armi
Tue 29 December 2009, 04:17 pm GMT +0200
Mukarrebun´un Makamları, Allah´a Yakınen İnanan Abidlerin Halleri Ve Allah´ın Rızasından Uzak Tutulan Gafillerin Durumlar Hakkındadır
Bu fasılda mukarebun zümresinin makamlarını, yakini iman sahiplerinin hallerini ve Allah rızasından uzaklaştırılan gafillerin durumlarını mütalaa edeceğiz.
Kul, bir Önceki fasılda belirttiğimiz vasıflara sahip olduğu zaman Allah Teala´nm haklarında şu ayet-i kerimede buyurduğu insanlar arasında sayılır: "Onlar ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. Onlar ki şehadetlerinde kaimdirler". (Me´aric/32-33) Ariflerden bir zat şöyle demiştir: Kulun Ömrü, Allah Teala´nm bir emanetidir. Öldüğü zaman Allah Teala kendisini bu emanet hakkında sorguya çekecektir. Eğer onu ihmal etmişse, Allah Teala´nm emanetini zayi etmiş, O´nun ahdini terketmiş sayılacaktır. Eğer vakitlerini gözetip saatlerini Allah Teala´nm itaat ve kulluğunda geçir-mişse Allah Teala´nm emanetini muhafaza etmiş, O´nun ahdine vefa etmiş sayılır. Bu durumda, Allah Teala da kendisine olan ahdinde duracaktır. O, buyurdu ki: "Benim ahdime vefa edin ki, ben de sizin ahdinize vefa edeyim ve yalnız Ben´den korkun". (Bakara/40) Ahdinizi terketmeniz halinde doğacak neticeler bakımından yalnız Allah´tan korkmanız gerekir.
Allah Teala, başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyurmaktadır: "Rabbinin açık bir delili üzerinde bulunup da ardınca yine Allah´tan bir şahid olarak (Kur´an) gelen, ondan önce de bir rehber ve bir rahmet olmak üzere Musa´nın kitabı gelmiş olan kimse gibi midir?". (Hud/17) Ayetteki ´şahid´Allah Teala´nm ona karşı makamına beyan ile şahit olup yakini şehadette bulunan, nıanasmdadır.
Böyle biri, kötü ameli kendisine süslü kılınıp nevasına uyan ve he-vasım Allah´a itaata tercih eden kimse gibi olur mu? Ayette tavsif edilen kul, şehadeti ile kaim olup kendisine şahit olan Allah Tea-la´ya tabi olan ve mabudunun muhabbeti üzere müstakim olan bir kuldur. Allah Teala, aşağıdaki ayet-i kerimede bu kullarım vasfe-derek şöyle buyurmuştur: "Onların taptıkları da, Rablerine yakın olabilmek için vesile ararlar. O´nun rahmetini umar ve azabından korkarlar". (İsra/57)
Allah Teala, iman hakikatini idrak edenleri medhederken de şöyle buyurmuştur: "O´nun ayetleri kendilerine okunduğu zaman imanlarını arttırırlar. Ve onlar Rablerine tevekkül ederler". (En-fal/2) Yani Rablerine olan imanlarını alamet ve delaletleri artar ve onlar sadece Allah´a güvenir, yalnız O´na bakar, her halükârda O´na itimad eder, O´nun huzurunda herşeyden mutmain olur ve yalnızca O´nun katında herşeyden azade olarak vecd bulurlar. Allah Teala, bundan sonra şöyle buyurur: "İşte hakiki müminler onlardır. Onlara Rableri yanında dereceler vardır". (Enfal/4)
Hak Teala´nm haklı olarak medhettiği, yüce derecelere yerleştirdiği ve değerli rızıklar bahşettiği hakikat ehli tevekkül sahipleri, kesinlikle onların ardından zikrettikleri gafiller gibi değildirler: "Müminlerden bir fırka isteksizdirler ve kendilerine açıkça beyan olduktan sonra hak hususunda seninle mücadele ederler". (En-fal/5) Yine O, bu tür insanları tavsif ettiği başka bir ayette şöyle buyurmaktadır: "Allah´ın ayetleri üzerinde ancak inkar edenler mücadele ederler". (Mü´min/4) Allah Teala, bunların hallerini, düşmanlarının makamlarının benzer bir vasfı kılmıştır. Çünkü onlar da nevaları üzere gitmektedirler.
