- Akıntıya karşı sivil şiir

Adsense kodları


Akıntıya karşı sivil şiir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 7 July 2012, 04:38 pm GMT +0200
Akıntıya karşı sivil şiir
Ahmet MURAT • 59. Sayı / DOSYA YAZILARI


Şiir, başka birçok şeyin yanında dilsel bir muhalefeti de temsil eder. Carî dilin sınırlarına meydan okumak, carî dilin sınırlarını belirlediği carî akla meydan okumakla eşdeğerdedir. Carî akıl ise mevcut “sistem”in işleyişini hem düzenleyen hem de bu işleyişin ardındaki irrasyonelliği gizleyen bir araçtır. Şiir, yaptığı dilsel hamle ile hâlihazırdaki gidişata örtük ya da açık, bazen de şairin farkında olmadığı ya da ileri yaşlarında farkına daha net varacağı bir muhalefeti üstlenir. Bunun dışında şairin, bir ideolojik örgütlenme olarak “sistem”le sorunları da olabilir ki yine Türk şiiri bunun yetkin ve aşikâr örnekleriyle doludur. Sol, sağ ya da İslamcı şairlerin şiirlerinde bu itirazların izlerini sürmek zor değildir. Bununla birlikte, son zamanlarda basında, sokakta daha sık kullanılan sivil(lik) terimini, bir tür muhalefeti temsil için epeyce erken bir dönemde kullanan ve gerek kullanımıyla ve gerekse sonradan niyetini açan yazılarıyla edebiyatta bu terimi temellük eden Ece Ayhan olmuştur. Artık bugün “sivil şiir”, “sivil şair” tamlamalarını Ece Ayhan’ı hatırlamadan kullanmak imkânsızdır.

Ece Ayhan “sivil şiir” derken kendi şiiri başta olmak üzere öncelikle İkinci Yeni Şiiri’ni kastetmişti. İlk kez 1966’da romancı, sinemacı Pasolini tarafından kullanıldığını söylediği sivil şiir tabirinin İkinci Yeni Şiiri’ni bihakkın ifade ettiğini söylemişti. Bu şiirin kurucuları olarak kendisi dışında Sezai Karakoç’u ve Cemal Süreya’yı sayan Ece Ayhan, bu üç ismin aralarındaki benzerlikleri sivil şiir ifadesinin muhtevasını etlendirirken kullanır: Bu şiir halk çocuklarının, parasız yatılıların yani talihli Cumhuriyet elitlerinin değil taşradan gelenlerin şiiridir. Kendi şiiri diğer İkinci Yeniciler’den anlam ve dile uyguladığı şiddetin biçimiyle kısmen ayrılacak ama özellikle tarihe bakışı, marjinallerin tarihyazımına soyunması, argoyu kullanımı, yaygın ahlâkı tartışması açılarından epeyce farklılaşacaktır. Ama yine de o, İkinci Yeni’yi bir bütün olarak ele alacak, kendisini de haklı olarak akımın merkezinde bir yere yerleştirecektir.

Ece Ayhan’ın sivil şiir tabiriyle kastettiğini anlamak için onun sivillik, Cumhuriyet, Ankara, asker, tarih gibi iktidarla ilişkili unsurlara bakışını özetlemek gerekir. Kendi kelimeleriyle, yerinin başıbozukların (Osmanlı’da, sivil savaşçılara başıbozuk denirdi), yersiz yurtsuzların, parklarda barınanların, sokaklarda yaşayanların, orta ikiden ayrılanların, müştemilatta oturanların, berduşların “kısacası tarih dışına düşürülen lumpenlerin” yanı olduğunu söyler. Askerle, askerî düzenle didişir: “Gerçekte yeniçeri ocağı kapatılmamıştır” der. “Esas duruş yalnız kent değiştirdi o kadar.” Çarpıcı bir biçimde, daha Attila İlhan son dönemindeki ideolojik vurgularına ulaşmadan epeyce önce, onu yarı askerî şair olarak niteler: “Ve de kesinlikle ‘Sivil Şair’ falan değil [Attila İlhan]. Belki kendisine yarı-askerî şair denebilir.” Yine Cemal Süreya’nın, Attila İlhan’dan taşıdığı etkilere değindiği bir yerde Süreya’ya, çok çarpıcı bir buluşla “CHP ödülü almamış Attila İlhan” der. Böylece bugün için epeyce alışıldık ve sıradan gelen CHP-ordu eşleştirmesini Attila İlhan üzerinden ve erkenden yapmış olur.

Ece Ayhan’ın özellikle son dönem yazılarında, bir siviller, marjinaller, uç-beyleri envanteri çıkarma merakı dikkat çeker. Hemen her yazıda, notta ya da değinide birkaç isim sıralayıverir. Bu isim bazen Nilgün Marmara gibi Boğaziçili ve eğitimli elit sınıfa mensup ama müntehir bir kadın şairdir, bazen Hurufilikten mahkûm ve maktul Nesimi ya da ilk pozitivistimiz ve yine bir başka müntehir olan Beşir Fuad’dır. Ama bu listelemelerde en sık yinelenen isimler İdris Küçükömer, İsmail Beşikçi, Şerif Mardin olacaktır. Bu isimlerden ilki, Türkiye’deki yaygın sağ-sol sınıflandırmalarını kökünden sarsmış, Türkiye’deki solu sağ, sağı da sol olarak adlandırmış bir düşünür; ikincisi, Sosyalist Kürtçülük’ün sosyologlarından biri; üçüncüsü ise Cumhuriyet’in bilim dışına ittiği bazı konuları ve kesimleri bilimin konusu etmiş bir bilim adamıdır. Bu üç ismin de şöyle ya da böyle Kemalist elitlerce mahkûm edildiği de bir gerçektir. Bu ve diğer edebiyat-dışı isimlere çektiği dikkat, onun şiirinin şiirden değil tarihten, sosyolojiden, siyaset biliminden hareket eden ve beslenen bir şiir olduğunu bize her seferinde hatırlatır. Yine önemlerine dikkat çekmek için seçtiği romancılar da, Metin Kaçan, Vivet Kanetti, Latife Tekin, Yusuf Atılgan gibi yerleşik edebi ve dilsel alışkanlıklarla geçinemeyenlerden olacaktır.

Ece Ayhan en genel ve sosyolojik anlamda solcu bir şairdir. Ama Anadolu-Osmanlı tecrübesini dikkate alması, CHP solculuğunu eleştirmesi; Cumhuriyetin aydınlanmacı, modernist programını tartışması (mesela Meçhul Öğrenci Anıtı şiiri); Kemalist elitizmin halktan kopukluğuna yaptığı ısrarlı vurgu (mesela Yalınayak Şiirdir şiiri) onu Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatı içindeki anaakım yönelimden ayırır. Ece Ayhan’ın sivillik vurgusunu özellikle 12 Eylül sonrasında sürdürmesine ve hatta belirginleştirmesine rağmen, onun Türk Solu’nun zihinsel alışkanlıklarıyla örtüşen bir sanatçı olmaması da ayrıca düşündürücüdür.