- Aile ilişkilerinde muaşeret esasları

Adsense kodları


Aile ilişkilerinde muaşeret esasları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Thu 30 September 2010, 01:08 pm GMT +0200
İKİNCİ BÖLÜM


AİLE İLİŞKİLERİNDE MUAŞERET ESASLARI


I. Karı-Koca İlişkilerinde Âdap
 

İslâm, toplumun temelini teşkil eden ailenin, sıhhat ve sağ­lamlığını temin etmek gayesiyle Kur'ân-ı Kerim'de, ailevî ilişkile­ri, ahlakî, hukukî ve içtimaî yönden en geniş bir şekilde yer veril­miştir. [74]

 

A- İslâm'da Evlenme Ve Usulleri
 

1. Evlenecek Adayların Birbirini Görmesi
 

Hayat boyunca bir arada yaşayacak, her türlü tehlikelere bir­likte göğüs gerecek, müştereken yuva ve yavrulara sahip olacak iki eşin (kan ile kocanın), nikâhtan önce mutlaka birbirlerini gö­rüp haklarında bilgi sahibi olmaları; kuracakları müşterek haya­tın sağlamlığı bakımından oldukça önemli bir konudur.

Rasûlullah (s.a.v.), Mugire b. Şu'be'ye: «Evlenmek istediğin kadına bak. Çünkü (evlenmeden önceki) görmen aranızdaki izdi­vacın başarılı olmasını daha iyi sağlar.»[75] buyururken bu konuya işaret etmek istemiştir.

Hiç bakmadığı halde bir kadınla evlenmek isteyen ensardan bir sahabîye Nebî'nin: «Git ona bak. Çünkü ensar kadınlarının gözlerinde birşey vardır.»[76] şeklindeki sözleri bakmaya teşvik et­tiğini göstermektedir.[77]

Rasûlullah; «herhangi biriniz, bir kadını nikahlamak isterse elinden geldiğince o kadına baksın.»[78] buyurmuştur.

Ayrıca, evleneceği kadına bakarken, onun soyunu ve sopunu araştırmak, yakinen tanıyanlarla bu konuda istişare etmek, ken­disiyle istişare edilen kimsenin de bildiklerini aynen söylemesin­de hiçbir sakınca olmadığı yine Rasûlullah'm sünnetinde vardır. Şöyle ki, Kaysın kızı Fatıma Hz. Peygambere gelerek, Ebu Cehm b. Huzeyfe ile Muaviye b. Ebî Süfyan'ın kedisine talip olduklarını ve hangisi ile evlenmesinin kendisi için hayırlı olabileceği konu­sunda Rasûlullah'la istişarede bulundu. Rasûlullah da: «Ebu Cehm'e gelince, O, sopasını kadınların üzerinden kaldırmayanın birisidir. Muaviye ise parasız-pulsuz bir züğürttür. Lakin sen, Üsame ile evlen» dedi.[79] Bu olay gösteriyor ki, bu konuda istişare edilirken, maslahat icabı bilinenlerin soran kimseye söylenmesin­de hiçbir mahzur yoktur. Gıybet de sayılmaz. [80]

 

2. Evlenecek Adayların Birbirlerini İstemesi
 

Evlilik hayatının huzur verici olabilmesinin şartlarından birisi de eşlerin birbirlerini isteyerek evlenmeleridir. Karı ve ko­cadan herhangi birisi, istemediği halde, babası veya velisi tarafın­dan zorla evlendirilmesi her zaman için sıhhatli bir evlilik hayatı­na manidir. Bu tip evlilikler çoğunlukla ya ayrılıkla ya da şiddetli geçimsizlikle sonuçlanmaktadır.

Cenâb-ı Hak bu konuda:

«Ey iman edenler kadınlara zoraki mirasçı olmanız size helal olmaz»[81] ayeti kerimesi ile, cahiliyye devri âdetlerini tamamen ortadan kaldırmak suretiyle kadını zulüm ve ızdırardan kurtar­mış, onun miras yoluyla elden ele dolaşan bir mal olmadığını[82] aksine; bilhassa evlenme konusunda onun da fikrinin alınması gerektiğini beyan etmiştir. Yine bu ayetin, kızın, istemediği bir er­kekle zoraki evlendirilmesine de mani olduğu anlaşılabilir.

Ayrıca, Buharı nin, es-Sahih'inin Kitabu'n-Nikâh bölümün­de, «Kızlarınızı zinaya zorlamayınız»[83] ayet-i kerimesini kaydet­tikten sonra: istemediği halde babası Halit, kızı Hansa1 yi bir ada­ma nikâh etmiş, onun da Rasûlullah'a, rızası olmadığı yolundaki şikayetiyle akti fesh ettirmiş olduğu konusundaki bu hadisi bura­da zikretmiş olması; ister hür olsun ister cariye, hiçbir kimsenin, dünya menfaati karşılığı olarak bir kadını istemediği halde bir erkekle evlendirmesinin caiz olmayacağını ifade etmiş,[84] İslâm'ın bu konudaki hükmünü açıkça ortaya koymuştur. [85]

 
3. Hıtbe (Dünür Olma) Ve Adabı
 

Dul«Kadınlan nikâhla isteyeceğinizi çıtlatmanızda ve böyle bir arzuyu gönüllerinizde saklamanızda sizler için bir vebal yok­tur. Çünkü Allah (c.c.) sizlerin onları, gönüllerinizden geçireceği­nizi mutlaka bilmektedir. Ancak kendileriyle gizlice vaadleşme-yin. Velâkin, ma'ruf bir söz söyleyebilirsiniz.»[86]

Bu ayet-i kerime her ne kadar iddet bekleyen hakkında nazil olmuşsa da bekârların da bir kızı edebi dairesince gönlünden ge­çirmiş olması konusunu da kapsadığı muhakkatır.