Allah Teala, salihlerin makamını da aşağıdaki ayette zuhdlerin-deki hakikiliğe dayanarak sıfatlarıyla bir tutmuştur: "Kim O´na mümin ve salih ameller işlemiş olarak gelirse, işte onlar için yüksek dereceler vardır". (Taha/75) Allah Teala Aliyy yani en yücedir. O´nun dostları da elbette, yüce mevkilerde olacaklardır. Onların yüce derecelerde olmaları, en yüce olan Allah Teala ile beraber olmalarındandır. Bizler, en aşağıda olanlarız, çünkü bulunduğumuz dünya, adından anlaşılacağı üzere en aşağıda olan yerdir.
Allah Teala, kendi zikrinden yüz çeviren ve sadece dünya hayatını isteyenleri de vasfetmiştir. Hak Teala, dünyadan yüz çevirmelerini emrettiği halde onlar, ya en aşağı olan dünyayı talep ettikleri, ya da cehaletleri ve imanlarının zayıflığından dolayı mağfireti sürekli erteleyerek yaşadıkları için bu emre riayet etmemişlerdir. Allah Teala, onları vasfederken şöyle buyurmaktadır: "Bunlar, alçak dünya malını alıyorlar da: ´Bize mağfiret olunacak´ diyorlardı". (A´raf/169); "Bizim zikrimizden yüz çeviren ve sadece dünya hayatını isteyen kimselerden yüz çevir". (Necm/129)
Allah Teala sadakat sahibi sadıkları vasfederken de şöyle buyurmuştur: "Müminlerden Allah´a verdikleri ahitte sadakat eden nice erkekler vardır". (Ahzab/23) Bunların mukabilinde yer alan kimseleri anlatırken ise şöyle buyurmaktadır: "Yapamayacağınız şeyleri niçin söylersiniz? (Bu) Allah katında çirkinlik bakımından çok ağırdır". (Safî/3) Ahitte sadakat ile vasfedüenlerle, sözünde durmamakla vasfedilenler arasındaki fark ne kadar da büyüktür!
Allah Teala başka bir taifeyi nitelerken de şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki İblis, onlar aleyhindeki zannı doğru çikardı. İçlerinde müminlerden ibaret bir topluluk dışındakiler ona uyuverdi-ler". (Sebe720) O, bu ayetinde, dostlarını iblise uyma derekesinden uzak kılmış, müminlerden bir kısmını ise ona uyanlar olarak göstermiştir. Müminlerden bir topluluk iblisin zannını doğru çıkarmışlardır. Ancak sıddıklar, şehitler ve salihler ona uymayarak iblisin zannını boşa çıkarmışlardır. Bunlar refik olarak en güzel insanlardır. İşte bunlar, hakiki manada tevekkül eden müminlerdir.
Allah Teala bunları vasfederken şöyle buyurmuştur: Şeytanın onlar üzerinde hiçbir gücü yoktur ve onlar Rablerine tevekkül ederler". (Nahl/99) Canını ve malını Mevla´ya olan muhabbetlerinden dolayı satanlar, elbette Hak Teala´nm, cimrilik ederek kinlerini kusmamaları için kendilerinden canlarını istemediği kimseler gibi olmazlar.
Allah Teala müminler arasında böyle bir taifenin bulunduğunu haber vererek şöyle buyurmuştur: "Allah size ecrini verir, hem de sizden bütün mallarınızı istemez. Eğer sizden onların hepsini ister de, sizi buna zorlarsa; cimrilik edersiniz, bu durumda bütün kinlerinizi meydan çıkarır". (Muhammed/36-37) Ayetteki ´Ihfâ´ kelimesi, tamamını isteme nıanasmdadır. Allah Teala, müminlerden mallarının tamamını vermelerini istememiş aksine nefslerinde zühde davet ederek az olanla iktifa etmiştir. ´Edğân´ kelimesi ise, kinler ma-nasmdadır. Buna göre Allah Teala o kimselere şöyle demek istemektedir: Sizler, istenme makamında değilsiniz. Çünkü cimri olan, zühd sahibi olamaz. Zira zühdün başı, cömertliktir. Cömert olamayan kimse zahid de olamaz. Dünyada zühd sahibi olmayan da Allah Teala tarafından sevilmez. Çünkü Allah Teala, kulu kızdıran şeyi sevip nefsinin hoşlanmadığı şeyi yapmasını diler.
