- Abdestin sünnetleri ile ilgîlî üçüncü fasıl

Adsense kodları


Abdestin sünnetleri ile ilgîlî üçüncü fasıl

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 23 June 2011, 01:09 pm GMT +0200
Abdestin Sünnetleri Île İlgîlî Üçüncü Fasıl


 

Tercümesi:

422- (32) Sabit bin Ebî Safiyye (R.A) den mervîdir, dedi :

Ebû Câfere (câferi Sadıka) ben dedim (o Muhammed Balardır)

Câbir (R.A) sana Haber verdi:

«Nebİyyi muhterem (5.A.V) Abdestini alırken azalarını birer defa yıkadı, ve bir abdest daha aldı, ikişer defa yıkadı.

Ve yine bir abdest daha aldı üçer defa yıkadı, değilmi?

Ebi Caferde* evet, dedi.» (Haberi, Tirmizî ve ibni Mâce rivayet etmişlerdir.) [205]

 

İzahat

 

Râvî Sabit bin Ebî Safiyye (R-A), yemenlidir. Bu zat.Muhammed bin Ali el Bakırdan işitmiştir. Ondan vekî merhum ile ibni uyeyne mer­hum rivayet etmişlerdir. Tîbî merhum böyle demiştir.

Mîrek merhumda bu zatı, kûfeli, rivayeti zâif ve Rafızî (Şîî) dir, de­miştir.

Musannif Hatibi tebrizî merhum dediki; künyesi, Ebû Hamzadır. Tabiînden olduğu zikredilmiştir.

Vefatı, hicretin yüz kırk sekiz (148) senesinde vuku bulffljiışrur.

Haberde beyan edilen hükmün, abdestin fara ile amel edib ab­dest azalarını birer defa yıkamakla abdestin sahih ve cevazını beyan etmek olub, ikişer ve üçer defa yücamasındaki hîkmetde abdest almayı tâlim ve beyan etmektir.

Bu hususun daha geniş îzahı, yukarda geçmiştir.

Dikkat : Yukarda kısa tercüme-i hâlini yazdığımız râvî zâtın, Rafızî (Şîî) olduğunu da beyan eden olmuştur.

Bir dela bu râvMn mes'eleyi naklettiği Caferi Sadık merhuma, Şü-lerin« bağlıyız» deyib bir çok yalan ve iftiralar uydurdukları muhakkak-dır. O mübarek fâzılın demediğini ve onun işlemediğini, ona isnad edib kendi ihtiras ve nefislerinin arzularına âlet etmişlerdir.

Bugün Şiilerin bulundukları bir diyarda, bir idare değişikliği olmuş ve islam kelimesi bayrak edinilmiştir. Keşke kitab ve sünnete uygun peygamber ve sahâbe-i kiram efendilerimizin ve onlara adım adım uyan ehli sünnet velcemaat yoluna tabî olunan bir esas ve hakîkata tabî olarak, islam dâvasında bulunulsa! Bütün islam âleminin ve müs-. lümanların arzu ve emelleridir.

Ve fakat hakikat öyle değildir, Şiilerin, tarih boyunca, akîde görüş­leri, amel ve ibâdetleri, kitab ve sünnete muhalif olmuştur ve hâlada aynıdır.

Şiîler, Firakı dâlleden olub, 22 guruba ayrılmışlardır. Bunların îtikat ve ibâdetlerinde bâzı değişiklikler olub, bir kısmının zındık ve sa­pıklık içinde küfre varmayan akîde görüşleri olmakla beraber, bâzıları­nın akîde ve inanç görüşleri küfürdür.

Hal böyle iken, bâzı din kardeşlerimizin, bizzat geldb sual soran­ları olmuştur.

Efendim falan hoca veya falan imam diyorki : «Şü mezhebide, îmamı Azam-m mezhebi gibi hak mezhebdir. îmam-ı Azam-m mezhebi geniş şekilde gelişmiş. Şîî mezhebide, belli bir muhitte gelişmiştir, gibi sözler...»

Bu sözleri söyleyib hükümler beyan edenler, Şiîliğin Hz. Osmanı kur'am kerimi okurken şehit etmelerinden bugüne kadar gelişen fasit ve belkide bâzılarının küfür olan akidelerini bilemeyib, câhil oldukla­rından, cehline kurban olnib dîni Tnübîni îslâmı î'ahrîb eden muhteris­lerdi]'.

