sumeyye
Tue 30 March 2010, 01:38 pm GMT +0200
Adap
BORÇ VE ÖDEME ÂDABI BÖLÜMÜ
UMUMÎ AÇIKLAMA
BORÇ VE ÖDEME ÂDABI BÖLÜMÜ
UMUMÎ AÇIKLAMA
Beşerî hayatın her meselesine, kendi zâviyesinden müstakil, orijinal çözüm ve istikâmet teklif eden İslâm dini, iktisâdî hayatımızın mühim bir meselesi olan borç bahsine de yer vermiştir. Hattâ bu bahse giren pek çok teferruata temas ederek genişçe yer vermiştir.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir kısım hadislerinde borcun insan hayatında ciddi bir keder; hürriyetini, şahsiyetini, şerefini zedeleyici bir âmil olduğuna dikkat çeker: َ هَمَّ إَّ هَمُّ الدَّيْنِ وََ وَجَعَ إَّ وَجْعُ الْعَيْنِ
"Borcun sebep olduğu keder kadar ciddi bir keder, göz ağrısı kadar dayanılmaz bir ağrı yoktur." الدَّيْنُ رَايَةُ اللّهِ في اَرْضِ فإذَا اَرَادَ اللّهُ اَنْ يُذِلَّ عَبْداً وَضَعَهُ في عُنُقِهِ
"Borç Allah´ın yeryüzündeki zillet boyunduruğudur, Allah bir kulu zelîl etmek dilerse onu boynuna geçirir." اِنَّ الرَّجُلَ إذَا غَرِمَ حَدَّثَ وَكَذَبَ وَوَعَدَ فَاخْلَفَ
"Kişi borçlanınca konuşur, yalan söyler, vâdeder, sözünü tutmaz." Şu halde ödeme ihtimâli zayıf, zarurî olmayan borçlanmalardan kaçınmalı: إيَّاكُمْ وَالدَّيْنِ فإنَّهُ هُمٌّ بِاللَّيْلِ وَمَذَلَّة بِالنَّهَارِ
"Borçtan kaçının zîra o, gece keder, gündüz de zillet vesilesidir."
وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَوْ اَنّ رَجًُ قُتِلَ في سَبِيلِ اللّهِ ثُمَّ اُحْيِى ثُمَّ قُتِلَ ثُمَّ اُحْيِى ثُمَّ قُتِلَ وَعَلَيْهِ دَيْنَ مَا دَخَلَ الْجَنَّةَ حَتّى يُقْضى عَنْهُ دَيْنُهُ
"Nefsimi elinde tutan Zât´a kasem olsun, bir adam Allah yolunda öldürülse, sonra ihya edilse, tekrar öldürülse, sonra ihya edilse, tekrar öldürülse, üzerindeki borcu ödenmedikçe cennete giremez."
Borçlu ölenin borcu, vârislerince ödenmelidir. صَاحِبُ الدَّيْنِ مَغْلُولٌ في قَبْرِهِ َ يَفُكُّهُ إَّ قَضَاءُ دَيْنِهِ
"Borçlu ölen kimse kabirde bağlıdır, onu kurtaracak tek şey borcunun ödenmesidir."
كانَ النَّبِىُّ # َ يُصَلِّى عَلى رَجُلٍ عَلَيْهِ دَيْنٌ
"Hz. Câbir anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) borçlu olarak ölen kimsenin cenâzesine namaz kılmazdı. Bir cenâze getirilmişti, borçlu olup olmadığını sordu. "Evet iki dinar borcu var" denince, "Arkadaşınızın namazını siz kılın" dedi (ve kendisi kıldırmaktan kaçındı). Ebû Katâde: "Ben ödeyeceğim ey Allah´ın Resûlü!" dedi. Bunun üzerine kalkıp namazını kıldırdı. إنَّ صَاحِبَ الدَّيْنِ مُرْتَهَنٌ في قَبْرِهِ حَتّى يُقْضى دَيْنُهُ عَنْهُ
"Borçlu ölen kimse, kendi adına borcu ödeninceye kadar kabrinde rehinlenmiş gibidir." Resûlullah bu sözü, namazını kıldırması için getirilen cenâzenin borçlu olduğunu öğrenince, "Cebrâil borçlu olanın namazını kıldırmaktan beni men etti" diyerek imtina buyurduktan sonra söylemiştir.