Mevla´ya O´nun emrettiği ahlak gereği muamele etmeyen ve rızasına uygun olan işleri yapmayan kimse, O´ndan uzaklaştırılır ve sıfatlarını müşahede etmemesi için önüne perdeler gerilir. Allah Teala bu meyanda şöyle buyurmuştur: "Sizler dünya malını istiyorsunuz, Allah ise ahireti ister". (Enfal/67) Aynı manada Allah Resulü de (sav) gidilecek yer hakkında tebliğde bulunarak şöyle buyurmuştur: "Allah´ın seni sevmesini istediğinde dünyada zühd sahibi ol". Bu taifeden olan müminlerin kalplerinin ne kadar boş olduğunu tarif edemezsiniz. Allah Teala da onları vasfederken ´Eğer onlardan bütün mallarını istese, kinleri meydana çıkar. Çünkü onlar, Allah´ın kendilerine giydirdiği kisveden dolayı O´na karşı büyük bir aldanış içindedirler" manasında buyurmuştur. Onların ecelleri geldiğinde Allah Teala, kendilerini görür olacaktır. Ancak Allah Teala, sadece sevdiği kullarından fedakarlık ister. Bu, O´nun bu kullarına olan bir ikramı gereğidir. O kullar da istendiği zaman bütün mallarıyla hayra koşarlar.
Allah Teala cömert ve ikram sahibidir. O´nun katında isteyince tamamını istemek de büyük bir şey değildir. İstediği şeylerin tamamı, mallar ve canlardır, Allah Teala, ancak kendi ahlakı ile ardaklandırdığı kimselerden ister. Kulun üzerinde Allah´tan gayrı bir şey olmadığında, Mahbubu olan Allah Teala onun herşeyini ister. Fani dünya malı kulun kalbinde daha ağır bastığında ise, kulun kini ortaya çıkar. Allah Teala da böyle bir kuldan hiçbir şey istemez. Kulun verecek bir nefesi ve azıcık da olsa malı kalmadığı zaman cömert olan Allah Teala onun bedeli olur. Cebbar olan Allah, onun canına karşılık bedel olur. Şu var ki Allah Teala, mlaa karşılık cenneti vereceğini beyan ederken, cana karşılık kendi zatını vereceğini zikretmemiştir. Bunun sebebi, O´nun herhangi bir hüküm altına girmemesidir. Çünkü O, Hakim-i Mutlak´tır. Ayrıca bir bedele katılması da mümkün değildir, zira O, Ferd-i Mutlak´tır ve nefsini gizlemiştir. Yine O, bütün kulları için yol gösteren bir Delîl´div. O, yarattıklarını beyan ederek hepsinin de kendisine dönücü olduğunu zikretmiştir.
Velilerinin Allah hakkındaki anlayışları budur. Hiçbir şerikin ortak koşulmadığı ve kendisinden başka hiçbir varlığın dahil edilmediği halis muhabbetin özü de işte budur. Allah Teala´yı bu şekilde seven muhibbamn vasfedilmesi de doğru değildir. Çünkü onların halleri, vasfedilemeyecek kadar ulvidir. Onların makamları da, akli ilimlerin ve zamanın kavrama hudutlarını aşacak mahiyettedir. Allah Teala, şu ayetlerle de bunu teyid etmiştir: "Orada nefislerinin hoşlanacağı ve gözlerinin lezzetleneceği herşey vardır". (Zuhruf/71); "O´na kavuşacakları gün, sağlık dilekleri Selam´dır". (Ahzab/44); "Orada size canınız neyi çekerse vardır, ne isterseniz vardır. (Bütün bunlar) Gafur ve Rahîm olan Allah tarafmdn bir ağırlamadır". (Fussilet/31-32); "Eğer ölen kişi Allah´a yaklştırılmış-lardan ise artık rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır". (Va-kıa/88-89); "O, yaptıkları amellerden dolayı onların velisidir". (En´am/127); "Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah onların amellerini görmektedir". (Al-i İmran/163)
Görüldüğü gibi bu ayetlerde velayet ve muhabbet sahiplerinin vasıfları mevcuttur. Ayetteki ´Allah onların amellerini görmektedir´ ifadesinde ise derece ve yakınlık sahiplerinin medhi yapılmaktadır. Yani Allah Teala bu kullarını, yaptıkları amelleri sebebiyle katında türlü derecelere layık görmüştür. Yine O, yaptıkları bu güzel amellerden dolayı onları kendisine veliler edinip kendine yakın kullardan kılmıştır. Ayetin bir başka kıraatinde ise, nifak ehlinin zemme-dilmesine dair bir mana çıkmaktadır. Buna göre ayetteki ifade ´Allah yaptığınız işleri görmektedir şeklinde olmaktadır. Yani Allah Teala, sizin yaptıklarınızın müminlerin yaptıkları ameller gibi olmadığını kesin olarak görmektedir.
