- Amelî Nifak

Adsense kodları


Amelî Nifak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Wed 26 October 2011, 08:07 pm GMT +0200
2- Amelî Nifak:

 

Bazı tutum ve davranışlarıyla itikadı nifaka kısmî bir benzeyiş içinde bulunmakla beraber, İnançlarında açık bir nifakın söz konusu olmadığı müslüman kişilerin durumu. Hadislerde geçen münafık türü amelî (ahlâkî) yönden olan nifakı vurgulamaktadır. Meselâ:

“Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, vadettiğinde vaadinden döner, kendisine birşey emanet edildiğinde emanete hıyanet eder” [1048] hadisi benzerî hadisler İtikadî nifaka yaklaşılmaması için alınan tedbirler ve tenbihler mahiyetindeki emirlerdir. Zira, amelî nifak çoğalınca ileride müslümanın îtikâdî nifaka yaklaşma tehlikesi doğabilir. [1049]

2511- Zeyd b. Erkam (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Biz, Resulullah (s.a.v.)'le birlikte bir sefere çıktık. O seferde halka kıtlık isabet et­ti. Bunun üzerine münafıkların reisi Abdullah b. Übey, arkadaşlarına:

“Resulullah (s.a.v.)'in yanındakilere nafaka vermeyin ki, etrafından dağılıp git­sinler” dedi. Abdullah b. Ubey sözüne devamla:

“Medine'ye dönersek elbette kuvvetli olan, zelili oradan çıkaracaktır” dedi. Bunun üzerine ben, Peygamber (s.a.v.)'e gelip ona bunu haber verdim. Daha sonra Resulullah (s.a.v.), Abdullah b. Übey'e haber göndererek bu sözün doğru olup olmadığını sordu. Abdullah b. Übeyy, bunu, söylemediğine dair çok kuvvetli yemin etti, sonra da:

“Zeyd, Resulullah (s.a.v.)'e yalan söylemiş” dedi.

Onların bu söylediklerinden dolayı kalbime şiddetli bir hüzün düştü. Nihayet Al­lah, beni tasdik ederek: “Münafıklar geldiği zaman...” şeklinde “Munafikun Sûre­sini indirdi.

Zeyd der ki:

“Sonra Peygamber (s.a.v.) kendileri için istiğfarda bulunmak için on­ları çağırdı. Ama onlar başlarını çevirdiler. Bunun üzerine,

“Onlar, dayanmış odun parçaları gibidirler” [1050] ayeti indi. Zeyd:

“Bunlar, en cüsseli güzel adamlardı” dedi. [1051]

2512- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Peygamber (s.a.v.), Abdullah İbn Übey'in kabrine geldi. Onu kabrinden çıkar­dı. iki dizi üzerine koydu, Onun üzerine tükürüğünden üfledi. Gömleğini ona giydir­di. Allah en iyi bilendir.” [1052]

2513- Abdullah İbn Ömer (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Münafıkların reisi Abdullah b. Übey İbn Selûl vefat ettiği zaman oğlu Abdul­lah b. Abdullah, Resulullah (s.a.v.)'e gelip babasını kefenlemek için ondan gömleğini vermesini istedi. Resulullah (s.a.v.)'de ona gömleğini verdi. Sonra Abdullah, Resulul­lah (s.a.v.)'den babasının cenaze namazını kılmasını istedi. Resulullah (s.a.v.)'de na­mazını kılmak için ayağa kalktı. Derken Ömer, Resulullah (s.a.v.)'in elbisesinden tutarak:

“Ey Allah'ın Resulü! Allah onun/münafıkların cenaze namazını kıldırmanı sana yasaklamışken onun cenaze namazını mı kıldıracaksın?” dedi. Resulullah (s.a.v.)'de:

“Allah, “Onlar için bağışlama dile yada bağışlama dileme. Eğer onlar için yetmiş   kere   bağışlama   dilesen   bile   Allah   onları   asla   bağlamayacaktır” [1053] buyurarak beni serbest bırakmıştır. Dolayısıyla ben istiğfarı, yetmişten daha da fazla artıracağım” buyurdu. Ömer: “Doğrusu o, bir münafıktır” dedi.