Makama, mansıb ve maddeye, hatta şöhret ve şakşaka düşgün gözlerini gönüllerini dünya hırsı bürümüş, riyakar, dalkavuk, Bid'atcı, zındık ve sapık tipinden olan veya böylelerinden menfeatlanan zaval­lıların hal ve hareketlerine acınır. Zira Cehillerine kurban oluyorlar. Eskiden beri devam ede gelen Şiîlik akîde ve görüşlerinin ittifak ettik­leri, bütün ashab, halifeliği ilk defa Hz. Âliye vermediklerinden, günah kardırlar. Aynı görüş yeni çıkan Şîî kitabı «İslam Fıkhında devlet ida­resi» adlı kitabın kırkıncı sahîf esinde mezkûrdur.

İmam-ı Azam Ebû Hanife (R.A), bütün sahabeyi hayr ile anmamız gerektiğini ve onların hiç birinân ateyih.itn.de konuşulmamasının lüzu­munu beyan etmiştir. Halta yutarlarda ve «mfilteka tercümesi» adlı eserimizin todiünci cildinin «Mestler üzerine mesti babı» başlığının altın­da geçtiği üzere, Hz. İmam; Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömeri, bu ümmetin en efdal kişileri saymak ve Hz. Osman ile Hz. Aliyi sevmek, ehli sün­net velcemaat alâmeti olduğunu beyan etmiştir.

Şîüer ise, Hz. Ali ve o mubârek4n soyundan gelenlerin rivayet ettik­leri hadîsi şerifleri kabul edib diğer sahabelerin rivayet ettikleri hadîsi şerifleri red ederler veya uydurma hadis olarak kabul ederler.

Râfizî (Şîî) lerin akîde görüşlerinden bâzılarını 1967 senesinde yazıb okuyuculara arzettiğimiz «İslama Sokulan Bİd'at ve Hurafeler.» adlı eserimizin birinci cildinde zikrettiğimizi hatırlatırız.

Binâenaleyh hak yolcusu müslüman kardeşlerimizi, ana cadde olan sıratı müştekimde devam etmeleri için, kitab ve sünnetin yolu, olan, ehil sünnet velcemaat topluluğuna tabî olub, her çeşit fırka ve zümrecilik yollarından kaçınmalarım tavsiye ederiz.

Kurtuluş kur'ana, sünnete ve ehli sünnet velcemaat toplumu olan efendimizin ashabının yoluna tabî olmazdadır. Tek kelime ile kurtuluş,' islamdadır.

Evet kurtuluş, islamı bilib, islamm dediği gibi inanıb amni atmek-tedir. îslamı ve bilhassa kur'anın dilini ve islam hukukunu biliö, bildiği ile amel etmek suretiyle kurtuluşa ve Allanın lutfuna mazhar olunaca­ğı muhakkakdır. Yoksa Allâhü îeâla câhillerden dost edinmez ve yar­dımı ile lutfu inayetini serd ermez.

Dünyalıkdan bâzı şeylere kavuşmak, direk lütuf sayılamaz. Fir'avn, nemrut ve. kârun gibilere, dünyalık verilmesi elbette lutfu ilâhîden de­ğildi. Bütün bu cümlelerin bağım, meylâmız müslümanları sapıklıklar­dan korusun duası ile bitirelim.

Tercümesi:

423.- (33) Abdullah Bin Zeyd (R.A) den mervîdir, dedi:

«Nebİyy muhterem (SA.V)  abdest aldı, azalarını, ikişer, İkişer yıkadı ve «Nur üzerine Nur» Buyurdu.»

Tercümesi:

424 - (34) Osman (R A) den mervîdir, dedi: Muhakkak Rasûlüllah (S.A.V) Abdest aldığında azalarını üçer defa yıkadı ve buyurdu :           '

«Bu şekildeki abdest» Benim ve benden Önceki bütün Peygamber­lerin abdestidir. Ve îbrahinî Peyğamberhı abdestidlr.» (Bu her iki Hadisi, Rezin rivayet ermiştir. Nevevi, Müslimin şer­hinde ikinciyi zail gördü.)

