- Adalet İhtiyacı

Adsense kodları


Adalet İhtiyacı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
Rüveyha
Thu 9 October 2014, 07:50 pm GMT +0200
Adalet İhtiyacı


Mübarek Erol | Eylül 2013 | BAŞYAZI
   

Dünya imtihan yurdudur. İnsanoğlu bu dünyada yaptığı her şeyin hesabını verecektir. Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Mevlâ şöyle buyurmuştur:

“İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz o da kendinizedir.” (İsra, 7)

Dünya hayatındaki imtihanımız, Rabbimize karşı görevlerimizi yapıp yapmamamızla ölçülecek. Allah Tealâ bu görevleri Peygamberimiz aracılığıyla bize ulaştırmış, öğretmiştir. Bu görevleri yapmamak öncelikle kendimize karşı zalimlik yapmaktır, haddi aşmaktır. İnsanlar ister Allah’a karşı gelsinler, ister vazifelerini yapmayarak kendilerine zarar versinler, isterse de Allah’ın kullarına zulmetsinler, hepsi aslında kendilerine yaptıkları zulümdür ve neticede asıl zararı kendileri görecektir.

İslâm, dünya ve ahiret huzuru için insanlığa verilmiş ilahî bir armağandır. İstikamet üzere olduğumuz sürece hem dünyada hem de ahirette huzur ve refah buluruz. Dinimiz hayatımıza adalet getirir, böylece her şeyi dengeli ve yerinde yaparız. Dengenin dışına çıkan her şey yok olmaya mahkûmdur, sahibine de zarar olarak dönecektir. İmam Gazalî rh.a. hazretleri şöyle buyurur:

“Adaletli lider, kullar arasında adil davranan, zulümden ve fesattan sakınandır. Zalim lider ise uğursuzdur. Onun ne saltanatı ne mülkiyeti devam eder. Bu konuda şöyle buyrulmuştur:

‘Mülk küfür ile devam eder ama zulüm ile asla!’

Tarihte mecusîler dört bin sene boyunca dünyaya hükmetmişlerdir. Çünkü onlar, insanlar içerisinde adaleti ve yaptıkları tüm işlerde eşitliği muhafaza etmişlerdi. Onlar ne dinlerinde ne de milletlerinde zulmü ve haksızlığı caiz görmüşlerdi. Adaletleriyle şehirler imar ettiler ve insanlara insaflı davrandılar.”

Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. daima adil davranmış, adil kimseleri övmüştür. Hatta İslâm’ı seçenleri dinlerinden döndürmek için yapılan işkence ve baskılar had safhaya ulaşınca hicret etmekten başka çareleri kalmayan müminler, nereye gideceklerini düşünmeye başladılarında Efendimiz s.a.v. Habeşistan yönünü işaret ederek şöyle buyurur:

– Habeş toprağına giderseniz iyi olur! Çünkü orada, yanındakilerin hiçbirine zulüm yapılmayan bir kral vardır. Hem orası bir doğruluk ülkesidir. Yüce Allah, içinde bulunduğunuz sıkıntılardan bir çıkış ve kurtuluş yolu açıncaya kadar siz orada bulununuz.” (M. Asım Köksal, İslam Tarihi, 4. C., s. 167)

Bu ifadelerle hıristiyan bir kral olan Necâşî, adalet ve insafı sebebiyle Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in iltifatına mazhar olmuştur.

İnsanlara yapılan zulme karşı bizlere düşen görevler vardır. Öncelikle eğer gücümüz yetiyorsa elimizle, yetmiyorsa dilimizle müdahale etmeli engellemeliyiz. Buna da gücümüz yetmiyorsa kalbimizle buğz etmeliyiz. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. buyuruyor:

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Müslüman müslümana zulmetmez. Müslüman müslümanı (tehlikede ve başına gelen musibette) yalnız bırakmaz” (Buharî, Mezalim, 3; Müslim, Birr, 15)

Hadis-i şerifte bahsedilen yalnız bırakmamak, müminlerin elinden geldiğince yardım etmesi, karşı çıkması, engellemesidir. Müminlerin birlik olması, düşmanlara ve zalimlere karşı birbirlerine yardım etmesi de, zulme karşı duruşun bir başka gereğidir.

Yine İmam Gazâlî rh.a. hazretleri anlatıyor:

“Şebib b. Şeybe rh.a., Emevî halifelerinden Mehdi’nin huzuruna girer ve şöyle der:

– Ey Müminlerin Emiri, Allah size dünyayı verdi. Siz de halkınıza güzel yaşantınızdan bir hisse veriniz.
Mehdi:

– Halkıma vermem gereken şey nedir, diye sordu. Şebib:

– Adalet, dedi ve sonra şöyle devam etti: Şunu biliniz ki halkınız sizden emin ve memnun uyursa, siz de kabrinizde rahat uyursunuz. Ey Emir! Gündüzünden sonra gece ve gecesinden sonra gündüzün olmadığı vakitten, kıyamet gününden korkunuz! Gücünüz yettiği kadar adalete yapışınız! Unutmayınız, adaletin karşılığını adalet, zulmün karşılığını da zulüm olarak bulursunuz. Nefsinizi takva ile süsleyim, çünkü mahşerde kimse kendi takvasını başkasına ödünç vermez.”
Dünya çok zalim görümüştür. Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, bizlere ibret olsun diye bu zalimlerin sonları şöyle anlatılır:

“(Rasulüm!) Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak Allah onları (cezalandırmayı) korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.”

“O gün başlarını dikerek (çağırıldıkları yere doğru) koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönmez, kalpleri de bomboştur.”
“(Ey Rasulüm!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler, ‘Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin izinden gidelim’ diyecekler. Onlara şöyle denilecek: ‘Daha önce siz sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?’”

“Kendilerine zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara ne yaptığımız ise size belli olmuştu. Size misaller de vermiştik.”

“Onlar gerçekten tuzaklarını kurmuşlardı. Tuzakları yüzünden dağlar yerinden oynayacak olsa bile, tuzakları Allah katındadır (Allah onu bilir).”

“Sakın Allah’ın Peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.” (İbrahim, 42-47)

Dünyada mazlum olmak zalim olmaktan yeğdir. Çünkü Allah Tealâ mazlumları rahmeti ve mağfireti ile kuşatmıştır. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in buyurduğu gibi:

“Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü o bir ateş kıvılcımı gibi semaya yükselir.” (Hâkim, Camiü’s-Sağîr)
Bize düşen zulmün her türlüsünden sakınmak, mümin olmanın bir gereği olarak da zulme karşı durmak ve mazumların yanında olmaktır.

Rabbimizin tevfik ve inayetiyle…




Sevde38
Thu 9 October 2014, 07:56 pm GMT +0200
Insan zulmeder, kader adalet eder.
Başımıza gelenler haktır ve madem Haktan gelir, bize de sabretmek ve seyretmek düşer.

Emirhan7c
Thu 9 October 2014, 08:35 pm GMT +0200
İnsan ne yaparsa kendine yapar, ister iyilik yapsın ister kötülük .

cerendemir
Thu 9 October 2014, 09:06 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşan kardeşimizden.
“Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü o bir ateş kıvılcımı gibi semaya yükselir.” (Hâkim, Camiü’s-Sağîr)
Bize düşen zulmün her türlüsünden sakınmak, mümin olmanın bir gereği olarak da zulme karşı durmak ve mazumların yanında olmaktır.