seymanur K
Mon 1 August 2011, 10:18 am GMT +0200
Ahiret İnancı ve Dünya Hayatının Önemi
Yaşanan ve yaşanacak boyutuyla tüm hayatı iki kısma ayırıp, halihazırda dünyada yaşananı hayatın sadece bir kısmı kabul etmek İslâm'da imanın şartlarından birisini oluşturur. îmanın bu olmazsa-olmaz şartına göre ölüm son değildir; iki hayatı birbirinden ayıran bir aşamadır, sınırdır. Ölüm, dünya hayatının sonunu ve Kur'an'ın 'Çıkış günü'1 (Yevmü'l huruç) [237] Diriliş günü' (Yevmü'l ba'as) [238] Toplanma günü' (Yevmü'l cem) (Şûra, 42:7), 'Sonsuza kadar sürecek gün' (Yevmü'l huld) [239] 'Kesin harar günü' (Yevmü'l fasl) [240] 'Pişmanlık günü' (Yevmü'l hasre) [241] 'Bilinen gün' (Yevmü'l ma'lûm) [242] 'Gerçek olan [243] 'Yaklaşan gün' (Yevmü'l azife) [244] gibi farklı isimlerle andığı ahiret hayatının başlangıcını oluşturur. Dünya hayatı son derece kısa, ahiret ise sonsuzdur. Süreleri dikkate alındığında ahiret hayatı daha önemli görünmektedir. Çünkü sonsuz ahiret hayatı insan için sonsuz cehennem veya sonsuz cennettir. Fakat buna rağ-nıen kısa ve sonlu olan dünya hayatı çok önemlidir; hatta amacı/işlevi açısından sonsuza uzanan ahiret hayatından da önemlidir.
İslâm'ın hayatı iki ayrı bölümde değerlendirmesi, sadece mekân ve süre açısından gerçekleşen bir ayrıma dayanmaz. Hayatın 'dünya hayatı' ve 'ahiret hayatı' biçiminde ikiye ayrılmasının asıl önemi, ahiretin dünyada kazanılmasından; ahire-tın niteliğinin dünyada belirlenmesinden kaynaklanır. İnsanların ebedî hayatlarının niteliğini belirleme açısından ahirette yapacakları bir şey yoktur; her şey dünyada olup bitmekledir. Dünyada sahip olunan ilkeler ve sürdürülen hayat tarzına göre bir ahiret hayatı oluşmaktadır. Dünya hayatının veya daha doğru ifadeyle dünyada sahip olunan ilkelerin ve sürdürülen hayat tarzının önemi de buradan kaynaklanmaktadır. [245]Eğer dünyada doğru bilgiye sahip olunur ve inanılır, doğru şeyler ilke edinilir ve tüm bunlara göre güzel bir hayat tarzına sahip olunursa, öbür taraf sonsuz mutluluktur, huzurdur, sevinçtir, esenliktir, cennettir. Ama dünya hayatında yanlış şeylere inanılır ve ilke edinilir, bunların etkisini taşıyan yanlış, kötü bir hayat tarzına sahip olunursa, öbür taraf ıstıraptır, sıkıntıdır, azaptır, cehennemdir.
Esasen, dünya hayatı çabucak biten 'oyurC ve 'eğlenceden başka bir şey değildir.[246] Fakat buna rağmen dünya hayatı önemlidir. Belirtildiği üzere dünya hayatının önemi ise ahiretin dünyada inşa edilmesinden kaynaklanmaktadır; yoksa dünya hayatının kendine ait özel bir değeri yoktur. Sahip olunan ilkelerin ve hayat tarzının veya daha teknik isimlendirmeyle 'din'in ne ve nasıl olduğu ise konunun özüdür, esasıdır. Kur'an'm yöneldiği ve inşasını hedeflediği şey de budur. Bu, risâletin ilk günlerinden itibaren, üzerinde ısrarla durulan bir konu olmuş ve insanlar için çözümü bilinemez, bulunamaz bir problem olmaktan çıkarılmıştır. Zira insanlık tarihinin ve özellikle de felsefenin şahitliğiyle biliniyor ki, insanın mevcut bilgi kaynaklan ve imkânları doğru dinin belirlenmesinde; hayatı dosdoğru kılacak ilke ve ölçülerin belirlenmesinde yetersiz kalmaktadır. Risâletin ilk günlerinden itibaren bildirildi ki, dünya hayatını yaratılış amacına uygun bir hayat kılmanın araçlarının, imkânlarının ve ilkelerinin kaynağı vahiydir; Allah'ın elçisi ile bildirdiği ilâhî hakikatlerdir. Bu ilâhî hakikatlere uymak hem dünya hayatım her türlü kötülükten, ahlâksızlıktan, yanlışlıktan uzak tutacaktır; hem de sonsuz ahiret hayatım cennet kılacaktır. Fakat insan, yaratanı olan, varlığını en uygun şartlarda sürdürmesinin İç ve dış imkânlarını sonsuz lütfuyla sunan, dosdoğ-bir hayat tarzının ilkeleri konusunda yardımını esirgemeyen yegâne rabbine karsı lakayt olursa, nankör davranırsa; yanlışlarla, kötülüklerle, ahlâksızlıklarla, ıkıntılarla dolu bir dünya hayatını kendi elleriyle inşa etmiş olur. Ve bu hayatın sonu da kendisi gibi sıkıntı ve azaptır; ancak çok daha şiddetli ve elbette ki sonsuz bir şekilde.