Bu fasılda mukarebun zümresinin makamlarını, yakini iman sahiplerinin hallerini ve Allah rızasından uzaklaştırılan gafillerin durumlarını mütalaa edeceğiz.
Kul, bir Önceki fasılda belirttiğimiz vasıflara sahip olduğu zaman Allah Teala´nm haklarında şu ayet-i kerimede buyurduğu insanlar arasında sayılır: "Onlar ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. Onlar ki şehadetlerinde kaimdirler". (Me´aric/32-33) Ariflerden bir zat şöyle demiştir: Kulun Ömrü, Allah Teala´nm bir emanetidir. Öldüğü zaman Allah Teala kendisini bu emanet hakkında sorguya çekecektir. Eğer onu ihmal etmişse, Allah Teala´nm emanetini zayi etmiş, O´nun ahdini terketmiş sayılacaktır. Eğer vakitlerini gözetip saatlerini Allah Teala´nm itaat ve kulluğunda geçir-mişse Allah Teala´nm emanetini muhafaza etmiş, O´nun ahdine vefa etmiş sayılır. Bu durumda, Allah Teala da kendisine olan ahdinde duracaktır. O, buyurdu ki: "Benim ahdime vefa edin ki, ben de sizin ahdinize vefa edeyim ve yalnız Ben´den korkun". (Bakara/40) Ahdinizi terketmeniz halinde doğacak neticeler bakımından yalnız Allah´tan korkmanız gerekir.
Allah Teala, başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyurmaktadır: "Rabbinin açık bir delili üzerinde bulunup da ardınca yine Allah´tan bir şahid olarak (Kur´an) gelen, ondan önce de bir rehber ve bir rahmet olmak üzere Musa´nın kitabı gelmiş olan kimse gibi midir?". (Hud/17) Ayetteki ´şahid´Allah Teala´nm ona karşı makamına beyan ile şahit olup yakini şehadette bulunan, nıanasmdadır.
Böyle biri, kötü ameli kendisine süslü kılınıp nevasına uyan ve he-vasım Allah´a itaata tercih eden kimse gibi olur mu? Ayette tavsif edilen kul, şehadeti ile kaim olup kendisine şahit olan Allah Tea-la´ya tabi olan ve mabudunun muhabbeti üzere müstakim olan bir kuldur. Allah Teala, aşağıdaki ayet-i kerimede bu kullarım vasfe-derek şöyle buyurmuştur: "Onların taptıkları da, Rablerine yakın olabilmek için vesile ararlar. O´nun rahmetini umar ve azabından korkarlar". (İsra/57)
Allah Teala, iman hakikatini idrak edenleri medhederken de şöyle buyurmuştur: "O´nun ayetleri kendilerine okunduğu zaman imanlarını arttırırlar. Ve onlar Rablerine tevekkül ederler". (En-fal/2) Yani Rablerine olan imanlarını alamet ve delaletleri artar ve onlar sadece Allah´a güvenir, yalnız O´na bakar, her halükârda O´na itimad eder, O´nun huzurunda herşeyden mutmain olur ve yalnızca O´nun katında herşeyden azade olarak vecd bulurlar. Allah Teala, bundan sonra şöyle buyurur: "İşte hakiki müminler onlardır. Onlara Rableri yanında dereceler vardır". (Enfal/4)
Hak Teala´nm haklı olarak medhettiği, yüce derecelere yerleştirdiği ve değerli rızıklar bahşettiği hakikat ehli tevekkül sahipleri, kesinlikle onların ardından zikrettikleri gafiller gibi değildirler: "Müminlerden bir fırka isteksizdirler ve kendilerine açıkça beyan olduktan sonra hak hususunda seninle mücadele ederler". (En-fal/5) Yine O, bu tür insanları tavsif ettiği başka bir ayette şöyle buyurmaktadır: "Allah´ın ayetleri üzerinde ancak inkar edenler mücadele ederler". (Mü´min/4) Allah Teala, bunların hallerini, düşmanlarının makamlarının benzer bir vasfı kılmıştır. Çünkü onlar da nevaları üzere gitmektedirler.