Tercümesi:

425 - (35) Enes (RA) den mervîdir, dedi : «Resûlüllah (SA.V) her namaz için abdest alır idi.

Ve bizim her hangi birimizde, abdesti bozulmadıkca bir abdesUe iktifa ederdi.» (Haiberi, Darimî rivayet etmiştir.)

(Not : Bu haberin hükmü, hanefl fıkhında geniş şekilde yazılmış­tır. Bir abdest ile bir kaç vakit namaz kılındığı gibi, efendimizin kıldığı üzere, bir aibdest ile beş vakit de, kılınaibilir.)

Tercümesi:

426 - (36) Muhammeö bin Yahya hm Hmbân (RJV) den mervî-dirfdedl:

«Ubey dullah bin Abdullah bin Ömer (RA) a dedim ki ı «Abdullah hin Ömer (RA) ı, tâbir (abdestli) olsun veya tâbir oı-masın her namaz için nasıl abdest aldığım gördünmü?

—  Bunun üzerine ubeydullah (R.A) dedi:

«Onun abdest alışını, Hattab oğlu Zeydin kızı Esma (R.A) haber verdi, Ebû Âmiri (Fâsık) in oğlu, uhud muharebesinde şehid, olub meleklerin yıkadığı Hanzalenin oğlu Abdullah (R.A) e, Esma (R.A) de-mİştirkl;

—  Elbette Resûlüllah (S.A.V), tâhir olsun veya tâhlı1 olmasın mut­laka her namaz için abdest ile emrolunmuştu.

—  Vaktaki Rasûlüllah (S.A.V) e, bu iş ağır geldi, bunun üzerine her namaz zamanında misvak kullanmakla emrolundu. Abdestin hük­mü ondan nesholunub kaldırıldı, ancak abdeststz olduğunda   abdest ile emrolunma hükmü kaldı.

—  Ubeydullah (R.A) dedi:

«Abdullah bin Ömer (R.A), Rasûlüllah sallallâhü! aleyhi vesellem-in, neshedihnezden evvel işlemesini, bir kuvvet ve delil görerek, Ölün­ceye kadar her namaz için abdest alma işini yapmıştır.» (Haberi, Ahmed rivayet etmiştir.) [206]

 

İzahat
 

Râvî Muhammed hin Yahya bin Hıbban (R.A), tabiînin ve medîne-i münevvere fakihlerinin îtimad edilen âlimlerinden öir zatdır. künyesi, Ebû Abdillahdır.

Vâkıdî merhum diyorki:

«Muhammed bin yahya bin hıbban (R.A), Medîne-i münevvere-nin mescidinde (mescidi nebevide), kendisi için bir halaka olurdu, dâ­ima bu cemaata fetva verirdi. Fetvasına îtimad edilirdi ve çok hadis MMrdi.» [207]                                                     

Medine mescidinde tedrisat halafcasmda Mâlik bin enes (imam-ı mâlik) hazretleride bulunmuş, fcu zatdan ilmi fıkıh ve ilmi hadîs tâlim etmiştir. îmam-ı Mâlik hazretleri, bu zata sonsuz bir îâzim ve hürmet ederdi.

Vefatı, hicretin yüz yirmi bir (321) talihinde, yetmiş dört (74) yaşında mednîne-i münevverede vuku bulmuştur. Allalı ondan razı ol­sun.

Haber arasında geçen «Ubeydullah (R.A).» Hz. Ömerin torunu ve Hz. Abdullah bin Örmerin oğlududur. Esma (R.A) isimli kadın efen­di ise, Hz. Ömeün oğlan kardeşi Zeyd (R.A) m kızıdır. Abdullah bin Hanzala (RA) İse zifafa girib cünüb oldukdıan sonra uhud muharebe­sine iştirak eden ve orada şehid olan Hz. Hanzelerrin oğludur.

Hz. Abdullah bin Hanzale, yedi yaşında iken Rasûlü ekrem sallal­lâhü aleyhi vesellem vefat etmişlerdir. Bu yaşlarına gelinceye kadar efendimizi gördüğü, dolayslyle sahâbe-i kiramdan olduğu beyan edil­miştir. Medîne-i Münevverede yezidin hal-ı (hilâfetden düşürülmesi) için bîat edenlerdendir. Bu sebebden «yevmtilharre» denilen savaşda öldürülmüştür. Allah ondan râzî olsun.

