hafiza aise
Thu 28 April 2011, 09:33 am GMT +0200
Abdullah İbn Übeyy İbn Selfıl'ün Adamları
Medine'yi terk etme hazırlıkları sürüp giderken bir aralık Beni Nadir yurduna iki adam çıkageldi. Bunlar, Uhud'dan bu yana münafıklığın başını çeken Abdullah İbn Übeyy İbn Selül'ün elçileri Süveyd ve Dô'ıs idi. Abdullah İbn Übeyy İbn Selül'iin mesajını getirmiş, onun yol hazırlıkları içindeki Beni Nadir'e şöyle dediğini naklediyorlardı:
- Sakın, mallarınızı ve yurdunuzu bırakıp da buradan çıkmayın; kalenize girin ve burada oturun. Zira benim yanımda, kendi kavmi m
ı68 Bkz. Taberi, Tarih, 2/84; Vakıdi, Megazi, 1/367 Kelime karşılığı olarak, 'Artık kalpler değifti' manasına gelen ifadeyi biz, maksadı anlatmaya daha uygun olduğu için, "Köprünün altından çok sular akt" şeklinde vermeyi uygun bulduk.
ve diğer Araplardan müteşekkil iki bin kişilik bir kuvvet var; bunlar da sizinle birlikte kalelerinize girip size dışarıdan bir el ulaşmaması için ölümüne ve son neferine kadar sizi savunurlar. Ayrıca Kurayza da size destek verir; çünkü onlar, asla sizi yalnız bırakmayacaklardır. Ayrıca Gatafan'lı müttefiklerinizin de size destek olacaklarını unutmayın.
Bu arada, Beni Kurayza'ya da haber göndermiş ve onların reisi Ka'b İbn Esed'den de yardım talebinde bulunmuştu. Ancak Ka'b:
- Bizden bir tek kişi bile aramızdaki anlaşmayı ihlal edip bozamaz, diyerek onun bu teklifini geri çevirmişti.
Onun için bu, üzücü bir durum teşkil etse de Beni Nadir'in reisi Huyey İbn Ahtab'ın hırsını kullanmaktan vazgeçmeyecekti. Dolayısıyla, Beni Kurayza'dan aldığı üzücü haberi onlarla paylaşmadan Resülullah aleyhine kışkırtmayı sürdürdü ve gönderdiği haberlerle hep arkalarında olduğunun mesajlarını verip onları ümitlendirdi. Nihayet Huyey İbn Ahtab, şunu dillendirmeye başladı:
- Ben, Muhammed'e haber göndereceğim. Biz, yurdumuzu ve mallarımızı burada bırakıp da gitmiyoruz; elinden geleni ardına koymasın!
Bu, göz göre göre tükenişi tercih etmenin adıydı ve işin burasında Sellam İbn Mişkem yine devreye girdi:
- ValIahi de ey Huyey! Şüphe yok ki seni, batıl nefsin iimitlendirmiş. Eğer senin bu tercihin uygun bulunmayıp da reddedilmezse ben, beni dinleyen Yahudilerle birlikte senden ayrılacak, seni dinlemeyeceğim. Böyle yapma ey Huyey! Allah'a yemin olsun ki, O'nun Resülullah olduğunu sen de biliyorsun! Özellikleri, kitaplarımızdaki bilgilerle aynıdır. Sadece biz, "Nübüvvet Harun neslinden çıkmadı." diye inat edip O'na hasetle yaklaşıyor ve gidip de O'na tabi 01muyoruz. En iyisi sen gel ve O'nun bize verdiği emana sadık kalıp da yurdundan çıkıp gidelim! Biliyorsun ki sen, O'na kurulan tuzak konusunda da bana muhalefet etmiştin; işte sonuçları ortada! Yarın meyveler olgunlaşınca gelir ve onları toplar veya aramızdan birisini gönderir ve ister onları satıp değerlendirir istersek mallarımız konusunda dilediğimizi yaptırırız. Mal ve mülkümüz elimizde olduktan sonra sanki biz, yurdumuzdan hiç sürülmemiş gibi oluruz. Zaten bizim şerefimiz de, elimizdeki mal ve mülkümüz sebebiyle
değil midir! Elimizdeki mallar yok olup gittikten sonra bizim, zillet ve yokluk açısından diğer Yahudilerden ne farkımız kalır ki! Şayet biz, bugün O'nun teklifini kabullenmeyip de Muhammed üzerimize yürür ve şu kalelerimizde bizi bir gün bile muhasara ederse iş değişir ve o gün biz O'na, daha önceki teklifini kabul ettiğimizi bildirsek bile O bunu kabul etmez, geç kalmış bu öneriyi reddeder.