Borçluya kolaylık göstermek gerekir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) borca karşı uyarmış, borçlanmamayı ısrarla tavsiye etmiş olmakla birlikte, borçlanmayı haram etmemiştir. Borçlanma, her devirde olduğu gibi günümüzde de beşerî hayatın -gerek ferdler, aileler planında ve gerekse devletler planında- vazgeçilmesi mümkün olmayan bir gereğidir. Sâdece ticârî hayat değil, birçok vecihleriyle ictimâî hayat borçlanmasız olamaz. Şu halde yukarıda sâdece bir kısmını kaydettiğimiz boçtan tahzîr eden hadisler, gereksiz ve ölçüsüz borçlanmalara, harama götüren borçlanmalara hamledilebileceği gibi, borçluya, yakınlarının yardımına ve hatta alacaklının anlayışlı davranmasına da hamledilebilir. Nitekim bu söyledimiz hususları takrir eden pek çok rivâyet vardır: مَنْ اَنْظَرَ مُعْسِراً اَوْ وَضَعَ عَنْهُ اَظَلَّهُ اللّهُ في ظِلِّهِ يَوْمَ َ ظِلَّ اَّ ظِلُّهُ
"Kim borçluya mühlet tanır veya bağışlayıverirse, Allah, kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı günde (kıyamet gününde) onu gölgesinde gölgelendirir."
مَنْ اَنْظَرَ مُعْسِراً فَلَهُ بِكُلِّ يَوْمٍ مِثْلُهُ صَدَقَةً قَبْلَ اَنْ يَحِلَّ الدَّيْنُ فإذَا حَلَّ الدَّيْنُ فاَنْظَرَهُ فَلَهُ بِكُلِّ يَوْمٍ مِثَْهُ صَدَقَةً
"Kim bir fakire borç verirse, tanıdığı vâdeden önce geçen her gün, alacağı para kadar sadaka vermiş gibi sevâba nâil olur. Ödeme günü gelince te´hir ederse, her gün için iki misli sadaka vermiş gibi sevaba nâil olur."
Müslim´de gelen bir rivâyet de şöyle: "Sizden önce yaşayanlardan biri ölünce hesaba çekildi. Teraziye girecek hiçbir hayrı yoktu. Ancak zengindi, insanlara karışır, borç verir, hizmetçisine de: "Darda olanlara bağışlayın!" emrederdi. Allahu Teâlâ hazretleri: نَحْنُ اَحَقُّ بِذَلِكَ مِنْهُ تَجَاوَزُوا عَنْهُ
"Böyle davranmaya biz ondan daha layığız, günahlarını bağışlayıverin" emretti."
Borç korkusu teşebbüs ruhunu kırmamalıdır. Bâb hadisleri meyanında örnekleri görüleceği üzere, Resûlullah borçlanmaya teşvîk edici beyanlarda da bulunmuştur. Yanlış anlaşılmamalı, İslâm borçlanmayı yasaklamaz.
Şu halde, bu bölümde borç ve borç ödemenin âdâbıyla ilgili bâzı hadisleri görmüş olacağız.[1]
ـ1ـ عن أبى موسى رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: إنَّ مِنْ أعْظَمِ الذُّنُوبِ عِنْدَ اللّهِ تعالى أنْ يَلْقَاهُ بِهِ عَبْدٌ بَعْدَ الْكَبَائِرِ الَّتِى نَهى اللّهُ عَنْهُا، أنْ يَمُوتَ رَجُلٌ، وَعَلَيْهِ دَيْنٌ َ يَدَعُ لَهُ قَضَاءَ[. أخرجه أبو داود .