Babası Hanzala (RA) İse; Ubud muharebesine cürtüb olarak iş­tirak etmek zorunda kalıyor ve muharebeye Öyle iştirak ediyor. Harb meydanında şehid oluyor. Mübarek cenazesini, meleklerin yîkadığım gören Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimiz, Hanımına; «Hanzalanm hâli nedir?» dikerek sual ediyor.

Hanım efendisi diyorki:

«Hanzale cünüb idi, bir tarafını yîkamışdı, duydukî, askerî heyet gidiyor. Hemen o haliyle harbe çıkdı ve öldürüldü (yani, uhud muha­rebesinde şehid oldu).»

İşte o anda Rasûlü ekrem (S.A.V) buyurdu:

«Gördümki, Melekler onu yîkayordu.»[208]

Haiberin içinde geçen ve bu uhud muharebesinde şehid olan Hz. Hanzale-nin babası, Ebû Âmir ise, Medînenin evs kabilesinden olub, mü­nafıkların reislerinden idi. Abdullah bin übey bin semi isimli münafık­ların başı olan kişi, medîne-i münevverede kalmıştı. Fakat bu Ebû Ami­ri Fâsık, efendimize karşı hased ve kini daha şiddetli olduğundan me-clihe-i münevverede kalamamıştır. Mekkenin fethi senesi diyarı Ruma gitmiş, oralarda efendimizin aleyhine cemaat toplamaya çalışmıştır.

Tebük seferi ânında medînedeki münafıklara, Mescidi kuba civa­rında bir mescid yapdırmıştır. Kur'anı kerimin Tevbe sûresinde bu mescide, «Mescidi zirar = zararlı mescid» ismi verilmiştir.

Kısa hal tercümelerini nakletdiğimîz bu hayat hikâyelerinde, ibret alınacak çok mühim dersler vardır.

Tercümesi:

427- (37) Abdullah bin Amr bin el As (R.A) den menidir.

Nebîyyi muhterem (S.A.V), saade (Saad bin ebî Vakkasa) uğradı, oda o anda abdest alıyordu;

Hemen Peygamber (S.A.V) ona buyurduk!:

«Bu ne israf? ya Saad!»

Saad, «Abdestde, israf olurmu? Ya Resûlellah!» dedi :

Peygamber (S.A.V) «evet! velevki akıcı bir ırmak kenarında da olsan.» buyurdu. (Hadîsi, Ahmet ve İbra Mâce rivayet etmişlerdir.) [209]

 

İzahat
 

Hadîsi şerifde pek mühim ve hassas bir hüküm beyan edilmiştir, sebebide insanlar, ırmak, çay ve deniz gibi akıcı ve bol su kenarında abdest alırken ve gusul yaparken bu hususa ekseriya riâyet etmezler. Aynı zamanda bir sakınca ve günah yok telakkisi içinde olurlar.

\ Neteldm Hz. Saad-in abdest alırken fazla su sarfiyatta bulunuşu, :«abdest almak bir ibâdettir. Binâenaleyh ibadetde israf olmaz» düşün-? cesinitrneticesidir.

Bu düşünce ve fikre sâhib olan Hz. Saad-e, Peygamber (SA.V) efen-dimiz; «Bu ne israf? ya Saad!» diyor.

Hemen Hz. Sâd, bu suâlin cevâbında; «Abdestde, israf olurmu? ya Rasûlellah!» demiştir.

îşte abdest gübi ibâdetlerde israf .olmaz zanniyle sorulan   suâle ^peygamber  (S.A.V) -efendimiz; «Evet  (abdestde israf olur), velevki sen akıcı bir ırmak kenarında olsanda.» buyurmuştur.

Hz. Saad [THA) in, «İsrafda hayır yokdur ve hayırda işrâf olmaz.»

