sumeyye
Wed 12 January 2011, 06:02 pm GMT +0200
Allah'tan Haya Etmek
347. Abdullah bin Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah (s.a.v.) ,
"Allah'tan hakkıyla haya edin" buyurdu.
Dinleyenler, "Yâ Resûlallah, elhamdülillah biz Allah'tan haya ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah'tan hakkıyla haya eden kimse başını ve baştaki maddi ve manevî duyuları, karnı ve içindeki organları haramdan korur. Ölümü ve çürümeyi hatırlar. Âhireti isteyen dünya hayatının süsünü terk eder. Kim bunları yaparsa, Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur."[1125]
İzah
Bir Müslümanın insanlardan haya etmesi gerektiği gibi, Allah'tan da layıkı ile haya etmesi icap eder. İşte Peygamberimiz bu hadislerinde Allah'tan layıkıyla haya etmenin nasıl olacağını bizlere bildirmektedir.
Bediüzzaman da, Allah'a karşı hayanın sünnet-i seniyye dâiresinde hayat sürmekle mümkün olduğunu ifâde etmiştir.[1126]
Kâfirin Kabir Suâli
348. Berâ bin Âzib (r.a.) rivayet ediyor:
"Kâfir kabre konduğunda kendisine, "Rabbin kimdir?" diye sorulur. O, "Bilmiyorum" der. Kişi o anda sağır, kör ve dilsizdir. Sonra ona bir tokmakla vurulur. Eğer onunla dağa vurulsa idi dağ toz toprak haline gelirdi. Onun sesini insanlar ve cinlerden başka herşey işitir."
Hz. Berâ daha sonra şöyle dedi:
Resûlullahın şu âyeti okuduğunu işittim:
"Allah, iman edenleri dünya hayatında da, âhirette de, o sağlam kelime-i tevhid ile sabit kılar. İrâdelerini inkâr yolunda kullanarak zulmedenleri de Allah sapıklığa düşürür. Böylece Allah dilediğini yapar."[1127]
İzah
Hadis, kabir suâliyle ilgilidir ve kâfirin durumunu haber verir. Ölümle ruh bedeni terketmekte, kabre sadece ruhsuz ceset konulmaktadır. Acaba kabir suâline sadece ceset mi muhatab olmaktadır? Sadece ruh mu muhatabtır? Yoksa her ikisi birden mi suâle muhatab olacaktır? Bu konuda çeşitli görüşler vardır. Biz bu görüşler içerisinde şunu tercih ediyoruz:
Ölü, suâli anlayacak, cevap vermeye güç yetirecek, azabın acısını, nimetin zevkini duyabilecek şekilde diriltilecektir. Ancak bu hayat yemeyi, içmeyi gerektirecek şekilde tam bir hayat değil de, kabir ahvalini anlayabilecek bir hayattır. Ölü sorgulama esnasında bir çeşit hayata mazhar olur.
Kabir suâliyle vazifeli melekler, Münker ve Nekir isimli meleklerdir. Bu melekler çok heybetli, çok korkunçtur. Ancak mümin kullar Allah'ın yardımıyla onların heybetlerinden korkmayacaklardır. Bunun böyle olacağı ile ilgili pekçok hadis vardır.
Münker ve Nekir meleklerinin ölüye suâl sormak için gelmeleri ölüye verilen "telkin"den hemen sonradır.
İzahını yaptığımız hadisin râvisi Berâ bin Âzib'den (r.a.) kabir suâliyle ilgili daha tafsilatlı bir hadis rivayet edilmiştir.
Hadiste Peygamberimizin,
"Allah, iman edenleri dünya hayatında da, âhirette de, o sağlam kelime-i tevhid ile sabit kılar. İrâdelerini inkâr yolunda kullanarak zulmedenleri de Allah sapıklığa düşürür. Böylece Allah dilediğini yapar"
âyetini okuduğu bildiriliyor. İzahını yaptığımız hadis bu âyetin "İrâdelerini inkâr yolunda kullanarak zulmedenleri de Allah sapıklığa düşürür. Böylece Allah dilediğini yapar" kısmıyla ilgili. Acaba âyetin "Allah, iman edenleri dünya hayatında da, âhirette de, o sağlam kelime-i tevhid ile sabit kılar" kısmı hakkında Peygamberimizin bir açıklaması var mı?