Ahiret inancı çok önemlidir. Onun önemi, insanların zihinlerine yerleştirilecek bir inanç ilkesi olmasından kaynaklanmamaktadır. Önemini, 'eserdik yur-du'nun kaynağı olan dünya hayatım düzenlenmesinden ve yönlendirmesinden almaktadır. Buna göre, dünya hayatı önemlidir, ahiret hayatının niteliğini belirlediği için; ahiret hayatı önemlidir, dünya hayatını etkileyip şekillendirdiği için. Ahiret inancı ise daha da önemlidir, dünya hayatım düzenlediği ve bunun sonucunda ahireti 'esenlik yurdu' kıldığı için. Ahiret inancının dünya hayatını etkileyip, şekillendiren özelliğini somut şekilde görmek için 'din' dikkate alınmalıdır. Din, bir boyutuyla, dünya hayatını yönlendiren bazı yol işaretlerinin ortak ismidir. Yolcular işaretlere uymayıp, istedikleri gibi davranırlarsa, söz konusu işaretlerin yapabileceği bir şey yoktur. O halde yolculara sorumluluk duygusunu, yol işaretlerine uyma bilincini kazandırmak gerekmektedir. Bunu sağlayan ise ahiret inancıdır. Ahiret inancı yok sayılsa, hayatı düzenlemek, insanlığı esenliğe ulaştırmak adına bildirilen tüm ilkeler, tüm bilgiler, tüm açıklamalar, verilen tüm emirler ve getirilen tüm yasaklar temelsiz kalır. Bu nedenle ahiret inancının imanın şartları arasında bulunma amacının, dünya hayatını sorumlulukla yaşanan bir hayat kılmaktan ibaret olduğunu dile getiren .birçok ayet vahyolunmuştur. Şu ayet bunlardan sadece birisidir: 'Mutlak hükümranlık sahibi olan Allah yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter. O hanginizin daha güzd iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O güçlüdür, O'nun gücüne hiçbir güç erişemez ve tek bağışlayan da O'dur.[247]
Ahiret inancı, sorumluluk temelinde şekillenen bir hayat tarzını inşa etmeyi sağladığı için, risâlet sürecinde üzerinde en çok durulan üç konudan birisini oluşturmuştur. Önemi nedeniyle, Resulüllah'm kitlesel davete geçişinin başlangıcım teşkil eden Mekkelilere Safa tepesinden seslenişinde üzerinde bilhassa durduğu Konu ahiret inancı olmuştur. Risâlet sürecinde diğer iki temel konuyla birlikte, ahiret inancının ve gereklerinin üzerinde hemen her zaman durulmaya da devam edilmiştir. Diğer önemli iki konuyu ise, ebedî hakikatin temel konusu ve kaynağı °lan tevhid' ile, insanları ebedî hakikat konusunda bilgilendirmenin ve uyarmanın kurumlaşmış ismi olan 'ristdeV oluşturmuştur. Ahiret, bu ikisine inanmanın ve gereklerine uymanın bireysel karşılığını, bireydeki sorumluluk duygusunun aynağinı teşkil etmektedir. Bu nedenle hemen her birkaç ayetten birisinde, ya ogrudan ya da dolaylı olarak ahirete muhakkak değinilmiş; ona ilişkin gerekli bilgiler verilmiş, önemine ilişkin açıklamalar yapılmıştır. İslâm davetindeki merkezi konumu nedeniyle, kendilerine ebedî hakikat sunulan insanların en çok dikkatlerini çeken ve daveti kabul etmeyenlerin en çok üzerinde durdukları, en sen tepkiler verdikleri, tartışma ve alaylarına malzeme kıldıkları konu da ahiret inancı olmuştur.
