sumeyye
Mon 24 January 2011, 12:59 pm GMT +0200
Allah Ve Rasûlullah Sevgisi:
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Üç şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse imanın tadını bulur: Birincisi, bir kimseye Allah ve Rasûlü, başkalarından daha sevimli olmak...[1070]
"Allahıml Sevgini bana özümden, kulağımdan, gözümden, ailemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevimli kıl! [1071] Hz. Ömer'e (r.a.) şöyle buyurmuştur:
"Ben sana, Özünden daha sevimli olmadıkça mü'min olamazsın." Hz. Ömer (r.a.): "Sana kitabı indirene yemin ederim ki, elbet sen bana kendi özümden daha sevimlisin." demiş, bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) ona:
"Şimdi imanın tamam oldu ey Ömer!" buyurmuştur.
Enes (r.a.), Rasûlullah'tan (s.a.) şöyle buyurduğunu işittiğini söylemiştir:
"Hiçbir kul, ben kendisine ailesinden, malından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş sayılmaz. [1072]Rasûlullah (s.a.), bununla işaret etmiştir ki sevginin hakikati, yakın lezzetinin, akıl üzerine, sonra da kalp ve nefis üzerine galebe çalmasıdır. Bu öyle bir raddeye ulaşır ki, âdeta kalbin iştiyak duyacağı çocuk sevgisi, aile sevgisi, mal sevgisi gibi şeylerin yerini ahr; susuzun soğuk suyu arzulaması gibi nefsin arzularının yerine geçer. Bu hale gelinince, kalbin makamlarından biri olan halis sevgi doğar.
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Kim, Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever.[1073]
Rasûlullah (s.a.), mü'minin Cenâb-ı Hakk'a meylini, beden perdesinden sıyrılma makamına olan susuzluğunu, tabiatının sıkışıklığından kurtulup kudsiyet fezasına varma özlemini, böylece vasıf ile nitelemesi mümkün olmayana ulaşma iştiyakını, Rabbine olan muhabbetine alâmet kılmıştır. [1074]
Mü'minin Allah Teâlâ'ya Olan Muhabbeti:
Sıddîk (r.a.) şöyle demiştir: "Kim, katkısız Allah muhabbetinin tadını tadarsa, bu onu dünya ile meşgul olmaktan alıkoyur ve bütün insanlardan onu uzaklaştırır."
Onun bu sözü, muhabbetin sonuçlarını ortaya koyma için söylenebilecek son sözdür.
Mü'minin Allah Teâlâ'ya olan muhabbeti tamam olduğunda bu Allah Teâlâ'mn kendisine muhabbetini gerektirir.
Allah'ın kuluna olan muhabbetinin hakikati, kuldan etkilen mesi değildir. Hâşâ O, böyle bir durumdan münezzeh ve çok yücedir! Ancak muhabbetullahın hakikati, kuluna kabiliyeti doğrultusunda hak ettiği şekilde muamele etmesidir. Nasıl ki güneş madenî eşyaları diğer nesnelere nisbetle daha çok ısıtırsa bu d.; öyle. Aslında güneşin fiili aynıdır, ancak, onu karşılayanın kabili yetine göre etki farklılık göstermektedir.
Allah Teâlâ'mn, kullarının sahip oldukları sıfatları, ı^lemu oldukları fiilleri açısından onların nefislerine karşı olan ina) aynıdır. Onlardan müptezel sıfatlarla muttasıf olanlar ve byleo? hayvanlar sınıfına dahil bulunanlar, ehadiyet güneşinin şısında kendi istidadına uygun düşecek etkiyi görür. Kim de sıfatlarla muttasıf olur ve bu sebeple Mele-i a'lâ saflarında ve alırsa, o da ehadiyet güneşinin ışığından öyle bir nurvezî a lki, sonuçta Hazîre-i kuds cevherlerinden bir cevher halini ; 'ir aı tık onun hakkında Mele-i a'lâ sakinlerine uygulanmakta kümler uygulanır ve işte o anda, "Allah Teâlâ, onu sevdi' Çünkü Allah Teâlâ, ona sevgilinin sevgilisine yaptığı Kul da artık "velî" diye isimlendirilir.
Kul için hasıl olan muhabbetullah, onda na getirir ki Rasûlullah (s.a.), bunları son derece a ak beyan buyurmuştur. [1075]
[1070] Müslim, îmân, 67.
[1071] Tirmizî, De'avât, 72, 73.
[1072] Müslim, îmân, 69.
[1073] Müslim, Zikir, 14-18.
[1074] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/296-297.
[1075] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/297.