Resulullah (s.a.v.), onun cenaze namazını kıldırdı. Bunun üzerine;

“Onlardan ölen bir kimse için asla cenaze namazı kıldırma! Kabirlerinin başında dur­ma!” [1054] ayeti indi. [1055]

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, münafıkların reisine hayatında bu kadar müsâade ve müsa­mahalı davranması, öldüğünde de gömleğini vermek, namazını kılıp istiğfar etmek suretiyle lütufkâr bulunmasının sebeb ve hikmeti nedir? Buna şu sebepler gösterilmiştir:

a- Hayatında müsamahanın sebebi, İslâm'ın henüz yükselmeye başladığı ilk gün­lerinde, müslümanlann umûmî kuvvetinin üçde biri derecesinde kalabalık olan kabilesine başkanlık etmekte olan bu şahsı, öldürmeyi doğru bulmuyordu. Şeklen olsun müslüman olmuş bir grubun başındaki bir adamı öldürmekle maiyetindekilerin gücenmesi ve İnsanların: “Muhammed sahâbîlerini öldürtüyor” demeleri muhakkakdı. Bu vaziyeti, her türlü fenalığa rağmen ıslâh ve İdare etmek, ihtiyat ve basiret gereği idi.

b- Abdullah  İbn Ubeyy'in   cenazesine karşı gösterdiği derin alakaya gelince, bu hu susta ilk hâtıra gelen şey, oğlu Abdullah'ın taltif edilmesidir. Diğer bir sebep ise, bu adam ha­yatının sonunda Peygamber (s.a.v.)'in gömleği ile şefaat istediği görülüp duyularak, kabilesi halkından henüz müslüman olmayanların müslüman olmalan, münafıkların da samimiyetlerinin sağlanmasına sebep olması hedef edilmiş olabilir. Nitekim Resulullah'ın gömleği ile teberjük edildiği görülüp bunun yayıldığı düşünülecek olursa Abdullah İbn Ubeyy'in baş­kanlık ettiği Hazrec kabilesinden bin kişilik bir kafile derhal müslüman olmuştur.

c- Diğer bir sebeb şu gösteriliyor. Peygamber (s.a.v.)'in gömleğini Abdullah İbn Übeyy'e giydirmesi, Bedr günü Peygamber (s.a.v.)'in amcası Abbâs'a, Übeyy tarafından kendi gömleğinin hediye edilmiş bulunmasına bi mukabeledir. Bedr günü Abbas, Kureyş esirleri arasında bulunuyordu. Mağlubiyetin perişanlığı ile üzerinde gömleği de yoktu. Kendisine giydirilmek üzere bir gömlek aratıldı. Fakat Abbas uzun boylu olduğundan yalnız Abdullah İbn Übeyy'in gömleği denk gelmişti. O da hemen gömleğini Abbâs'a hediye etmişti. Buna mukabele edil­mesi Arablar arasında mevcut olan toplumsal âdabın gereği idi. Fakat uygun bir zeminde, karşılanamamış bulunuyordu. İşte Peygamber (s.a.v.) tarafından bîr gömlek verilerek amcası, Abdullah İbn Übeyy'in minnet yükünden kurtarılmış oluyordu. [1056]

2514- Abdullah İbn Mes'ud (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Beytullah'ın yanında üç kişi toplandı. Bunlann ikisi Kureyş'li ve bîri de Sakîfii yada ikisi Sakîfii ve biri de Kureyş'li idi. Bunlar, kalplerinin anlayışı kıt ve kannları-nın yağı çok/şişmanlamış kimselerdi. Bunlardan biri:

“Söylemekte olduğunuz sözleri Allah'ın işitiyor olduğunu zannediyor musu­nuz?” dedi. Diğeri de:

“Eğer açıktan konuşursak işitir. Gizli konuşursak işitmez” dedi. Ötekisi de:

“Açıktan konuştuğumuz zaman işitirse, gizli konuştuğumuzda da işitir” dedi.

İşte bunun üzerine Yüce Allah,

“Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derileri­nizin aleyhinizde şahitlik edeceğinden korkarak kötülükten sakınmıyordu­nuz” [1057] ayetini indirdi. [1058]

Açıklama:

Kureyşlinin Esved b. Abdi Yegus, birinin Ahnes b. Şureyk olduğu başka bir rivayette geçmektedir. Diğer Sakiflinin ismi ise belirtilmemektedir. Söz konusu kimselerin, bunlann dışında başka kimseler olduğu ile İlgili çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.