Evlenme talebi erkekten olabileceği gibi, bizzat kadının baba­sı veya velisi tarafından da yapılabilir. Her ne kadar zamanımızda bu şekli, ayıp kabul ediliyor veya bu mülahazalarla pek rağbet görmüyorsa da, Hz. Peygamberin, Hafsa'yı bizzat Ömer (r.a.)'den istemesi,[87] Hz.Ömer'le Hz. Ebu Bekir'in Fatama'yı Resûlullah'dan istemeleri,[88] erkek tarafından hıtbeye örnek olabileceği gibi, Hz. Ömer'in kızı Hafsa'yı önce Hz. Osman'a, sonra da Hz. Ebu Bekir'e arz etmesi,[89] de, kızın velisi tarafından beğendiği bir erkeğe arz edileceğinin örneği olmalıdır.

Hıtbede caiz olmayan husus, başkasının nikah talebinde bu­lunduğu bir kadına, bunu bildiği halde talip olmaktır.[90] Ki Resûlullah (s.a.v.) «Sizden hiçbir kimse (din) kardeşinin hıtbesi üzerine hıtbede bulunmasın»[91] yani, kardeşinin dünür gönderdiği bir kadına kendisi de dünür göndermesin emriyle, başkasının da aynı zamanda aynı kadına dünür gönderilmesini yasaklamıştır.

Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir:

«Osman b. Affan'la karşılaştım ve «istersen Hafsa'yı sana nikahj-yayım» dedim. Osman (r.a.): «durumumu bir gözden geçireyim de...» dedi. Ben birkaç gece bekledikten sonra karşılaştığımızda, «bana bu günler evlenmemin mümkün olamıyacağı zahir oldu-dedi. Sonra Ebu Bekir (r.a.) ile karşılaştım. Aynı şekilde Hafsav. O'na da arzettim.[92] Dedim ki, «eğer dilersen, Ömer'in kızı HaF-sa'ya  sana nikahlıyayım.»  Birkaç gece bekledikten  sonra Rasûlullah (s.a.v.) Hafsa'ya evlenme teklifinde bulundu. Bundan sonra karşılaştığımızda Hz. Ebu Bekir: «Hafsa'yı bana teklif etti­ğinde kabul etmememin sebebi, Rasûlullah'm Hafsa'dan bahsettiğini duymuş olmamdı. O'nun sırrını ifşa etmemek için de sus­muş, bir şey söylememiştim. Şayet Hz. Peygamber bu düşüncesi-den vazgeçseydi teklifini kabul ederdim» buyurdu.»[93] Hayatta Rasûlullah (s.a.v.) ve Sahabe, mü'minlerin en güzel Örneği olmasına rağmen, onların bu saf ve samimi davranışları günümüzde ör­nek alınmadığı gibi, tam aksine "bir baba kızını bir erkeğe tekli etse", her duyan onu ayıplar ki, kızını pazarlıyor veya satılışa çıkarmış diye! Halbuki bunun birinin kızına dünür olmaktansa farkı var? "Kızına talibim" demek ayıp olmuyor da erkeğe talip olmak ayıp sayılıyor? şaşılacak şey!... [94]

4. Evlileri Tebrik Etmek
 
Rasûlullah (s.a.v.) her zaman bu görevi yapar ve yeni evlenen­leri de özellikle şu şekilde tebrik ederdi:

«Allah size mübarek kılsın, üzerinize bereketini arttırsın, ara­nızı hayırla birleştir sin!»[102]
 
A- Kadının Erkekte Arayacağı Vasıflar
 

Rasûlullah (s.a.v.): «Dininden ve ahlâkından hoşnut olduğunuz birisi size geldiği zaman ona kızınızı nikahlayınız. Şayet böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve fesat çıkar.» buyurdu. Bunun üzerine ashabdan biri:

«— Ya Rasûlallah, şayet onda fakirlik ve soy düşüklüğü var­sa?..»

«— Dininden ve ahlâkından hoşnut olduğunuz birisi size ge­lirse kızınızı ona nikahlayınız.» buyurdu ve bu sözünü üç defa "ik­rar etti.[95] Demek ki, evlenecek adaylardan erkekte arana:ık vasıf, dini, yani ahlakı güzel ibadetleri ve yaşayış biçimi isknî açıdan güzel olmaktır. Sahabî'nin soyundan ve fakirliğinden özellikle bahsetmesine rağmen Rasûlullah (s.a.v.) üç defa tekrar ede­rek dini ve ahlâkı güzel olanı... demesi erkekte soy, sop ve zengin­lik ve fakirliğin Önemli olmadığına işarettir. [96]

 
B- Erkeğin Kızda Arayacağı Vasıflar
 

Rasûlullah: «Kadın, malı, güzelliği ve dindarlığı için nikah­lanır. Sen dindar olanını tercih et.»[97] demiş, tercihe şayan olanı belirtmiştir.

Hz. Peygamber: «Kadını malı ve güzelliği için nikahlayan kimse, onun mal ve güzelliğinden mahrum edilir.»[98] buyurmuş­tur. Yani dini güzel olmayan, ibadet, ahlâk ve taati noksan veya hiç olmayan kadının, müslüman bir erkeğe hayır getirmesi bekle­nemez demektir.

Hz. Peygamber: «Dünyanın tamamı meta'dır, dünya me­ta inin en hayırlısı da saliha bir kadındır.» [99]buyurmuş, bununla da dindar olan kadının önemine işaret etmiştir.

Ebu Hüreyre (r.a.)'ın rivayet ettiğine göre, Rasûlullah'a:

«— Hangi kadın daha hayırlıdır?» denildi de Hz. Peygamber:

«— Kocası baktığı zaman, (zahiri güzelliği, ahlakının hoş olu­şu ve de Allah'a itaatiyle) onu sevindiren, emrettiği zaman, emri­ne derhal itaat eden ve kocasının, mal, can ve namusunu emniyet­le teslim edebileceği kadındır.»[100] buyurdu.

Rasûlullah (s.a.v.)'in bu hikmet dolu tavsiyelerine rağmen, ne yazık ki, bizim müslümanlar genelde babası zengin mi, kız güzel mi? diyerek önceliği bunlara yermekteyiz. Sonunda da uyumsuz­luk, geçimsizlik... vs.

