Halis_52
Thu 28 April 2011, 10:19 am GMT +0200
Abdullah bin Cahş (r.a.)
Benim dünyada en buyuk gayem, ALLAH ve Resulünün sevgisidir. Başka birşey gö¬zümde yoktur.
Hz. Abdullah, Peygamberimizin halası Umeyme’nin oğlu idi. Islam davetinin ilk günlerinde iman safına girdi. Böylece şimşekleri üzerine çekmiş, müşrik gruptan gelecek her türlü eza ve cefayı peşinen kabul etmiş oluyordu. Hidayete erdiği sıralarda en büyük tepkiyi en yakınlarından görmüştü. inanç ve adetled¬ne körü körüne bağlı olan Mekkeliler, atalarının dinini terk edenlere büyük bir düşman kesilmişlerdi. Abdullah bin Cahş da müşrik hücumlanna maruz kalan bir iman eriydi. imanı uğrunda her nevi sıkıntıya razıydı. Fakat tazyikler haddi aşınca Habeşistan’a giden Müslüman kafileye kendisi de katıldı. Beraberinde ailesi, iki kardeşi ve hemşireleri de bulunuyordu. Bir müddet orada kaldıktan sonra Hicret hadisesini duyunca Mekke’ye döndüler, oradan da Mediye’ye hic¬ret ettiler.’
Hz. Abdullah genç yaşında iman davasının fedakar erleri arasına girmiş zeki, dirayetli ve cesur bir insandı. Peygamberimiz bazı mühim hizmetlere Hz. Ab¬dullah’ı gönderiyordu. Hicretin ikinci senesiydi. Resul-i Ekrem bir gün Hz. Ab¬dullah’a şöyle bir emir verdi: “Yarın sabah okunu, yayını, kılıç ve teçhizatını alarak yanıma gel!” Hz. Abdullah hazırlığını yapmış, sabah namazından sonra silahını kuşanarak erkenden hane-i saadetin kapısı önünde beklemeye başlamıştı.
Peygamberimiz, Hz. Abdullah’ın emrine askeri bir müfreze teslim ederek on¬lara kumandan tayin etti. Eline de bir mektup vererek, yola çıktıktan iki gün son¬ra, istenen yere varınca açmasını tenbih etti. Mekke’ye doğru yola çıkan Hz. Abdullah , Nahle denen mevkiye varınca mektubu açtı. Mektupta neler yapacağı, nasıl hareket edeceği yazılıydı. Peygamberimiz kendisini, Kureyşlilerin duru¬munu keşfedip tetkik etmek üzere göndermişti.
Bir müddet sonra Kureyş’e ait bir kafıleyi gördüler. Bu kafile savaş için hazır¬lık gören Kureyşlilere malzeme ve erzak taşıyordu. Hz. Abdullah kervana baskın yaparak bütün mallarını ele geçirdi. Esirler ve ganimetlerle birlikte Medi¬ne ye döndü. Bu seriyyede ele geçen ganimet Müslümanların aldıkları ilk gani¬metti.2
Hz. Abdullah’ın tek gayesi ALLAH Resülünü hoşnut etmek, onun sevgi ve rıza¬sını kazanmaktı. Bu sevgi herşeyin üstündeydi. Peygamberimiz kendisini bu hizmet için gönderdiği sırada sormuştu: “Abdullah! Dünyada en çok özlediğin şey nedir?” Abdullah’ın tek düşüncesi vardı. Cevap verdi:
“Benim dünyada en büyük gayem ALLAH ve Resulünün sevgisidir. Gözümde başka birşey yoktur.” Işte onu yücelten sır burada yatıyordu.
Abdullah bin Cahş, sulh zamanında hak din uğrunda çok büyük hizmetlerde bulunduğu gibi, savaş anlarında da cengaver bir mücahid ve bir kahramandı. Uhud Savaşı hazırlıklan yapıİdığı esnada, Hz. Abdullah ilk öne atılanlardandı. ordu yola çıkmış, Şeyheyn denen mevkiye gelmişlerdi. Mü’minlerin annesi lJmmü Seleme, Peygamberimize bir kapta üzüm suyu getirmişti. Peygamberi¬rniz bir miktar içtikten sonra geriye kalanını Hz. Abdullah’a uzattı. Hz. Abdul¬lah şıranın tamamını içip bitirdi. O anda bir arkadaşı yaklaşarak Hz.
