarında, II, 259-260, 501-502. Halebî, Ali b. Burhaneddin, Însânu'l-Uyûn fî Sîreti'l-Emîni'l-Me'mûn, Mısır 1384/1964, II, 277

Diyarbekrî, Târihu'l-Hamîs, I, 347

Ibnu'1-Esîr, en-Nihâye fî garîbi'l-Hadîs ve'l-Eser, Tah: Ahmet ez-

Zâvî, Mahmud Muhammed et-Tanâhî III. 37; Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye Muhammed Ibn Ishak, Sîre, Tah; Muhammed Hamidullah, Ter:

Sezai Özel, istanbul 1988, Muhammed   Hamidullah,   İslâm   Peygamberi,    istanbul,

1388/1969,11,80.

îbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Dâru Sadr, 1380/1960 Hayreddin Karaman, Mukayeseli îslâm Hukuku, istanbul, 1986,

1,126. Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ ve Tabakâtü'l-Esfiyâ,   I,   340, Beyrut, 1967.

Caetani (Kaytânî), İslâm Tarihi, Ter:Hüseyin Câhid, istanbul, 1924

îbn Hacer el-Askalânî, Sihâbuddîn Ahmed b. Ali, Fethu'l-Bârî bi Şerhi 'l-Buhârî

Ibn Hacer, el-lsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Mısır, 1328 Nevzat Aşık, Sahabe ve Hadis Rivayeti, îzmir, 1981 Doç. Dr. Tuğ, Salih, "İslâm'da İlk Ma'ârif Müesseseleri ve Bunla­rın Gelişmesi" islâm Düşüncesi Dergisi, Cağaloğlu Ya­yınları, Mayıs 1969, s. 427.

Ibnu'1-Esîr, Usdü'l-Ğâbe, Kitabu'ş-Şa'b, 1970 [152]


[53] Tirmizî, Zühd, 39.

[54] Buhârî, Rikâk, 17.

[55] Ebû Nuaym, a.g.e., II, 17.

[56] Ahmed, Müsned, VI, 18; Tirmizi, Zühd, 39.

[57] Sühreverdî, a.g.e., 62; Ahmed, Müsned, III, 487; Hakim, Müstedrek, 15; Ebû Nuaym, a.g.e., I, 339-374.

[58] Buharı, Salât, 58; Ebû Nuaym, a.g.e., I, 340-341.

[59] Ebû Nuaym, a.g.e., I, 342.

[60] Buhârî, Salât, 58

[61] İbn Hacer el-Askalânî, Sihâbuddîn Ahmed b. Ali, Fethu'l-Bârî bi Şerhi'l-Buhârî, XI, 244.

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/393-394.

[62] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/395.

[63] Ahmed, Müsned, II, 515; Buhârî,Rikûk, 17;Tirmizî, .Kıyâme, 36

[64] Ahmed, Müsned, 1,179,198,199; Buhârî, MevâkUu's-salât, 41; Menâkib, 25; Ebû Nuaym, a.g.e., 338, 352; İbn Hacer, a.g.e., XI, 244. 

[65] Buhârî, Mevâkıtu's-salât, 41.

[66] Müslim, Nikâh, 94; Tirinizî, Tefsir, 48/34

[67] Ahmed, Müsned, II, 515; Buhârî, Rikâk, 17; Tirmizî, Kıyame, 36.

[68] Caetânî, a.g.e., III, 87.

[69] Buhârî, Farzu'l-Humus, 6.

[70] Ahmed, Müsned, 1,106

[71] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/395-396.

[72] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/396.

[73] Buhârî, Mevâkîtu's-Salât, 41; Müsned, 1,197

[74] îbn Hacer, a.g.e., VII, 62

[75] îbn Hacer, a.g.e., VII, 62

[76] Buhârî, Fedâitu Ashâbi'n-Nebî, 10

[77] Ebû Nuaym, a.g.e., I, 341.

[78] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/397.

[79] Ebû Nuaym, a.g.e., I, 378.

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/397.

[80] Ebû Davud, Zekat, 32; Hattâbî, Meâlimu's-sünen, Haleb,tsz, II, 305,1 no-lu dipnot.

[81] Tirmizi, Tefsir, 3.

[82] Kettânî, a.g.e., I, 475.

[83] Nesâî, Zekat, 27; İbn Mâce,Zekat, 19.

[84] Tirmizi, Tefsir, 3.

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/397-398.

[85] Ahmed, Müsned, VI, 390-391; Ebu Nuaym, a.g.e., I, 339.

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/398.

[86] Müsned, III, 487; Ebu Nuaym, I, 339.

[87] îbn Hacer, a.g.e., XI, 244

[88] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/398-399.