Rasûlullah (s.a.v.)'in bir hadisinde de: sırf güzelliği ve malı için evlenilen kadının, mal ve güzelliğinden Allah o şahsı mahrum eder, buyurmuştur. [101]

 
B- Kadının Uymak Zorunda Olduğu Muaşeret Esasları
 

1. Kocasına İtaat Etmeli
 

Aile yuvasının huzur ve saadetini gerçekleştirmek için, erke­ğe hakimiyet görevini veren Allah teâlâ, kadına da kocasına itaat etme görevini vermiş ve:

«İyi kadınlar, itaatkar olanlardır. Allah (c.c.) kendi haklarını nasıl korumuşsa, onlar da öylece (kocalarının) haklarını koru­yanlardır.»[103] buyurmuştur.

Kocaya itaatin bu kadar önemli olması sebebiyledir ki, Rasûlullah (s.a.v.); «şayet insanın insana secde etmesini emrede­cek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim. Muhammed'in nefsi yedinde olan Allah'a yemin olsun ki, kadın, kocasının hakkını tam olarak yerine getirmedikçe, Rabb'ının hak­kını tam olarak ifa etmiş olamaz.»[104] buyurmuştur. Ayrıca, kocası yanında olan bir kadının, —farz olanların dışında— nafile oruç tutamayacağı, ancak kocası müsaade ettiği zaman bu gibi ibadet­leri yapabileceği hükmü de kadın için kocanın, Allah'tan sonra ita­ate en fazla layık birisi olduğuna delalet etmektedir.»[105] Burada, şurasını da açıklayalım ki, aile küçük bir yönetim birimidir. Bura­daki itaat yöneten ve yönetilen arasındaki meşru şartlar çerçeve­sindeki itaattir... Aynı şartlar çerçevesinde kocasının da kadının haklarına riayeti sözkonusudur. [106]

 
2- Aile Mahremiyetlerini Muhafaza Etmeli
 

Her müslümanm malı, canı ve namusu korunmaya layıktır. Evin hanımı bu konuda oldukça titiz davranıp, korumakla görevli olduğu[107] şeylere riayet etmelidir. Kocasının izin vermeyeceği erkeği eve almamalıdır.[108] Ondan habersiz evi ve malı hakkında aşırı tasarrufta bulunmamalıdır. Onunla istişareden sonra tasar­rufta bulunabilir.

Rasûlullah (s.a.v.):«Kişinin elde ettiği hazinenin en güzelini size haber vereyim mi?. O, baktığın zaman seni mesrur eden, emre­dince itaat eyleyen, sen olmadığın zaman malını ve namusunu ko­ruyan saliha bir kadındır.»[109] buyurdu. [110]

 
3. Aile Sırlarını İfşa Etmemeli
 

Nakledildiğine göre, Hz. Peygamber'in, aralarında gizli kal­mak şartıyla, Hz. Hafsa'ya söylediği bir sırrın, Hafsa tarafından Hz. Aişe'ye söylenmesinin hoş olmadığını beyan etmek üzere nazil olan:

«Hani peygamber, zevcelerinden birisine sır olarak bir söz söylemişti de, O, onu haber verince, Allah da Peygambere onu (ha­ber verdiğini) açtı...»[111] Bu ayet-i kerime, aile sırlarının özellikle karı-koca arasındaki gizli kalması gerekli olan şeylerin ifşa edil­mesini mü'minlere yasaklamıştır. Çünkü ailenin sırları mahrem­dir. [112]

 
C- Kocanın Uymak Zorunda Olduğu Muaşeret Esasları
 

Allah teâlâ «kadınlar için erkekler üzerinde, erkeklerin ka­dınlar üzerindeki haklarına mümasil, ma'ruf vech ile (tanınması ve muhafaza edilmesi vacip) hakları vardır.»[113] buyurmuş, karşı­lıklı hak ve vazifelerde eşitlik ilkesine göre karı-koca hayatım dengelemiştir. Yani kocanın kadın üzerinde ne hakkı var ise, kadın da kocasının haklarına denk olmak şartıyla koca hakkı vardır. Nasıl ki, kadının kocanın haklarına riayet etmesi isniyor, koca da kadının haklarına riayet etmelidir... [114]


1. Ailenin Geçimini Temin
 

«Onların (annelerin), masruf veçhile yiyeceği, giyeceği; çocuk indisinin olana (babaya) aittir...»[115] ayet-i kerimesi gereğince de, ilenin, yani çocukların ve hanımın «kafi derecede yiyeceği, ifrat ve tefritten uzak kalmak şartıyla, giyeceği de kadının kocası üzerine terettüp eden haklarındandır.[116] Aynı konuya Resûlullah i.a.v.) de, ashabın: «Kadınlarımızın bizim üzerimizdeki hakları edir, ya Rasûlallah?» şeklindeki sorularına: «Yediğinizden yeyip, giydiğinizden de giydirmenizdir.»[117] şeklinde vermiş olduğu svapla değinmiş; kadınların, yeme ve içme, giyim-kuşam gibi ihtiyaçlarınin temininin kocaya ait olduğunu belirtmiştir. Ayrıca amana göre ve maruf vech ile kadının yeme ve içmenin dışındaki arzu ve isteklerinin de karşılanması bu hüküm içerisinde dahil-ir. Çünkü kadının ihtiyacı sadece yeme, içme değildir. Bunların" ışında da ihtiyaçları olabilir!... [118]

 
2. Hoş Görürlük
 

Rasûlullah (s.a.v.), «Kadın kaburga kemiğinden yaratılmış-ır. Doğrultmağa kalkarsan kırarsın; fakat onu hali üzere terke-lersen, eğriliğine rağmen ondan istifade edebilirsin.»[119] hadis-i ierifleriyle erkeklerin dikkatlerini çekmiş, anlayış ve hoşgörülü »İmalarını tavsiye etmiştir. Bu hadis, bir inşam kusursuz yapma ;abasınm boş bir çaba olduğu sadedinde söylenmiştir. Yani kusur-iuz insan olmaz. Erkeğin olduğu gibi kadının da kusuru olabilir. riatta bu kusurların eğitim-Öğretim yoluyla organize indirilmesi çin çaba sarfedilebilir de. Ama, "ben hanımımda hiç kusur gör-nek istemiyorum" diyerek üzerine fazla gidilir, baskırılırsa dü­zelteceğim derken kırılması da mümkündür. Öyleyse karı-koca karşılıklı olarak fahiş olmayan hatalarını hoşgörü ile telafi edebi­lirler. Özellikle kadının bu hoşgörüye daha çok ihtiyacı vardır. Çünkü ev işi, çocukların bakılıp, eğitimi... vs. Onu mazur göstere­bilir... [120]

