- Anayasa değişiklik paketi

Adsense kodları


Anayasa değişiklik paketi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 28 June 2012, 03:44 pm GMT +0200
Anayasa değişiklik paketi ve referandum tartışmaları
Murat YILMAZ • 63. Sayı / SİYASETNAME


Türkiye’nin kadim anayasa meselesi, yeniden gündemde. Asker-sivil bürokrasinin parlamentodaki seçilmiş çoğunluğun temsilcilerinin vesayetini ve ortaklığını düzenleyen 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası anayasalarının en mütekamili 1982 anayasası, bu son değişikliklerle bürokratik karakterini daha çok yitirecek. O yüzden de tartışmalar bilhassa sert geçiyor. 1999’da Bülent Ecevit’in başbakanlığını yaptığı DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti döneminde başlayıp, 3 Kasım 2002’den sonra AK Parti hükümetleriyle devam eden reform süreci, bu anayasa değişikliğiyle reformlara direnen reaksiyoner cephenin yargıdaki karargâhını dağıtacağı için ehemmiyetli.

Muhalefetin CHP, MHP ve BDP olarak topyekûn değişikliğe direnişi, dikkat çekici. Bu durum, 2007 Nisan ayında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başlayan anayasal krizin devam ettiğini gösteriyor. AK Parti, nasıl 27 Nisan 2007’deki e-muhtırayı 28 Nisan’da hükümet bildirisiyle siyaseten reddederek erken seçime gittiyse sonrasında yaşanan hukuki krizlere de bu anayasa değişikliğiyle cevap veriyor ve referandumla da yeniden halka gidiyor. Şaşırtıcı olansa muhalefet tarafından asker ve yargı bürokrasisi karşısında yalnız bırakılan AK Parti’nin 22 Temmuz 2007 seçimlerinde başarıyla çıkmasından muhalefetin bir ders almayarak aynı şekilde AK Parti’yi yargı bürokrasisi karşısında yalnız bırakması.

22 Temmuz 2007 öncesinde yapılan ve bugün anayasa değişiklik paketi karşısında yapılan bu büyük hataların her muhalefet partisi açısından ayrı özel sebepleri var ama asıl sebepler hepsinde de ortak olanlar. Bu sebeplerin en başında paradoksal bir şekilde, muhalefet siyasi partilerinin siyasetten korkmaları geliyor.

27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında kurulan siyasi rejim, partileri modern siyasi partiler olmaktan alıkoyan toplumun temel meselelerini partilerin değil, bürokrasinin inhisarında gören bir anlayışı yansıtıyordu. Tuhaf ki bu anlayış devletin zoru ve ideolojisiyle en muhalif kesim ve partiler tarafından dahi adeta içselleştirilmiş durumda. Dolayısıyla kim bu rejimi değiştirmeye, bürokrasinin alanını daraltarak demokrasinin alanını genişletmeye çalışırsa sadece bürokrasiden değil, bürokrasiyle beraber yaşamaya alışmış siyasetçiler sınıfının ve partilerin de tepkisini üzerine çekiyor.

Bu tepki, muhalefet partilerini kendi tabanlarıyla karşı karşıya getirecek bir irrasyonaliteyi de beraberinde getiriyor. CHP, MHP ve BDP tabanlarında da bu anayasa değişikliğinin getirdiği demokratikleşmeyi, sivilleşmeyi ve 12 Eylül 1980 darbesiyle hesaplaşmayı isteyen ciddi bir kesim bulunuyor. Muhalefet partilerinden CHP ve BDP tabanlarındaki bu taleplerin kendi gruplarında da aksülamel bulmasından çekinerek oylamalara katılmıyorlar. MHP ise, tabandaki bu taleplere rağmen lider-teşkilat-doktrin tartışılmaz mantığının cari olduğunu gösteren bir disiplin örneği gösterip oylamaya katılmayarak grubuna ne kadar hakim olduğunu göstermeye çalışıyor.

Muhalefet partilerinin tamamının bu performansı, siyasette muhtemelen AK Parti’ye gitmeyecek ama bu partiler dışında bir yere gitmeye açık bir yeni kitle oluşturuyor. Bu bakımdan AK Parti anayasa değişikliğini parlamentodan çıkarmayı başaramasa bile, bu tartışmalardan muhalefet partileri kaybedecek. CHP anayasa değişikliği karşısında getirdiği tekliflerle bir yandan tabanının taleplerini dinlemeye diğer yandan geleneksel müttefiki yargı bürokrasisini kurtarmaya ve nihayet AK Parti’nin insicamını bozmaya çalıştı. Ancak bu hesapların hiçbirini tutturamadı.

MHP ise, AK Parti karşısında en sert politikayı izleyerek muhalefetin sıklet merkezi olmayı, AK Parti’yi tecrit etmeyi ve kendi tabanını sabitlemeyi düşündü. Fakat sertlik ülke genelindeki şiddetle beraber düşünüldüğünde her an geri tepebilir. Nitekim geri tepmeye de başladı. Bunun yanı sıra sertlik, siyasetin icap ettirdiği esneklik ve hareket kabiliyetini ortadan kaldırdı. Kendi tabanına ve bilhassa ciddi sıkıntılar yaşayan eski ülkücülere de yönelen sertlik, MHP’nin iç dengelerini de sarsacak bir tartışmayı başlatmış durumda.

Son olarak BDP demokratikleşme ve sivilleşme konusunda samimiyet bakımından ciddi bir olumsuz not aldı. Ayrıca BDP giderek müstakil bir siyasi aktör hüviyetini kaybediyor. Çünkü BDP başlangıçtaki yapıcı katkısını, Abdullah Öcalan’ın CHP, MHP’nin hayır cephesine katılın talimatıyla geri çekmek zorunda kaldı. Hâlbuki CHP, MHP ve BDP modern siyasi partiler olabilselerdi anayasa değişikliğini destekleyip yeni tekliflerle AK Parti’nin elinden silahlarını alabilirlerdi.