- Akıl, His ve Hayat

Adsense kodları


Akıl, His ve Hayat

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
rabia
Fri 12 March 2010, 03:49 pm GMT +0200
Akıl, His ve Hayat

Çoğumuz, bizi bütün varlıklardan ayıran en mühim vasıtamızın, akıl ve düşüncemiz olduğuna inanırız. Davranışlarımızın çoğunda fikirlerimizin hislerimize nasıl alet olduğunun farkına bile varamayız. Öyle ki; çoğu zaman bu hisler, akıl karşısında kendini haklı gösterecek en ufak bir gerekçeye bile sahip değildir. Topyekûn hislerimize köle olup, boyunduruğundan kurtulamıyoruz. Aklı muhatap edinerek devamlı ikazlarda bulunan dinin ve ilmin mükerrer davetlerine rağmen, hayat yolculuğumuz duyguların gösterdiği istikamette akıp gitmektedir. Tıbbın zararlı hükmünü verip yasak ettiği müskiratı, basit bir heves uğruna istimal etmeden tutun da, aklın ve akl-ı selimin hoş görmediği bir işi yapmaya kadar. Yine neticenin aleyhine tahakkuk edeceğini bildiği halde, fenalık hislerinin kurbanı olarak bir işi yapmaktan, dinin bütün emir ve yasaklarının, hakikate ve maslahata uygun olduğuna inanıp yapmamaya kadar. Misal mi istersiniz? Sigaranın zararını kabul etmeyecek kimse bulunamayacağı halde, içmeyen kaç kişi vardır. Tiryaki olduklarını söyleyenlerin, ilk defa buna alışmak için kendilerini zorlamaları hangi mazerete sığar? Amerikan halkı bir zamanlar içkinin kanunen yasaklanmasını istediği halde, bu yasağa riayet etmemeleri yüzünden kanun kabil-i tatbik olamamıştır. Bunlar gibi zararı üzerinde ilim, akıl ve dinin ittifak ettiği nice alışkanlıkların yayılma sebepleri, çok basit hislere dayanır. Öfkeli veya aşırı istek halinin mevcut olduğu zamanlarda, sonunun pişmanlık olduğunu bile bile verilen kararlar hislere mağlup olmanın ifadesidir.

Bununla beraber davranışlarımızda hislerin rolü hep menü şekilde tezahür etmez. En az onlar kadar müspet yönleri de vardır.

Aklın gösterdiği yolda yürüyebilmek için, uzun olan aşk ve heyecan da bir histir. Doğruyu bilmek, onu yapmak demek değildir. Onu sevmek de lazımdır. Keza kötüyü bilmek, ondan sakınmak demek değildir. Nefret etmek de gereklidir. Büyük ideallerimiz uğruna her meşakkati göze aldırarak, muvaffakiyetimizi sağlayan moral kuvveti de bir histir. Yaşama mukavemetimizi artıran veya yok eden iyimserlik ve karamsarlık da, sık sık tesirin’ de kaldığımız hislerimizdir.

Zekanın nüfuz edemediği bir takım hakikatlerin içerisine sızarak, ondaki esrarı keşfeden duygularımız vardır. Akıl, henüz tahakkuk etmemiş bir hadisenin farkına varamadığı halde, altıncı his dediğimiz sezgi sayesinde, zamanı da aşarak bazı şeyleri keşfedebiliriz. Zekâ, belli prensiplere ve vukuata göre işlerken hiçbir prensibi olmayan ve henüz vukua gelmemiş şeyleri bunlarla biliriz. Yine aklın yol bulamadığı zaman, latife-i Rabbani dediğimiz hisle, Rabbani hakikatlere vasıl oluruz. Tamamen hissi olan estetik zevklerimiz, zekâyı emrine alıp hedef göstererek, büyük sanat eserlerinin sahibi de olabiliriz.

Akıl ve duygularımızın başka yönden birbirlerine tesir ettikleri de çok vakidir. Nice şeyler vardır ki, kendisinden nefret ettiğimiz halde, sevmemiz gerektiğine inandıktan sonra sevebiliriz. Öyleleri de vardır ki, sadece sevdiğimiz veya nefret ettiğimiz için, sevgi veya nefretimizi haklı gösterecek sebepler gösteririz.

Hislerimizin nasıl meydana geldiği de ayrı bir mevzudur. Onu, sadece vücudumuzun maddi yapısını teşkil eden parçacıkların mekanik münasebetlerine bağlamak hiç tatminkâr değildir. Maddeye, maddi olmayan fonksiyonlar izletmektir. Bütün ruhi unsurlarımız gibi, onun madde ile sıkı münasebetleri olmasına rağmen, maddi olmadığı muhakkaktır. İnsan vücudu bünyesinde maddi olmayan bir unsurun (ruhun) mevcudiyeti kabul edildikten sonra, bunların da ruha bağlı fonksiyonlar olduğu kabul edilerek, mesele kısmen izah edilmiş sayı- lır. Bu tezahürlerde maddi uzuvların rolü ise, sadece vasıta olmaktan ibaret kalır.

Menşe ve mahiyeti ne olursa olsun, bütün hayatımız akıl ve his beraberliği içerisinde gelişmektedir. Onun her safhasında cereyan eden bu beraberliği bozmak mümkün değildir. Zekadan tecrit edilmiş hissi hayat abes, hislerin müdahalesinden uzaklaştırılmış bir akli hayat da kuru ve zevksizdir. Demek ki gerçek hayatın yaşanması ne yalnız hislerle, ne de yalnız akılla mümkündür. Hakikati kavramada fikrin doğruluğu kadar, duygu-düşünce beraberliği de mühimdir. Bunların hayatımızdaki yerini idrak ettiğimiz nispette, ne büyük birer nimet olduklarını anlayabiliriz. Bu büyük nimetlerin şükrü de, ancak bu sayede ifa edilebilir.

Yarabbi! Senin istediğin hayatı yaşayabilmemiz için, bizim fikrimize istikamet hislerimize de sıhhat bahşeyle.

Bekir DÜNDAR