ezelinur
Mon 25 January 2010, 01:05 pm GMT +0200
Sünnet, mendub, müstehab ve faziletin anlamına ilişkin olarak mezhebler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bazısı bunların eşanlamlı kelimeler oldukları, yapanın sevâb kazanacağı, terk edeninse cezalandırılmayacağı görüşündedirler. Bazısı da sünnetin, müstehab ve mendubtan ayrı olduğu, zîrâ yapılmasının kuvvetle istendiği görüşündedirler. Bu görüşte olanlara göre her halükârda sünneti yerine getiren sevâb kazanır. Terk edense cezalandırılmaz. Bazısı da sünnetin müstehab ve mendubtan ayrı olduğunu söylemiş, müekked ve gayr-ı müekked olmak üzere iki kısma ayırmışlardır. Bunlara göre müekked sünneti terkeden her ne kadar cehennem ateşi ile azâblandırılmayacaksa da Peygamber (s.a.s.) Efendimizin şefaatinden mahrum kalmakla cezalandırılacaktır. Bu nedenle önce sünnetin mezheblere göre tanımını ve anlamıyla ilgili geniş açıklamaları sunmayı, sonra da her mezhebe göre sünnetleri toplu olarak zikretmeyi, bundan sonra da akılda tutulması kolay olsun diye mezhebler arasındaki ittifaklıve ihtilaflı sünnetleri ele almayı uygun gördük.
Şafiiler dediler ki: Sünnet, mendub, müstehab ve tatavvu´ eş anlamlı kelimeler olup mükelleften, yapması kesin olarak istenmeyen davranışlardır. Bu davranışlarda bulunanlar sevâb kazanır; terkedenlerse cezalandırılmazlar. Bunlara göre sünnetler sünnet-i ayn ve sünnet-i kifâye olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Bunlardan birincisi zorunlu olmamakla birlikte yükümlünün şahsından yapılması istenen bir davranıştır. Her yükümlü, ayrı ayrı bu emre muhatabtır. Buna örnek olarak farz namazların beraberinde kılınan sünnetleri gösterebiliriz. İkincisine gelince bu, toplumun yapması istenen davranışlardır. Toplum bireylerinin bazısı bu emri yerine getirecek olurlarsa diğerlerinin bu husustaki yükümlülükleri ortadan kalkar. Meselâ bir cemâat, yemeğe oturduğunda bunlardan yalnız biri besmele getirirse diğerlerinin besmele getirme yükümlülükleri düşer. Fakat sevabı, sadece besmeleyi getiren şahıs kazanır.
Malikiler dediler ki: Sünnet, şârün yapılmasını kuvvetle emrettiği davranıştır. Ki bu davranışlar, şâri´ tarafından kadri yüpeltilmiş davranışlardır. Bunları cemâatte izhâr etmiştir. Ancak bu davranışların vâcib olduklarına dâir bir delil mevcud değildir. Yapan sevâb kazanır. Ama yapmayan azâblandırılmaz. Bunlara göre sünnet, mendubtan ayrı olan bir davranıştır, Mendub, şârün yapılmasını kuvvetle emretmediği davranıştır. Yapan sevâb kazanır. Yapmayan azâblandırılmaz. Bunlar, fazilet kelimesini bazan mendub yerine de kullanırlaii Buna örnek olarak da ikindi namazının ilk dört rek´atini göstermektedirler.
Hanefîler: Sünnetleri iki kısma ayırmışlardır:
a. Müekked sünnet: Bunların nazarında bu sünnet, vâcib mânâsına gelmektedir. Bunlar derler ki: Vacibin hükmü, mertebece farzdan daha aşağıdadır. Vâcib, hükmü şüpheli bir delille sabit olan bir yükümlülüktür. Buna amelî farz da denebilir. Şu anlamda ki, vâcib; amellerde farz muamelesi görmektedir. Terk etmekten ötürü günahkâr olunur. Vâcibte tertip ve kaza zorunludur. Ancak vacibin farzlığına inanmak gerekli değildir. Meselâ vitir namazı gibi. Bunu terkeden günahkâr olur. Ama farz oluşunu inkâr eden tekfir edilemez. Beş vakit namazın farzları ise böyle olmayıp hem inanılması, hem de uygulanması bakımından farzdırlar. Bunları terk eden günahkâr, inkâr edense kâfir olur. Yalnız Hanefîlere göre vacibi terkeden, farzı terkeden kadar günahkâr olmaz. Muhakkak olan şudur ki: Bu gibi kimseler bu günâhlarından ötürü cehennem ateşiyle azâblanmazlar. Ancak Peygamber (s.a.s.)’in şefaatinden mahrum kalırlar. Böylece de anlaşılmış oluyor ki: Hanefîler bir şey için “Bu sünnet-i müekkededir” dediklerinde, bununla vacibi kasdetmiş olurlar. Bu vasıftaki bir davranış namaza dâhil ise sehven terkinden ötürü sehiv secdesi yapılması mecburî olur.
b. Gayr-ı müekked sünnet: Hanefîler buna mendub ve müstehab da derler. Yapan sevâb kazanır. Terk eden ise cezalandırılmaz.
Hanbeliler dediler ki: Sünnet, mendub ve müstehab eş anlamlı kelimeler olup bunların ifade ettikleri davranışları yerine getiren sevâb kazanır. Terk edense Şâfiîlerin de dedikleri gibi azâblandırılmaz. Ancak bunlar sünneti, müekked ve gayr-ı müekked olmak üzere iki kısma ayırmaktadırlar. Müekked olana misâl, vitir ve sabah namazının sünnetiyle teravih namazı gibi. Bunları kılmak sevâb, terketmekse mekruhtur. Müekked olmayan sünneti terketmekse mekruh değildir.[57]