saniyenur
Mon 2 January 2012, 06:05 pm GMT +0200
ÂHİRETE İMAN
1. ÂHİRETE İMAN
1. Kabir Hayatı (Berzah)
“Kâfirler ve âsi olan bazı müminler için kabir azabı haktır”
Burada Özellikle “bazı” kaydının konulması, Allah Taâlâ'nın azab çektirmeyi irâde etmediği bazı (âsi) müminlerin, azab görmeyeceklerini belirtmek içindir.
“Taat ve ibadet sahiplerinin kabirde”Allah Taalâ'nın bildiği ve dilediği şekilde “nimet içinde bulunmaları haktır”
Bu ifade umumî olarak kelâm kitaplarında yer alan, “kabir azabı haktır”, şeklindeki nisbeten kısa olan ifadeden daha doğrudur. Nasların çoğunun cehennem azabı ile ilgili olması, kabirde azab görenlerin ekserisinin kâfirlerle günahkârların teşkil etmesi, “kabirdeki nimetin” bahis konusu edilmeden, sadece azabtan söz edilmesi için daha uygundur, şeklindeki mülâhazalara rağmen, (müellif Ömer Ne-sefi'ye ait) yukardaki ifade daha iyidir.
“Münker ve Nekir'in sual sorması haktır”
Münker ve Nekir, kabre girerek, insana rabbından, dininden ve peygamberinden sorgu ve sual soran iki melektir. Seyyid Ebu Şucâ, “Sabi çocuklar (mezarda) sorguya çekilir”, demiştir. Bazılarına göre peygamberler (a.s.) de onlar gibi hesaba çekilir [1].
“Bütün bunlar sem'i ve nakli delillerle sabitti”
Ayrıca naslarda da ifade edildiği veçhiyle, doğru sözlü (olan Nebi a.s.) tarafından vukua geleceği haber verilen, (hadd-i zatında imkânsız olmadığı için de te'viî edilemeyecek olan) mümkün işlerdir.
Allah Taâlâ: “Onlar sabah akşam cehenneme takdim edilirler. Kıyamet vakti gelip çattığı zaman, 'Firavun'un adamlarını azabın en şiddetlisine sokun', denir” (Mu'min, 40/46). “Günahları yüzünden suda boğuldular ve cehenneme sokuldular” (Nuh, 71/25), buyurur.
Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “İdrardan sakınınız. Zira kabirdekilerin çoğunun çektikleri azab o yüzdendir”[2]. Peygamber (s.a.), “Allah, müminleri dünya hayatında ve ahirette hak bir söz üzerinde sabit kılar” (İbrahim, 14/27), âyeti kabir azabı konusunda nazil oldu”, buyurmuştur.
Kabire konulan ölüye, “Rabbin kimdir? Dinin hangi dindir? Peygamberin kimdir?”, diye sorulduğunda, şu cevabı verir: Rabbim Allah, dinim İslâm ve peygamberim Muhammed (a.s)dir.
Peygamber (s.a.) buyurmuştur ki: “Ölü mezara konulunca, gözleri mavi olan iki siyah melek gelir. Birine Münker, diğerine Nekir denir...”[3].
Yine Peygamber (s.a.) buyurur ki: “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olur...” [4].
Kısaca bu manâda ve diğer bir çok kabir halleri konusunda rivayet edilen hadisler tek tek tevatür haddine ulaşmasa da manâ itibariyle mütevatirdir.
Rafizilerden ve Mutezileden bazıları, “Ölü, hayata ve idrâke sahip olmayan bir cansız olduğu için, ona işkence edilmesi imkânsızdır”, diyerek kabir azabını inkâr etmişlerdir.
Cevap: Allah Taâlâ'nın, ölünün bütün parçalarında veya bazılarında işkencenin acısını veya nimetin tadını idrâk edecek ölçüde bir çeşit hayat yaratması mümkündür. Kabirdeki ölünün bu nevi bir hayata kavuşması, ruhunun bedenine iade edilmesini, hareket etmesini ve kıpırdamasını veya çektiği azabın eserinin üzerinde görülmesini gerektirmez. Hatta suya batarak boğulan, hayvanlar tarafından parçalanarak yenilen ve idam sehpasında sallandırılarak havada can veren kimseler de - biz farkına varmasak bile- azab görürler. Allah Taâlâ'nın mülkünde ve melekûtundaki acaip ve hayret verici şeyler üzerinde düşünenler, kudret ve ceberûtunun garip ve akla durgunluk veren yönlerini gözönünde bulunduranlar, bu ve emsali olan şeyleri - imkânsızlığını iddia etme bir yana - yadırgamaz ve uzak bir ihtimal olarak görmezler.