 
3. Ayıplarını Araştırmamalı
 

Rasûlullah (s.a.v.): «Koca, zevcesini sû-i zanna mevzu ederek ona baskı yapmasın. Hanımını gizli gizli teftiş ve tetkik etme­sin.»[121] buyurarak karı koca arasındaki sevgi ve meveddeti sarsa­cak, birbirleri hakkında itimatsızlığa sevkedecek hareketlerle ge­çimsizliğe neden olmaması için kocayı ikaz etmektedir. [122]

 

4. Karı İle Kocanın Geçimsizliği Anında Akrabalara Düşen Görev
 

Karı ile kocanın arasındaki ihtilaf, kendi aralarında çözülüp bertaraf edilemediği taktirde, Allah teâlâ mü'minlere hitapla:

«Eğer karı ve kocanın aralarının ayrılmalarından endişeye düşerseniz, kendilerine bir hakem erkeğin ailesinden; bir hakem de kadının ailesinden gönderin. Şayet hakemler gerçekten arala­rının ıslahını isterlerse, Allah muvaffakiyete ulaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyle bilen ve haberdar olandır.»[123] buyurmuştur.

Yine Yüce Allah şöyle buyurur: «Eğer kadın, kocasının nüşûzundan (yatağını terketmesinden, nafakasını teminde ihmal göstermesinden veya herhangi bir şekilde kendisinden yüz çevirmesinden) [124]korkarsa,sulh ile aralarını düzeltmekte, ikisine de vebal yoktur. Sulh daha hayırlıdır»[125]

 
D- Ebeveyn- Evlad İlişkilerinde Âdâb
 

1. Anne ve Babanın Uyması Gerekli Âdâb
 

A) Sevgide Mu'tedil Olmak
 

Her anne ve baba, yaratılıştan gelen bir duygu ile çocuklarım sever ve şefkatle bağırlarına basar.

Yüce Allah;«Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür...»[126] bu­yurmuştur.

«Mal ve evlat vermek suretiyle sizin imdadınıza yetiştik ve cemiyetinizi de çoğalttık...»[127] ayet-i kerimesi ile de çocukları__bağışlayıp niğmet veren Allah'a şükrü gerekli kılan— dünya ni'metlerinin başında saymıştır.

«Onlar ki, ey Rabbımız derler; bize seveceklerimizden ve nesil­lerimizden gözleri (mizin) bebeği olacak (salih) insanlar ihsan et, bizi takva sahiplerine rehber kıl.»[128] mealindeki dualarını zikret­miştir.

Her şeye rağmen, çocuk sevgisinde aşırılıklara gidilmemeli, ılımlı olmalıdır. Sevgi çocuğu şımartmamahdır. Sevgi eğitim-öğretim çağında çocuğun büyük veya büyüyebilecek hatalarını görmeyi ve düzeltmeyi engellememelidir. [129]

 
B) Acıma Duygusunu İhmal Etmemek
 
Allah teâlâ'mn Rasûl'üne:

«Sen, Allah tarafından bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın onlar etrafından herhalde dağılıp gitmişlerdi bile...»[130] şeklindeki hitabı katı kalp­lilik ve acımasızlığın menfî neticesini beyan etmektedir. Her anne ve babanın çocuklarına karşı merhametli davranmaları Hz. Peygamberin birçok hadisinde tavsiye ettiği bir konu olduğu gibi Allah teala da yavrularına acıyarak onları cehennem ateşinden korumalarım Kur'ân'da mü'minlere emretmiştir: «Ey iman eden­ler, kendilerinizi ve ehlinizi, yani aile ve çocuklarınızı yakıtları insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz ki o ateş sırf kâfirler için hazırlanmıştır.» (Tahrim, 66/6). [131]

 
C. Kız-Erkek Ayrımı Yapmamak
 

Adalet, İslâm'ın temel prensiplerinden birisidir. Özellikle anne ve babalar için en kutsal bir duygudur. Kendi Öz yavruları arasında, her konuda olduğu gibi sevgi ve acımada da kız-erkek ayrımı yapmamaları gerekir. Birisine sadece kız olduğu için hak­sızlık etmek aklen caiz olmadığı gibi dinen de asla caiz değildir. Bu şekildeki düşünce ve davranış Allah teâlâ'mn: «Eşit davranınız, bu takvaya daha uygundur.»[132] emr-i ilahisinin Özüne aykırı dü­şer.

«Semâların ve arzın mülkiyeti Allah'ındır. Dilediği şeyi yara­tır. İstediğine kız çocuğu, istediğine de erkek çocuğu verir.»[133] ayet-i kerimesi ile de yaratılanın, kendinin meydana gelmesinde hiçbir etkisinin olmadığım; dolayısıyle kız olarak yaratılması sebebiyle birisini kınayıp hakir görmenin mantık dışı olduğunu, en bariz bir şekilde ifade etmiştir!.. Kaldı ki Çocuklar arasında kız-oğlan ayı­rımı yapmayı Allah Teala Kur'ân'da kötü bir cahiliyye devri âdeti olarak tanıtmaktadır:

«Onlardan birine kız (doğum) müjdesi verilince, kendisi pek öfkeli olarak, yüzü simsiyah kesilir. Verilen müjdenin tesiriyle kavminden gizlenir; o doğanı sağ bırakıp hakaretle mi tutacak, yoksa toprağa mı gömecek?., (kendi kendine bunları düşünür.) Bak ki hükmedegeldikleri bu düşünce ve âdet ne kötü şeydir!..»[134] ayet-i kelimesiyle de bu tefrikin ne kadar çirkin ve anlamsız bir davranış olduğunu beyan etmiştir. [135]

