sümeyra
Sun 22 January 2012, 10:00 am GMT +0200
Akıl Nedir?
2 — Akıl: Akıl ile ilk bakışta hasıl olan bügi zarurî bilgidir. Bir şeyin tamamının, parçasından büyük olduğunu bilmek gibi. İstidlâlen sabit olan ilim ise, Iktisabîdir.
Akıl, insanı öteki canlı varlıklardan ayıran özelliklerin en önemlilerinden birisidir. Aklın mahiyetini bilemeyiz. Ancak, onun yaşayışımızdaki tesirlerini bilebiliriz. Bu bakımdan, aklın tarifi konusunda ihtilâflar vardır:
Filozoflara göre, «akıl latif bir cevherdir. Bilgilerimizin doğru veya yanlış clduklan, bu cevherle ayirdedilir.» Fakat, bu tarif doğru değildir. Çünkü; eğer akıl cevher olsa idi, onun kendi başına ve aklın sahibi olan insan mevcut olmadan da, var olması gerekirdi. Böylece bir durum ise, batıldır.
Bazıları da; «Aklın mânâsı ilimdir. Aralarında fark yoktur. Meselâ;'' şu şey biliniyor'' demekle,
''şu şey akla uygundur'' demek aynıdır» demişlerdir.
Hakikatte, bu fikir de yanlıştır. Zira Allah (C.C.), ilim ile vasıflanabilir, ama Allah'a akıl sıfatı verilemez. Yani, Allah'a, âlim denilebilir; fakat âkil denilemez. Bazı kereler aklın ilim mânâsında kullanılması umuma teşmil edilemez.
Bazı alimler de, aklı şöyle tarif etmişlerdir:
«Akıl, insanda bulunması gerekli olan bir kuvvettir, însan bu kudretle eşyayı idrak eder. Kendisinde bu kuvvet mevcut olduğu için de, dinin emir ve yasaklarını yerine getirmek, insan üzerine bir vazife olur.»
Şeyh Pezdevî, îmam Bakıllanî, Şemsü'1-Eim-mc ve bilumum Eş'arî âlimlerinin, akıl hakkındaki görüşleri İse şudur:
Akıl bir nurdur. Bu nur İle, hakikate varmanın yolu, din ve dünya meseleleri aydınlığa kavuşur. Göz, nasıl, görülen şeyleri ışık sayesinde idrak edebiliyorsa; insanın kalbi de, aklın nuru ile idrak eder.
Bir insanda aklın mevcut olup olmadığı, iyi ve kötü olan şeylerden birini seçmesi ile belli olur. Şöyle ki: İnsan neticesi iyi olacak bir işi yapar; sonu kötüye varacak bir işi de terkeder. Bir işi yapmak veya terketmek ise, iki maksatla olur. . ya hayır, menfaat ve iyi netice elde etmektir; yahut da, hayvanlarda olduğu gibi, herhangi haklı bir sebep yoktur. Akıl ise, hayrı, faydalı olanı ve iyi akıbeti seçer. Buradan çıkaracağımız netice şudur ki; yapılan işin hayır ve iyi netic? üzerine bina edilmiş olması, bu işi yapan kimsede aklın mevcut olduğunu gösterir.
Akıl, insanın yaratılışında bilfiil mevcut değildir. Yeni doğan çocuk, mutlak mânâda akla sahip olmadığı gibi, akıllı hareketlerde de bulunmaz. Nitekim şu âyet-i kerime bu hükmü doğrulamaktadır:
«Allah, sizi analarınızın karnından, kendiniz hiç bir şey bilmiyorken çıkardı. Size şükredesiniz diye kulaklar, gözler, gönüller verdi. Tâ ki şükredesiniz.»[23]
Fakat, çocukta aklın mevcudiyetine istidat vardır. Bu istidada «lîilkııvve akıl», veya «tabiî akıl» denir. Akıl insanda azar azar ve yavaş yavaş ortaya çıkarak mükemmel hale gelir. Buna da «müstefâd», yani «kâmil akıl» adı verilir. İnsandaki akıl, kemal derecesin çıkmazdan evvel, eksiktir. Nitekim, çocuklardaki akıl böyledir. Akıl, zamanla gelişir ve meydana çıkar. Akıl, herkeste eşit seviyede olmayıp, kiminde az, kiminde İse biraz daha fazla olarak yaratılmıştır. Zamanla ge-îiş:n bu aklın bölümlerinin, nasıl ve ne zaman mükemmel hale geldiğini bilebilmek zordur. İnsanoğlunun bilgisi, bunu anlamaya kâfi gelmez. Aklın hakikatini ve kemal derecesini ancak Allah (C.C.) bilir. Cenâb-i Hak, bizim bu husustaki bilgimizi kolaylaştırmak için, akim zahirî sebebi olan bulûğ çağına gelmeyi, aklın mükemmel hale geldiğinin İşareti olarak bildirmiştir. Dinin emir ve yasaklarına uyma mecburiyeti de, âkıl-bâllğ olanlar için konulmuştur. Gerçekten de, aklın gelişmesi bulûğ çağında olmaktadır. Çünkü, nefsin kuvvetleri ve bu arada akıl, insan bünyesinin olgunlaşması ile beraber mükemmel hale gelirler. [24]
2 — Akıl: Akıl ile ilk bakışta hasıl olan bügi zarurî bilgidir. Bir şeyin tamamının, parçasından büyük olduğunu bilmek gibi. İstidlâlen sabit olan ilim ise, Iktisabîdir.