şeklinde söylenen hükmün ikinci cümlesine zâhib olarak, tâat ve ibâdet­lerde israf olmaz zannetmiştir. Anoak ibadetde de israf olduğunu ve olacağını efendimiz beyan buyurmuştur, sarihlerin beyanına göre Hz. Saad, islâma daha yeni girdikleri sırada bu hâdise ile karşılaşmıştır. Bu sebeble, henüz, islâmın hükümlerini gereği gibi bilmediğinden «ab­destde israf olurmu?» diye 'sualde bulunmuştur.

Veya kendisi abdest alırken suyu fazla kullanmakla; vakitten, öm­rü .boş yeie geçinnekden ve islâmın çizmiş olduğu haddi tecavüz ediî> islâinın hükmüne muhalefet hükümlerinin îsr&ftian olduğunu (bilmeyen lere tâlim edüb öğretmek maksadı ile sormuşdur :

Evet hayır ve ibâdet işlerindede israf olur. Ve buradaki israfda ay-îü şekilde, haramlara sarf edilen emek> mal, mülk ve emsali şeylerin haranılığı gibidir.

İbâdet ve Hayırda israfın olduğuna yukardaıki -hadîsi şerif yanın­da bîr kaç hüküm daha nakledelim.

Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimize, bir çocuk' an­nesi tarafından gönderiliyor. Çocuk diyorki:

«Annem, senden bir gömlek isteyor.»

Halbuki o anda Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimi­zin yanında ancak kendi gömleği var idi, hemen çocuğa dediki : «Baş­ka bir vakit gel.»

— Bunun üzerine çocuk annesinin yanına gitdi (Durumu anlatın­ca) , annesi çocuğa dedi:

«Ona söyleki, elbetde annem senin sırtındaki gömleği isteyor, de.»

Çocuk Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimize geliyor ve durumu anlatıyor:

İşte o anda Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi veseliem efendimiz evine giriyor, sırtındaki gömleğini o çocuğa veriyor. Anadan üryan va­ziyette oturuyor.                 .

. Hemen biraz sonra Hz. Bilal ezam okuyor. Bütün ashabı kiram, namaz içan hazır olub b&kleyorlar. Fakat Rasûlü ekrem (S.A.V) efen­dimiz namaza çıkamıyor.

Bunun üzerine şu mealdeki âyeti kerîme nazil oluyor :

«Elini, boynuna bağlayıb açma (cimrilik yapma) ve tamamende açıp saçma (israf etme.) Sonra kınanmış, peşiman bir halde oturub kalırsın.»    (isra sûresi,. 29)

Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi ve sellem efendimize, sırtında ki gömleğini isteyen bir kadına vermesiyle, namaza çıkainayıb kalması hâlini, mevlâmız açıkça beyan buyurarak böyle yapmamasını tavsiye etmiştir.

Demek oîuyorki, kişinin kendi nefsine, aile etradına ye ödenmesi farz olan borçlarına sarf edeceği şeyi, hayra ve sadakaya vermeyib lüzum eden farz yerlere sarf etmesi, lâzımdır. Farz ve vâoibier, hatta sünnet olan yerlere infakdan sonra nafile olarak tasaddukda bulunmakf en iyi ve en doğru hayır yoludur.

Her ne ise şimdi biz abdestdeki israf dan dolayı, hayır işlerindede israfın olacağını, kısa yoldan misallamış olduk, îsraf ifoâdetde, yeme­de, içmede, konuşmada, yatmada ve her şeyde olabilir.

Birde israf hakkında bir kap ayet meali naklederek mes'eleyi kapa­talım.

Bir âyeti kertmede şöyle buyurulmuştur :

«Yiyiniz, içiniz ve fakat israf etmeyiniz. Zira Allâhü teâla israf ede­rek har vunıb harman savuranları, kat'iyyen sevmez.» (Araf sûresi, 31}

Diğer bir âyet meâldde şöyledir:

«Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış kimseye, hakkını ver ve fakat (malını) tamamen saçıp savurma.

— Çünkü mallarını ve canlarını israfla harcayanlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise, Rabbislne karşı çok nankörlük etmiştir.» (îsrâ sûresi, 26-27)

Bu son âyeti kerîme mealine göre, israf edici kimse, şeytanın kardeşidir. Şeytanın kardeşi ise, şeytandır.