 
D) Çocukların Terbiyesi
 
Rasûlullah (s.a.v.): «Her doğan îslâm Fıtratı üzere doğar» hadis-i şeriflerinin devamında: «Eğer anne ve babası müslümansa çocuk da müslüman, yahudi veya hnstiyansa yahudî veya hristiyan olur.»[136] buyurmuş, çocukların geleceği bakımından ebeveynin etkisini beyan etmiştir. Ayrıca her anne ve babanın İslâm na­zarında hamileri olarak çocuklarına karşı mesul durumda olduk­ları da muhakkaktır.[137] Zira Allah teâlâ tahrim suresinde anne ve babaya hitapla:

«Ey iman edenler, kendinizi ve ehlinizden olanları (cehen­nem) ateşinden koruyunuz!..»[138] ayet-i kerimesi ile: «Allah'ın ya­saklamış olduğu şeylerden uzaklaşmak suretiyle»[139] kendi nefisle­rini, Cenab-ı Hakk'm emir ve yasaklamalarına itaat edip isyan et­memelerini emretmek suretiyle de[140] çocuklarını, ailelerini ve emirleri altında olan herkesi cehennem ateşinden korumalarını mü'minlere emretmiştir.

Ayrıca:

«Ey elbisesine bürünen, kalk inzar et, Rabb'ını ulula ve elbise­ni temizle»[141] ayeti ile de Allah teâlâ, «ehlini, vaaz- nasihat ile her türlü hata ve kötülüklerden temizlemesini»[142] Rasûlullah'ın şah­sında tüm mü'minlere emretmiştir.

İslâm'da eğitimin öğretimle beraber olması gerektiğini, konu ile ilgili ayet-i kerime ve hadis-i şerifler incelendiği zaman açıkça anlaşılmaktadır.Peygamberimiz, «Çocuğa yedi yaşına gelince namaz kılmasını Öğretiniz. Eğer kılmazsa on yaşından itibaren dövünüz.»[143] buyurur.

Lokman (a.s.)'ın oğluna öğüt verirken şöyle demişti: «Oğulcu­ğum, Allah'a şirk koşma, çünkü şirk elbette büyük bir zulüm­dür.»[144]

«Oğulcuğum, hakikat yaptığın (iyilik veya kötülük) bir hardal tanesi kadar olsa; hatta kayanın koğuğunda veya göklerde yahut da yerin dibinde gizlenmiş dahi olsa Allah onu getirir, (meydana çıkartır ve hesabını sorar.)»[145]

«Oğulcağızım, namazını dosdoğru kıt. İyiliği emre kötülük­ten de vazgeçirmeğe çalış, bu emir ve nehy sebebiyle sana isabet edecek şeylere de sabret. Çünkü bunlar kat'î suretle emredilen ve yapılması gerekli olan işlerdendir.»[146]

«İnsanlardan kibirlenerek yüz çevirme.Yer yüzünde şımarık yürüme. Zira Allah (c.c.) kibirlenen ve övünen hiçbir kimseyi sev­mez.»[147]

«Yürüyüşünde mu'tedil ol. Sesini alçalt Zira seslerin en çirki­ni şüphesiz eşeklerin sesidir.»[148]

Çocuklara daima rıfk-u mülayemetle muamele etmek gere­kir. Çocukları sık sık cezalandırma yoluna gitmek yerine, bazı ha­talarım görmezlikten gelirken; bir kısmını da cezayı gerektirdiği­ni ifade ettikten sonra affetmek Allah teâlâ tarafından:

«Ey iman edenler, eşleriniz ve çocuklarınız içerisinde size düş­manlık edenler de vardır, onlardan sakının. Fakat affeder, ku­surlarını başlarına kakmaz, örterseniz; şüphesiz Allah gafur ve rahimdir.»[149] ayet-i kerimesi ile mü'minlere bir eğitim metodu olarak tavsiye edilmektedir. Rasûlullah (s.a.v.) de aynı yolu takip etmiş, hiçbir çocuğu cezalandırma yoluna gitmemiştir.[150] Enes (r.a.) demiştir kî, «Ben tam on yıl Rasûlullah'm yanında kaldım. Hiçbir zaman şu işi niye böyle yaptın; bunu neden yapmadın diye beni hiç azarlamadı.» [151]

 
E) Karı-Koca Mahremiyetleri, Çocuklara Karşı Gizli Tutulmalı
 
Anne ve babanın çocuklarına karşı uymaları zorunlu olan önemli bir muaşeret kaidesi de: küçük yaşlarda, çocukların henüz anlayamayacağı; fakat zihinlerini meşgul edebilecek durumda olan karı-koca hallerinin gizliliğini muhafaza etmeleridir. Binae­naleyh ebeveyn, küçük yaştan itibaren çocuklarının yatak odalarım ayırıp[152] izin almadan kendi odalarına girmelerine müsaade etmemelidirler. Çünkü Allah teâlâ Kur'an-ı Kerim'inde:

«Ey iman edenler, sağ elinizin malik olduğu (köle ve cariye­ler), bir de sizden olup da henüz buluğ çagına.ermemiş olan küçük çocuklar, şu üç vakitte; sabah namazından önce, öğle sıcağında elbisenizi çıkardığınız zaman, bir de yatsı namazından sonra (yatak odanıza girecek olurlarsa) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin için avret (ve halvet) vakitleridir...»[153] buyurmuştur. Büyükler her zaman için kendi odalarından başkasına ait odalara girerken izin istemelidirler.[154]

 

2- Çocukların Uyması Gerekli Muaşeret Esasları
 

A) Ebeveyne İyilik Ve İhsan
 
«Rabbın sadece kendisine ibadet etmeni, anne ve babana ih­sanda bulunmam emretti...»[155] ayet-i kerimesi ile yoktan var eden ve tüm nimetleri veren olarak Allah (cc), kendisine ibadeti emir­den sonra, ikinci derecede ni'met veren olarak ebeveyni zikretmiş ve onlara da ihsanda bulunmayı, çocuklarına emretmiştir. Lokman sûresinde Yüce Allah:

«Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik. (Çünkü) Annesi kendisini (gebelik zahmeti, doğum sancısı ve emzirme gibi)[156] zaaf üzerine zaafla taşımış, sütten ayrılması da iki yıl sürmüştür. Bana ve anne ve babana şükret. Dönüşünüz banadır.»[157] buyur­muş, çektikleri zahmete karşılık şükür ve itaate layık olduklarını beyan etmiştir. Ayet-i celilede özellikle annenin sıkıntılarına de­ğinilmesi, ona karşı daha fazla hassas olunması gerektiğini ifade eder.

