saniyenur
Thu 26 July 2012, 11:39 am GMT +0200
Aile'ye Karşı Sorumluluk
Rasûlullah; "Allah bana mütevâzi olmanızı, birbirinize karşı öğünmemenizi ve zulmetmemenizi vahyetti" buyurmuştur (Müslim).
İyi işlerin her çeşidi evde başlar. Bundan dolayı Allahu Teâlâ, Rasûle Hakk'a davete ailesinden ve yakınlarından başlamasını buyurmuştur. "(Önce) en yakın akrabanı uyar."
(26: 214). Allah'ın dini ile ilgili meselelerde Hz. Peygamber'in şahsı için bir iltimas veya kayırma söz konusu değildi ve bu sebeple Hz. Peygamber'in ailesine veya en yakın akrabalarına da bir iltimas yapılması söz konusu olamazdı. Bu hususta herkese kazandıklarına göre hükmedilecek, hiç kimseye ataları veya bir başkasıyla olan yakınlığından dolayı ayrıcalık tanınmayacaktır. Kötü amellerden ve günahlardan hesaba çekiliş ve cezalandırılma herkes için aynı olacaktır; Hz. Peygamber'in en yakınları bile bundan müstesna değildirler. Dolayısıyla sırf yakınlarından olmakla cezadan kurtul anlayacaklarından, Hz. Peygamber'e, Hakka iman edip salih amellerde bulunmaları için yakınlarını uyarması emredilmiştir.
Hesap Günü herkes kendi yaptıkları ile baş-başa kalacak, en yakınları ve atalarından hiçbirinin yardımı sözkonusu olmayacaktır. Tarihî delillerle sabittir ki, bu ayetin inmesinden sonra Hz. Peygamber ilk önce dedesinin oğullarına ve kızlarına tebliğde bulunmuştur. Onlara tek tek isimleriyle seslenerek; "Ey Abdulmuttalib Oğulları, ey Abbas, ey Rasûlullah'm halası Safiye, ey Muhammed'in kızı Fatıma! »izleri sakınmaya ve kendinizi cehennem ateşinin azabından korunmaya davet ediyorum. Ben sizi Allah'ın azabından koruyamam, fakat benim malımdan dilediğinizi isteyebilirsiniz!" buyurmuştur. Sonra, gelen bir felâketten halkı uyarmak için Arabistan'da âdet olduğu Üzere, Safa tepesine çıkarak bağırdı: "Ey Kureyş halkı, ey Ka'b Oğulları, ey Mürre Oğullan, ey Kusay Oğulları, ey Abd-i Menaf Oğullan, ey Abd-i Şems Oğulları, ey Hâşim Oğullan..." ve bu şekilde Kureyş'in bütün kabilelerini isimleriyle çağırdı. Herkes toplanınca şöyle dedi: "Ey Kureyş! Eğer, şu dağın arkasında bir düşman topluluğu var, size saldıracak desem bana inanır mısınız?" Geçmişte kendisinden hiç yalan duymadıklarını belirterek bir ağızdan "Evet!" dediler. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem: "Öyleyse biliniz ki, ben şiddetli azâb ile uyarmakla emrolunan Allah'ın elçisiyim. Kendinizi O'nun azabından koruyun. O'na karşı çıkarsanız size hiçbir yardımım olmaz. Kıyamet gününde yalnızca muttakiler bana yakın olacaktır. Sakının ki, başkalan salih amellerle gelirken, siz başlarınızın üzerinde günah yüküyle gelme-yesiniz. Sonra beni yardıma çağırırsınız da, ben sizden yüz çevirmek zorunda kalırım. Şüphesiz burada, dünyada size kan bağıyla sıhriyetim var ve iyi bir yakınlığın gerektirdiği şekilde, size elimden geldiğinde iyi muamelede bulunacağım." buyurdu (Buharı, Müslim, Müsned-i Ahmed, Tirmizi, Neseî ve İbni Cerir).
Konu, sadece yakınlarını uyarmak değildi. Gerçekte, vurgulanan ilke, din konusunda Hz. Peygamber ve yakınlannın diğer insanların mahrum bulunduğu hiçbir özel ayrıcalığa sahip bulunmadıklarıydı. Bir kişi için zararlı olan herkes için zararlıdır. Hz. Peygamber, bu zarardan önce kendini korumakla sorumluydu. Sonra en yakınlarını ve diğer insanlan uyarmakla yükümlüydü. Diğer yandan, bir kişi için iyi ve faydalı olan herkes için iyi ve faydalıdır. Dolayısıyla, Hz. Peygamber bunu önce kendisi benimsemeli ve sonra yakınlarını onu benimsemeye teşvik etmelidir; böylece herkes Hz. Peygamber'in sadece tebliğini diğer insanlara ulaştırmakla kalmayıp bizzat kendisinin samimiyetle uyguladığını göreceklerdir. Hz. Peygamber hayatı boyunca bu ilkeden aynlmamıştır.
Bu genel hesaba çekilme konusu idi. Bunun dışındaki bazı Özel durumlarda, Hz. Muhammed sık sık hanımlarım ve aile fertlerini iyiyi yapmaya, kötüden kaçınmaya teşvik etmiştir.
Ürnmü'l-mü'minîn Ümmü Seleme'den rivayetle Rasûlullah, bir gece uyanarak şöyle buyurdu: "Subhânallah, bu gece ne fitneler nazil oldu! Ne hâzineler açıldı! Hâne halkını (yani hanımlannı) uyandınmz. Dünyada nice giyinik kadınlar vardır ki ahirette çıplaktırlar." (Buhari).
Nefsini antmak ve gönül huzurunu temin için Hz. Peygamber kendisine ve ailesine, açlık ve yoksulluk çekmelerine rağmen, sadaka verilmesini yasaklamıştır. Bir defasında torunu Hüseyin'in çocukluğunda sadaka hurmalarından birini alıp ağzına attığında Hz. Muhammed hemen onu durdurdu ve "Ehl-i Beyt'in sadakadan bir şey yemediğini bilmiyor musun?" buyurdu (Buhari). Ali b. Ebû Tâlib'in; bir gece Rasûlullah'ın kendisine ve Fâtıma'ya ziyaret için geldiğini ve "Siz (teheccüd) namaz(ı) kılmaz mısınız?" diyerek gece namazına teşvik buyurduğunu rivayet etmiştir. (Ali rivayetine devamla demiştir ki:) "Ya Rasûlullah! Hayatımız Allah'ın yed-i kudretindedir, bizi uyandırmak dilerse uyandırır', dedim. Biz böyle cevap verince Rasûlullah geri döndü. Ve bana hiç cevap vermedi. Yalnız yüzünü bizden çevirirken Rasûlullah'm (mübarek elini) dizine vurarak; 'Umumiyetle insanlar, ne de çok cidalci oluyor' (18:54) buyurduğunu işittim." (Buhari).