- Aktif iyi olmak için sorumluluk ahlâkı

Adsense kodları


Aktif iyi olmak için sorumluluk ahlâkı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Mon 31 May 2010, 12:51 pm GMT +0200
Aktif iyi olmak için sorumluluk ahlâkı




Doğrudur: Pasif iyi aktif kötünün teşvikçisidir Bu da şu demektir: Pasif iyilerin varlığından iyilikten daha çok kötülük kazançlı çıkmaktadır Yani pasif iyiler, istemeden de olsa, aktif kötülerin teşvik primi olmaktadırlar Sonuçta pasif iyinin varlığı iyiliği çoğaltacağı yerde, dolaylı yoldan kötülüğü çoğaltmaktadır Bunu önlemenin en iyi yolu pasif iyiyi aktif iyi haline getirmektir
Soru şu: Peki, pasif iyiyi aktif iyi haline getirmenin yolu nedir?
Cevap kısa: Sorumluluk ahlakı
Buradan şu sonuç çıkmakta: İyilerin pasifliği, sorumluluk bilincinin yetersizliğinden veya yokluğundan kaynaklanmaktadır Bu da bir tür sorumsuzluktur Demek ki pasif iyiyi “sorumsuz iyi” olarak da niteleyebiliriz İyi birinden bahsedildiğinde “İyi, ama iyiliği kendine” demekle, “İyi, ama sorumsuz” demek aynı kapıya çıkmaktadır
İnsan sorumlulukla doğar Pavlusyen Hıristiyanlık'ta, sorumluluğun yerini “orijinal günah” almıştır Bu da “hasbi ahlak”ın yerini “hesaplı ahlak”ın almasına neden olmuşturBu, sömürgecilik, soykırım, asimilasyon, ötekini şeytanlaştırma gibi kötülüklerin neden Batı'da ortaya çıktığını açıklayabilir
İnsanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan İslam, insanlığın son çevriminde Kur'an vahyinde tezahür etmiştir Kur'an vahyinin en temel kavramlarından biri de “takva”dır
Takva'nın tam olarak ne demeye geldiğini anlamak için, ilahi vahyin kullandığı dilin kavramlarına ne muamele yaptığını bilmek lazım
Kur'an vahyi, kendini ifşa ettiği Arap dilinin kelime ve kavramları üzerinde üç tür tasarrufta bulunmuştur Birincisi, kelimeyi mevcut anlamından tamamen soyutlayarak onun içini yeniden doldurmuştur Bu türden tasarruf yaptığı kelimeleri genellikle kavramlaştırmıştır İkincisi, kelimeyi mütedavel anlamından tamamen koparmadan onun anlamını daraltmış veya genişletmiştir Üçüncüsü, kelimeyi aynen kullanmıştır Bu üçüncü türe genellikle kavramlaşmamış olan sıradan kelimeler girmektedirler
Takva, vahyin birinci türden tasarrufta bulunduğu kelimeler arasına girmektedir
Takva, Muhammedi davet öncesinde “maddi” bir nitelik arzetmektedir Erdemlerle alakalı bir bağlamda kullanılmamaktadır Hatta lafzi anlamda kullanıldığı bir rivayete rastlamaktayız Sözün sahibi sahabi, savaşlarda Rasulullah'ın ardına sığınarak korunduklarını ifade sadedinde “İttekayna bi-rasulillah” demektedir
Kur'an vahyinin inşa ettiği dünyada takva kavramının işgal ettiği merkezi yeri cahiliyye döneminde “muruet” (mürüvvet) kavramı işgal ediyordu Takva'ya “kişinin korktuğundan korunması” anlamı yüklemek kavramı tam karşılamıyor Kavramı semantik bir tahlile tabi tutan Japon alimi Toshihiko İzutsu, bu kavram için “Sorumluluk bilinci” karşılığını öneriyordu Benzer anlamı daha sonra Fazlur Rahman da önerecekti Ne ki bu anlam Türkiye'de merhum Muhammed Esed'le yaygınlık kazandığı için hep ona mal edildi
Merhum İzutsu, işin hakkını vererek yaptığı semantik tahliller sonucu tam isabet kaydetmişti Takva, gerçekten de “sorumluluk bilinci” anl----- kullanılıyordu
Neye karşı sorumluluk bilinci?
Tüm varlığa Sorumluluğun en büyüğü varlığın zirvesi Allah'a karşı duyulan sorumluluk bilinciydi Kur'an kavramı asıl bu anlamda kullanıyordu Zira insan sorumluluk ahlakıyla hareket edecekse, bu ahlakın aşkın bir referansı olmalıydı Bu da Allah idi Diğer tüm varlıklara karşı duyulan sorumluluk, temelde Allah'a karşı duyulan sorumluluğun uzantısıydı
İnsan, bizzat var oluşu dâhil, sahip olduğu her şeyi Allah'a borçlu olarak doğar Zaten “borç” anlamındaki “deyn”den türetilen din ve dindarlık da borçluluk bilincinden başkası değildir Allah'a borçlu olmanın bilincine varmanın sonucu, O'na bu borcu ödemek değildir Zira bu mümkün değildir Zaten O da kullarından bunu beklememektedir Beklediği “emanete sadakat”tir Emanete sadakat ise, sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi gerekli kılar
Bakara suresinin girişindeki “Kaynağı hakkında hiçbir şüpheye mahal bulunmayan bu kitap muttakiler için bir hidayettir” ayeti, takvanın hidayetin temelinde yer aldığını gösterir Yani, hidayet takvayı değil, takva hidayeti getirir
Biliyorum soracaksınız; hidayetten önceki takva da ne ola ki? O ahlaktır; “sorumluluk ahlakı” Tıpkı “sen bundan önce kitap nedir iman nedir bilmezdin” denilen HzPeygamber'e “sen muhteşem bir ahlaka sahipsin” denilmesi gibi İbadet, iman, teslimiyet hep hidayetten sonraki kavramlar Ama takva hidayetten öncesini de kapsıyor Yani sorumluluk kişiyi iman dairesine yaklaştırırken, sorumsuzluk kişiyi o daireden çıkarabiliyor İşte bunun için iyi olmak yetmiyor Eğer aktif iyi değilse, iyi olmanın sorumluluğunu kuşanmamış demektir Mİ

