- Ailede çöküntünün sebepleri

Adsense kodları


Ailede çöküntünün sebepleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Mon 13 September 2010, 04:18 pm GMT +0200
Ailede çöküntünün sebepleri



Ailede çöküşün en önemli sebebi aile fertlerinin bulunması gereken yerde olmamalarıdır. Ailede her ferdin konumu, yeri farklıdır. Herkes bu konumunu korursa, ailede anlaşamamazlık, kavga-gürültü olmaz.

Yüz seneden beri, Batı ülkeleri, özellikle kadını ucuz işçi olarak görüp onları sömüren kapitalistler, insanlık tarihi boyunca ailede devam eden bu uyumu bozdular. Zenginliklerine zenginlik katmak için ailenin önemli bir oyuncusu olan kadını bulunması gereken yerden alarak yaratılışına, mizacına aykırı konuma soktular. Böylece kadın yuvadan uçuruldu. “Yuvayı dişi kuş kurar!” denilmiştir. Kadın yuvadan uzaklaşınca, yavruları kurt kuş kaptı. Yuva darmadağın oldu.

ÇÖZÜM GÖRÜLEN ÇÖZÜMSÜZLÜK

Kadına ev işlerine ilaveten iş hayatının yükü de yüklendi. Bir müddet bu iki işi beraber götüren kadın daha sonra bu yüklerden ev işlerini bırakınca, sen yapacaksın-ben yapacağım, senin dediğin olacak-benim dediğim olacak kavgası başladı. Sonra çocuklar ne olacak, kim bakacak problemi ortaya çıktı.

Zamanla ailedeki bu sıkıntılara çareler aranmaya başlandı. Sonunda sıkıntıya sebep olan problemlerin ortadan kaldırılması insanların kolayına geldi. Neydi problemler; çocuklar ve ev işleri. Resmî bir evlilik olmazsa “birliktelik” adı altında yaşanırsa problem çözülmüş olacaktı! Bugün Avrupa ve Amerika’nın büyük çoğunluğu ve ülkemizdeki entel kesim bu hayat tarzını benimsemiş durumdalar.

Görünüşte problem çözülmüş gibi görünüyorsa da aslında daha derin daha kapsamlı problemlere yol açtı bu çarpık düşünce. Yaradılıştan var olan sevgi ve şefkat duygularını tatmin edebilmek için insanlar köpeklere, envai çeşit hayvanlara yöneldiler. Bugün Batı’da evlerde insan sayısından çok hayvan beslenmektedir. Çocuk sevgisiyle hayvan sevgisi bir olur mu? Çocuk hasreti, insanların ruh dengelerini bozdu. İnsanların çoğu ruhi yönden tedavi görmeye başladı. Bunun için de Batı’da veterinerlik ve psikiyatristlik en gözde iki meslek haline geldi.

Hepimiz, aldığımız bir cihazı kullanmadan önce, bunu imal eden mühendislerin hazırladığı “kullanma kılavuzunu” okuruz. Çünkü bu cihazdan en iyi bir şekilde verim alınabilmesi için nasıl kullanılması lazım geldiğini en iyi bilenlerin onlar olduğuna inanırız.

Bunun gibi, insanı ve aile fertlerini yaratan, onlardan en iyi şekilde nasıl istifade edileceğini, ailede huzurun sağlanması için rollerinin ne olması lazım geldiğini en iyi ALLAHü teâlâ bilir. Cenab-ı Hakkın bildirdiği aile düzenine uyan huzur bulur, rahat eder.

Aslında yakın zamana kadar herkes bunlara göre hareket ettiği için ailede bir problem yoktu. “Kadını koca esaretinden kurtaracağız” aldatmacası ile Batı’da kadın, şimdi gerçek bir esaret hayatı yaşamaktadır.

Evde kocasının bir ters bakmasına, sitemli bir sözüne katlanamayan çalışan kadın, müdürünün azarlamalarını, işe gidiş gelişte yaşadığı itiş tıkış otobüs maceralarını, yirmi dakika işten erken ayrıldığı için müdüründen duyduğu hakaretleri normal karşılıyor. Çünkü bunlar “özgür” olmanın gerekleri!..

EFENDİMİZİN VERDİĞİ VAZİFE

İşi yetiştirmek için akşama kadar kan ter içinde çalışması özgürlük kabul edilirken, ev kadınının evini silip süpürmesi, akşam işten gelen kocasına bir sıcak çorba pişirmesi hizmetçilik kabul ediliyor. Siz bakmayın feministlerin aşağılamasına, aslında en güzel meslek ev hanımlığı mesleğidir.

Çünkü Peygamber efendimizin verdiği bir vazifedir. Resûlullah efendimiz kızları Hz. Fâtıma ile damadı Hz. Ali arasındaki vazife taksiminde şöyle hükmetmiştir: “Evin içindeki hizmetler Fâtıma’ya, dışındakiler ise, Ali’ye aittir.” Ayrıca, evde yaptığı her işten kadına sevap verildiğini bildirmiştir. Her birimiz ahiretimizin sermayesi olan bu sevaplar için yaşamıyor muyuz?

Bir toplumda huzurun sağlanması, geleceği rahat bir şekilde emanet edebileceğimiz gençlerin yetişmesi; aileyi kurtarıp ailede huzurun sağlanmasına bağlıdır. Bu kadar yıkıcı varken bu çok zor gibi görünüyorsa da; İmam-ı Rabbani hazretlerinin buyurduğu gibi, “Bir şeyin hepsi ele geçmezse, hepsi de elden kaçırılmamalıdır…”




Mehmet Oruç