1. (1930)- Ebû Mûsa (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allahu Teâla nazarında, bir kulun Allah tarafından yasaklanan kebîrelerden sonra, beraberinde getirebileceği en büyük günahlardan biri, kişinin ödenecek karşılık bırakmadan üzerinde borç olduğu halde ölmesidir." [Ebû Dâvud, Büyû 9, (3342).][2]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste borçlanmak ve bilhassa ödeyecek karşılığı olmayan borca girmek tavsiye edilmemekte ve kötülenmektedir. Zîra, ecel gizli olduğundan her an ölmek mümkündür. Şu halde zarûrî olmayan (mesken, giyecek, yiyecek gibi) aslî ihtiyaçlara girmeyen hususlarda karşılığı olmayan, ciddî borçlara girmekten kaçınmak, İslâm´ın kemâline delâlet eden bir edeb olmaktadır. Tîbî merhum bir soru sorup sonra cevabını verir: "İnsanlar üzerindeki hukûkullah, yani, Allah´ın hakları, kul hakkına nazaran müsâmaha ile karşılanmıştır, nitekim: يُغْفَرُ لِلشَّهِيدِ كُلُّ ذَنْبٍ إَّ الدَّيْنُ "Şehidin, borcu hâriç bütün günahları affedilir" hadisinde kul hakkı her şeyin üstünde tutularak, en büyük günah addedilmiştir. Halbuki bu hadiste borç büyük günahların altında tutulmaktadır, bu iki hadis nasıl te´lif edilir? dersen, derim ki: O hadiste, borçtan yasaklamak, çekindirmek için mübâlağa tarikiyle öyle söylenmiştir. Bu hadis ise, zâhirine uygun mânâda vârid olmuştur."
Bazı âlimler şöyle der: "Kebâiri işlemek Allahu Teâla´ya isyan etmektir. Borç almak isyan değildir. Bilakis borç almak câizdir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) burada, ödeyecek karşılığı olmadığı halde borçlu olarak ölen kimseye karşı şiddet göstermektedir. Gâyesi de insanların hukûkunun zâyi olmamasıdır." el-Azîzî de şunu söylemiştir: "Bu hadis, ödemekten âciz olan veya günaha sokacak bir şey için borçlanan kimseye hamledilmelidir."[3]
ـ2ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: مَنْ أخَذَ أمْوَالَ النَّاسِ يُرِيدُ آدَاءَهَا أدَّى اللّهُ عَنْهُ، وَمَنْ أخَذَهَا يُرِيدُ إتَْفَهَا أتْلَفَهُ اللّهُ تَعالى[. أخرجه البخارى .
2. (1931)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim, ödemek arzusu ile insanların malını alır ise, Allah (onun borcunu) ona bedel edâ eder. Kim de telef etmek niyetiyle halkın malını alırsa Allah onu telef eder." [Buhârî, İstikrâz 2.][4]
AÇIKLAMA:
Âlimler bu hadisten bazı hükümler çıkarmıştır:
* Halkın malını suistimal etmeyi terkedip, borçlanma hâlinde en güzel şekilde ödemeye teşvik var.
* Cezâ, amel cinsindendir.
* Üzerinde borç olan kimse, (bunu ödemeden) köle âzad edemez, tasaddukta bulunamaz. Bunları yaparsa reddedilir.
* İyi niyet sahibi olmaya teşvik, kötü niyetten de tahzir ve terhîb var.Ödeme azminde olanları borçlanmaya teşvik var. İbnu Mâce´nin bir rivâyetine göre Abdullah İbnu Ca´fer hadisten çıkan bu hükümle amel etmiştir. Zîra borç aldığı zaman kendisine "niçin borçlanıyorsun" diye sorulur. Verdiği cevap şudur: "Ben Resûlullah´ı işittim, اِنَّ اللّهَ مَعَ الدَّائِنِ حَتّى يَقْضِىَ دَيْنَهُ "Allah, borcunu ödeyinceye kadar (iyi niyet sâhibi) borçlu ile berâberdir" buyurdu, demiştir.
Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ)´nin bir rivâyetinde de Resûlullah şöyle buyurmuştur: "Borcunu ödeme niyetinde olan hiçbir kul yoktur ki Allah´tan yardım görmesin." Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) bu yardıma mazhar olmak için borçlanır, "Ben bu yardımı arıyorum" dermiş. Dilimizde yaygın olan "Borç yiğidin kamçısıdır" sözü bu hadislerden menşeini almış olmalıdır. Borçtan çok korkan, bu yüzden fazla çekingen olan, iş hayatını geliştiremez.
Öyle ise, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın borçla ilgili yasaklayıcı ifâdelerini tek taraflı anlamayıp, gerçek espiriyi yakalamaya çalışmalıdır.
* Hadiste şu mânalar var: Bir kimse borçlanarak bir şey satın alıp tasarrufta bulunsa ve bu meyanda borcunu ödemeye kâdir olduğunu izhâr etse, ancak sonradan aksi ortaya çıksa, bu durumda bey´ (alışveriş) hemen reddedilmeyip, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in, hakkındaki duayı ve bu vaziyette alışverişi reddetmeye icbâr etmemesini esas alarak vâdenin dolmasını beklemek gerekir.[5]
ـ3ـ وعن عمران بن حذيفة قال: ]كانَتْ مَيْمُونَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْها تَدَّانَ وَتُكْثِرُ فقَالَ لَهَا أهْلُهَا في ذلِكَ وََمُوهَا، فقَالَتْ: َ أتْرُكُ الدَّيْنَ، وَقَدْ سَمِعْتُ خَلِيلِى وَصَفِىِّ # يَقُولُ: مَا مِنْ أحَدٍ يَدَّانُ دَيْناً فَيَعْلَمُ اللّهُ تَعَالى أنَّهُ يُرِيدُ قَضَاءَهُ إَّ أدَّاهُ اللّهُ تَعالى عَنْهُ في الدُّنْيَا[. أخرجه النسائِى .
3. (1932)- İmrân İbnu Huzeyfe (rahimehullah) anlatıyor: "Meymûne (radıyallâhu anha) fazlaca borca giriyordu. Ailesi bu meselede müdâhale edip ayıpladılar. Şu cevabı verdi: "Borcu bırakmayacağım. Ben dostum ve can yoldaşım aleyhissalâtu vesselâm´ı şöyle söylerken dinledim: "Bir borçla borçlanan bir kimsenin ödeme niyetinde olduğunu Allah bilince, onun borcunu Allah mutlaka dünyada iken öder." [Nesâî, Büyû 99, (7, 315); İbnu Mâce, Sadakât 10, (2408).][6]
ـ4ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّه # مَطْلُ الْغَنِىِّ ظُلَمٌ؛ وَإذَا أُتْبِعَ أحَدُكمْ عَلى مَلِىٍّ فَلْيَتْبَعْ[. أخرجه الستة.قوله: »إذا أُتْبِعَ«: بضم الهمزة، وتخفيف المثناة الساكنة. أى أحيل.»عَلى مَلِىٍّ«: أى قادر فليحتل .
4. (1933)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Borcunu ödeyebilecek durumda olan zengin kimsenin ödemeyi geçiktirmesi zulümdür. Biriniz bir zengine havâle olunursa (havâleyi kabûl etsin.)" [Buhârî, İstikrâz 12, Havâlât 1, 2; Müslim, Müsâkât 33, (1564); Muvatta, Büyû 84, (2, 674); Ebû Dâvud, Büyû 10, (3345); Tirmizî, Büyû 68, (1308); Nesâî, Büyû 101, (7, 317).][7]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste geçen matlu´lgânî; borcunu ödeyecek durumda olan zenginin "Bugün git yarın gel" diyerek ödeme işini sallamasıdır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu zulüm olarak tavsif buyurmaktadır. Şârihler, ödeme aczi içinde olanların buna girmediğini belirtirler. Nevevî "Kişi aslında zengin bile olsa ödeme zamanında, borcunu verecek durumda olmadığı takdirde, ödeyebileceği zamana kadar te´hir etmesi "zulüm" sayılmaz" der. Mamafih bazı âlimler hak sâhibinin borçluyu hapsettirebileceğini, bazıları da peşini takip edip rahatsız edebileceğini söylemiştir.