 

sumeyye
Mon 31 May 2010, 12:52 pm GMT +0200
Doğrudur: Pasif iyi aktif kötünün teşvikçisidir Bu da şu demektir: Pasif iyilerin varlığından iyilikten daha çok kötülük kazançlı çıkmaktadır Yani pasif iyiler, istemeden de olsa, aktif kötülerin teşvik primi olmaktadırlar Sonuçta pasif iyinin varlığı iyiliği çoğaltacağı yerde, dolaylı yoldan kötülüğü çoğaltmaktadır Bunu önlemenin en iyi yolu pasif iyiyi aktif iyi haline getirmektir

Soru şu: Peki, pasif iyiyi aktif iyi haline getirmenin yolu nedir?

Cevap kısa: Sorumluluk ahlakı

Buradan şu sonuç çıkmakta: İyilerin pasifliği, sorumluluk bilincinin yetersizliğinden veya yokluğundan kaynaklanmaktadır Bu da bir tür sorumsuzluktur Demek ki pasif iyiyi “sorumsuz iyi” olarak da niteleyebiliriz İyi birinden bahsedildiğinde “İyi, ama iyiliği kendine” demekle, “İyi, ama sorumsuz” demek aynı kapıya çıkmaktadır

İnsan sorumlulukla doğar Pavlusyen Hıristiyanlık'ta, sorumluluğun yerini “orijinal günah” almıştır Bu da “hasbi ahlak”ın yerini “hesaplı ahlak”ın almasına neden olmuştur Bu, sömürgecilik, soykırım, asimilasyon, ötekini şeytanlaştırma gibi kötülüklerin neden Batı'da ortaya çıktığını açıklayabilir

İnsanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan İslam, insanlığın son çevriminde Kur'an vahyinde tezahür etmiştir Kur'an vahyinin en temel kavramlarından biri de “takva”dır

Takva'nın tam olarak ne demeye geldiğini anlamak için, ilahi vahyin kullandığı dilin kavramlarına ne muamele yaptığını bilmek lazım

