- Allah Mutlak Kudret Sahibidir

Adsense kodları


Allah Mutlak Kudret Sahibidir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
meryem
Sun 20 February 2011, 05:34 pm GMT +0200
Allah Mutlak Kudret Sahibidir

 Cenab-ı Allah mutlak kudret sahibidir. Kud­ret, failin fiilini yapabilmesini ve kendisiyle fiilin meydana gelmesini mümkün kılan bir sıfat­tır.[581] Güç kuvvet O'nundur. O'ndan başkasın­da hakikî manada ne güç ne kuvvet ne kudret var­dır [582] Cenab-ı Hakk'ın kudreti, Kur'an'da, bazan “kadir”, bazan “muktedir”, bazan “kadir” şeklin­de beyan edilmiştir. Kadir, alâ edatıyla kullanılır ve zikredilen şeye gücü yettiğini, o hususta acze düşmeyeceğini ifade eder.[583] Muktedir: Herşeye karşı mutlak ve ekmel surette gücü yeten[584] kendisine hiçbirşey mümtenî olmayan, şiddet ve kuvvetle, kendisine hiç kimsenin karşı çıkamaya­cağı mutlak kudret sahibi olandır. Sülâsisi olan “kudret” masdarına göre daha beliğ, daha umumî ve daha kesin bir mana ifade eder.[585] Kadîr ile yakın manalıdır. Aralarındaki fark, muktedir isminin insanlar için de kullanılabileceğidir. Fakat insanlar için kullanıldığında kudret kazanmış manasına gelir.[586] “Kadîr” mübalağa ifade eden bir sıfattır: Hikmetin gerektirdiği şekilde, dilediği­ni, eksiği ve fazlası olmaksızın yapandır. Allah Teala'dan başkası için kullanılmaz.[587] Her üç vas­fın da ifade ettikleri müşterek mana “kudret”tir. Kudret, Allah için, âciz olmamaktır. Mutlak mana­da kudret ancak Allah Teala'da vardır. Kullar için kullanılmaz, ancak kayıtlı olarak “şuna kadir, bu­na kudreti var” şeklinde kullanılabilir. Çünkü in­sanlar, hernekadar birşeye güç yetirebiliyor gibiyseler de âciz oldukları şeyler daha fazladır. Bunun için mutlak kudret insan için imkansızdır. Her yö­nüyle, herşeyde mutlak kudret sahibi, acizlik ken­disi için söz konusu olmayan sadece Allah Teala'dır.[588] Kainatı yaratmaya kadir olduğu gibi, yaratmamaya da kadirdir.[589] Alemdeki intizam ve sağlamlık O'nun kudretinin delilidir.[590]

Allah Teala'nın kudreti mümkün olan bütün varlıklara taalluk eder.[591] Canlı cansız bütün varlıklar Cenab-ı Allah'ın yüce kudretiyle vücud bulmuşlardır.[592] Kainatın meydana gelmemesi de mümkün olduğu halde, meydana gelmesi, mü­essir bir kudret sahibinin varlığını ilân etmekte­dir.[593]

Allah'ın kudreti mutlaktır. İlâhi hikmet ve adaletle olan dengelenmesi, mutlak oluşuna zarar vermez. Kudret ve hikmet sıfatları, Allah'ın adalet sıfatından ayrılmayan sıfatlardır.[594] Ehl-i Sünnet'e göre Cenab-ı Allah “zulme kadirdir” diye tavsif edilemez. Çünkü Allah için muhal olana ilâ­hî kudret taalluk etmez. Mutezileye göreyse, Allah Teala zulme muktedirdir ama zulmetmez.[595] Mutezileden Ka'bî: “Eğer Allah dilemiş olsaydı, si­zi muhakkak zahmete sokardı.” [596] aye­tinden, Allah'ın adaletin aksini yapmaya kadir ol­duğunu[597] çıkarmıştır. Mutezile:

“Allah zerre miktarı zulmetmez.” [598] ayetinden, zulüm haddizatında mümkündür fakat Cenab-ı Allah, hikmetine uymadığı için zulmetmez, yoksa zulme kudreti yeter[599] hükmünü çıkarmışlardır. Aslın­da, gerek Ehl-i Sünnet, gerek Mutezile, bu fikirle­riyle Allah'ın kudretinin hududsuzluğunu belirt­mişlerdir.