Risâlet sürecinde, islâm davetinin muhalifleri daha ilk andan itibaren kolaylıkla fark ettiler ki, kendilerine sunulan ve kabul edip gereklerini uygulamaya davet edildikleri ebedî ilkelerin temelini, hedefini, birleştirici unsurunu ahiret inancı oluşturuyordu. Bu nedenle diğer ilkeler ve konularla ilgili tepkilerini de ahiret inancına yönlendirmekten geri kalmadılar. Ahiret inancını veya bir başka söyleyişle ölümün son olmadığım kabul etmediler. Kesin bir dille kendilerine bildirilen hakikati reddettiler. Örneğin şunları söylediler: 'Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha diriltilecek değiliz.[248] Allah, ölen bir kimseyi diriltmez.[249] Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helak eder.[250]
Müşrikler, ahiret inancını ve onun dahilinde anlam ve önem ifade eden 'dirilme günü'nü 'kıyame (yevmu'l-kıyâme), 'hesap günü'nü (yevmu'l-hesâb), 'ceza ve mükafat günü'nü (yevmu'd-din), 'kavuşma günü'nü (yevmut-telâk), 'ebedilik günü'nü (yevmu'd-hulûd), 'pişmanlık günü'nü (yevmu'l-hasre), 'cenneti, 'cehennem'i şiddetle reddettiler. Böylesi bir inancın doğru olabileceğini düşünmediler; düşünmek istemediler. Hatta, aşağıda açıklanacak sebeplerden dolayı, yeniden dirilmenin ve ahiret hayatının gerçek olmamasını temenni ettiler. Ahiret inancım ve bu inancın dahilinde yer alan kıyamet, hesap, cennet, cehennem gibi Şeyleri 'eskilerin masalları [251] 'karmakarışık rüyalar [252] şeklinde niteleyerek reddettiler ve eğer olur ki bunların varlığına şahit olunacak olsa, bunun 'büyü'den; 'algı yanılması'ndan [253] başka bir şey olmayacağını savundular. Onların bu inkârları da, burada verilecek bazı örneklerde olduğu üzere, birçok olaya ve duruma kaynaklık yaptı.
[237] Kâf, 50:42
[238] Rûm, 30:56
[239] Kâf, 50:34
[240] Mürselat, 77:13,14
[241] Meryem, 19:39
[242] Burûc, 85:2
[243] el-Hakka Hakka, 69:1-3
[244] Necm, 53:57
[245] İlk Kur'an neslinin en önemli temsilcilerinden birisi olan Hz- Ali şöyle der: 'Dünya arkasını dönmüş gidiyor. Ahiret yüzünü dönmüş geliyor. Her birinin kendine has çocukları var. Siz ahiret çocuklarından olun; dünya çocuklarından olmayın! Bugün çalışma günüdür, hesap günü değil. Yarın hesap günüdür, çalışma günü değil' (Buhari, Rikak, 4)
[246] Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?1 (En'am, 6:32).
Cahiliye dönemi şairlerinden tyâs ibn El-Eret bir şiirinde tamamen hedonist bir dünya görüşünün etkisiyle eğlence ve oyunla dertlerden kurtulmaktan bahseder. Ona göre hayat oyun ve eğlence kılınmalıdır; sorumsuzca günü yaşamalı ve başka bir şey düşünmemelidir. Ancak şu ilginç ve son derece anlamlıdır; lyâs'm şiirinde kullandığı oyun (le'ib) ve eğlence (lehv) kelimeleri burada zikrettiğimiz ayette aynen tekrarlanmaktadır. Ancak bir farkla, Kur'an'm bu kelimelerle anlattığı şeyle, şairin anlattığı ve savunduğu şeyin hedefleri birbirine tamamen farklıdır.
[247] Müîfe, 67:1,2
[248] En'am, 6:29
[249] Nahl, 16:38
[250] Casiye, 45:24
[251] Mutaffifin, 83:13
[252] Enbiya, 21:5
[253] Hûd, 11:7