Anne ve babaya iyilik ve ihsanı emreden bu ayet-i kerimeler­den başka Rasûlullah'ın; anne ve babaya iyiliği, vaktinde kılman namazdan sonra Allah'ın en çok sevdiği amel olarak zikretmesi;[158] cihada katılmak isteyen sahabiye: «git, yaşlı anne ve babana hiz­met et.»[159] şeklinde tavsiyede bulunup bunu cihaddan efdal olarak nitelendirmesi... ve benzeri daha birçok hadis-i şerifler ebeveyne iyilik ve ihsanın ne kadar önemli bir görev olduğunu beyan etmek­tedirler.

Özellikle Rasûlullah (s.a.v.)'in, «en fazla hüsn-ü sohbetime la­yık olan kimdir ya Rasûlallah?» diye soran sahabiye: Üç defa «an­nendir» dedikten sonra, dördüncüsünde, «babandır»[160] demesi de, ikram ve ihsanda annenin yerininbabadan kat kat fazla olduğunu göstermektedir. [161]

 
B) Anne Ve Babaya İtaat
 
Anne ve babanın emirlerine itaatsizlik ise Hz. Peygamber tarafından, «şirkten sonra büyük günahların en büyüğü» olarak nitelendirilmiştir.[162]

Şayet anne, baba veya herhangi birisi müşrik olup şirk konu­sunda itaati emrediyorlarsa onların sözlerine uymak kesinlikle yasaktır. Tirmizî'nin rivayet ettiğine göre, Sa'd b. Ebi Vakkas İslâm'ı ilk kabul edenlerden olup annesine pek fazla iyilik ve hür­met ederdi. Oğlunun kendisine düşkünlüğünü bilen anne, bir gün şöyle dedi:

«— Bu yeni ortaya çıkan din de nedir? Allah'a yemin ederim ki, ne yemek yiyeceğim, ne de bir şey içeceğim! Ta ki eski dinine dö­nersin, yahut da böylece Ölürüm, sana da "Anne katili" derler» de­di. Bundan sonra yedi gün yiyip içmedi. Sonunda oğlu Sa'd yanına varıp dedi ki:

«—Ey anneciğim, senin yüz tane canın olsa ve bunlar teker, teker çıksalar, bulunduğum hak dini yine de terketmem. Bundan-sonra ister ye, ister yeme!..»

Bu olaydan sonra Cenâb-ı Hakkın şu ayeti nazil oldu: [163]«Biz insana, anne ve babasına iyilik etmesini emrettik. Bununla bera­ber hakkında bilgi sahibi olmadığın birşeyi bana ortak koşman için sana emrederlerse artık onlara itaat etme. Akıbet dönüşünüz banadır. Ben işlemiş olduğunuz amelleri size haber veririm.»[164] Bu ayet-i kerime açıkça ifade ediyor ki, islâm'ın yasakları doğrul­tusunda anne va babaya itaat sözkonusu değildir.

Allah teâlâ Kur'ân'da gayr-ı müslim de olsalar ana ve babanın İslâm'a uygun olarak hakkına riayet edilmesini emretmiş ve şöyle buyurmuştur:

«Eğer onlar, sence ilimde yeri olmadık herhangi bir şeyi bana eş tutman üzerinde seni zorlarlarsa kendilerine itaat etme. Onlar­la dünyada (iyilik yapmak, zaman zaman ziyaret etmek suretiy­le)[165] hoş geçin. Nihayet dönüşünüz banadır. Ben de size yaptıkla­rınızı haber veririm.»[166] âyeti ile onlara maddî yardımda bulun­mak, ziyaret etmek, sohbet etmek gibi şeyler analık hakkına ria-yetten olacağı için böylesi insanî ilişkilerin devam ettirilmesitav-siye olunmaktadır.

Esma binti Ebi Bekr'in anlattığına göre şöyle demiştir: «Rasûlullah hayatta iken, müşrike olan annem beni görmek için gelmişti. Ben Hz. Peygamber'e: «onunla görüşeyim mi?» diye sor­dum da Rasûlullah «evet» dedi.» bu olay üzerine Allah teâlâ:

«Sizinle din hususunda muharebe etmemiş, sizi yurtlarınız­dan da çıkartmamış olanlara iyilik, onlara adaletde muamele; et­menizden Allah sizi men'etmez. Çünkü Allah (c.c.) adaleti göze­tenleri sever.»[167] ayet-i kerimesini inzal buyurdu.[168]

Cenâb-ı Hak, Kur'ân'da: «Müşriklerin, o çılgın ateşin ashabı oldukları meydana çıktıktan sonra, akrabanız bile olsa; artık on­ların lehine, ne peygamberin, ne de müzminlerin istiğfar etmeleri (affedilmelerini istemeleri) doğru değildir.»[169] buyurmuş ve kafir olarak Ölen anne ve babaya dua edilmesini uygun bulmamıştır. Hayatta ise hidayete erdirilmeleri için dua etmek sadece hüsn-ü muaşeretin bir gereğidir.