Allah Teala, salihlerin makamını da aşağıdaki ayette zuhdlerin-deki hakikiliğe dayanarak sıfatlarıyla bir tutmuştur: "Kim O´na mümin ve salih ameller işlemiş olarak gelirse, işte onlar için yüksek dereceler vardır". (Taha/75) Allah Teala Aliyy yani en yücedir. O´nun dostları da elbette, yüce mevkilerde olacaklardır. Onların yüce derecelerde olmaları, en yüce olan Allah Teala ile beraber olmalarındandır. Bizler, en aşağıda olanlarız, çünkü bulunduğumuz dünya, adından anlaşılacağı üzere en aşağıda olan yerdir.
Allah Teala, kendi zikrinden yüz çeviren ve sadece dünya hayatını isteyenleri de vasfetmiştir. Hak Teala, dünyadan yüz çevirmelerini emrettiği halde onlar, ya en aşağı olan dünyayı talep ettikleri, ya da cehaletleri ve imanlarının zayıflığından dolayı mağfireti sürekli erteleyerek yaşadıkları için bu emre riayet etmemişlerdir. Allah Teala, onları vasfederken şöyle buyurmaktadır: "Bunlar, alçak dünya malını alıyorlar da: ´Bize mağfiret olunacak´ diyorlardı". (A´raf/169); "Bizim zikrimizden yüz çeviren ve sadece dünya hayatını isteyen kimselerden yüz çevir". (Necm/129)
Allah Teala sadakat sahibi sadıkları vasfederken de şöyle buyurmuştur: "Müminlerden Allah´a verdikleri ahitte sadakat eden nice erkekler vardır". (Ahzab/23) Bunların mukabilinde yer alan kimseleri anlatırken ise şöyle buyurmaktadır: "Yapamayacağınız şeyleri niçin söylersiniz? (Bu) Allah katında çirkinlik bakımından çok ağırdır". (Safî/3) Ahitte sadakat ile vasfedüenlerle, sözünde durmamakla vasfedilenler arasındaki fark ne kadar da büyüktür!
Allah Teala başka bir taifeyi nitelerken de şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki İblis, onlar aleyhindeki zannı doğru çikardı. İçlerinde müminlerden ibaret bir topluluk dışındakiler ona uyuverdi-ler". (Sebe720) O, bu ayetinde, dostlarını iblise uyma derekesinden uzak kılmış, müminlerden bir kısmını ise ona uyanlar olarak göstermiştir. Müminlerden bir topluluk iblisin zannını doğru çıkarmışlardır. Ancak sıddıklar, şehitler ve salihler ona uymayarak iblisin zannını boşa çıkarmışlardır. Bunlar refik olarak en güzel insanlardır. İşte bunlar, hakiki manada tevekkül eden müminlerdir.
Allah Teala bunları vasfederken şöyle buyurmuştur: Şeytanın onlar üzerinde hiçbir gücü yoktur ve onlar Rablerine tevekkül ederler". (Nahl/99) Canını ve malını Mevla´ya olan muhabbetlerinden dolayı satanlar, elbette Hak Teala´nm, cimrilik ederek kinlerini kusmamaları için kendilerinden canlarını istemediği kimseler gibi olmazlar.
Allah Teala müminler arasında böyle bir taifenin bulunduğunu haber vererek şöyle buyurmuştur: "Allah size ecrini verir, hem de sizden bütün mallarınızı istemez. Eğer sizden onların hepsini ister de, sizi buna zorlarsa; cimrilik edersiniz, bu durumda bütün kinlerinizi meydan çıkarır". (Muhammed/36-37) Ayetteki ´Ihfâ´ kelimesi, tamamını isteme nıanasmdadır. Allah Teala, müminlerden mallarının tamamını vermelerini istememiş aksine nefslerinde zühde davet ederek az olanla iktifa etmiştir. ´Edğân´ kelimesi ise, kinler ma-nasmdadır. Buna göre Allah Teala o kimselere şöyle demek istemektedir: Sizler, istenme makamında değilsiniz. Çünkü cimri olan, zühd sahibi olamaz. Zira zühdün başı, cömertliktir. Cömert olamayan kimse zahid de olamaz. Dünyada zühd sahibi olmayan da Allah Teala tarafından sevilmez. Çünkü Allah Teala, kulu kızdıran şeyi sevip nefsinin hoşlanmadığı şeyi yapmasını diler.
