- Anadolunun nefes borusu Kafkasya

Adsense kodları


Anadolunun nefes borusu Kafkasya

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 23 May 2012, 12:04 pm GMT +0200
ANADOLU’NUN NEFES BORUSU KAFKASYA
Said YAVUZ • 45. Sayı / KİTAP


Çeçenistan’ın efsanevî lideri Cevher Dudayev, 1996’da ABD İstihbaratı’nın da yardımıyla Ruslarca şehit edildiğinde ben üniversiteye hazırlık yapan bir delikanlıydım. Onun işgalcilere karşı verdiği mücadeleyi çok akıllı ve yiğitçe yürüttüğünü biliyordum. O dönem biz gençlerin gönlündeki iki liderden biriydi. İkincisi ise onca zalimce saldırılara karşı metanetini yitirmeyen ve Sırplara, Boşnak esirlere yapılanın aynısını hiçbir zaman reva görmeyen Aliya İzzetbegoviç’ti. Neydi beni günlerce hüzne gark eden sebep? Dudayev’den sonra Beslan gibi facialara yol açacak bir basiretsizliğin Kafkasya’yı saracağı endişesi mi? Henüz o dönemde bunu görecek bilgi ve donanıma sahip miydik? İki lider ve harekette genç bir şair olarak bize tesir eden şeyi mücadeleci ve inanmış bir ruh olarak açıklamak yeterli mi? Hayır.

Anadolu hem mefkûre sahibi akıncı beylerin Balkanlar’da bozgun yemiş evlatlarının sığınağı bir ata yurdu hem de Moskof mezalimine uğramış Kafkas halkının raptettiği bir halife toprağıdır. Rahmetli ninemin anlattığı Moskof-Ermeni kıyımı sonrası benim dedelerim de 93 Harbi’nde pay-i taht toprağına kaçmışlar. Soyunda Türk, Gürcü, Çerkez olan bir Kafkas olarak orada vukû bulan acıların bendeki yankısının daha çok bu olduğunu daha o zamanlar kavramıştım.

Dünya duvarına tarihî bir resim olarak asılan Türkiye tablosunun, bir çivisi Balkanlara diğer çivisi de Kafkaslara çakılıdır. Bunun en büyük delili ülkeyi Birinci Dünya Savaşı sonrası saplandığı bataktan kurtaracak elin bir Osmanlı subayınca Rumeli’den diğerince de Kafkaslardan geleceğine olan inançlarıdır. (M. Kemal-Enver Paşa)

Kurulduğu yıllarda her iki bölgeden tutarak ayağa kalkan Türkiye, varlığının sıhhati ve devamı için bu iki kapının kendisine açık oluşunu gözetmek durumundadır. Bu noktada Kafkaslar’da gelişen olayların arka planlarını okumak ve strateji geliştirmek için ihtiyaç duyulan ilmî tartışma ve değerlendirmelerin önemi büyüktür. Marmara Üniversitesi’nce Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız’ın anısına düzenlenmiş olan “Değişen Dünya Düzeni’nde Kafkasya” konulu sempozyum da bilim adamlarının siyasî iradeye ve o bölgeye ilgi duyan herkese açılımlı bilgiler sundukları böylesi çalışmalardan biridir. Elimizdeki eser o toplantının bildirilerinden oluşuyor.

Azerbaycan’ın Sovyet Cumhuriyeti olması kutlamaları için toplanan aydınlar içinde meşhur şair Vahapzade de vardır. Birden öfkelenir ve “Facia tarihini bayram gibi kutlayan bir millet bedbahttır” diyerek salonu terk eder. Şairin facia dediği tarihi ele alan Doç. Dr. Gülşen Seyhan Alışık, bildirisinde Aras Nehri’yle ikiye ayrılan Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın eski millî sınırlarına dönme mücadelelerini anlatıyor. Kuzeyde Rusya, güneyde İranlılar’ın yapay bir dil, tarihî ve yapay bir adlandırma yaparak eritme politikaları ile karşı karşıya kalan Azeriler, tersine bu sindirme hareketlerinden Şehriyar, Gaspıralı ve Elçibey gibi münevverler doğurmuştur. Özal'ın da çok sevdiği bir lider olan Elçibey “Türklük, çağdaşlık ve İslam” ilkeleri yanına Millî Bütövlük (vahdet) ilkesini de eklemiştir.

Bakü’den Şehriyar’ın selamına Tebriz’den Süleyman Rüstem karşılık verir: “Gel Bakı’ya, bağım bağçam gülende/Birce avuç torpağ getir gelende/Dostlar gatsın toprağıma ölende/Yürek birdir, beden birdir, Şehriyar/Veten birdir, beden birdir, Şehriyar”.

Sempozyumun editörlüğünü de yürüten Dr. Okan Yeşilot, Azerbaycan’ın Ruslarla ilişkilerini ele aldığı yazısında Ermeni işgal ve saldırıları nedeniyle 800 bin Azeri, Özbekistan’dan gelen dünyanın sürgün halkı 60 bin Ahıska Türkü ve Rus işgali nedeniyle 9 bin Çeçen’in göçmen olarak zor şartlarda Azerbaycan’da yaşadığını belirtiyor. Sürekli olarak Çeçen militanları beslediği yolunda Rusların suçlamalarına muhatap olan Azeriler, Ruslara askerî bir üs verdikleri hâlde Putin’den Karabağ konusunda bir destek görememişlerdir.

Verilecek olanla alınacak olanın dengesizliğine Sinan Ogan da değiniyor. Ogan, “Ermenistan sınırının açılması zarardan çok uzun vadede fayda getirecektir ama Türkiye bunun karşılığında olmazsa olmaz şartlarını ileri sürmelidir: Ermenilerin sözde soykırım iddialarından vazgeçmesi ve Azerbaycan’a ait topraklardan çekilmesi, dahası Türkiye’nin toprak bütünlüğünü kabul etmesi…” diyor. Ogan, bugün hâlâ Ermenistan topraklarında bulunan Metsamor nükleer santralinin Çernobil’den daha geri bir teknolojiyle yapıldığını ve bölge ülkeleri için tehlike saçtığını ifade ederken bir gerçeğin altını çiziyor: “Santral bize 16 km uzaklıkta. Bir kazada Iğdır şehri anında ortadan kalkabilir”.

Türkiye’nin Kafkasya’da aktif bir rol üstlenmek için giriştiği hamleler bu yazı kaleme alınırken bir meyvesini daha verdi. BM güvenlik konseyi üyesi olan Türkiye bölgede kadîm geçmişini de arkasına alarak yürekli çıkışlar yapmalıdır. Kitabevi’nin yayıma hazırladığı eser, Kafkasya’da dünya ile birlikte değişen dengeleri görmek bakımından önemli bir yerde duruyor.

Türkiye, Millî Mücadele yıllarında Kafkasya ve özellikle Azerbaycan’ın kendisi için bir “nefes yolu” olduğunu çok iyi biliyordu. (Ercan Karakoç’un bildirisi) O yolun din, dil ve kültür bağlarıyla birlikte varlığı kendi ciğerleri için ne ifade ediyor? Bunu yeniden tefekkür etmek durumunda.