Bu açıklamayı da Ebû Hüreyre'nin (r.a.) rivayet ettiği bir hadisten öğreniyoruz. Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullahın (s.a.v.) yukarıdaki âyeti okuduktan sonra şöyle buyurduğunu bildirir:
"Bu ona [mü'mine] kabirde, 'Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim?' diye sorulup da onun, 'Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim de Muhammed'dir (s.a.v.). Bize Allah katından açık deliller getirdi. Ben de ona iman ettim ve onu tasdik ettim' dediği zamandır."
Kabir suâliyle ilgili tafsilatlı bilgi için Ölüm Cenaze Kabir isimli eserimizin 297-308. sayfalarına bakılabilir.[1128]
Kur'ân Hakkında Bilgisizce Tartışmak
349. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
"Kur'ân konusunda tartışmak küfürdür."[1129]
İzah
Kur'ân konusunda tartışmanın küfür olması, bilgisizce yapılan, Kur'ân'ın Allah'ın kelamı olduğu hususunda şüpheye düşülerek yapılan ve Kur'ân'ın bâzı âyetlerini diğer bâzı âyetleriyle yalanlamaya kalkışmak için yapılan tartışmanın küfür olduğunu ifâde eder. Yoksa haram helal gibi hükümlerin ortaya çıkması, ince mânâların açıklanması, hayat düsturlarının keşfi gibi müsbet maksatlar için ilim ehlinin yapacağı tartışmalar küfür değil, aksine faydalıdır. Bu çerçevedeki tartışmalar Sahabîler devrinden beri yapıl agelmiştir.[1130]
Resûlullaha Namaz Kıldıran Sahabî
350. Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah (s.a.v.) Ebû Bekir'in arkasında namaz kıldı.[1131]
İzah
Peygamberimizin vefatı yaklaşıp, hastalığı ağırlaştığında Hz. Ebû Bekir'i Müslümanlara imam tayin etti. Hz. Ebû Bekir 17 vakit namaz kıldırdı. Hatta bir sabah namazında Peygamberimize namaz kıldırma şerefine dahi nail oldu. İşte yukarıdaki hadîs bunu haber verir. Hadise şöyle olmuştu:
Peygamberimiz bir sabah vaktinde üzerinde bir hafiflik hissetmiş, mescide geçmişti. O sırada Hz. Ebû Bekir mü'minlere sabah namazının ikinci rekatını kıldırıyordu. Hemen ona uydu, oturarak namaz kıldı. Hz. Ebû Bekir selâm verdikten sonra da yetimeşediği rekâtı tek başına kıldı.[1132] Ardından şöyle buyurdu:
"Ümmetinden birisi kendisine imamlık yapmadıkça âhirete alınmış bir peygamber yoktur!"[1133]
Peygamberimizin Üç Tavsiyesi
351. Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Dostum, Ebu'l-Kâsım (s.a.v.) bana şu üç şeyi tavsiye etti.
1. Her aydan üç gün oruç tutmak,
2. Cuma günleri banyo yapmak,
3. Uyumadan önce vitir namazı kılmak.[1134]
İzah
Zikrettiğimiz kaynaklarda hadis "Cuma günü banyo yapmak" yerine "iki rekât Duhâ namazı kılmak" şeklinde gelmiştir.
Yine yer verdiğimiz kaynaklarda Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullahın kendisine yaptığı bu tavsiyeyi "mukim iken ve yolculukta," "ölünceye kadar," "yaşadığı müddetçe," "inşallah ebediyyen" ihmal etmediğini bildirmiştir.
Hadiste her aydan üç gün oruç tutmakla, her ayın on üç, on dört ve on beşinci günlerinde oruç tutmak kastedilmiş olabilir. Çünkü bu günlerde oruç tutmak sünnettir. Ayrıca ayın başında, ortasında ve sonunda olmak üzere üç gün de kast edilmiş olabilir.[1135]
[1125] Tirmizi, Kıyâme: 24. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/467-468.
[1126] Lem'alar, s. 52. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/468.
[1127] İbrahim: 14/27. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/468-469.
[1128] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/469-470.
[1129] Ebû Dâvud, Sünnet: 5. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/470.
[1130] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/470-471.
[1131] Müsned, 6:180(25244.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/471.
[1132] Müsned, 6:180 (25245.); Tabakât, 2:223.
[1133] Müsned, 1:16 (78.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/471.
[1134] Buhârî, Teheccüt: 33; Müslim, Müsâfirîn: 85; Ebû Dâvud, Vitr: 7; Nesâî, Kıyâmu'1-Leyl: 28; Tirmizi, Savm: 54; Müsned, 2:350 (7581.); Darimi, Salat: 151; Savm: 38. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/472.
[1135] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/472.