meryem
Fri 18 February 2011, 05:39 pm GMT +0200
ARAPLARIN ÖNEMLİ TANRI VE TANRIÇALARI
Cahiliye döneminde Araplar, çok tanrıya inanıyorlardı. Kendi heves ve hayallerine göre putlar yapıp, onlara tapıyorlardı. Her kabile ve aşiretin, Kabe içinde putlarını koydukları özel yerleri bulunuyordu. Mekke'ye gidemeyenlerin bile kendi kasabalarında yapıp yerleştirdikleri putları vardı ve bu putlara taparlardı. Kabe, 365 putun meskeni olmuştu. Mekkeli müşrikler, güzel taşlara tapmağa çok düşkündüler. Bu taşlar, daha iyisi bulunduğu zaman değiştirilmekteydi. Bu amaçla, genellikle beyaz taşlar seçiliyordu.
a) Hübel: Kureyş kabilesinin en büyük putlarından biriydi. O, Mekke'nin ortasındaki Ahzab kuyusunun yanına yerleştirilmişti. Halkın gelip bu puta tapması söylenirdi. Seferden dönen herkesin, önce bu putu ziyaret edip saçını orada tıraş etmesi gerekiyordu.
b) Lât: Taifte yerleştirilmişti. Lât kelimesi, El-Lahah ve El-Lat sözcüklerinden gel mektedir ki, cinsiyet bakımından dişi ilâh anlamındadır. Yani tanrıça demektir.
c) Uzzâ: Bu kelime, izzet veya saygı ve şeref emreden anlamındaki sözcüklerden gelmedir. Bu put, Kureyş tanrıçalarının başkanlarından biriydi. Onun tapınağı, Mekke ile Taif arasındaki Naklah vadisinde, Huraz denilen yerde yapılmıştı.
d) Menât: Bu kelime, kader anlamına gelen Maniyyah sözcüğünden türetilmiştir. Bu put, bir kader tanrıçasıydı ve ona Medine'deki Huzâa, Evs ve Hazrec kabileleri, tarafından tapüırdı. Put, tavaf edilir, kendisine kurbanlar kesilir ve adaklar yapılırdı.
Araplar, Lât, Menât ve Uzzâ'ya tanrının kızları olarak iman ederlerdi. Onlara göre, Lât ve Uzzâ tanrıya o kadar yakındı ki, Tanrı kışın vaktini Lâfın, yazın da Uzzâ'nın evinde geçirirdi.
e) Ved: Bu put, bir erkek şeklindeydi ve ona Benu Kelb aşireti tarafından tapüırdı. Dumat, Landal yakınlarında yerine oturtulmuştu.
f) Suva: Yanku yakınlarındaki Ruhata'ya yerleştirilmişti. Ve ona Huzeyl kabilesi tarafından tapılırdı.
g) Yagus. Bu put, aslan şeklindeydi. Yemen ve Hicaz arasındaki Lurş'a yerleştirilmişti. Bu puta, Teym, Madlic ve Kureyş'in bir kolu olan Benu Anam aşiretleri tarafından tapılırdı.
h) Yeük: Bu put da, Hamdan aşiretinin bir kolu olan Khayvan halkı tarafından tapılırdı ve bir at şeklindeydi.
ı) Nesr: Bu put, bir akbaba şeklideydi. O'na Zü'1-kala kabilesi tarafından tapılırdı. Belha'de yerleştirilmişti.
Peygamber Efendimiz bazı Arap tanrılarının, tarihî esaslarını aşağıdaki şu âyetten çıkarmıştır:
“İnsanlara: “Sakın tanrılarınızı bırakmayın, Ved, Suva, Yegus, Yeük ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin” dediler.”[79]
Peygamberimize göre bunlar, Nûh zamanının dindar insanlarıydı. Ölümlerinden sonra sembolleştirilmiş ve bu sembollere de onların adları verilmişti. Zamanla bazı bozuk inançlı insanlar, bunlar dindar ve duaları kabul edilen insanlar olduklarından, Allah ile kendileri arasında aracı olarak kullanılmalıdır diye düşünmüşlerdir. Zaman geçtikçe halk, bu sembollere tapmaya başlamışlardır.
İsat ve Nâile: Arapların iki putuydu. Onlara göre bu iki put, Kabe içinde cinsî münasebette bulunan iki sevgiliydi. Bu günahlarından dolayı taş kesilmişler, daha sonra da halk bunlara tanrı olarak tapmağa başlamıştı.[80]
Tapılan Diğer Yaratıklar
Bu tanrı ve tanrıçalardan başka onlar, güneşe, aya, yıldızlara, cinlere, hayvanlara, gezegenlere, ceylânlara, atlara, develere, hurma ağaçlarına, kaya ve taşlara da taparlardı.
Zat Anvat: Mekke şehrinin yakınlarında büyük bir ağaçtı. Her yıl halk orada toplanır, silâhlarını ağaca asar, kurban keser, bir gün de orada eğlenirlerdi.
Zu'l-Halasa: Sanık denilen bir köyde yapılmış bir evdi. Araplar bu eve, kurbari keserek saygı gösterirlerdi. [81]
Allah'ın Kızları Olarak İtikad Edilen Melekler
Kureyş, Cuhmiya, Benû Salma, Huzaa, Benû Malay aşiretleri, meleklere Allah'ın kızları olarak itikad ederlerdi. Dinî törenler yaparak meleklere taparlardı.
Bu melek heykelleri kadın şeklindeydi. Mukaddes Kur'an, onların, Lât, Menât, Uzzâ'ya ve Allah'ın kızları olarak meleklere karşı olan itikadlarım şu şekilde dile getirmektedir:
“Ey inkarcılar! Şimdi Lât, Uzza ve bundan başka öncüleri olan Menafin ne olduğunu söyler misiniz? Demek erkekler sizin, dişiler Allah'ın mı? Öyleyse bu haksız bir paylaşma.” [82]
“Doğrusu âhirete inanmayanlar, meleklere dişi adını takarlar.” [83]
Cahiliyye dönemindeki Araplar, Allah'a, bu dünyanın yaratıcısı olarak inanıyorlardı. Fakat aracı olarak da, yarı tanrılara iman etmekteydiler. Mukaddes Kur'an, onların, Allah'ın varlığına inandıklarını şu açık delille dile getirmektedir:
“And olsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, şüphesiz “Allahtır” derler. Öyleyse niçin (aldatılıp) döndürülüyorlar?” [84]
[79] Nuh: 71/23.
[80] M. İ. Hafız İsmail Surti, Kur’an’da Şirk Kavramı, Akabe Yayınları, İstanbul, 1985: 36-39.
[81] M. İ. Hafız İsmail Surti, Kur’an’da Şirk Kavramı, Akabe Yayınları, İstanbul, 1985: 39.
[82] Necm: 53/19-22.
[83] Necm: 53/27.
[84] Ankebût: 29/61. M. İ. Hafız İsmail Surti, Kur’an’da Şirk Kavramı, Akabe Yayınları, İstanbul, 1985: 39-40.