rabia
Sun 30 May 2010, 02:37 pm GMT +0200
Allah'tan Hakkıyla Korkmak
Allah Teâlâ buyuruyor:
«Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki : "Onlarda hem büyük bir günâh, hem de insanlar için fâideler vardır. Günâhları ise fâidelerinden daha büyükdür."» (Bakara Sûresi: 29)
Bir gün Cibril -aleyhisselâm- Nebiyy-i Ekrem -sallal-lahu aleyhi ve sellem-'e gelerek:
- «Yâ Resûlallah, Cenâb-ı Hak Cafer-i Tayyar'ın dört hasletinden memnun oduğunu bildiriyor. Câhiliyye devrinde iken bu dört hasleti vardı, şimdi de vardır,» dedi. Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Ca'fer bin Ebî Tâlib'e bu dört hasletinin neler olduğunu sordu. Ca'fer dedi ki:
- Yâ Resûlallah:
1. Asla içki içmedim. Çünkü gördüm ki içki aklı gideriyor. Halbuki ben aklın gelmesine gitmesinden daha fazla muhtacım.
2. Asla puta tapmadım. Çünkü gördüm ki onun ne bir fâidesi vardır, ne de bir zararı.
3. Aileme olan kıskançlığımdan dolayı hiç bir zaman zina etmedim.
4. Hiç bir zaman da yalan söylemedim. Çünkü bu işi denâet olarak gördüm.
Bazı sahabe demişlerdir ki: Kızını içki içen bir kimseye veren, onu zinaya sevk etmiş gibidir. Bunun mânâsı şudur ki içki içen, bir kimseden çok kere talâk vâki' olur. Bir de ondan içkili iken hâmile kalırsa şeytandan hâmile kalmış gibi olur. Bu sebeble velîye düşen, kızını yâhud kız kardeşini içki içene, namaz kılmayana ve münkîratı işleyene vermemelidir.
İnsanın mâneviyyatını sarhoş eden şeyler de gaflet, şehvet, hevâ ve heves, dünyâ muhabbeti ve benzeri şeylerdir.
İçki içen kimse namazdan mahrum kılınmışdır. Gaflet ve şehvet sarhoşu olanlar da Hakka vâsıl olmakdan mahrum kılınmışlardır.
İmam Gazali -kuddise sirruhu'l-âli- demiştir ki: : Nasihat kolaydır, zor olan onu kabul etmektir. Zira o, hevasına tabi olana göre acıdır. Çünkü yasaklanan şeyler onların kalblerinde sevimlidir. Vaiz ise, ancak hakiki mü'mine faydalı olabilir. Hakiki mü'mini Cenâb-ı Allah Kitâb-ı Kerimi'nde vasfederek şöyle buyurmuştur : "
«Kâmil mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalbleri ürperir.»
(Enfâl sûresi : 2)
Bir kula Allah'ın tevfiki refik olursa o kul, hedefe varıncaya kadar mesafeleri kat'etmeye devam eder, çeşitli felâketler ona zarar veremez.
Bir kul, kendi haline bırakılırsa, hiç bir kınama kendisine fayda vermeyeceği gibi, hiç bir söz de ona te'sir etmez.
Kul, kendisini daima Cenâb-ı Allah'ın gördüğünü ve ' duyduğunu bilmelidir. Dolayısı ile Allah'ın kendisine bakışını ve her şeyinden haberdar oluşunu basîte almamalıdır. Allah'tan gizlemediğini başkalarından gizleyip saklayan insan Allah'ın bakışını basît, değersiz görmüş demektir. Allah'ın murakabesinde olduğunu bilmek, îmanın, üç meyvesinden birisidir. Zira Allah'ın kendisini gördüğünü bildiği halde günah işleyen kişi ne kadar cesur! Ne kadar hüsrana uğramıştır. Görmediğini zannederek günah işleyen ise ne kadar nankör, ne kâfirdir!
Allah'tan hakkıyle korkmak ve böylece ehli takva derecesine vuslat, ancak masivâyi (Allah'tan başkasını) terketmek ve onlara iltifat etmemekle elde edilir. Zira Hâlika vuslat, mahluktan ayrılıp, uzaklaşma ölçüsündedir. Allah'a yaklaşmak, mâsiva'dan uzaklaşmakla mümkündür.
Kulun, mahlûkata (dünyaya) değer verip, iltifat etmesi, ancak mahlukâtın iç yüzünü ortaya koyacak nurdan mahrum oluşu sebebiyledir. Yoksa âhiretin dünyâdan daha hayırlı, Allah'ın yanında bulunan nimetlerin daha güzel ve devamlı olduğunu kendisine gösterecek bir nur, yakinî bir iman gönlünü aydınlatsa işte o zaman dünyânın hemen göç edilip, bırakılacak bir yer olduğunu ve insanı aldatıcı o güzelliklerinin de derhal fâni olacağını görebilir. Çünkü kesin olarak gelecek olan, şu anda mevcud gibidir. Özellikle dünyânın değişen ahvâli, servet ve sahihlerinin durmadan el değiştirmesi bunu ne kadar açık bir şekilde göstermektedir.