Kudret-i Külliyye mücerred manada alınacak olursa, sadece hududu olmayan kör ve keyfine tabî bir kudrettir. Cenâb-ı Hak kudretten ibaret değil­dir. O'nun hikmeti de vardır. Bu itibarla Kur'an, Allah'ın külli kudretini, ilâhî hikmete çok sıkı su­rette bağlı görür ve Allah'ın namütenahi kudreti­ni, keyfî ve indî olan bir âlemde değil, muntazam ve tertipli bir alemde tezahür etmiş bulunur.[600]

Kur'an'da Allah'ın, kudret ve hâkimiyyetini ifade eden başka isimleri de vardır. “Aziz” bunlar­dan biridir. Mağlub eden, mağlub edilmeyen[601] manasına gelen bu isim, kuvvet ve galebe sahibi olmak, manasındaki izzet masdarındandır.[602] Her hadisede Cenab-ı Allah'ın hikmetiyle birlikte izzeti de kendisini gösterir. Mamafih, birinci yarat­ma izzetine, ikinci yaratma daha ziyade hikmeti­ne bağlıdır. [603] ayetlerde de görüle­bileceği gibi, Allah'ın herşeye kadir olduğu beyan edildikten sonra, tafsilat babında izzet ve hikmeti getirilmiştir.[604] Kur'an'da doksana yakın ayet­te Allah'ın azîz olduğu bildirilirken, bu vasıf, ekse­riya Allah'ın mutlak kudret ve üstünlüğünü ifade eden muhtevalarda gelir.[605]

“Kahhâr” ism-i celili de böyledir. Bu ismin masdarı olan “kahr”, galip gelmek, zelîl etmek[606] manasınadır. Allah Teala kahhârdır. Her şekilde üstün ve daima gâlibtir. Kuvvet ve kudretiyle herşeyi içinden ve dışından kuşatmış­tır.[607] Hakimiyyet ve kudretiyle kullarına gale­be edip, isteseler de istemeseler de onları irade et­tiği cihete yöneltip, muradınca idare etmekte­dir.[608]

Keza “'Azîm ismi de Allah'ın azametini, yani tezahür eden ilâhî kudret ve kudsiyetini anla­tır” [609], kudretinin yüceliğini, şanının büyüklü­ğünü ifade eder.[610]

“Hiçbir halde aczin kendisine yol bulamadığı, kuvvetli ve kâmil”[611] manasına gelen “Kavl” ve “Zu'l-Kuvve” vasıfları; kendisini hiçbirşeyin âciz bırakamayacağı, istediğini istediği şekilde ya­pan[612] anlamındaki “Gâlib” vasfı; “'Azîm” gibi, Cenab-ı Allah'ın azametini ifade eden ve kibriya sahibi demek olan[613] yücelik ve hakimiyyet ma­nalarını da tazammun eden[614], inkiyad etmekten âzâde[615] demek olan “Ke­bîr” vasfı, hep Cenab-ı Allah'ın mutlak kudretinin çeşitli yönleriyle ifadesidir. Nitekim Resulullah (as) 'ın rivayet ettiği bir kutsi hadiste, Allah Teala şu teşbihi yapmıştı: “Kibriya, ridâm, azamet izarımdır. O ikisi hususunda, kim, büyüklük taslaya­rak, mücadeleye girişirse onu cehenneme atarım.[616] Kebîr vasfı Kur'an'da hep Allah'ın yüce­liğini bildiren bir başka vasıfla gelerek bu büyük­lüğün yüce ve aşkın bir büyüklük olduğunu hatır­latmıştır.[617]

Bu mahiyetteki bir diğer ilâhî vasıf da “Zü'ntikâm” (İntikam sahibi) dir. İntikam, satvet ve oto­rite manasındaki 'nıkmet' masdarındandır.[618] Allah Teala'nın bu vasfı Kur'an'da hep “Aziz” vas­fıyla gelmiştir.

