saniyenur
Mon 16 July 2012, 11:16 am GMT +0200
1- Ahlâk Ve İffetin Korunması
Bu, İslâm Hukukunda evliliğin ilk gayesidir. Toplum ahlakını korumak istediği için, fuhuşu ve zinayı yasaklamaktadır. Onları müstehcenlikten, hayasızlıktan men ediyor, kültürlerini fesat ve ahlaksızlıktan korumak için erkeğe ve kadına tabii arzularını disiplin altına almalarını mecbur kılıyor. Bu nedenle Kur'an evlilik akdini (nikâh) kale manasına gelen ihtivasıyla anmadadır. Evlilik akdi yapan erkek muhsıri dir, diğer bir deyişle kale inşa etmektedir. Onunla evlenen kadına da muhsine deniyor, şu sebeple kî, o, nefsini ve ahlâkını korumak için evliliğin meydana gelmesiyle nikâh inşa olunan kalenin koruması altına girmiştir. (Mevdudi, Huquq az-Zaujain).
Bu mecaz şu sebeple kullanılmaktadır; İslam'da ahlak ve iffetin korunup muhafaza edilmesi evliliğin ilk gayesidir. Ve evliliğin İslam Hukukundaki ilk adımı, bu çok kıymetli nesnenin korunması için, nikah sırasında inşa edilen kalelerini sağlamlaştırmak oluyor. Kur'an bu hakikate şu sözlerle değinmektedir: "(Savaşta esir olarak) ellerinize geçen (cariye) leriniz müstesna, evli kadınlar(la evlenmeniz)de (yasaklandı. İşte bunlar) size Allah'ın yazdığı yasaklardır. Bunlardan ötesini, iffetli yaşamak, zina etmemek artiyle mallarınızla istemeniz (mehirlerini verip almanız), size helal kılındı. O halde onlardan ne kadar yararlandınızsa, ona karşılık kesilen ücretlerini (mehirlerini) bir hak olarak verin. Mehrin kesiminden sonra karşılıklı anlaşmak (suretiyle kesilenden az veya çok vermeniz) de üzerinize bir günah yoktur. Şüphesiz Allah bilendir, hikmet sahibidir." (4:24).
Ve yine şöyle beyan etmektedir: "İçinizde (inanmış bir kadınla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, elleriniz altında bulunan inanmış genç kızlarınız (olan cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz bİrbiriniz-densiniz (hepiniz Adem soyundansımz, insanlık bakımından aralarınızda bir fark yoktur). Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartiyle, sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, ücretlerini (mehirlerini) de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezanın yansı (uygulanır). Bu (cariye ile evlenme), içinizden sıkıntıya düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha iyidir. Allah bağışlayan, esirgeyendir." (4:25). Ve Ma-ide Suresi'nde de şu cümleleri okumaktayız: "Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. Ve inananlardan, namuslu hür kadınlar ve sizden önce kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar-zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızm namuslu bir biçimde mehirlerini verdiğiniz takdirde- size helaldir. Kim inanmayı kabul etmezse, onun ameli boşa çıkmıştır ve o, ahirette kaybedenlerdendir." (5:5).
Kur'an'ın bu ayetleri Allah indinde en önemli şeyin, evlilik (ihsan) kalesinin tam olarak korunması, veya bir başka ifadeyle, ahlak, iffet ve namusun evlilik bağı yoluyla korunması olduğunu açıkça belirtmektedir. Bu öyle bir gayedir ki, bütün diğer saikler feda edilebilir. Ama o, hiçbir amaçla asla feda edilemez. Karı-koca tabii arzu ve isteklerini Allah'ın belirlediği sınırlar içinde tatmin etsinler diye evlilik kalesine kapatılmışlardır, Allah'ın sınırlarını (hudut ) korumak evliliğin malum kalesini korumaktan daha evladır. Bu nedenle zevcelerinden ayrılmayı tasarlamış olan kimseler yerlerine dört aydan fazla bağlı olmamakla emrolundular ve şayet dört ay geçtikten sonra barışmazlarsa, o kadım evlilikte tutmalarına haklan yoktur, aksi takdirde bu, mecburen kadının tabii arzusunu tatmin etmesiyle neticelenebilir ki, Allah'ın kanununda buna izin yoktur. Kur'an onlan şu sözle ihtar etmektedir: "Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için ancak dört ay bekleme (hakkı) vardır. Eğer (o süre) içinde dönerlerse Allah bağışlayan, merhamet edendir." (2:226). "... Eğer boşanmaya kesin karar verirlerse, şüphesiz Allah işitendir, bilendir." (2:227).
Şu bir gerçek ki, karı-koca arasındaki ilişkiler her zaman candan olmayabilir, ancak yine de Allah'ın kanunu, gerilemiş ilişkilerin belirsiz bir şekilde devam etmesine izin vermemektedir. Bundan dolayı, hukuken karı-koca olarak, ancak fiili yaşantıda cinsî ilişki olmadan ayrı yaşayacaklan azami süreyi dört ay olarak koymaktadır. İslam Hukuk nizamında bu tür ayrılıklara çile denmektedir. Bu süre içinde aralarında ya barışırlar veya hoşlarına gidecek uygun bir kimse ile evlenmekte serbest olabilmeleri için iyilikle ayrılırlar. (The Meaning of the Qu-ran, c.V).
Yine kadına bir çok amaca yönelik olarak hulü' (kadının talebine dayalı boşanma) hakkı verilmiştir. Mutluluğu almadığı, tatmin olmadığı veya onu Allah'ın sınırlarını aşacak durumlara getirme tehlikesi bulunan bir erkekle yaşamamak için bazı kadınlara kocasından aldığı mehrin bir kısmım veya hepsini vermek suretiyle evlilik kalesinden kendini azad etme hakkı verilmiştir.
Şüphesiz bu, İslam Hukukunun ahlak ve iffetin korunmasına herşeyden daha çok önem verdiğini göstermektedir. Gerçi İslam, evlilik kalesinin düzelmesi için mümkün olduğu kadar çalışmaktadır, ancak evlilik akdinin ayakta tutulmaya çalışılmasının ahlak ve iffete tehlike getireceğinden endişe edilirse, bu en değerli hususiyetlerin (ahlak ve iffet) korunması için evlilik bağlannın kopmasını daha iyi bulmaktadır