Hz. Peygamber: «Evlat babasını köle olarak bulsa ve satın alıp azat etse; ancak o zaman hakkını ödemiş olabilir»[170] buyur­muş ve baba ve annenin haklarını ödemenin mümkün olamayaca­ğına işaret etmiştir. Başka bir hadis-i şerifte de bunun imkansızlı­ğım şu şekilde tebarüz ettirmiştir: Hafız Ebu Bekir el-Bezzâr,"Ebu Büreyde'nin babasından nakletmiştir. «Bir adam annesini sırtına almış, Kabe'yi tavaf ettiriyordu. O esnada Rasûlullah'ı gördü ve: «nasıl, annemin hakkını ödeyebildim mi?» diye sordu. Hz. Pey­gamber: «Hayır, seni karnında taşırken, bir nefes alma anındaki zahmetinin dahi hakkını ödemedin» buyurdu.»[171]

Anne ve babayı razı etmenin yollarına gelince; bunu da Allah teâlâ Isrâ sûresinde şöyle beyan etmiştir:

«Eğer onlardan birisi veya ikisi birden, ihtiyarlıklarında se­nin yanında olurlarsa; onlara «öf» deme, azarlama da... Onlara güzel söz söyle. Merhametten dolayı tevazu kanatlarını üzerlerine ger. Ve, ya Rabbî onlar küçükken beni nasıl büyütüp beslemişler-se, sen de onlara öyle merhamet et de.»[172]

Ebû Tufeyl'in haber verdiğine göre, bir kadın geldi ve Rasûlul-lah'a yaklaştı. Hz. Peygamber derhal sırtından ridasını çıkartıp yere serdi ve kadını o ridanın üzerine oturttu. Ben oradakilere:

— Bu kadın kimdir? diye sordum. Onlar:

— Bu Rasûlullah'm süt annesidir dediler.[173] Bu olay da anne ve babayı memnun edebilecek başka bir saygı şeklini ifade etmiş oluyor.

Meşhur «üç nefer» hadisini ve başlarından geçeni hatırlıyo­ruz. Birincisinin —başlarına gelen ve sığındıkları mağaranın önünü kapatan kaya belasından kurtulmak için— hatırlatığı iyi­liği şöyle idi: «Allahım, benim yaşlı ve ihtiyar anne ve babam, bir­kaç tane de küçük çocuklarım var idi. Onlara ben bakıyordum.

Her akşam eve geldiğimde sütü sağıyor, önce anne ve babama içiriyor, sonra da çocuklarıma veriyordum. Bir akşam eve geç dön­düm; bir de ne göreyim ebeveynim uykuya dalmışlar! Fakat uyan­dırmaya kıyamadım. Çocuklarım aç olarak ayaklarımın altında dolaşıyorlar, sütlerini vermemi istiyorlardı. Bense ebeveynimden önce onları doyurmayı hoş bulmadım. Bu hal fecre kadar devam etti. Sonunda onlar uyandılar, sütlerini içtiler, sonra da çocukları­mın sütlerini içirdim. Bunları senin rızanı kazanmak için yaptığı­mı biliyorsan, eğer benim o davranışımdan memnun olduysan biz­leri bu sıkıntıdan kurtar dedi ve kaya, sema görülecek kadar oyna­dı...»[174] Bu hadis-i şerif de anne ve babaya gösterilecek saygının başka bir şeklini verirken, aynı zamanda onlara saygı ve hakları­na riayet etmenin insanın başına gelen beladan kurtulmaya sebep olduğu müjdesini de taşımaktadır.

Kişi, anne ve babasından ayn oturmak mecburiyetinde kal­mışsa, sık sık ziyaretlerine gitmek, hal ve hatırlarını sorup, varsa ihtiyaçlarını karşılamak, sıkıntı ve kederlerini gidermeye çalış­mak da yine evladın, onlara karşı yapacağı iyilikler olarak Kur'ân-ı Kerim'de emrolunmuştur. Zira Allah teâlâ:

«Allah yakınlarınızı da görüp gözetmenizi emreder.»[175] ayetiyle bu manayı yani sılay-ı rahmi kesmemeyi kast etmiştir.[176]

Allah (c.c.) bu emr-i ihalisiyle anne ve baba vefat ettikten son­ra da onlarla ilgili olarak evladın iyiliğini kesmemesini te'dip et­mektedir. Rivayet edildiğine göre es-Saidî şöyle demiştir: Biz, RasûluUah'ın yanında otururken Seleme oğullarından bir adam geldi ve:

«— Ya Rasülallah, öldükten sonra anne ve babama yapabile­ceğim bir iyilik kaldı mı? yapayım» dedi. Hz. Peygamber:

«— Evet, onlara dua etmen ve Allah'tan mağfiret talep etmen, varsa anlaşmalarını yerine getirmen, onların sıla ettiği kimseleri ziyaret edip dostlarına ikramda bulunmandır.» buyurdu.[177]

Bu hadis-i şerif gösteriyor ki, anne ve baba hayatta iken onlar için duâ etmek, Allah'tan affedilmelerini istemek gerektiği gibi vefatlarından sonra da onlar için «ya Rabbî, ben küçükken onlar beni nasıl büyütüp beslemiş rıfk-u mülayemetle muamele etmiş­lerse, sen de onlara acı, nfk ve yumuşaklıkla muamele et» şeklin­de dua ile aflarını talep etmeleri Kur'ân'm öğrettiği adabdan ol­maktadır. Nakledildiğine göre her evlat, beş vakit namaz kıldık­tan sonra dua ederken; «Ey Rabbımız, kıyamette hesap görülmeğe başladığı zaman beni, anne ve babamı ve müzminleri mağfiret et.»[178] ayetini dua maksadıyla okursa mezkûr ayette kastedildiği şekilde anne ve babası için dua etmiş olur.[179]


[74] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/269.

[75] Tirmizî, es-Sünen, K. Nikah, 5,1087. H. III/388.

[76] Müsün, es-Sahih, K., Nikah, 12,1424/74. H., 11/1040.

[77] Kurtubî, el-Cami, XIV/221.

[78] Ebu Davud, es-Sünen, K. Nikah, 38,1134. H., III/432, 33.

[79] Tirmizî, es-Sünen, K. Nikah, 38,1134. H., III/432, 33.

[80] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/269-270.

[81] en-Nisâ, 4/19.

[82] Kurtubî, el-Camî, V/94.

[83] en-Nûr, 24/33.

[84] Buharî, a.g.e., 8, VIII/57.

[85] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/270-271.

[86] el-Bakara, 2/235

[87] Buharî, K, Nikah, 36 VI/133.

[88] Nesaî, es-Sünen, VI/62.

[89] Buharî, K. Nikah, 36 VI/133.

[90] er-Razî, Tefsiru Kebir, VI/130.

[91] Müslim,eS'Sahih, K. Nikah, 4,1408/32,11/129.

[92] Buharı, K. Nikah, 36, VI/133.

[93] Buharı, a.g.e., K., Nikah, 46, VI/137

[94] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/271-272.