Mevla´ya O´nun emrettiği ahlak gereği muamele etmeyen ve rızasına uygun olan işleri yapmayan kimse, O´ndan uzaklaştırılır ve sıfatlarını müşahede etmemesi için önüne perdeler gerilir. Allah Teala bu meyanda şöyle buyurmuştur: "Sizler dünya malını istiyorsunuz, Allah ise ahireti ister". (Enfal/67) Aynı manada Allah Resulü de (sav) gidilecek yer hakkında tebliğde bulunarak şöyle buyurmuştur: "Allah´ın seni sevmesini istediğinde dünyada zühd sahibi ol". Bu taifeden olan müminlerin kalplerinin ne kadar boş olduğunu tarif edemezsiniz. Allah Teala da onları vasfederken ´Eğer onlardan bütün mallarını istese, kinleri meydana çıkar. Çünkü onlar, Allah´ın kendilerine giydirdiği kisveden dolayı O´na karşı büyük bir aldanış içindedirler" manasında buyurmuştur. Onların ecelleri geldiğinde Allah Teala, kendilerini görür olacaktır. Ancak Allah Teala, sadece sevdiği kullarından fedakarlık ister. Bu, O´nun bu kullarına olan bir ikramı gereğidir. O kullar da istendiği zaman bütün mallarıyla hayra koşarlar.
Allah Teala cömert ve ikram sahibidir. O´nun katında isteyince tamamını istemek de büyük bir şey değildir. İstediği şeylerin tamamı, mallar ve canlardır, Allah Teala, ancak kendi ahlakı ile ardaklandırdığı kimselerden ister. Kulun üzerinde Allah´tan gayrı bir şey olmadığında, Mahbubu olan Allah Teala onun herşeyini ister. Fani dünya malı kulun kalbinde daha ağır bastığında ise, kulun kini ortaya çıkar. Allah Teala da böyle bir kuldan hiçbir şey istemez. Kulun verecek bir nefesi ve azıcık da olsa malı kalmadığı zaman cömert olan Allah Teala onun bedeli olur. Cebbar olan Allah, onun canına karşılık bedel olur. Şu var ki Allah Teala, mlaa karşılık cenneti vereceğini beyan ederken, cana karşılık kendi zatını vereceğini zikretmemiştir. Bunun sebebi, O´nun herhangi bir hüküm altına girmemesidir. Çünkü O, Hakim-i Mutlak´tır. Ayrıca bir bedele katılması da mümkün değildir, zira O, Ferd-i Mutlak´tır ve nefsini gizlemiştir. Yine O, bütün kulları için yol gösteren bir Delîl´div. O, yarattıklarını beyan ederek hepsinin de kendisine dönücü olduğunu zikretmiştir.
Velilerinin Allah hakkındaki anlayışları budur. Hiçbir şerikin ortak koşulmadığı ve kendisinden başka hiçbir varlığın dahil edilmediği halis muhabbetin özü de işte budur. Allah Teala´yı bu şekilde seven muhibbamn vasfedilmesi de doğru değildir. Çünkü onların halleri, vasfedilemeyecek kadar ulvidir. Onların makamları da, akli ilimlerin ve zamanın kavrama hudutlarını aşacak mahiyettedir. Allah Teala, şu ayetlerle de bunu teyid etmiştir: "Orada nefislerinin hoşlanacağı ve gözlerinin lezzetleneceği herşey vardır". (Zuhruf/71); "O´na kavuşacakları gün, sağlık dilekleri Selam´dır". (Ahzab/44); "Orada size canınız neyi çekerse vardır, ne isterseniz vardır. (Bütün bunlar) Gafur ve Rahîm olan Allah tarafmdn bir ağırlamadır". (Fussilet/31-32); "Eğer ölen kişi Allah´a yaklştırılmış-lardan ise artık rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır". (Va-kıa/88-89); "O, yaptıkları amellerden dolayı onların velisidir". (En´am/127); "Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah onların amellerini görmektedir". (Al-i İmran/163)
Görüldüğü gibi bu ayetlerde velayet ve muhabbet sahiplerinin vasıfları mevcuttur. Ayetteki ´Allah onların amellerini görmektedir´ ifadesinde ise derece ve yakınlık sahiplerinin medhi yapılmaktadır. Yani Allah Teala bu kullarını, yaptıkları amelleri sebebiyle katında türlü derecelere layık görmüştür. Yine O, yaptıkları bu güzel amellerden dolayı onları kendisine veliler edinip kendine yakın kullardan kılmıştır. Ayetin bir başka kıraatinde ise, nifak ehlinin zemme-dilmesine dair bir mana çıkmaktadır. Buna göre ayetteki ifade ´Allah yaptığınız işleri görmektedir şeklinde olmaktadır. Yani Allah Teala, sizin yaptıklarınızın müminlerin yaptıkları ameller gibi olmadığını kesin olarak görmektedir.