Onun bu kadar samimi ve içten uyanlanna karşılık Huyey, şu tepkiyi verdi:
- Muhammed, fırsat bulup da bizi asla kuşatamayacak; kuşatsa da eli boş dönmek zorunda kalacak! Abdullah İbn Übeyy İbn Selftl'ün bana vaadettiklerini görmüyor musun?
Hırs, gözünü iyice bürümüş görünüyordu. Burnunun dikine giden bir hali vardı. Ancak yine de yanlışlan ortaya konulmalı ve sonucu belli olan yolda çoluk çocuğu sıkıntıya sokacak bir karar alınmasına engelolunmalıydı. Onun için Sellam devam etti:
- İbn Übeyy'in sözünün ne önemi var ki! İbn Übeyy'in bütün isteği, seni Muhammed'le karşı karşıya getirip de tehlikeye atmak. Hiç şüphe n olmasın ki, bu durumda gidip evinde oturacak ve asla sana yardım da etmeyecek! Senden istediklerini Ka'b İbn Esed' den de talep etmiş ama o, "Ben sağ olduğum sürece Beni Kurayza'dan bir tek kişi bile aramızdaki anlaşmayı ihlal edemez." diye onu reddetmiş. Hem İbn Übeyy, daha önce müttefiki olan Beni Kaynuka'ya da benzeri vaadlerde bulunmamış mıydı ki onlar da gidip O'nunla aralarındaki anlaşmayı bozup savaştılar! Peki sonra? Kalelerine girip kendilerini koruma altına aldılar ve ardından da İbn Übeyy'in yardımını beklemeye başladılar! Halbuki o, evinde oturuyordu! Çok geçmeden de Muhammed geldi ve onlan kuşatıverdi! Ta ki, O'nun hükmüne boyun eğip teslime mecbur oldular. Anlayacağın, İbn Übeyy asla müttefiklerine yardım etmez. Daha önce de biz, bu olağanüstü durum nihayet buluncaya kadar bütün savaşlarında Evslilerle birlikte olup hep ona karşı mücadele veriyorduk. Ne zaman ki Muhammed geldi ve aralarına girdi, bu durumdan biz de ancak o zaman kurtulabildik. İbn Übeyy'e gelince o, ne Yahudi milletinden, ne Muhammed'in dininden, ne de kendi kavminin inançlarından bir anlayışa sahiptir. Peki, biz ona nasıl güvenebileceğiz ki?
Huyey'in fikri sabitti ve Sellam'ın ifadeleri onun üzerinde herhangi bir tesir bırakmamıştı. Şöyle mukabelede bulundu:
- Benim nefsim, sadece Muhammed'le savaşıp O'nunla vuruşmayı talep ediyor!
Buna mukabil Sellam, son bir kez daha ileri atılıp olacakları hatırlatmakla yetindi:
- O zaman valIahi de sonuç, yurdumuzdan sürülme şeklinde tecelli edecek; sonunda da mal ve şerefimiz elimizden gidecek ve savaşçılarımız ölüp giderken çoluk çocuğumuz da esir olacak!
Huyey İbn Ahtab, bütün ısrarlara rağmen savaştan başka bir seçeneğe kapalı durunca, yanlarında bulunan ve mecnun olarak bilinen Samük İbn Ebi'l-Hukayk ileri atılarak şunları söyledi:
- Ey Huyey! Sen ne uğursuz bir adamsın! Neredeyse Beni Nadir'i helak edeceksin.