Allah’ım bizi, Sana kavuşmak için iyice hazırlanan kullarından eyle. Âmin
Alıntı
Allah Teâlâ buyuruyor:
«Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki : "Onlarda hem büyük bir günâh, hem de insanlar için fâideler vardır. Günâhları ise fâidelerinden daha büyükdür."» (Bakara Sûresi: 29)
Bir gün Cibril -aleyhisselâm- Nebiyy-i Ekrem -sallal-lahu aleyhi ve sellem-'e gelerek:
- «Yâ Resûlallah, Cenâb-ı Hak Cafer-i Tayyar'ın dört hasletinden memnun oduğunu bildiriyor. Câhiliyye devrinde iken bu dört hasleti vardı, şimdi de vardır,» dedi. Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Ca'fer bin Ebî Tâlib'e bu dört hasletinin neler olduğunu sordu. Ca'fer dedi ki:
- Yâ Resûlallah:
1. Asla içki içmedim. Çünkü gördüm ki içki aklı gideriyor. Halbuki ben aklın gelmesine gitmesinden daha fazla muhtacım.
2. Asla puta tapmadım. Çünkü gördüm ki onun ne bir fâidesi vardır, ne de bir zararı.
3. Aileme olan kıskançlığımdan dolayı hiç bir zaman zina etmedim.
4. Hiç bir zaman da yalan söylemedim. Çünkü bu işi denâet olarak gördüm.
Bazı sahabe demişlerdir ki: Kızını içki içen bir kimseye veren, onu zinaya sevk etmiş gibidir. Bunun mânâsı şudur ki içki içen, bir kimseden çok kere talâk vâki' olur. Bir de ondan içkili iken hâmile kalırsa şeytandan hâmile kalmış gibi olur. Bu sebeble velîye düşen, kızını yâhud kız kardeşini içki içene, namaz kılmayana ve münkîratı işleyene vermemelidir.
İnsanın mâneviyyatını sarhoş eden şeyler de gaflet, şehvet, hevâ ve heves, dünyâ muhabbeti ve benzeri şeylerdir.
İçki içen kimse namazdan mahrum kılınmışdır. Gaflet ve şehvet sarhoşu olanlar da Hakka vâsıl olmakdan mahrum kılınmışlardır.
İmam Gazali -kuddise sirruhu'l-âli- demiştir ki: : Nasihat kolaydır, zor olan onu kabul etmektir. Zira o, hevasına tabi olana göre acıdır. Çünkü yasaklanan şeyler onların kalblerinde sevimlidir. Vaiz ise, ancak hakiki mü'mine faydalı olabilir. Hakiki mü'mini Cenâb-ı Allah Kitâb-ı Kerimi'nde vasfederek şöyle buyurmuştur : "
«Kâmil mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalbleri ürperir.»
(Enfâl sûresi : 2)
Bir kula Allah'ın tevfiki refik olursa o kul, hedefe varıncaya kadar mesafeleri kat'etmeye devam eder, çeşitli felâketler ona zarar veremez.
Bir kul, kendi haline bırakılırsa, hiç bir kınama kendisine fayda vermeyeceği gibi, hiç bir söz de ona te'sir etmez.
Kul, kendisini daima Cenâb-ı Allah'ın gördüğünü ve ' duyduğunu bilmelidir. Dolayısı ile Allah'ın kendisine bakışını ve her şeyinden haberdar oluşunu basîte almamalıdır. Allah'tan gizlemediğini başkalarından gizleyip saklayan insan Allah'ın bakışını basît, değersiz görmüş demektir. Allah'ın murakabesinde olduğunu bilmek, îmanın, üç meyvesinden birisidir. Zira Allah'ın kendisini gördüğünü bildiği halde günah işleyen kişi ne kadar cesur! Ne kadar hüsrana uğramıştır. Görmediğini zannederek günah işleyen ise ne kadar nankör, ne kâfirdir!
Allah'tan hakkıyle korkmak ve böylece ehli takva derecesine vuslat, ancak masivâyi (Allah'tan başkasını) terketmek ve onlara iltifat etmemekle elde edilir. Zira Hâlika vuslat, mahluktan ayrılıp, uzaklaşma ölçüsündedir. Allah'a yaklaşmak, mâsiva'dan uzaklaşmakla mümkündür.
Kulun, mahlûkata (dünyaya) değer verip, iltifat etmesi, ancak mahlukâtın iç yüzünü ortaya koyacak nurdan mahrum oluşu sebebiyledir. Yoksa âhiretin dünyâdan daha hayırlı, Allah'ın yanında bulunan nimetlerin daha güzel ve devamlı olduğunu kendisine gösterecek bir nur, yakinî bir iman gönlünü aydınlatsa işte o zaman dünyânın hemen göç edilip, bırakılacak bir yer olduğunu ve insanı aldatıcı o güzelliklerinin de derhal fâni olacağını görebilir. Çünkü kesin olarak gelecek olan, şu anda mevcud gibidir. Özellikle dünyânın değişen ahvâli, servet ve sahihlerinin durmadan el değiştirmesi bunu ne kadar açık bir şekilde göstermektedir.
Allah’ım bizi, Sana kavuşmak için iyice hazırlanan kullarından eyle. Âmin
Alıntı