- Acı duymak ruhun fiyakasını bozmasın

Adsense kodları


Acı duymak ruhun fiyakasını bozmasın

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sun 1 July 2012, 08:42 am GMT +0200
Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasını bozmasın!
M. Mücahit KÜÇÜKYILMAZ • 61. Sayı / KÖŞETAŞI


Türkiye’de, merkezinde yargının bulunduğu bir tartışma yaşanıyor. Aslında son yılların gerilimli gündeminin bir uzantısı olan bu tartışma, iki nedenle öne çıktı. Bu kez işin içinde Erzincan’da yaşanan spesifik bir olay bulunuyor ve yasama ile yürütme ilk defa bu kadar açık biçimde birbirini eleştiriyor.

Artık, çoğu zaman “Yargı kararına saygılıyız” ya da “Şeriatın kestiği parmak acımaz” ifadelerinde görülen tavra eskisi kadar sık rastlanmıyor. Bunun yerine, yasamanın yürütmeye müdahalesi veya yargının “taraf olmak” ve “bağımsız olmamak” eleştirilerine uğraması söz konusu.

Erzincan Savcısı İlhan Cihaner Ergenekon Davası kapsamında tutuklandı; fakat işlemi gerçekleştiren Erzurum’daki özel savcılar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından görevden alındı. Olay bu noktadan sonra hem yargı içinde, hem de yargı ile hükümet ve kamuoyunun bir bölümü arasında bir krize dönüştü.

Yargıtay’ın Erzurum’daki özel yetkili savcıların görevden alınmasını hukuka uygun bulduğunu duyurması, Hükümet’in tepkisini çekti. Buna göre, HSYK, yetkisini aşarak yargı darbesi yapmıştı. Ancak HSYK’ya yüksek yargıdan destek açıklamaları geldi. Meclis’ten CHP ve MHP muhalefeti de HSYK kararını olumlu karşılayan demeçlerle tartışmaya katıldı.

Yargıda kriz olmasına rağmen, işlerin pek de alışık olunmayan bir hızla yürümesi dikkat çekiciydi. İki gün ardı ardına toplanan HSYK, görevden alınan özel yetkili savcıların yerine üç yeni atama yaptı. Aynı anlarda Savcı Cihaner’in dosyası, rekor bir hızla İstanbul’daki Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’e ulaştırıldı.

Demek ki, dosyaların raflarda tozlandığı yargıda işlerin hızlanması için bir kriz gerekiyormuş! Bu da Türkiye’ye özgü özel koşulların bir gereği mi acaba?

Kriz geçiren yargıya reform yapılır mı?
Kriz, “aniden gelen ve kişi ya da örgütün bünyesinde kalıcı hasar veya hayati tehlike oluşturabilen yönetim sorunu” olarak tanımlanıyor. Kriz anında örgüt ya da kişinin hayatta kalması veya kalıcı hasar görmemesi için sınırlı müdahaleler yapılabilir. Yoksa köklü rehabilitasyon ve reform çabaları, kriz anında hastanın durumunun daha da kötüleşmesine neden olabilir. Ancak bu tür girişimlerin krizin hemen sonrasında, nekahet dönemi atlatılır atlatılmaz yapılması gerekiyor. Çünkü bünyenin krize bağışıklık kazandığını düşünmesi ya da krizi “atlatılabilen” arızî bir durum olarak kodlaması riski de var.

Mesela 2008 Ağustos’unda ciddi bir kapatılma krizi atlatan iktidar partisinin, halen parti kapatma mevzuatında bir değişiklik yapmamasını anlamak bazıları için çok zor. Fakat yukarıdaki “arızî durum” kodlamasının rehaveti AK Parti’nin inisiyatif almayan tavrını açıklayıcı olabilir!

Durum arızî olsa da, rehavet öylesine “mutlak” hale gelmiş olmalı ki, Aralık 2009’da DTP’nin kapatılması bile iktidar partisini bu konuda bir düzenleme yapmaya, daha doğrusu parti kapatmayı tarihe gömmeye sevk etmedi.

İşte, Erzincan Başsavcısı’nın tutuklanması ve sonrasında HSYK’nın Erzurum’daki özel yetkili savcıları değiştirmesiyle tırmanan yargı krizi de, son yıllarda sıkça dile getirilen yargı reformunu tekrar hatırlattı. Aslında Türkiye’de yargı reformunun gündeme gelmesi ile yargı krizlerinin baş göstermesi arasında dikkat çekici bir paralellik göze çarpıyor.

2008 yılında dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in girişimleriyle bir yargı reformu taslağı hazırlanmaktayken, iktidar partisine kapatma davası açılmış ve ülke, bütün yılı siyasi krizlerle geçirmişti.

2009 Temmuz’unda ise, Adalet Bakanı Sadullah Ergin yargı reformu üzerinde çalışırken, HSYK ile hükümet arasında hâkim ve savcıların atanması konusunda kriz çıktı. Daha doğrusu, krizin odak noktasını Ergenekon davası savcılarının görevden alınıp alınmaması oluşturuyordu.

Bugün de Erzincan-Erzurum hattında başlayıp Ankara’ya sıçrayan ve tüm yurdu etkisi altına alan gerilimli havada, yargı reformundan söz ediliyor. Türkiye için yargı reformunun gerekli olduğunu bütün taraflar kabul ediyor. Ancak öncelikle yargı ile yürütme arasında ve yargının kendi içinde süren krizlerin hafiflemesi, reformun sağlıklı biçimde gerçekleştirilmesi için şart görünüyor. Yargının kriz geçirdiği bir ortamda yargı reformu yapılamayacağı, yapılsa bile durumu daha da beter edeceği ortada.

Bununla birlikte, nekahet döneminde söz konusu reformun ivedilikle uygulanması gerekiyor.

Umarım, o zamana kadar parti kapatmayı ortadan kaldırmamanın maliyeti iktidarın ve toplumun önüne gelmiş olmasın. Yargı keskin ve hızlı çalışıyor; AK Parti’nin ise yavaş kalmasının acısını Türkiye çekmesin.

Nedense şairin Esenlik Bildirisi’nden şu dize dilime dolanıyor: “Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdır”!

Tamam da, bu kadar mazoşizm fazla değil mi?