[89] Ahmed, Müsned, III, 270; Müslim, İmâre, 147

[90] Mahmud Esad, İslâm Tarihi, İstanbul, 1983, s. 648.

[91] Sühreverdî, a.g.e., 61-62; Kettânî, I, 476.

[92] Kettânî, I, 477.

[93] Ebû Nuaym, a.g.e., 11,9.

[94] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/399-400.

[95] Buhârî, Salât, 84.

[96] Buhârî, Büyü, 1.

[97] Buhâri, î'tisâm, 22, Büyâ', 949; Edeb, 128.

[98] Ahmed, Müsned, IV, 8.

[99] Ahmed, Müsned, IV, 128.

[100] Ahmed, Müsned, IV, 154; Müslim, Salâtu'l-Müsâfinn, 802; Ebû Davud, Vitr, 14.

[101] Ebû Nuaym, a.g.e., I, 341.

[102] Ebû Nuaym, a.g.e., I, 342.

[103] Ahmed, Müsned, V, 315; Ebû Davud, Büyü', 36; îbn Mâce, Ticârât, 8.

[104] İbn Mâce, Mukaddime, 17.

[105] Ebû Nuaym, a.g.e., I, 342-343.

[106] Müslim, Salâti'l-Müsâfirîn, 802; Ebû Davud, Vitr, 14; Ahmed, Müsned, VI, 154; Ebu Nuaym, a.g.e., I, 341; Sühreverdî, a.g.e., 63.

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/400-403.

[107] Ebû Nuaym, a.g.e., I, 340.

[108] Ebû Nuaym, a.g.e., I, 353.

[109] Ahmed, Müsned, V, 426; Ebû Davud, Edeb, 103.

[110] Ebû Nuaym, a.g.e., 11,52-353.

[111] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/403-404.

[112] Kettânî, a.g.e., I, 476.

[113] Kettânî, a.g.e., I, 478.

[114] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/405.

[115] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/405.

[116] Hâkim, Müstedrek, III, 16.

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/406.

[117] Kettânî, a.g.e., I, 476-477.

[118] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/406.

[119] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/406.

[120] Kettânî, a.g.e., I, 29; Îbnu'1-Esîr, Üsdü'l-Gâbe, Tah: M. İbrahim el-Bennâ, III, 386

[121] Kettânî, a.g.e., I, 91-92.

[122] îbn Hacer, el-îsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Mısır, 1328, I, 511, Kettânî, a.g.e., I, 27-29.

[123] Buhârî, Vekâle, 10.

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/406-407.

[124] Müslim, Mesâcid, 311.

[125] Müslim, Mesâcid, 309.

[126] Buhârî, Ezan, 11, 12, 113; Savm, 17; Şehâdât, 11; Âhâd, 1; Müslim, Sıyâm, 36, 37;Tırmiz\,Salât, 35...

[127] Îbn Sa'd, a.g.e., IV, 207.

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/407.

[128] Ahmed, Müsned, IV, (s.?)

[129] Buhârî, îman, 40; İlim, 25yMevâkît, 6; Müslim, îman, 23, 24, 26.

[130] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/407.

[131] lbn lshâk, a.g.e.,342.

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/407-408.

[132] İbn Abdilber, îstîâb, II, 502, 523.

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/408.

[133] Daha geniş bilgi için bkz: Nevzat Aşık, Sahabe ve Hadis Rivayeti, İzmir, 1981,123-144

[134] Bkz: N. Aşık, a.g.e., 117-123.

[135] Müslim, Fedâliu's-sahâbe, 160.

[136] Ahmed, Müsned, II, 3, 387.

[137] lsâbe, IV, 208.

[138] Buharî, Büyü, 9.

[139] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/408-410.

[140] Kettânî, a.g.e., I, 476-477

[141] Sühreverdî, a.g.e., 61.

[142] Sühreverdî, a.g.e., 3 , 61-62.

[143] Kettânî, a.g.e., I, 473.

[144] Hâkim, Müstedrek, III, 16.

[145] Kanaatimizce Suffa, Hz. Ömer devrinde sona ermiştir. Bkz, s. 12.

[146] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/410-411.

[147] Doç. Dr. Tug, Salih, 'İslâm'da İlk Ma'ârif Müesseseleri ve Banların Geliş­mesi" İslâm Düşüncesi Dergisi, Cağaloğlu Yayınlan, Mayıs 1969, s. 427.

[148] lbnu'1-Esîr, Usdü'l-Öâbe, Kitabu'ş-Şa'b, 1970, III-388.

[149] lbnu'1-Esîr, a.g.e., III, 3.

[150] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/411-412.

[151] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/413.

[152] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/415-416.