însan için, kendisine şeytan ismi verilen ıkötülükden daha eşed bir zemmetme olamaz.                                               

Fir'avnm ve kavminin, keza lût aleyhisselâmm azğm kavminin kö­tülüklerini, israf edici kavm oldukları muhtelif âyetlerde beyan edil­miştir.

Şu halde mümine yakışan, ibâdet ve tâatmda, israfdan kaçınmak, haram ve günahlardan uzak dusarak hak teâlaya, adaletli ve dos­doğru kulluk yapmakdır.

Tercümesi:

428 - (38) Ebû Hureyre, timi Mesud ve timi Ömer (R.A) den mcr* vîdir;

Peygamber (S.A.V) buyurdu:

«Bir kimse, abdest alır ve Allanın ismini anarsa, muhakkak o kim­senin vücûdunun her tarafı temizlenir. Bir kimsede, abdest alır ve Allanın ismini anmaz İse, ancak abdest azaları temizlenir.» [210]

 

Îzahat
 

Hadisi şerifin ihtiva ettiği hükümlerin bâzı yönlerini- yukardakj hadîsi şeriflerin İzahatında yapmış idik. Besmele ve Allahü teâlamrî adını zikretmenin pek çok yönlerinden, hadis ilminde hüküm ve be­yanlarından bir kaçını nakledelim.

ismi ilâhi ile her; şeye başlamanın, en iyi ve en doğru bir amel olduğu muhakkakdır. Böyle olduğu için, Halikı zülcelâl hazretleri, kur'-anı kerimde ilk indirdiği âyeti kerîmede bu hükmü beyan buyurmak­tadır, .

Mevlâyı nıüteal şöyle buyurmuştur :

«(Habîbim! Besmele okuyarak) her şeyi yokdan var idib yaratan Rabbiyin adıyla (kur'anı) oku.»                                    (Alak sûresi, t)

Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhivesellem efendimiz de şöyle buyurmuş­tur :

«Her yeni başlanan bir işki, o işin evvelinde bismillâhirrahmânir-. rahim = Rahman ve Rahim olan Allanın adıyla taşlarım, ile başlan­maz ise, İşte o iş, efcterdir (bereketi kesiktir).» [211]

Bâzı rivayetlerde, «Ektâ ve eczem = herekti kesik ve fnmâmpn so­nucu bağlanmış ve kapanmıştır.» mânalarını ihtiva eden cümlelerle bitmektedir.

Rasûlüllah (S.A.V) den rivayet olunan diğer bâr hadîsi şerif de şöyje buyurulmuştur:

«Kalemin, ilk evvelâ yazdığı, BİsmİHâhirrahmanirrahîm, olmuştur.

— Binaenaleyh sizde bir şey yazdığınız vakit, İlk evvela o besme­leyi yazınız. Zira o besmele, inzal olunan her kitabın açıcı anahtarı­dır...»  [212]                                               

Ebî Hureyre (R.A) den mervî bir hadîsi şerifde, Rasûlü ekrem sal-laliâhü aleyhi veseüem efendimiz şöyle buyurmuştur :

« (Helal ve caiz olan) Her hanki fcir kelâm ve süzkl, AUâhın adı zik­redilmeden başlanır ve benim üzerime (efendimizin üzerine) salavatı şerife getirilirse, işte o söz ve kelam, bütün bereket ve hayırdan mah­rumdur.»                                                            (Besmele Risalesi, 76)

Yukardaki âyeti kerîme ile Hadîsi şeriflerin hükümleri meyanın-da, Halikı zülcelâlm ahlak ve âdeti, göndermiş olduğu Kur'anı Kerim sûrelerinin hepsinin evvelinde bir besmele yazdırmıştır.

Şimdi kısa cümlelerle naklettiğimiz hakîkatlarm hayat üzerinde tatbikatına bir nazar edelim.

Helâl ve caiz olan, yeme içme, yatma ve kalkma, okuma ve yaz­ma, konuşma, alma, salma, geyim ve kuşam işleri gibi beşerin haya­tında her şeyinde mutlaka besmele ile haşlayiî), hamdele ile bitirmesi, : o iş ve amelin, mutlak ve muhakkak, daha bereketli, daha verimli ve i daha faydalı bir halde neticelenmesini sağlar ve sağladığına dâir pek  çok örnek misaliar vardır.