Abdullah’a sordu:
“Sabahleyin içeceğin suyun nerede olduğunu biliyor musun?” Şehadet şer¬beti Abdullah’ın burnunda tütüyordu. “Ben,” dedi, “ancak Rabbime kavuşunca şerbete kanarım. Ona kavuşmak, benim için iyice susadığımda, suya en mü¬kemmel şekilde kanmaktan daha hoştur.”
Bu arzusuna nail olmak için ALLAH’a yalvarmış, şehadeti istemişti. Savaş başlamış; arslanlar gibi müşriklerin üzerine yürüyordu. Bir ara elindeki kılıcı kırılıverdi. Bunu gören Peygamberimiz yerden bir hurma dalı aldı, kendisine verdi ve onunla çarpışmasını söyledi. Hz. Abdullah cihada onunla devam etti. Karşı¬sına azılı ve güçlü bir müşrik dikildi. Abdullah’ın buna karşı koyması zordu. Va¬kit tamam olmuş, duası da kabul edilmiş olacak ki, müşrikin bir darbesi Hz. Abdullah’ın Cennete uçmasına kafi geldi.
Savaş sona ermişti. Müslümanlar ölü ve yaralıları tesbit ediyorlardı. Müşrik¬er, şehid Abdullah’ı tanınmayacak hale sokmuşlardı. Bütün azalarını kesmişler, perişan halde bırakmışlardı. Bu hal Peyganıberimizi çok üzmüştü. Daha ;onra Peygamberimiz, Hz. Abdullah’ı dayısı (Abdullah'ın r.a dayısı; peygamberimizin amcası) Hz Hamza ile birlikte defnetti. Bu ;sırada Hz Abdullah kırk yaşında bulunuyordu. ALLAH ondan razı olsun.
Benim dünyada en buyuk gayem, ALLAH ve Resulünün sevgisidir. Başka birşey gö¬zümde yoktur.
Hz. Abdullah, Peygamberimizin halası Umeyme’nin oğlu idi. Islam davetinin ilk günlerinde iman safına girdi. Böylece şimşekleri üzerine çekmiş, müşrik gruptan gelecek her türlü eza ve cefayı peşinen kabul etmiş oluyordu. Hidayete erdiği sıralarda en büyük tepkiyi en yakınlarından görmüştü. inanç ve adetled¬ne körü körüne bağlı olan Mekkeliler, atalarının dinini terk edenlere büyük bir düşman kesilmişlerdi. Abdullah bin Cahş da müşrik hücumlanna maruz kalan bir iman eriydi. imanı uğrunda her nevi sıkıntıya razıydı. Fakat tazyikler haddi aşınca Habeşistan’a giden Müslüman kafileye kendisi de katıldı. Beraberinde ailesi, iki kardeşi ve hemşireleri de bulunuyordu. Bir müddet orada kaldıktan sonra Hicret hadisesini duyunca Mekke’ye döndüler, oradan da Mediye’ye hic¬ret ettiler.’
Hz. Abdullah genç yaşında iman davasının fedakar erleri arasına girmiş zeki, dirayetli ve cesur bir insandı. Peygamberimiz bazı mühim hizmetlere Hz. Ab¬dullah’ı gönderiyordu. Hicretin ikinci senesiydi. Resul-i Ekrem bir gün Hz. Ab¬dullah’a şöyle bir emir verdi: “Yarın sabah okunu, yayını, kılıç ve teçhizatını alarak yanıma gel!” Hz. Abdullah hazırlığını yapmış, sabah namazından sonra silahını kuşanarak erkenden hane-i saadetin kapısı önünde beklemeye başlamıştı.
