seymanur K
Fri 29 July 2011, 03:20 pm GMT +0200
Akletmeye Davet
Birkaç müminin kendi aralarında konuşup, kararlaştırdıkları eylemden Resulûl-lah'ın haberi yoktu. Diğer müminlerin de haberi yoktu. O bazı müminlerin, Resu-lüllah'ın haberi olmadan müşrik liderlere karşı Kur'an okuma kararını almalarında, kitlesel davet emrinin kendilerini de kapsayacak şekilde genel bir emir olduğunu düşünmeleri etkili olmuştu. Kabe'nin hemen yanında, çevredeki herkesin duyabileceği bir şekilde Kur'an okumanın bir davet tarzı olduğunu düşünmüşlerdi.
Abdullah b. Mes'ud, arkadaşlarıyla verdikleri karar gereği ertesi gün sabah erkenden Kabe'nin yanma gitti ve beklemeye başladı. Mekke'nin liderleri başta olmak üzere, birçok kişinin katıldığı geleneksel sohbet toplantılarından birisinin başladığı bir anda, Abdullah b. Mes'ud olanca sesiyle Rahman sûresini okumaya başladı:
Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla.
Merhameti çok olan Allah, İnsana Kur'an'i öğretti, insanı yarattı. İnsana düşünmeyi ve konuşmayı öğretti. Güneş ve Ay, O'nun emri gereği, belli bir hesaba göre yörüngelerinde akıp giderler. Yıldızlar ve bitkiler Allah'a tam bir teslimiyet içerisindedirler; O'na itaat ederler. Göğü yükselten, her şey için ölçüyü koyan O'dur. Ey insanlar! Tüm bunların karşısından ölçü tanımazlık edip, dengeyi bozmayın! Yaptığınız her şeyi adaletle tartın ve hiçbir ölçüyü eksik tutmayın. Allah yeryüzünü bütün canlılar için genişletip yaydı; üzerinde meyveler, salkım meyveli hurma ağaçları, yapraklı ve kabuklu taneler, hoş kokulu bitkiler yarattı. O halde Rabb'inizin bunca nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? O Allah ki, insanı ateşte pişmiş kupkuru bir çamurdan yarattı. Cinleri de dumansız, saf alevden yarattı. O halde Rabb'inizin bunca nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Allah, mevsimlere göre yer değiştiren, doğu noktalarının da batı noktalarının da Rabbidir. O halde Rabb'inizin bunca nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Allah, suyu acı ve tatlı iki denizi, birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Fakat aralarına bir engel koymuştur; birbirlerine karışmazlar. O halde Rabb'inizin bunca nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Tatlı ve tuzlu suyu olan bu iki denizden de, inci ve mercanlar çıkar. O halde Rabb'inizin bunca nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Denizlerde dağlar gibi yüzüp giden kocaman gemiler de, O'nun kanun ve emriyle yüzmektedirler. O halde Rabb'inizin bunca nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Her şey yok olmaya mahkûmdur. Ancak büyüklük, ihtiyaçsızlık ve ikram sahibi olan Allah, daima baki kalacaktır. O halde Rabb'inizin bunca nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'na el açar ve O'ndan ister. O, her an ayrı bir işi yaratmakta ve devam ettirmektedir. O halde Rabb'inizin bunca nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Ey erkek ve kadın toplulukları, kıyamet gününde sizinle meşgul olup gerekeni yapacağız. O halde Rabb'inizin bunca nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Ey insanlar ve cinler topluluğu! Ölümden ve Allah'ın azabından kurtulmak için, göklerin ve yeryüzünün çevresini aşıp gitmeye gücünüz yeterse, geçip kaçın bakalım. Ama geçip kaçamazsınız, O sizi her yönden kuşatmıştır, O'nun hükmünden kurtulamazsınız, böyle bir güç ve kuvvet size verilmemiştir. O halde Rabb'inizin bunca nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? [95]
ilk anda ne olup bittiğini anlayamayan müşrik liderler, duydukları karşısında donup kaldılar. Şaşkınlıklarını üzerlerinden atınca, 'Bu Muhammed'in bildirdiği şeyleri okuyor' diyerek aralarında konuşmaya 'İşte korktuğumuz başımıza geldi' diyerek öfkelerini açığa vurmaya başladılar. Öfkeden gözleri döndü. Çıldırmış gibiydiler. Bu cesarete şaşıyor, yapılan işi kendilerine karşı girişilmiş büyük bir cüretkârlık olarak değerlendiriyorlardı. Onlar şaşkın ve kızgın bir halde olup-biteni anlamaya çalışırlarken, Abdullah b. Mes'ud Rahman sûresini okumaya devam etti. Müşrik liderler bir süre ne yapacaklarına karar veremediler. İlk şaşkınlığı üzerlerinden atınca, hep birden yerlerinden kalkıp Abdullah'ın üzerine yürüdüler. Bütün güçleriyle vurmaya ve onu susturmaya çalıştılar. Abdullah yediği dayaktan kanlar içerisinde kaldı. Her tarafından kan akıyordu. Kendisine adanmış adakların kanı nedeniyle "kana bulanmış put' gibiydi. Bu halde arkadaşlarının yanma döndü. Arkadaşları biraz korkmuş, ama daha çok da üzülmüşlerdi. Abdullah'ın görünüşü gerçekten çok kötüydü. Fakat yüzünde hiçbir şekilde korkmuş veya yaptığından pişmanlık duymuş birisinin hali yoktu. Abdullah'ın kanlar içerisindeki haline üzülen arkadaşları, onun şu sözlerini duyunca şaşırdılar: ıAllah düşmanlarının bu kadar güçsüz ve hakir olduğunu bu günkü kadar hiç anlamamıştım, isterseniz aynı şeyi yarın da yaparım'. Abdullah dayak yemiş ve bütün vücudu kanlar içinde kalmıştı, ama bir gerçeği de fark etmişti: Müşrikler yanlış tarafta olmanın, bâtıla mensup olmanın acziyetini yaşıyorlardı. Yanlışın, haksızlığın, bâtılın tarafında oldukları için de gerçeği ancak kaba kuvvetle susturmaya çalışıyorlardı. Saldırganlıkları, öfkeleri tamamıyla zavallılıklarının, acziyetlerinin sonucuydu.
[95] Rahman: 55:1