- Şu mecnuna varıncaya kadar bütün Beni Nadir, benimle konuşup itiraz etmekte anlaştılar mı, diye sinirli bir şekilde tepki verdi Huyey İbn Ahtab. Ortam, hiç olmadığı kadar gerilmişti. Bunun üzerine Samük'un kardeşleri onu dövmeye başladılar. Bir taraftan da, Huyey'e dönüp:
- Bizim hepimiz de Senin sözünden çıkmaz ve asla sana muhalefet etmeyiz, diyorlardı.
Bütün bunlardan sonra Huyey, kardeşi Cüdeyy İbn Ahtab'ı yanına çağırıp Efendimiz'e gitmesini ve O'na:
- Biz, yurdumuzu ve ınallarımızı bırakıp da bir yere gitmiyoruz; elinden geleni ardına koyma, diye bildirmesini söyledi. Ayrıca kardeşine, Abdullah İbn Übeyy'e de gitmesini ve sonuçtan onu da haberdar ederek vadettiği desteğini bir an önce göndermesini istedi.
Cüdeyy gelip de Huyey'in mesajını ulaştırınca, ashabı arasında oturmakta olan Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. O'nun tekbirini duyan diğer Müslümanlar da tekbir getiriyorlardı. Ardından:
- Yahudiler savaşı tercih etti; harp ilan etmişler, buyurdu. Anlaşılmıştı; günlerdir bir karara bağlanması için beklenilen meselede Yahudiler, zor olanı tercih etmiş ve sonlarını kendi elleriyle hazırlamışlardı.
Resülullah'a ağabeyi Huyey'in mesajını ulaştırır ulaştırmaz Cüdeyy, soluğu Abdullah İbn Übeyy'in yanında almıştı. Münafıklann reisi, bir grup dostuyla birlikte evde oturuyordu. Tam içeri girip konuşmaya başlamıştı ki, sokakta yükselen bir münadinin sesiyle irkildi; Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellern), ashabını Beni Nadir'e karşı savaşa çağırıyordu.
Daha söze başlayıp maksadını ifade etmeye yeni başlamıştı ki, İbn Übeyy'in kapısının şiddetle açıldığı ve içeriye onun oğlu Abdullah'ın koşarak girdiği görüldü. Resülullah'ın münadisini duyar duymaz oğul Abdullah, bir çırpı da gelmişti ve zırhıyla kılıcını kaptığı gibi davet edildiği yere doğru koşturuyordu.
Münafıkların başını çeken bir evde bile, Resülullah'ın emrine bu kadar sadık birisinin varlığı Cüdeyy'i ciddi ciddi endişelendirmişti. Babası bir kenarda oturuyor ve oğlunun bu çıkışına 'dur' bile diyemiyordu! Aslında bu, İbn Übeyy'den fayda gelmeyeceğinin somut bir göstergesiydi. Gözü iyice korkmuş olarak hızlı adımlarla yeniden Beni Nadir yurduna yöneldi.
Onun heyecanla gelişini görünce Huyey'i de heyecan basmıştı ve hemen sordu:
- Ne oldu? Ne haberler getirdin?
- Haberler kötü, diye mukabelede bulundu Cüdeyy. Ardından
da:
- Gönderdiğin mesajı iletir iletmez Muhammed, tekbir getirdi ve ardından da, "Yahudiler savaş ilan etmişler." diye seslenmeye başladı. Ardından hemen İbn Übeyy'e gittim ve durumu ona da haber verdim; ancak bu sırada, Beni Nadir'e karşı savaşmaya davet için seslenen Muhammed'in münadisinin sesi duyulmaya başlamıştı bile.
- Peki, İbn Übeyy'in cevabı ne oldu, diye merakla sordu Huyey.
- Ondan bir hayır geleceğini sanmıyorum, dedi kardeş Cüdeyy.
Tavırlarıyla, sözünde durmayacağını ifade etmişti zira. Bir de İbn Übeyy'in:
- Ben, Oatafanlı dostlarıma haber salayım ki gelip sizinle birlikte kalelerinize girsin ve size yardımcı olsunlar, dediğini anlattı ona.
Mesele açıklığa kavuşmuştu; yine Sellam haklı çıkmıştı. Yıllar geçse de karekter değişmlyordu ve İbn Übeyy de, yine kendi karekte-
rinin gereğini sergilemiş, ümit verdiği insanları yine kendi hallerine bırakıvermişti.