2515- Zeyd b. Sabit (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Peygamber (s.a.v.) Uhud savaşına çıkmıştı. Beraberindeki insanların bazısı Medine'ye geri dönmüştü. Peygamber (s.a.v.)'in sahabileri, bunlar hakkında iki fırkaya ayrıldı. Bazıları: “Bunları öldürelim” dedi. Bazıları da:

“Hayır, öldürmeyelim” dediler. Bunun üzerine Yüce Allah,

“Siz münafıklar hakkında niye iki gruba ayrılıyorsunuz.”. ayetini indirdi. [1059]

Açıklama:

Uhud savaşından kaçarak geri dönenler, münafıkların reisi Abdullah İbn Übeyy ile ona tabi olan kimselerdi.

2516- Ebu Saîd el-Hudrî (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Resulullah (s.a.v.) zamanında münafıklardan bazı kimseler, Peygamber (s.a.v.) gazaya çıkınca ondan arkada kalırlardı. Resulullah (s.a.v.)'in arkasında kalıp evle­rinde oturmalarına sevinirlerdi. Peygamber (s.a.v.) muharebeden döndüğü zaman ona bir takım özürler ileri sürüp yemin ederler ve yapmadıkları bir şeyle övülmeleri­ni isterlerdi. Bunun üzerine “Getirdikleriyle sevinen, yapmadıklarıyla da övül­melerini arzu eden o kimseler, onlar azabtan kurtulacak bir yerde buluna­caklarını sakın sanma!.” [1060] ayeti indi. [1061]

Açıklama:

Bu ayetin burada münafıklar hakkında indiği belirtiliyorsa da bundan sonraki hadiste Ehli kitap hakkında indiği belirtilmektedir. Kurtubî ise her iki grup hakkında indiğini söylemiş­tir. Buna göre ayette belirtilen ahlakî hüküm ve uhrevî ceza, hem münafıklara ve hem de Yahudiler ile müşrikleri de kapsamış olmaktadır.

2517- Humeyd b. Abdurrahman b. Avf'tan rivayet edilmişir: “Medine valisi Mervan, kapıcısına:

“Ey Râfi', Abdullah İbn Abbas'a git, ona: Eğer biz müslümanlardan getirdiği şeyle sevinen ve yapmadığı şeyle övünmek isteyen herkes azab olunacaksa, o za­man hepimiz azab olunacağız demektir” [1062] diye sor” dedi. Bunun üzerine Abdullah İbn Abbâs:

“Al-i İmran süresindeki bu âyet ile sizin aranızda nasıl bir bağ var? Bu âyet ancak Ehl-i kitab olanlar hakkında indirilmiştir” dedi, sonra da,

“Hani Allah kendi­lerine kitab verilenlerden onu insanlara mutlaka açıklayacaklarına ve gizle­meyeceklerine dâir söz almıştı” [1063] ayetini okudu.

Daha sonra Abdullah İbn Abbâs,

“Sakın yaptıklarına sevinenleri ve yapmadıklarıyla övülmek isteyenleri azabdan kurtulurlar sanma!” [1064] âyetini de okudu. Bundan sonra Abdullah İbn Abbâs:

“Peygamber (s.a.v.) onlara Tevrattaki vasıfları ile ilgili bir şey sormuştu, onlar da Resulullah (s.a.v.)'in sorduğu şeyi ondan gizlediler, ona başka bir şeyi haber ver­diler. Bu suretle kendilerine sorduğu şeyi Peygamber (s.a.v.)'e haber vermiş göster­mek konumuna çıktılar. Bundan dolayı Peygamber (s.a.v.)'den övülmelerini istedi­ler ve Peygamber (s.a.v.)'in kendilerine sorduğu şeyi gizlemiş olmaktan dolayı da sevindiler.” [1065]

Açıklama:

Abdullah İbn Abbâs birinci ayeti okumakla, ondan sonraki ayette zikri geçenlerin bu âyette bahsedilenler olduğuna işaret etmiş ve Yüce Allah'ın onları vaadlerinin aksine bildikle­ri şeyi gizlediklerinden dolayı yerdiğini, bu sebeple de kendilerini azabla tehdid buyurduğunu anlatmak istemiştir.