Meselâ : Bir müslüman, çocuğunu besmele ile okunan bir okul ve -; kursa veya öyle plan bir iş yerine gönderdiğinde, oradan yetişen ço­cuk, Allahmı ve Peygamberini tanıyor, hocasını, usta ve kalfiasım saygı ile karşılayan, edebli ve terbiyeli, anasını ve babasını bilen, camiye cemaata giden, büyüklere saygı ve küçüklere sevgide bulunan, cemi­yet ve millete faydalı bir kimse olarak yetişmektedir, Fâidesi, zararın­dan katbe;kat fazla olarak görülmektedir.

f akaî okudukları kitablarm başında besmele olmayan, Besmele ile okutmayan, besmele ile ticâret, san'at ve iş göstermeyen müessese­lerdeki yetişen müslümanlarm evladlan, çok ve çok bereketsiz ve ah­laksız bir şekilde yetişmektedirler.                     

Hele bugün hu haîier, o kadar ayan ve beyan bir şekilde görulmek-tedirki,'adam sözde okuyor veya usta ve tüccar ölmüş/ne AHalıa kul­luk yapıyor, ne peygambere saygı ve hürmeti vardır. Okuduğu hoca-' sına saygısızlık ediyor,

Henüz daha okuduğu hocasına karşı gelerek sözde talebeler, oku­madan ve bir şeyler öğrenmeden (Ataların, küpe girmeden sirke olmak ister, "kabilinden) boyundan aşkın pe5c çok lüzumsuz işlere karışan, her hanki bir fırka ve kurutai içine girib beyinleri yıkanarak anaJbaba, hoca, büyük; âmir ve em&âîi kişileri dMemiyen zavallılar, hep besme­le : ile başlayıb Allahm adını anarak okumamanın ve okutmamanın mahsûlüdürler. .=                                     

ilim okuduğu kitab ve hocalarda, besmele ile başlama olmadığın­dan, okudukları hocalarına karşı saygısızlık yapdıkları gibi, okuduğu kitap ve müesseselerde aynı saygısızlığı yapanlar, pek çoğalmıştır.

Talebe, ilim öğrendiği kitabını, mak'adının altına koyub oturuyor. Sınıfı veya okulu bitirir bitirmez, hemen satıyor, atıyor veya yakıyor.

Hatta kitab ve defterlerin içlerine veya üzerlerine çok «ayıb yazılar yazanlar ve Resimler çizenler oluyor ve daha acâib şeyleri işleyenler, maalesef görülmektedir.                                 

Evet he6l olan her iş ve amelde, besmele çekerek Allahm adı ile başlamak, o işin hayırlı, bereketli ve yümünlü olmasını sağlar. Zira her, şeyi yaratan halik, kendi adiyle başlanan işlere, iyi âkibet ve müs-bet netice vereceğini vâd etmiş ve şimdiye kadarda vermiştir.

Besmele ile işe başlamanın, hem dünyevi ve hem uhrevi berekete sebeb olduğu ve olacağı muhakkakdır. Dünyevî iyilik ve bereketlerle ' ilgili bir kaç satın yazmış olduk. İnanç ve amel mahsûlü olarak konu­şulan bir halk deyîminlde hatırlatalım.

Müslüman, kendi helâli olan hanımı ile münâsebetde bulunmak istediği zaman, her iki tarafın besmeleyi çekmesi, iyi ve güzel ameller dendir. Bilhassa erkek kimsenin, hanımı ile cinsi münâsebette bulun­mak üzere harekete geçtiği zaman, besmeleyi çekmesi, hem cinsi mü­nâsebetin zevkli ve bereketli olmasına ve nemde o münâsbetten sonra bir döl tutma olub çocuk dünyaya gelirse, o çocuğun, iyi ve sâlih ev-lâdlardan olmasına sebeb olur.

Şayet besmele çekilmeden cinsi mlinâsebetde bulunulur ve aka­binde kadın hâmile kalırsa, işte o çocuk besmele .bereketinden mah­rum olduğu için, iyi ve sâlih olmayabilir. Bu takdirde kusur, yine helal işlere besmele çekmemenin bereketsizliğinin neticesi, hâsıl olmuştur.