Allah'ın, üzerine istiva ettiğini haber verdiği “Arş”ı [619], yeri göğü ihata ettiğini bildir­diği [620] “Kürsü”sü, mutlak hükümran­lığının başka ifadeleridir. Mesela, 'Arş, lisan ör­fünde, tamamıyla, mülkiyyet ve işlerin intizamın­dan kinaye olarak kullanılır. Meliklerin izzet, mülk ve saltanatlarından kinaye olarak, oturdukları tahtlarına “'arş” denilmiştir.[621] “Kürsü” de ilâ­hî saltanat ve melekûtun gayet beliğ ve veciz bir tasviridir. Bu kelime, hakimiyet, saltanat, ilim, şe­ref, azamet ve nüfuz mefhumunu ifade eder.[622]

Alâkalı kısımlarıyla kısaca anlatmaya çalıştı­ğımız, uluhiyyet telakkisi bu şekilde olan bir din için “şer problemi” çözülmesi gereken bir müşkildir.

Kullarına karşı böylesine merhametli, ilmi ve hikmeti böylesine sınırsız, iradesi ve kudreti mut­lak, zulmü kendisine hiç yakıştırmayan bir Tanrı’nın varlığı ile, dünyada yaygın olan şerler nasıl bağdaştırılabilir?

Hem şerrin varlığını bir gerçek olarak kabul eden, hem Cenab-ı Hakk'ı en nezih şekillerde tavsîf eden Kur'an bu müşkile hangi noktalardan ve ne şekillerde yaklaşmıştır? Tezimizin bundan son­raki bölümlerinde bu hususları açıklığa kavuştur­maya gayret edeceğiz. Bilhassa, şer problemini, zihninde yaşatan insan ile şer gerçeğinin alakala­rını serdedeceğiz.


[581] Gazali, İktisad, 61.

[582] Bakara: 2/20,106,109,148,283; Âl-î İmran: 3/26,29,165,139; Maide: 5/18, 120; En'am: 6/17,37,65 v.b.

[583] Taberî, 26/23.

[584] A. O. Tatlısu, 122.

[585] S. Yıldırım, 165; Beyhaki, el - Esma, ve's - Sıfat, 28-29'dan naklen

[586] R. Isfahani, 596.

[587] a. g. e., 595.

[588] aynı yer.

[589] A. Kâri, 16.

[590] Gazali, 1/148

[591] Gazâli, İktısad, 61 A. Kârî, 16.

[592] Gazali, a. g. e-, 73.

[593] Râzî, Muhassal, 152.

[594] S. Kutub, 3/149.

[595] A, Kâri, 133; Kadı Abdulcebbâr, Muğnî, 6 -1/127 : Mu­hit, 244.

[596] Bakara: 2/220.

[597] Razî 6/52.

[598] Nisa: 4/39.

[599] RM, 5/32.

[600] M. İkbâl, 96

[601] R. Isfahani, 498.

[602] A.g.e. 498; A.O.Tatlısu, 40

[603] Bakara: 2/269,270.

[604] Elmalılı, 2/890-891

[605] S Yıldırım,138

[606] S. Yıldırım, 138. R. Isfahani, 625.

[607] A. O. Tatlısu, 49.

[608] İbnul'l - Esir, Nihay 4/129.

[609] S. Yıldırım, 199.

[610] a. g. e., 200, Beyhakî el - Esma ve's - Sifât, 33'den naklen

[611] a. S. e., 200, Beyhakî, a. g. e., 43'den naklen.

[612] R. Rıza, 12/273.

[613] İbnu'l-Esîr, Nihaye, 4/140.

[614] Yunus: 10/78; Câsiye: 45/37.

[615] R. Isfahani, 638.

[616] Ebu Davud, libas, Kibr babı (4/59); İbn Mâce, Zühd, 16 (2/1387); Müsned, 4/4, 427.

[617] S. Yıldırım, 217.

[618] R. Bıza, 3/161.

[619] A'râf: 7/54.

[620] Bakara: 2/255.

[621] Elmalılı, 3/2177. 2181.

[622] a. g. e., 2/852, 853.