Akıl, insanı öteki canlı varlıklardan ayıran özelliklerin en önemlilerinden birisidir. Aklın mahiyetini bilemeyiz. Ancak, onun yaşayışımızdaki tesirlerini bilebiliriz. Bu bakımdan, aklın tarifi konusunda ihtilâflar vardır:
Filozoflara göre, «akıl latif bir cevherdir. Bilgilerimizin doğru veya yanlış clduklan, bu cevherle ayirdedilir.» Fakat, bu tarif doğru değildir. Çünkü; eğer akıl cevher olsa idi, onun kendi başına ve aklın sahibi olan insan mevcut olmadan da, var olması gerekirdi. Böylece bir durum ise, batıldır.
Bazıları da; «Aklın mânâsı ilimdir. Aralarında fark yoktur. Meselâ;'' şu şey biliniyor'' demekle,
''şu şey akla uygundur'' demek aynıdır» demişlerdir.
Hakikatte, bu fikir de yanlıştır. Zira Allah (C.C.), ilim ile vasıflanabilir, ama Allah'a akıl sıfatı verilemez. Yani, Allah'a, âlim denilebilir; fakat âkil denilemez. Bazı kereler aklın ilim mânâsında kullanılması umuma teşmil edilemez.
Bazı alimler de, aklı şöyle tarif etmişlerdir:
«Akıl, insanda bulunması gerekli olan bir kuvvettir, însan bu kudretle eşyayı idrak eder. Kendisinde bu kuvvet mevcut olduğu için de, dinin emir ve yasaklarını yerine getirmek, insan üzerine bir vazife olur.»
Şeyh Pezdevî, îmam Bakıllanî, Şemsü'1-Eim-mc ve bilumum Eş'arî âlimlerinin, akıl hakkındaki görüşleri İse şudur:
Akıl bir nurdur. Bu nur İle, hakikate varmanın yolu, din ve dünya meseleleri aydınlığa kavuşur. Göz, nasıl, görülen şeyleri ışık sayesinde idrak edebiliyorsa; insanın kalbi de, aklın nuru ile idrak eder.
Bir insanda aklın mevcut olup olmadığı, iyi ve kötü olan şeylerden birini seçmesi ile belli olur. Şöyle ki: İnsan neticesi iyi olacak bir işi yapar; sonu kötüye varacak bir işi de terkeder. Bir işi yapmak veya terketmek ise, iki maksatla olur. . ya hayır, menfaat ve iyi netice elde etmektir; yahut da, hayvanlarda olduğu gibi, herhangi haklı bir sebep yoktur. Akıl ise, hayrı, faydalı olanı ve iyi akıbeti seçer. Buradan çıkaracağımız netice şudur ki; yapılan işin hayır ve iyi netic? üzerine bina edilmiş olması, bu işi yapan kimsede aklın mevcut olduğunu gösterir.
Akıl, insanın yaratılışında bilfiil mevcut değildir. Yeni doğan çocuk, mutlak mânâda akla sahip olmadığı gibi, akıllı hareketlerde de bulunmaz. Nitekim şu âyet-i kerime bu hükmü doğrulamaktadır:
«Allah, sizi analarınızın karnından, kendiniz hiç bir şey bilmiyorken çıkardı. Size şükredesiniz diye kulaklar, gözler, gönüller verdi. Tâ ki şükredesiniz.»[23]
Fakat, çocukta aklın mevcudiyetine istidat vardır. Bu istidada «lîilkııvve akıl», veya «tabiî akıl» denir. Akıl insanda azar azar ve yavaş yavaş ortaya çıkarak mükemmel hale gelir. Buna da «müstefâd», yani «kâmil akıl» adı verilir. İnsandaki akıl, kemal derecesin çıkmazdan evvel, eksiktir. Nitekim, çocuklardaki akıl böyledir. Akıl, zamanla gelişir ve meydana çıkar. Akıl, herkeste eşit seviyede olmayıp, kiminde az, kiminde İse biraz daha fazla olarak yaratılmıştır. Zamanla ge-îiş:n bu aklın bölümlerinin, nasıl ve ne zaman mükemmel hale geldiğini bilebilmek zordur. İnsanoğlunun bilgisi, bunu anlamaya kâfi gelmez. Aklın hakikatini ve kemal derecesini ancak Allah (C.C.) bilir. Cenâb-i Hak, bizim bu husustaki bilgimizi kolaylaştırmak için, akim zahirî sebebi olan bulûğ çağına gelmeyi, aklın mükemmel hale geldiğinin İşareti olarak bildirmiştir. Dinin emir ve yasaklarına uyma mecburiyeti de, âkıl-bâllğ olanlar için konulmuştur. Gerçekten de, aklın gelişmesi bulûğ çağında olmaktadır. Çünkü, nefsin kuvvetleri ve bu arada akıl, insan bünyesinin olgunlaşması ile beraber mükemmel hale gelirler. [24]