Hattâbî hadisten şu hükmü çıkarır: "Borçlu, zengin olmadığı için ödemesi gereken parayı bulamazsa zulme düşmez. Zâlim sayılmayınca, onun bu durumu sebebiyle hapsi câiz olmaz, çünkü hapis bir cezâdır, (dinimize göre) zâlim olmayana hapis yoktur."
Bazı âlimler buradaki tavsiften hareketle borcunu ödemeyen zenginin şehâdeti makbûl değildir, çünkü o zâlim ilân edilmiştir demiştir. İmam Şâfiî´nin, "Bu işi tekrarlayan zenginin şehâdeti merduddur" dediği rivâyet edilmiştir. Şâfiîlerden Sübkî, "Kasten borcunu ödemeyen kimsenin fâsık sayılması için bunu tekrar etmiş olması aranmaz" der. Ona göre "Bir hakkı hiçbir sebep yokken vermemek gasbtır. Bu ise büyük günahtır. Resûlullah´ın buna zulüm demiş olması da büyük günah olduğuna delildir. Kişinin fâsık addedilmesi için büyük günahı tekrarlaması aranmaz."
2- Hadisin ikinci kısmında havâle meselesine temas edilmiştir. Yani, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Zenginin borcunu sallaması zulümdür. Biriniz bir zengine havâle olunursa kabûl etsin" buyurmakla şunu demiş olmaktadır: "Zengin bir insanın borcunu ödemeyip bugün git yarın gel demesi zulümdür. Artık böyle bir insan için zulmü irtikab etmek câiz değildir. Öyleyse bir kimse, zengin, borcunu îfâya kâdir bir insan üzerine havâle edilince ona uysun, o havâleyi kabûlden çekinmesin."
Havâle´yi fukahâ, "borcun bir zimmetten bir başka zimmete nakli" diye tarif etmiştir. Sözgelimi bir başka şahısta alacağı bulunan borçlu kimse, borcunu bizzat ödemez, alacağı bulunan şahsa havâle eder. Böylece asıl borçlu aradan çekilmiş, alacaklı üçüncü bir şahısla muhatap olmuş olur.
İşte bu havâle akdinin kesinleşmesi, alacaklı ile üzerine havâle yapılan şahsın mutâbakatına bağlıdır. Havâlenin sahih olması için üzerine havâle yapılan kimsenin (muhâlünaleyh), havâleyi yapan kimseye (muhîl) borçlu veya yanında ona ait emanet para bulundurması şart değildir. Havâleyi kabûl etmiş ise borç zimmetine geçer. Üzerine havâle yapılan kimse mezkûr borcu ödemeyecek durumda olursa, bazı âlimlerce alacak sâhibi mağdur edilmez, borç, eski borçluya rücû eder.
Hadiste Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), "Borçlu, ödeme işini bir diğer şahsa havâle etmişse bunu kabûl edin" tavsiyesinde bulunmaktadır. Hadiste emir sigasıyla gelmiş olmasına rağmen "tavsiye" olarak ifâde ediyoruz. Çünkü ulemâ kâhir ekseriyeti ile bunu icbarî ve ilzâmî değil, istihbâbî bir emir olarak anlamışlardır. Sâdece Dâvud-u Zâhirî, bunu ilzâmî bir emir telâkki etmiş ve "Havâlenin kabûl edilmesi farzdır" demiştir. İmam Şâfiî´nin buna müstehab dediği, Ahmed İbnu Hanbel´in biri vâcib diğer nedb olmak üzere iki görüş sahibi olduğu, Cumhur´un ise nedbe hükmettiği belirtilmiştir. İbnu Vehb´in sorusuna İmam Mâlik: "Bu (fakirlere yardım husûsunda) tergîbî bir emirdir, ilzâmî değildir. Ancak borç olması şartıyla efendimize itaat etmesi gerekir" demiştir.
3- Havâlenin câiz olacağı mallar husûsunda da bazı ihtilâflar olmuştur. Bazıları sadece altın ve gümüşte havale olabileceğini, yiyecek maddesinde câiz olmayacağını söylemiştir. Ebû Hanîfe gümüşe teşbîh ederek yiyeceğin de havâlesini câiz görmüştür.