[95] Eş-Şeyh Mansur Ali Nasif, et-Tacu'1-Cami' Kl-Usul fi Ehadisi er-Rasu! Mı­sır, 1961, K. Nikah ve't-Talak ve'l-idden, 11/284.

[96] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/272-273.

[97] Müslim, es-Sahih, K. Rıda, 16, 715/54. H. 11/108.

[98] el-Heysmî, Mecmau'z-Zevaid, K. Nikah, ÎV/254, 55.

[99] Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb b. Ali b. Bahr b. Sinan b. Dinar en-Nesaî, es-Sünen, (Suyutî şerhinden ofset) Beyrut, 1930, K. Nikah, VI/69.

[100] Nesaî, a.g.e., K. Nikah, VI/68.

[101] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/273.

[102] Tirmizî, a.g.e., İC. Nikah, 7, III/391.

M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/274.

[103] en-Nisâ, 4/34.

[104] İbnu Mace, es-Sünen, K. Nikah, 4,1853, H., 11/595

[105] Buharı, es-Sakîh, K. Nikah, 84, VI/150.

[106] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/274.

[107] Buharî, a.g.e., K. Cuma, 89,1/125.

[108] Buharî, a.g.e., K. Nikah, 86, VI/150.

[109] Kurtubî, el-Cami, V/170. Hadis için Bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 11/241.

[110] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/275.

[111] et-Tahrim, 66/3.

[112] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/275.

[113] el-Bakara, 2/228.

[114] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/275-276.

[115] el-Bakara 2/233.

[116] Kurtubî, el-Cami, VI/94.

[117] Ebu Bavud, es-Sünen, K. Nikah, 42, 2142, H., N/606. 

[118] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/276.

[119] Müslim, a.g.e.,İC Rıda, 18,1468/68. H., 11/1090.

[120] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/276-277.

[121] Müslim, es-Sahih, K. İmaret, 56, 715/184, 85., IIV1528.

[122] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/277.

[123] en-Nisâ, 4/35.

[124] H. Basri Çantay, Kur'ân-ı Hakim ve Meal-i Kerim, îst. 1969,1/145.

[125] en-Nisâ, 4/128.

M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/277.

[126] el-Kehf, 18/46.

[127] el-îsrâ,17/6.

[128] el-Furkan, 25/74.

[129] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/278.

[130] Al-i İmran, 3/159.

[131] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/278-279.

[132] el-Maide, 5/8.

[133] en-Nahl,16/58,59.

[134] en-Nahl,16/58,59.

[135] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/279.

[136] Ebu Davud, es-Sünen, K. Sünneh, 18, H., V/86.

[137] Buharı, a.g.e., K. Cum'a, 11,1/215.

[138] el-Tahrim, 66/6.

[139] er-Razî, Tefsiru Kebir, XXX/46.

[140] İbnu Kesir, Tefsir, IV/391.

[141] el-Müddessir, 74/1-4.

[142] el-Kurtubî, el-Cami, XIX/64; Bursa.vî,Ruku'l-Beyan, X/235.

[143] Ebu Davud, es-Sünen, K. Salat, 25, 494, 95. H., 1/334.

[144] Lokman, 31/13.

[145] Lokman, 31/16.

[146] Lokman, 31/17.

[147] Lokman, 31/18.

[148] Lokman, 31/19.

[149] et-Tegabûn, 64/14.

[150] Enes (r.a.)'m rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Hz. Peygamber'e on yıl . ibadet ettim. İşlerim her zaman Rasûlullah'ın arzu ettiği şekilde olma­mıştır. Buna rağmen kendisini dövmediği gibi azarlamamıştır da. Yap­tıklarım için, bunu neden böyle yaptın, yapmadıklarım için de neden, yap­madın dememiştir... Bu ve benzeri rivayetler için bakınız: (Buharı, K. Vesâyâ; Ebu Davud, K. Edep; Tirmizî.)

[151] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/279-281.

[152] İbnu Mace, es-Sünen, K. Nikah, 28,1920. H., 1/618.

[153] en-Nûr, 24/58.

[154] en-Nûr, 27/27.

M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/281-282.

[155] el-İsrâ, 16/23.

[156] Lokman, 31/14. Celâleyn, Tefsir, 11/103.

[157] Lokman 31/14.

[158] Buharî'nin Abdullah b. Mes'ud'dan naklettiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah'a, Aziz ve Celil olan Allah'ın en çok sevdiği amel nedir? diye sordum. Rasûlullah: «Vaktinde kılınan namazdır» buyurdu. Sonra hangi­sidir? dedim. «Anne ve babana iyiliktir» buyurdu. Sonra hangisidir? de dim. «Allah yolunda cihat etmendir,»dedi. (Buharı es-Sahih, K. Edep, 3, VII/69.

[159] A.g.e., K. Edep, 3, VII/69.

[160] A.g.e., K. Edep, 3, VII/69.

[161] M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/282-283.

[162] Buharı, a.g.e., K. İstizan, 35, VIII/139.

[163] Kurtubî, a.g.e.,a.y.: İbnu Kesir, Tefsir, III/404.

[164] el-Ankebut, 29/8.

[165] Celâleyn, Tefsir, 11/103.

[166] Lokman, 31/15.

[167] el-Mümtehine, 60/8.

[168] Buharı, es-Sahih, K. Edep, 7, VII/71

[169] et-Tevbe, 9/113

[170] Müslim, a.g.e., K. Itk, 25,1510, H., 11/1148.

[171] Buharî, el-Edebu'l-Müfred, Trc. A. Fikri Yavuz, 1/15.

[172] el-îsrâ, 17/23, 24.

[173] Ebû Davud, es-Sünen, K. Edep, 129, 5144.

[174] Buharî, es-Sahih, K. Edep, 5. VII/69, 70.

[175] en-Nahl, 16/90.

[176] Kurtubî, el-Cami, X/167.

[177] Ebu Davud, esSûnen, K. Edep, 129, 5142. H., V/353.

[178] İbrahim, 14/41.

[179] Cemel, Şerhu'l-Cemel, III/405.

M. Zeki Duman, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 5/283-287.