saniyenur
Wed 18 July 2012, 09:18 pm GMT +0200
Allah'ın İzniyle Şefaat
Daha önce de izah edildiği gibi şefaat ancak Allah'ın izni ile mümkün olacaktır. Kur'an-ı Kerîm'de Meryem sûresinde şöyle bildirilmektedir: "Yalnız Rahmân'ın huzurunda söz almış olanlardan başkaları şefaat edemezler." (19: 87). Bundan iki sonuç çıkarabiliriz: Birincisi, şefaat ancak onun için Rahmân'dan izin alabilen, yani dünyada iken Allah'a iman eden ve O'nun merhametine lâyık bir hâle gelen kimse için geçerli olacaktır, yani sadece böyle bir kimse için şefaat edecektir, ikincisi, ancak Rahmân'ın izin verdiği bir kimse başkaları için şefaatte bulunabilecektir. Kişilerin hiçbir mesnedi olmaksızın şefaatçi kabul ettikleri kimseler değil. {The Meaning of the
Qur'an, c. VII, sh. 83). Kur'an-ı Kerîm'in Tâhâ sûresinde Allah şöyle buyurmaktadır: "O gün (mahşere) çağırana uyarlar, (hiç kimsenin) ondan sapma (imkânı) yoktur. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır, fısıltıdan başka bir şey işitemezsin. O gün Rahmân'ın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başkasının şefaati fayda vermez." (20:108-109). O gün, Rahmân'ın dilediği hakkında şefaat edilmesine izin verdiği ve onun için konuşulmasından hoşlandığı kimse hâriç hiç kimse hakkında yapılan şefaat kabul edilmez. Bu husus başka âyetlerde şöyle beyan edilmektedir: "...O'nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir?..." (2: 255), "O gün ruh ve melekler, sıra sıra dururlar. Rahmân'ın izin verdiğinden başka kimse konuşamaz. (Rahmân'ın konuşmasına izin verdiği de ancak) doğruyu söyler." (78: 38), "(Allah) onların önlerinde ve arkalarında ne varsa (ne yapmış, ne etmişlerse) bilir. (Allah'ın) razı olduğundan başkasına şefaat edemezler ve onlar O'nun korkusundan titrerler." (21: 28), "Göklerde nice melekler var ki, onların şefaati hiçbir işe yaramaz. Meğer Allah'ın dilediği ve razı olduğu kimseye izin verdikten sonra olsun (ancak o zaman şefaatin faydası olur)." (53: 26). Tâhâ sûresinin yukarıda geçen ayetinin ikinci kısmı şefaatteki kısıtlamayı şöyle izah etmektedir: Esasen hiçbir melek, peygamber veya evliya bütün hakikati bilemez. Bütün yaptıklarınızı, iyi ve kötü amellerinizi tam olarak ancak Allah bilir. Dolayısıyla kimin affa layık olduğu ve kimin cezalandırılması gerektiği ancak O'nun bilgisi dahilindedir. Bu sebeple herkese O'nun emri dışında şefaat izni verilmiş olsaydı bütün ceza ve mükâfat sistemi anlamsız kalırdı. Bu âyete göre şefaatin kapısı tamamen kapanmamış, Allah'ın sâlih kulları bu dünyada kendilerine yakın insanlara gösterdikleri şefkat ve ilgiyi, kıyamet günü Allah'ın verdiği izinle onlara şefaat ederek öbür dünyada da gösterebileceklerdir. Ama yine de sadece affı hak eden kimseler için şefaatte bulunabileceklerdir. (The Meaning ofthe Qur'an, c. VII, sh. 123).