- Anayasanın geçici 15. maddesi

Adsense kodları


Anayasanın geçici 15. maddesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 30 June 2012, 12:55 pm GMT +0200
Anayasanın geçici 15. maddesi ve darbe zihniyeti
Mustafa ŞENTOP • 62. Sayı / DİĞER YAZILAR


Dünyanın her ülkesinde darbeciler kendilerini koruyacak bazı hukuki tedbirler almaya mecburlar. Yaptıkları işin vahametini bildikleri için, darbe döneminden sonra hukukun ve yargının elinden kurtulmak adına planlar yaparlar. Bu planları bozan, darbecilerini yargılayan ülkeler darbe belasından kurtulabildiler; darbecilere dokunamayan ülkelerde ise darbeler kronik bir hal aldı.

27 Mayıs 1960’la başlayan darbe geleneğinde, darbecilerin Anayasalara kendilerini koruyacak hükümler koyduğunu görüyoruz. Yürürlükteki 1982 Anayasası ise en kapsamlı korumayı öngörüyordu ve akıl almaz bir süre yürürlükte kaldı.

Anayasanın geçici 15. maddesi, 12 Eylül darbesini yapanlarla, Anayasa’nın kabul edildiği tarihe kadar, darbeyi yapanların emir ve talimatıyla iş yapan görevlileri cezai, hukuki ve mali sorumluluktan korumak üzere tanzim edilmişti. Bu madde, üç yıldan fazla bir zamanı kapsayan dönemde yapılan hemen hemen her iş ve işlemi hukuki denetim dışında tutabilecek şekilde yoruma müsait. İlk haliyle maddede, yine üç yıldan fazla bir dönemde çıkarılmış olan kanunların Anayasa’ya aykırılığını iddia etmek de yasaklanıyordu. Yani kısaca, Türkiye tarihinde üç yıllık bir dönem, hukuk dışı veya hukuk üstü bir dönem haline getirilmekteydi.

Geçici 15. madde düzenlemesinin bugüne kadar yürürlükte kalması Türkiye bakımından, özellikle TBMM bakımından büyük bir ayıp teşkil ediyordu. Bu madde, farkında olunmadığı ya da unutulduğu için kalmış da değil. 2001 yılında yapılan değişiklikte, dönemin kanunlarının Anayasa’ya aykırılığını iddia etmeyi yasaklayan hüküm kaldırılırken, darbecilerin yargılanmasını engelleyen hükmün de kaldırılması talep edilmiş, ancak TBMM çoğunluğu tarafından bu talep reddedilmişti. Yani darbecilerin yargılanmasını engelleyen hükmün korunması bilinçli olarak tercih edildi.

Darbecileri koruyan bir hükmün bu kadar uzun bir süre Anayasa’da varlığını koruması iki bakımdan önemli: Birincisi, Türkiye’de sivil yönetimler darbecilerin yargılanmasını engelleyecek bir hükmü Anayasa’dan kaldıracak “gücü” bulamadılar. Teknik olarak, TBMM’deki milletvekillerinin sayıca bu maddeyi değiştirmeyi sağlayacak güce sahip olduğu inkâr edilemez. Ama bu sayısal güç, bir “siyasal güç”e dönüştürülememişti. Bunda birçok faktör etkili olabilir. Psikolojik faktörlerden, sindirilmiş veya tırsmış siyaset anlayışlarına veya gerçekten de siyaseti otuz yıla yakın zamandır kontrol eden “görünmez” güçlere işaret etmek mümkün. Ancak her halükârda, sivil siyasetin otuz senelik bir zaafından söz etmek gerekiyor. İkinci önemli nokta ise, uzun bir süredir ileri sürdüğümüz tezi doğrulayacak nitelikte. Türkiye’de zaman zaman yapılmış darbeler yok; 27 Mayıs 1960’ta, 12 Mart 1971’de, 12 Eylül 1980’de ve 28 Şubat 1997’de müdahaleler olmuş, daha sonra Türkiye olağan demokratik hayata geçmiş değil. 27 Mayıs 1960’tan beri Türkiye bir “düşük yoğunluklu darbe” süreci yaşanıyor. Belli dönemlerde bu darbenin yoğunluğu artıyor, belli dönemlerde azalıyor ama darbe süreci kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Bu sebeple, sivil siyaset ve seçimler, günün meşhur tabiriyle sürekli bir “kuşatma” altında. Bu yüzden darbecileri yargılamak bir yana, darbecileri koruyan, dolayısıyla darbecilik fikrini “meşru”laştıran bir hükmü Anayasa’dan çıkarmak bile mümkün olamamıştı.

Bu durum bir gerçeği göstermekle beraber, siyasetçilerin sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Böyle bir tabloyu içine sindirerek siyaset yapanlar aynı zamanda bu tablonun devamını da sağladılar. Ortada tam manasıyla bir kısır döngü var. Siyaset darbecileri yargılayacak bir iradeyi gösteremediği için darbecilik fikri varlığını koruyor; darbecilik fikri varlığını koruduğu için de siyasetçiler darbecilere karşı tutum geliştiremiyorlar. Böyle bir ortam ise darbecilik zihniyetini yaşatmakta siyaseti güçsüzleştiriyor.

Sözünü ettiğimiz bu kısır döngünün bir yerde kırılması gerekiyor. Kısır döngüyü kıracak hamle de geçici 15. maddenin kaldırılması. Geçici 15. madde bulunduğu sürece, darbecilerin her nasılsa başarılı olunduğu takdirde darbeden sonra korunacakları fikri geçerliliğini sürdürecek. Bu da darbecilik psikolojisini besleyecek. Uygulamadaki sonuçlarından ziyade, darbenin psikolojik altyapısını tasfiye etmek için Anayasa’daki hükmü kaldırmak gerekiyor.

Kanaatime göre, Anayasa’nın geçici 15. maddesi kaldırıldıktan sonra darbecilerin ve onlarla iş tutanların yargılanması mümkün. Zamanaşımı meselesi bazılarının ileri sürdüğü gibi yargılamayı imkânsız hale getirmeyecek. Zira Anayasa’daki hüküm bir yargılama engeli teşkil ediyor; yargılama engeli bulunduğu sürece zamanaşımı da işlemeyecek. Bu bakımdan darbeciler ve onlarla iş tutanlar hem cezai hem de hukuki bakımdan yargı önüne çıkarılabilir.
Anayasa’nın geçici 15. maddesinin kaldırılması, eğer başarılabilirse, Türkiye tarihinde darbecilik defterinin kapanması bakımından en büyük adım olacaktır.