- Abdullah ibn Süheyl in gelişi

Adsense kodları


Abdullah ibn Süheyl in gelişi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 6 May 2011, 10:30 am GMT +0200
Abdullah İbn Süheyl'in Gelişi

Hz. Abdullah, Kureyş üzerinde söz ve şiirleriyle etkinli­ğiyle bilinen, hitabeti dillere destan ve her meselede Kureyş'e akıl hocalığı yapan Süheyl İbn Amr'ın oğluydu. Efendimiz'i, ilk defa amcası Selıt İbn Amr'dan duymuş; Hz. Selit'in gay­retleri neticesinde Müslüman olan diğer amcalan Hôtıb ve Sekrôn'ıs: övgü dolu ifadelerine kulak vermiş ve çok geçme­den Efendiler Efendisi'ne gidip teslim olan eniştesi Ebu Sebre ve ablası Ümmü Gülsüm'deki değişimi de fark ederek İslami­yet hakkında kendisinde ciddi bir merak uyanmıştı.

Anlaşılan, Mekke'de yeni bir tatlı su kaynağı vardı ve de­mek ki, bunun farkına varan herkes, teker teker bu kaynağa koşuyor ve kana kana pınarlanndan ab-ı hayat yudumluyor­du. Her ne kadar babası Süheyl, bu gelişmelerden rahatsızlık duyup diliyle gelişmeleri hicvedse de amcalanna olan itimat ve güveni kendisini; babasının bu konuda haklı olmadığı so­nucuna götürüyor ve bu vesileyle de, gelenek olarak tevarüs ettiği bütün anlayışlannı teker teker sorguluyordu.

Derken bir gün, o da bu kaynağa koşmaya ve hayat bahşe­den pınarlanndan doya doya içip suya doymaya karar vermiş­ti; amcalannın şefkatle kucaklayan bakışlan arasında geldi huzura ve babasına inat, kelime-i tevhidi haykırarak Müslü­manoldu.

Ancak baba Süheyl, öyle kolay pes edecek birisine ben­zemiyordu; oğlu Abdullah'ın da gidip Müslüman olduğunu duyunca küplere binmişti ve geri döndürmek için her türlü vesileyi mübah göreceğini haykınyordu. Gerçekten de, dedi­ğini yaptı ve ilk karşılaşmalannda oğlu Abdullah'ı yakalayıp zincirlere bağladı. Günün her saatinde yediği dayaklar, ar­tık onun gıdası haline gelmiş; binbir hakaret ve tahkirler de
bunun sos ve biberi gibi olmuştu. Hz. Abdullah için bunlar, tahammül edilemez sancılardı. O kadar hiddet ve kararlılıkla üzerine geliyordu ki, iman adına bir kelime bile duymak is­temiyor, her defasında sözü, oğlu Abdullah'ın ağzına tıkarak tek kelime bile etmesine müsaade etmiyordu. Hali, Arnmar'ın haline çok benziyordu; şu kadar ki, Arnmar'ın başında ekşiyip ona işkence edenler yabancılar iken Abdullah'ı inim inim in­leten, bizzat öz babasıydı.

Zincirlere bağlı bulunduğu yerden, Habeşistan'a hicret haberini almıştı. Amcası Sekran da Habeşistan'a gidenler arasındaydı. Bir ömür böyle bağlı kalıp da her an babasından dayak yiyecek hali yoktu ve kafasına koymuştu, bir fırsatını bulup kaçacak ve Habeşistan'a gidecekti.

Dediğini de yaptı Hz. Abdullah. Beri tarafta ise, öfkeli baba Süheyl, oğlunun da elinden kurtularak Habeşistan'a git­tiğini duyunca çılgına dönmüştü; etrafına tehditler savuruyor ve bir gün yeniden eline geçirdiği zaman, ona yapacaklannı sıralıyordu bir bir.

İşte bu sırada, Mekkelilerin Müslüman olduğu haberiyle sevinen ve babasının da yumuşamış olabileceğini tahmin eden oğul Abdullah da, Habeşistan' dan dönüyordu. Haberi alır al­maz Süheyl, oğlu için düşündüklerini hayata geçirmek için sa­bırsızlanmış, büyük bir hırsla oğlunun yolunu gözler olmuştu. Nihayet, Mekke'ye gelir gelmez de hemen üzerine çullanmış ve onu bir daha da çözülmernek üzere bağlamıştı. Artık Hz. Ab­dullah için, mütemadi işkence vardı. Tek başına bir mahzende, açlıktan kıvnm kıvnm ve her daim üzerinde ekşiyen bir baba­nın hakaret ve şiddetine karşı artık dayanamaz olmuştu.

Hz. Arnmar'ın yaşadıklannı o da duymuştu ve böyle bir durumda Allah'ın kendisine tanıdığı ruhsatın da farkındaydı; işkenceler dayanılmaz bir hal alınca da bu ruhsatı kullanmaya karar verdi. Böylelikle, babasının dediklerine 'evet' diyecek ve böylelikle bir nebze rahat nefes alacaktı.
Gerçekten de öyle oldu; oğlunun uslanıp terbiye olduğu­nu gören Süheyl, Hz. Abdullah üzerindeki baskılannı yavaş yavaş kaldırmaya başladı. Ancak, bu süre içinde yine de ihti­yatı elden bırakmıyor; uzaktan tepkilerini ölçüp, baba sözüne yeniden gelişindeki samimiyeti kontrol etmeye çalışıyordu. Bir noktadan sonra, artık hiç tereddüdü kalmamış ve oğlu Abdullah'a yeniden güven duymaya başlamıştı. Bu hal, Bedir Savaşına kadar devam edecekti.