Havale bahsi pekçok teferruata şâmildir. Fıkıh kitaplarına müracaat şarttır.[8]
ـ5ـ وعن الشرّيد رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسُولُ اللّه #: لَىُّ الْوَاجِدِ يحِلُّ عِرْضَهُ وَعُقُوبَتَهُ، قالَ ابنُ الْمُبَارَكِ: يُغْلَظُ له وَيُحْبَسُ[. أخرجه أبو داود والنسائى.»الَّلىُّ«: المطل، »وَالْوَاجِدُ«: القادر. أراد أنه يجوز لصاحب الدين أن يعيبه ويصفُه بسوء القضاء، وأراد بالعرض نفس ا“نسان، وبالعقوبة حبسه .
5. (1934)- eş-Şerrîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Zenginin borcunu savsaklaması, haysiyetinin ihlal edilmesini ve cezalandırılmasını helâl kılar."
İbnu´l-Mübârek der ki: "Irzını helâl kılar", kendisine kaba davranılır demektir. "Cezalandırılması" da, hapsedilmesidir." [Ebû Dâvud, Akdiye 29, (3628); Nesâî, Büyû 100, (7, 316); İbnu Mâce, Sadakât 18, (2427); Buhârî de bâb başlığında kaydetmiştir. İstikrâz 13.][9]
AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) borçlu bir kimse, borcunu ödeyebilecek durumda olduğu halde ödeme işini savsaklamaya tevessül eder, bugün git yarın gel demeye kalkarsa, alacaklının galîz tabirler kullanarak hakâret etmesine fırsat vereceğini, böylece ırz ve haysiyetinin rencîde edilmesine kendi eliyle zemin hazırlayacağını belirtmektedir. Öte yandan hâkim de ona karşı sert davranacak ve te´dîb maksadıyla hapsine karar verebilecektir. Çünkü, bu davranışı, önceki hadiste beyan edildiği üzere zulümdür ve zulüm haramdır.
Bu hallere giriftar olması için savsaklanan paranın belli bir hudûdu yoktur, az da olsa, çok da olsa birdir.
Âlimler bu hadisten, alacaklının, borcunu savsaklayan zengini ayıplamak, borcunu ödemede edebsizlik etmek gibi hakâretâmiz sözler söylemesinin câiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır.[10]
ـ6ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]سَمِعَ رسول اللّهِ # صوتَ خُصُومٍ بِالْبَابِ عَالِيَةً أصْوَاتُهُمْ وَإذَا أحَدُهُما يَسْتَوْضِعُ اŒخَرَ وَيَسْتَرْفِقُهُ في شَئٍ وَهُوَ يَقُولُ: وَاللّهِ أفْعلُ. فَخَرَجَ عَلَيْهِمَا رسولُ اللّهِ # فقَالَ: أيُّكُمُ المُتَأَلّى عَلَى اللّهِ أنْ َ يَفْعَلَ المَعْرُوفَ؟ فقَالَ: أنَا يَا رَسُولَ اللّهِ. فَلَهُ أىُّ ذلِكَ أحَبُّ[. أخرجه الشيخان.»يَسْتَوْضِعُ« أى يستحطُّ. »وَيَسْتَرْفِقُهُ« يسأله الرفق به.»وَالمُتَأَلِّى« الحالف .
6. (1935)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kapıda yüksek sesle münâkaşa edenlerin görültülerini işitti. Bunlardan biri, diğerinden borç indirmesini taleb ediyor, bir hususta da merhametli olmasını istiyor. Öbürü de:
"Vallahi yapmam!" diyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanlarına gitti ve:
"Hanginiz, hayır yapmamak üzere Allah adına yemin etti?" dedi. Birisi:
"Benim ey Allah´ın Resûlü! (Borç indirimi ile, merhametli davranmadan) hangisini dilerse onun olsun (teklifini kâbul ettim)" dedi." [Buhârî, Sulh 10; Müslim, Müsâkat 19, (1557).][11]