Peygamberimiz, Hz. Abdullah’ın emrine askeri bir müfreze teslim ederek on¬lara kumandan tayin etti. Eline de bir mektup vererek, yola çıktıktan iki gün son¬ra, istenen yere varınca açmasını tenbih etti. Mekke’ye doğru yola çıkan Hz. Abdullah , Nahle denen mevkiye varınca mektubu açtı. Mektupta neler yapacağı, nasıl hareket edeceği yazılıydı. Peygamberimiz kendisini, Kureyşlilerin duru¬munu keşfedip tetkik etmek üzere göndermişti.
Bir müddet sonra Kureyş’e ait bir kafıleyi gördüler. Bu kafile savaş için hazır¬lık gören Kureyşlilere malzeme ve erzak taşıyordu. Hz. Abdullah kervana baskın yaparak bütün mallarını ele geçirdi. Esirler ve ganimetlerle birlikte Medi¬ne ye döndü. Bu seriyyede ele geçen ganimet Müslümanların aldıkları ilk gani¬metti.2
Hz. Abdullah’ın tek gayesi ALLAH Resülünü hoşnut etmek, onun sevgi ve rıza¬sını kazanmaktı. Bu sevgi herşeyin üstündeydi. Peygamberimiz kendisini bu hizmet için gönderdiği sırada sormuştu: “Abdullah! Dünyada en çok özlediğin şey nedir?” Abdullah’ın tek düşüncesi vardı. Cevap verdi:
“Benim dünyada en büyük gayem ALLAH ve Resulünün sevgisidir. Gözümde başka birşey yoktur.” Işte onu yücelten sır burada yatıyordu.
Abdullah bin Cahş, sulh zamanında hak din uğrunda çok büyük hizmetlerde bulunduğu gibi, savaş anlarında da cengaver bir mücahid ve bir kahramandı. Uhud Savaşı hazırlıklan yapıİdığı esnada, Hz. Abdullah ilk öne atılanlardandı. ordu yola çıkmış, Şeyheyn denen mevkiye gelmişlerdi. Mü’minlerin annesi lJmmü Seleme, Peygamberimize bir kapta üzüm suyu getirmişti. Peygamberi¬rniz bir miktar içtikten sonra geriye kalanını Hz. Abdullah’a uzattı. Hz. Abdul¬lah şıranın tamamını içip bitirdi. O anda bir arkadaşı yaklaşarak Hz.
Abdullah’a sordu:
“Sabahleyin içeceğin suyun nerede olduğunu biliyor musun?” Şehadet şer¬beti Abdullah’ın burnunda tütüyordu. “Ben,” dedi, “ancak Rabbime kavuşunca şerbete kanarım. Ona kavuşmak, benim için iyice susadığımda, suya en mü¬kemmel şekilde kanmaktan daha hoştur.”
Bu arzusuna nail olmak için ALLAH’a yalvarmış, şehadeti istemişti. Savaş başlamış; arslanlar gibi müşriklerin üzerine yürüyordu. Bir ara elindeki kılıcı kırılıverdi. Bunu gören Peygamberimiz yerden bir hurma dalı aldı, kendisine verdi ve onunla çarpışmasını söyledi. Hz. Abdullah cihada onunla devam etti. Karşı¬sına azılı ve güçlü bir müşrik dikildi. Abdullah’ın buna karşı koyması zordu. Va¬kit tamam olmuş, duası da kabul edilmiş olacak ki, müşrikin bir darbesi Hz. Abdullah’ın Cennete uçmasına kafi geldi.
Savaş sona ermişti. Müslümanlar ölü ve yaralıları tesbit ediyorlardı. Müşrik¬er, şehid Abdullah’ı tanınmayacak hale sokmuşlardı. Bütün azalarını kesmişler, perişan halde bırakmışlardı. Bu hal Peyganıberimizi çok üzmüştü. Daha ;onra Peygamberimiz, Hz. Abdullah’ı dayısı (Abdullah'ın r.a dayısı; peygamberimizin amcası) Hz Hamza ile birlikte defnetti. Bu ;sırada Hz Abdullah kırk yaşında bulunuyordu. ALLAH ondan razı olsun.