2518- Kays b. Ubâd'dan rivayet edilmiştir; “Ammâr'a:

“Ne dersin? Şu Muaviye'yele yaptığınız savaş, ietihad ettiğiniz bir re'y midir? Çünkü re'y, bazen hata eder ve bazen de isabet eder. Yoksa bu, size, Resulullah (s.a.v.)'in yaptığı bir ahid/vasiyet miydi?” diye sorduk. Ammâr'da:

“Resulullah (s.a.v.), bütün insanlara vasiyet etmediği bir şeyi bize vasiyet etmiş değildir” diye cevap verdi. Sonra da: Doğrusu Resulullah (s.a.v.):

“Ümmetimin içinde on iki münafık vardır. Bunlar, “Deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyecek”, cennetin kokusunu da bulamayacaklar­dır. Onların sekizine; senin omuzlarında meydana çıkacak, taki göğüslerinden yük­selecek ateşten bir kandil yetecektir” buyurdu” dedi.”

Açıklama:

Burada “Oniki münafık”la kastedilen kimseler, Tebük seferinden dönerken Peygamber (s.a.v.)'e suikast düzenlemek isteyen kimselerdir. O gece Hz. Peygamber (s.a.v.), Ammar ve Huzeyfe'yle birlikte düşman saldırısına karşı bir tepe yolunu tutmuşlardı. Ordu vadinin içeri­sindeydi. İşte tam bu sırada bu on iki kişi, Peygamber (s.a.v.)'e bir kötülük yapmak istemiş­lerdi. Bunlar, tanınmamak için yüzlerini örtmüşlerdi. Peygamber (s.a.v.) onların ayak seslerini işitince Huzeyfe'ye onlara karşı durmasını emretmiş, onlar karşılarında Huzeyfe'yi görünce Allah'da onları korkutup hemen hızlıca geriye döndüler ve kaçıp insanların arasına karıştılar. Huzeyfe onları tanıyamamıştı, fakat bineklerini tanımıştı. Bunun üzerine Allah, bunların isim­lerini ve babalarının isimlerini Resulullah (s.a.v.)'e bildirdi. Peygamber (s.a.v.)'de bunları Huzeyfe'ye bildirmişti. İşte bundan dolayı sahabiler, münafıklarla ilgili bir durum sözkonusu olduğunda Huzeyfe'ye başvururlardı.

2519- Câbir b. Abdullah (r.a)'tan rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.v.);

“Kim “Murâr” denilen acı ağacın bittiği şu tepe yoluna çıkarsa İsrail oğullarından düşürülen günahlar ondan da düşürülür” buyurdu.

Bunun üzerine oraya ilk çıkanlar, bizim süvarilerimiz olan Hazrec oğullarının süvarileri oldu. Sonra cemaatin hepsi gelip tamam oldu. Resulullah (s.a.v.):

“Şu kızıl devenin sahibi hariç sizin hepiniz mağfiret olunmuştur” buyur­du. Biz derhal o kızıl devenin sahibinin yanına gittik. Ona:

“Gel, Resulullah (s.a.v.) senin için mağfiret istesin!” dedik. O adam:

“Allah'a yemin ederim ki, benim kaybetmiş olduğum devemi bulmuş olmam, bana, sizin arkadaşınızın benim için istiğfar etmesinden daha sevim­lidir” dedi.

Bu adam, bunu söylerken kaybolmuş devesini sorup araştırmaktaydı. [1066]

Açıklama:

Seniyye, dağa çıkan sarp yol demektir. Bazıları, iki dağ arasındaki yol manasına geldi­ğini belirtmişlerdir.

Mürâr ise acı yemişi olan bir ağaçtır. Burada bununla kastedilen, bu isimle anılan bir yerdir. Bu yer, Hudeybiye'ye yakın bir yerdir.

Resulullah (s.a.v.)'in Mürar yoluna kim çıkacak diye sorması, ya çıkılması güç bir yer ol­duğu yada düşman oraya yakın bulunduğu içindir.

Kadı İyaz, kızıl devenin sahibinin, Ced b. Kays adına bir münafık kimse olduğu belirt­miştir.

2520- Enes b. Mâlik (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Bizden yâni Neccâr oğullarından bir adam vardı. Bakara ile Âl-i İmrân Sûre­lerini okumuştu. Peygamber (s.a.v.)'e vahiy kâtibliği yapıyordu. Derken bu adam, kaçıp gitti. Ehl-i kitab camiasına katıldı. Onlar, onu mükafata vererek kendileri ya­nındaki derecesini yükselttiler. Sonra da:

“Bu adam, Muhammed'e vahiy kâtipliği yapıyordu” deyip yaptığı irtidattan dolayı onu çok beğendiler. Fakat çok geçmeden Allah onu onların içerisindeyken Allah onun boynunu vurdurup öldürdü. Ehl-i kitap, o kimse için bir mezar kazıp onu onun içine gömdüler. Fakat sabah olunca, gömüldüğü yer onu dış yüzüne at­mıştı. Sonra döndüler, ona tekrar bir çukur kazarak o kimseyi onun için gömdüler. Sabah olunca yer yine onu dış yüzüne atmıştı. Sonra döndüler, onun için tekrar bir Çukur kazarak o kimseyi onun içerisine gömdüler. Fakat sabah olunca, yer yine onu dış yüzüne atmıştı. Nihayet onu atılmış olarak bıraktılar. [1067]

Açıklama:

Peygamber (s.a.v.) Medine'ye geldikten sonra oradaki Yahudiler ile Hıristiyanlar, müslümanları içten yıkmak için dış görünüşleri itibariyle müslüman oluyorlar, bir müddet geçtik­ten sonra dinden dönüyorlardı. Maksatları, diğer müslümanları dinden çıkmaya sevketmekti.

İşte burada sözkonusu edilen kişi de, bu maksatla müslüman olmuş, sonra da dinden dönmüştür. Hıristiyanlar tarafından mükafata nail olmuşsa da en sonunda kötü bir şekilde cezasını görmüştür. Çünkü bu kimse öldüğü zaman ona derin bir kuyu kazmışlarsa da cesedini yer kabul etmeyip, görenlere ibret olmak üzere onu dışarı atmıştır. Kafirler bunu görün­ce:

“Bu işi Muhammed ile ashabı yapmıştır. Onlardan kaçtığı için onun kabrini eşip cesedini çıkardılar” diyerek onu daha derin bir kuyuya gömmüşlerse de, cesedini yine yer kabul etme­yip yüze atmış. Üçüncü de daha derin kazdıkları halde, yine dışarı atmış. Nihayet bunun insan işi olmadığına kanâat getirerek, onu gömmekten vaz geçmişlerdir.


2521- Câbir (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Resulullah {s.a.v.) bir seferden geliyordu. Medine'nin yakınına geldiği zaman nerdeyse süvariyi gömecek dercede çok şiddetli bir rüzgar esmekteydi.

Cabir der ki: Resulullah (s.a.v.):

“Bu rüzgar, bir münafık öldüğü için gönde­rilmiştir” buyurdu,

Medine'ye geldiğinde, münafıklardan bir büyük münafığın öldüğünü gördü. [1068]


Açıklama:

Münafık öldüğü zaman şiddetli bir rüzgarın çıkması; bunun, o kimse için bir ceza ve ölümüne alamet olmak ile şerrinden de kulların rahata erdiğini bildirmek içindir.


[1049] B.k.z: Ahmet Sezikli, “Münafık-Münafıklar” maddesi, Şamil İslam Ansiklopdisi.

[1050] Munafikun: 63/4.

[1051] Buhârî, Tefsiru Sure-i Munafikun 1, 2, 3, 4; Tirmizî, Tefsiru'l-Kur'an 64, 3312.

[1052] Buhârî, Cenaîz 23, 78, Cihad 142, Libas 8; Nesâî, Cenaiz 40, 92; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/381.

[1053] Tevbe: 9/80.

[1054] Tevbe: 9/84.

[1055] Buhari, Cenaiz 22, Tefsiru Sure-i Tevbe 12; Tirmizî, Tefsiru'l-Kur'aıı 10, 3098; İbn Mâce, Cenaiz 31, 1523; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/18.

[1056] B.k.z: M. Sofuoğlu, Müslim Tercemesi, 8/299-300.

[1057] Fussilet: 41/22.

[1058] Buhari, Tefsiru Sure-i Fussilet 1, 2, Tevhid 41; Tirmizî, Tefsiru'l-Kur'an 43, 3248; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/143.

[1059] Buhari, Fezâilu Medine 10.

[1060] Al-i İmran: 3/188.

[1061] Buhârî, Tefsiru Sure-i Âl-i İmrân: 3/16.

[1062] Aî-i İmran: 3/188.

[1063] Al-i İmran: 3/187.

[1064] Al-i İmran: 3/188.

[1065] Buhâri, Tefsiru Sure-i Âl-i İmrân 16; Tirmizî, Tefsiru'l-Kur'an 4, 3014; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/298.

[1066] Hâkim, Müstedrel, 4/83.

[1067] Butıârî, Menakıb 25; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/222, 245; Abd b. Humeyd, Müsned, 1278, 1280.

[1068] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/315; Abd b. Humeyd, Müsned, 1029.