Şu hususa dikkat edilmelidir: Kabir halleri konusu dünya ile âhiret arasında ortalama ve bir geçiş dönemi mahiyetinde olduğu için müellif Ömer Neserî, bu konuyu özellikle dile getirdi. Daha sonra da hasrın mahiyetini, teferruatını ve âhiretle ilgili diğer hususları açıklama işi ile meşgul oldu. Bunların hepsinin delili şudur: Âhiretle ilgili olarak anlatılan konular, âyet ve hadiste anlatılan ve doğru sözlü (Peygamber s.a.) tarafından haber verilen mümkün şeylerdir. (Bunların- hiçbiri hadd-i zatında imkânsız değildir). Onun için de hak ve sabit olur.
Müellif Ömer Nesefî, bunlardan herbirinin mahiyetini açıklamak, tekid etmek ve durumlarına önem vermek için dedi ki;[5]
[1] Münker ve Nekir'e, mezardaki ölüye hiç görmedikleri bir şekilde görünecekleri için bu isim verilmiştir. Zira bu kelimelerin sözlükteki manâsı bilinmeyen, tanınmayan, değişik kılık ve kıyafette olan demektir.
[2] Bu hadîs Darekutni tarafından rivayet edilmiş olup zayıftır. Bk. Münavi, Feyzu'l-kadir, III, 29; Camiu's-sağir, I, 133.
Hz. Peygamber bir mezarlıktan geçerken iki mezardaki ölünün bazı ufak şeylerden dolayı azap gördüklerini müşahede etti. Bunlardan birinin koğuculuk ve fesatla çok yakından ilgisi vardı. Diğeri idrar yaparken ihtiyatlı ve sakıngan davranmazdı. Bunun üzerine Hz. Peygamber bir yas ağaç dalı istemiş, ikiye bölmüş, birini bir mezara, diğerini öbürüne diktikten sonra şöyle dedi: “Umulur ki bu yaş ağaç-, lar kuruyuncaya kadar azapları hafifler”, Müslim, îman, 34; Ebu Da-vud, Taharet, 26. Kabir azabı konusunda daha başka hadisler de vardır.
[3] Tirmizî, Cenaiz, 70; Iraki, el-Muğnî, I, 97.
Hadisin tamamı şudur: “Ölü mezara gömülünce, birine Münker, diğerine Nekir adı verilen siyah-mavi iki melek gelir. Ona derler ki, 'Şu (Muhammed a.s. denilen) zat hakkında ne dersin'? O da şöyle cevap verir: ıO Allah'ın kulu ve resulüdür. Ben şehadette bulunurum ki Allah'tan başka tanrı yoktur, Muhammed de O'nun kulu ve resulüdür'. Bunun üzerine melekler, 'biz senin böyle diyeceğini zaten bilmekte idik', derler. Sonra onun mezarım yetmiş arşın genişletirler, daha sonra bu ölünün mezarı ışıklandırılır ve aydınlatılır. Daha sonra melekler ölüye, 'yat ve uyu', derler. O da; aileme gidin de durumu haber verin', der. Melekler, 'zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi mahşer gününe kadar sen uyumana devam et', derler. “Ölü münafık olursa meleklere şöyle der: 'Halkın Muhammed hakkında birşeyler söylediklerini işitmiş, ben de onlar gibi konuşmuştum, başka birşey bilmiyorum'. Melekler, 'böyle diyeceğini zaten biliyorduk', derler. Daha sonra arza, 'bu adamı alabildiğine sıkıştır', diye hitap edilir. Yer de başlar adamı cendere gibi sıkıştırmaya... O kadar ki kemikleri hurda haş olur. Mahşer oluncaya kadar mezarda böyle işkence görür”.
[4] Tirmizî, Kıyamet, 26. Bu hadis Tirmizî'de uzunca bir girişten sonra zikredilir. Tirmizî, “Bu hadis garip ve hasendir, sadece tek bir senedle rivayet edilmiştir”, demektedir. Hadisi Tabaranî de rivayet etmektedir. Fakat senedi zayıftır. Bk. Aclunî, II, 90.
[5] Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 251-254.