Halk arasında huysuz ve terbiyesiz olan çocuk ve şahıslara, «Bes­melesiz çocuk, besmelesiz kimse ve bu adam, besmelesizin çocuğu...

gibi...» cümleler, hep bu îzâhma çalışdığımız hadîsi şeiiflerdeKi hüküm­leri, beyan etmektir.

İbni Abbas (R.A) rivâyefiyle sabit olan bir hadisi serifde Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi veseîlem efendimiz şöyle buyurmuştur : -

«İnsanların ve yer yüzünde yürüyenlerin hayırlısı, muallimler (in­sanlara ilim öğretenler) dir. Zira muallimler, her ne zaman din kazın­dığı vakit, onlar yenileyip meydana getirirler (getirmeye sebeb olur­lar).

— Binâenaleyh onların hakkını veriniz. Onlardan ücret îaleb et-meyiniz,

— Çünkü muallim, çocuğa, «bismillalıirrahmanirrahîm, de» dediği vakit, çocuk o besmeleyi söyleyince, Allâhü teâla cehennemden bir âzad beratı; çocuğa, bir âzad beratı muallime ve bir âzad beratıda çocu­ğun annesi İle babasına, yazar,» [213]       

Hadisi şerifde görüldüğü üzere, insanlara ilim tâlimi ile meşgul olan din ve ilim Öğreticileri, öğretmeye başlarken ilk evvela besmele okudarak Allanın adıyla başlayaoakdır ve böyle başlamak ve başlat­makla, o tâlim ve tedrisatın mutlak ve muhakkak bereketli ve verimli olduğu ve olacağı gübi, bu değerli muallim, çocuğu besmeleyi okutmak­la, hem çocuğu, hem kendini ve hem çocuğun annesi ile babasını ceheimem azabından kurtarıb cennetlik yapan bir berat, pasaport, cehen­nemden âzad ve cennete girme belgesini alıyor ve aldırıyor. Böyle muallim ve öğreticiler, ne mutlu ve ne güzel kimselerdir. Aynı zaman­da, böyle muallim ve öğreticilerden, ilim tahsil eden talebe ve gençler­de, çok ve çok muttu ve kıymetli kişilerdir. Zira bu kişiler, Dinin, mil­let ve memleketin istikbali için, fevkalâda bir bereket ve kıymettirler.

Hadis olmayıb mânâsı sahih olan, «Dünya, âhiretin tarlasıdır.» hük­münün ihtiva ettiği en kıymetli iyilikler umulan değerlerdir.

Muhtelif eserlerde yazılmıştırki; Hz. İsa aleyhisselam bir yerden geçerken kabrin birinde yatan kişinin azablandığım görüyor. Aynı yer­den diğer bir zaman giderken, kabir sahibinin azabının kalkıb rahata kavuşub nimet ve huzur içinde görünce, mevlayı mütealdan hikmeti­ni soruyor. Halikı Zulcelâl, Hz. İsa aleyhisselâma, o kimsenin âsî ve günahkâr olduğunu, o sebebden azab olunduğunu ye- fakat kendisin­den hamile kalan ailesinden bir çocuğu meydana gelib, yetişdiğini ve bir muallimin ona besmele öğretib okuttuğunu ve bu çocuğun besme­lesi sebebiyle azabının kaldırıldığını vahyedib bildiriyor.[214]

Tercümesi:

429 - (39) Ebî Râfî (R.A) den mervîdir, dedi:

«Resûlullah (S.A.V) Namaz için abdest aldığı vakit, parmağındaki yüzüğünü hareket ettirirdi.»

(Her iki Haberi, Dâre Kutnî rivayet etmiştir ve ibni Mâce son ha­beri rivayet etmiştir.) [215]



[205] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 403-404.

[206] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 404-408.

[207] (Keza Tehzîbüttenzîb, G. 9 508)

[208] (Keza mirkat, C. 1, 320)

[209] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 408-410.

[210] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 410-412.

[211] (Besmele Risalesi, 76)

[212] (Besmele Risalesi, lilhâdimî, 76)

[213] ' (Keza şerhi şemail, LilMcuri, 2)

[214] (Keza Hadîsi Erbein, 34)

[215] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 413-416.