sidretül münteha
Sun 16 October 2011, 03:24 pm GMT +0200
5. Allah İçin Birbirini Sevmek
13. Ebû Hüreyre (r.a.)'den: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Allah Teâlâ kıyamet günü şöyle buyurur:
«— Nerede benim rızam için birbirini sevenler? Benim gölgemden[11] başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bu günde onları kendi gölgemde gölgelendireceğim.»[12]
14. Ebû Hüreyre (r.a.)'den Resûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğu rivayet edildi: «Kendi gölgesinden başka hiç bir gölgenin bulunmadığı günde (kıyamet gününde) Allah yedi kişiyi kendi gölgesinde gölgelendirir (rahmetiyle muamele eder):
1) Âdil devlet başkanı,
2) Allah'a ibadetle yetişen genç,
3) Mescidden çıktığı zaman tekrar dönünceye kadar-kalbi oraya bağlı olan adam,
4) Allah yolunda sevişen, bu sevgiyle birleşen ve bu sevgiyle ayrılan iki kişi,
5) Allah Teâlâ'yı tenha bir yerde zikredip gözlerinden yaş akıtarak ağlayan adam.
6) Güzelce soylu bir kadın kendisim davet ettiğinde: «Ben Allah'tan korkarım» diyen kimse
7) Sadaka verdiğinde sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek şekilde onu gizleyen kimse.»13
15. Ebû Hüreyre'den (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğu rivayet edildi: «Allah bir kulunu sevdiği zaman, Cebrai-le:
«— Ben filan kimseyi sevdim (ondan razı oldum), onu sen de sev.» buyurur. Onu Cebrail de sever, sonra gök halkına seslenerek:
«— Allah filan kimseyi sevdi siz de seviniz.» der. Onu gök halkı da sever. Sonra onun sevgisi yeryüzünde halk arasında da yayılır.»[13]
îmam Malik diyor ki: Allah bir kula buğz edince, buğz etme hususunda da böyle söylediğini zannediyorum.[14]
16. Ebû îdris el-Hâvlânî'den; Dımaşk camime (Şam Ümeyye camiine) girdim, bir de baktım ki dişleri parlak, güzel yüzlü bir genç ve etrafında insanlar toplanmış, bir şey hakkında ihtilaf edince ona müracaat ediyorlar ve onun sözünü kabul ediyorlardı. Onun kim olduğunu sorduğumda:
«—Bu, Muaz b. Cebel» dediler. Ertesi gün erkenden (mescide) gittim. Onu bulduğumda benden daha erken gelmiş namaz kılıyordu. Namazını bitirinceye kadar onu bekledim. Sonra huzuruna gittim, selam verdim ve dedim ki:
«—Vallahi ben seni Allah rızası için seviyorum.»
«— Vallahi mi?» dedi.
«—Vallahi!» dedim. Tekrar:
«—Vallahi mi?» dedi.
«— Vallahi!» dedim Yine:
«—Vallahi mi?» dedi.
«—Vallahi!» dedim.[15]
Bunun üzerine abamdan tuttu, beni yanına çekti ve dedi ki:
*— Sana müjdeler olsun: Ben Resûlullah (s.a.v.)'in «Allah Teâlâ buyuruyor ki> benim rizam için birbirini seven, benim rızam için bir arada oturan, benim rızam için birbirini ziyaret eden ve kendilerini benim rızama adayan kimselere benim muhabbetim vaciptir.»[16] buyurduğunu duydum.[17]
17. îmam Malike Abdullah b. Abbas (r.a.)'m şu hadisi rivayet edildi: İşlerde iktisatlı olmak, yumuşak davranmak, (din ve görünüş bakımından) güzel bir yol tutmak Nübüvvetin yirmi beşte biridir.[18]
[11] Allah'ın gölgesinden, murad, onun rahmeti, ihsanı ve himayesidir. Yahut da birçok hadislerde de belirttiği üzere arşı â'lâ'nın gölgesidir.
[12] Müslim, Bir, 45/12, no:37.
Yanı onların dünyadaki iyi davranışlarının mükafatını vereceğim.
[13] Buharı, Tevhîd, 97/33; Müslim, Bir, 45/48, no: 157. Yani onu tanıyan müslümanlar arasında demektir.
[14] Yani Allah bir kişiye buğz edince Cebrail'e:
«Ben filan kimseyi sevmiyorum, sen de sevme! diye emreder. Onu Cebrail de sevmez. Sonra gök halkına seslenerek:
«—Allah filan kimseyi sevmiyor. Onu siz de sevmeyiniz.» der. Bunun üzerine yerdeki insanlar ondan nefret ederler. (Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 274).
[15] Bu da gösteriyor ki, yemin o günkü Arapça'da bazan bir haberin, bir sözün tekid ve tahkik edilmesi için kullanılıyordu.
[16] Yani gerek düşmanlara karşı cihad hususunda ve gerekse kendisine emredilen diğer hususlarda, Allah'ın rızasını gözeterek hareket edenlere, Ce-nab-ı Hak bol sevap ve mükafat vereceğini vad ediyor (Bâcî, Münteka, c.7, s. 275).
[17] Mevkuftur. Merfu hürmüne sahiptir. Çünkü böylesi kendi fikri olarak söylenmez. Tabaranî, el-Mucemu"l-Kebir'de Abdullah b. Serahsi'den rivayet etmiştir.
Bu hadis sahihtir. Hakim der ki: Buhari ve Müslim'in şartlan üzeredir. îbn Abdilber der ki: Bu, sahih bir isnaddır.
[18] Yani bunlar nebilerin ahlâkındandır. onlara emredilen sıfatlardandır. Biz bu tecezziye (taksimata) inanırız, fakat mahiyetini bilemeyiz. Çünkü bu peygamberlik bilgilerindendir. Bunu düşünce ve istinbat yoluyla anlamak mümkün değildir.