Kur'an vahyi, kendini ifşa ettiği Arap dilinin kelime ve kavramları üzerinde üç tür tasarrufta bulunmuştur Birincisi, kelimeyi mevcut anlamından tamamen soyutlayarak onun içini yeniden doldurmuştur Bu türden tasarruf yaptığı kelimeleri genellikle kavramlaştırmıştırİkincisi, kelimeyi mütedavel anlamından tamamen koparmadan onun anlamını daraltmış veya genişletmiştir Üçüncüsü, kelimeyi aynen kullanmıştır Bu üçüncü türe genellikle kavramlaşmamış olan sıradan kelimeler girmektedirler

Takva, vahyin birinci türden tasarrufta bulunduğu kelimeler arasına girmektedir

Takva, Muhammedi davet öncesinde “maddi” bir nitelik arzetmektedir Erdemlerle alakalı bir bağlamda kullanılmamaktadır Hatta lafzi anlamda kullanıldığı bir rivayete rastlamaktayız Sözün sahibi sahabi, savaşlarda Rasulullah'ın ardına sığınarak korunduklarını ifade sadedinde “İttekayna bi-rasulillah” demektedir

Kur'an vahyinin inşa ettiği dünyada takva kavramının işgal ettiği merkezi yeri cahiliyye döneminde “muruet” (mürüvvet) kavramı işgal ediyordu Takva'ya “kişinin korktuğundan korunması” anlamı yüklemek kavramı tam karşılamıyor Kavramı semantik bir tahlile tabi tutan Japon alimi Toshihiko İzutsu, bu kavram için “Sorumluluk bilinci” karşılığını öneriyordu Benzer anlamı daha sonra Fazlur Rahman da önerecekti Ne ki bu anlam Türkiye'de merhum Muhammed Esed'le yaygınlık kazandığı için hep ona mal edildi

Merhum İzutsu, işin hakkını vererek yaptığı semantik tahliller sonucu tam isabet kaydetmişti Takva, gerçekten de “sorumluluk bilinci” anl----- kullanılıyordu

Neye karşı sorumluluk bilinci?

Tüm varlığa Sorumluluğun en büyüğü varlığın zirvesi Allah'a karşı duyulan sorumluluk bilinciydi Kur'an kavramı asıl bu anlamda kullanıyorduZira insan sorumluluk ahlakıyla hareket edecekse, bu ahlakın aşkın bir referansı olmalıydı Bu da Allah idi Diğer tüm varlıklara karşı duyulan sorumluluk, temelde Allah'a karşı duyulan sorumluluğun uzantısıydı

İnsan, bizzat var oluşu dâhil, sahip olduğu her şeyi Allah'a borçlu olarak doğar Zaten “borç” anlamındaki “deyn”den türetilen din ve dindarlık da borçluluk bilincinden başkası değildir Allah'a borçlu olmanın bilincine varmanın sonucu, O'na bu borcu ödemek değildir Zira bu mümkün değildir Zaten O da kullarından bunu beklememektedir Beklediği “emanete sadakat”tir Emanete sadakat ise, sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi gerekli kılar

Bakara suresinin girişindeki “Kaynağı hakkında hiçbir şüpheye mahal bulunmayan bu kitap muttakiler için bir hidayettir” ayeti, takvanın hidayetin temelinde yer aldığını gösterir Yani, hidayet takvayı değil, takva hidayeti getirir

Biliyorum soracaksınız; hidayetten önceki takva da ne ola ki?

O ahlaktır; “sorumluluk ahlakı” Tıpkı “sen bundan önce kitap nedir iman nedir bilmezdin” denilen Hz Peygamber'e “sen muhteşem bir ahlaka sahipsin” denilmesi gibi İbadet, iman, teslimiyet hep hidayetten sonraki kavramlar Ama takva hidayetten öncesini de kapsıyor Yani sorumluluk kişiyi iman dairesine yaklaştırırken, sorumsuzluk kişiyi o daireden çıkarabiliyor

İşte bunun için iyi olmak yetmiyor Eğer aktif iyi değilse, iyi olmanın sorumluluğunu kuşanmamış demektir

sami hocaoglu

Eslemnur
Mon 31 May 2010, 11:37 pm GMT +0200
Rabbim sorumluluk duygusuna sahıp "Takva yaşayabılen" kullarından eylesın inşaallah bizleri...