- Abdesti Bozan Şeyler

Adsense kodları


Abdesti Bozan Şeyler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Mon 25 January 2010, 02:02 pm GMT +0200


Abdesti bozan şeyler bazı kısımlara ayrılırlar. Şöyle ki:

A. Önden ve arkadan çıkan şeyler: Bunlar alışıla-gelen ve alışıla-gelmeyen şeyler olmak üzere iki kısma ayrılırlar.

B. Ön ve arkadan çıkan şeylerden olmamalarına rağmen onların hükmüne tabi olan haller. Meselâ aklını kaybetmek, şehvetle kadına dokunmak, tüysüz delikanlılara dokunmak gibi. Bunlar, bazı şartlar doğ­rultusunda abdesti bozarlar.

Mâlikîler: Alışılmamış lezzette çıkan menî guslü gerektirmeyip sa­dece abdesti bozar demişlerdir. Üç mezheb İmamı bu görüşe karşı olup kişi­nin sıcak suya girdiğinde lezzetlenip menîsinin akmasını da buna örnek ola­rak göstermişlerdir.

Şâfiîler: Lezzetli ve lezzetsiz olarak çıkan menî guslü icâb ettirir de­mişlerdir. Kişinin önünden çıkan sıvının menî olduğu kesin olarak bilinirse gusül yapması zorunlu olur. Guslü gerektirmekle birlikte abdesti bozmaz.


Arada bir perde veya engel olmaksızın penisi ellemek. Bunu yapmakla abdest, bazı mezheblere göre bozulur. Bazılarına göre ise bozulmaz.

Ön ve arkanın dışındaki yerlerden çıkan şeyler. Örneğin kan gibi. Kanın abdesti bozup bozmayacağı hususunda mezheblerin tafsilâtlı görüşleri var­dır.

Abdesti bozan bu şeyleri şu şekilde açıklamamız mümkündür:

A. Ön ve arkadan çıkan şeyler nedeniyle abdestin bozulması:

1. Alışılagelmiş şekilde ön ve arkadan çıkan şeyler. Bunların bir kısmı sadece abdesti bozar, bir kısmı da guslü gerektirir. Sadece abdesti bozup guslü gerektirmeyenlere örnek olarak sidik, mezî ve vedîyi göste­rebiliriz. Sidiği tanımlamaya gerek yoktur. Mezî ise, sarı renkli ince bir sı­vı olup çoğunlukla lezzet anında önden çıkar. Vedî´ye gelince bu, menîye benzer. Katı ve beyaz renkte bir sıvıdır. Ki çoğunlukla idrardan sonra ön­den (penisten) çıkar. Hadî de vedî suyu gibidir. Ki bu doğumdan önce ge­be kadının ön tarafından çıkan beyaz bir sıvıdır.

Lezzet olmaksızın menî akması da guslü gerektirmeyip sadece ab­desti bozar. Menî, bilinen bir sıvı olduğu için tanımlamaya gerek yoktur.

Buraya kadar saydığımız sıvılar, hep ön taraftan çıkarlar. Arka taraf­tan alışılagelmiş şekilde çıkanlara gelince bunlar dışkı ve yellenmeden iba­rettir.

2. Alışılagelmişin dışında ön ve arkadan çıkan şeyler de abdesti bozarlar. Önden veya arkadan kurtçuk, taş, kan, irin ve cerehat akması abdesti bozar. Meselâ kurtçuk, çakıl taşı, irin ve cerahat ön veya arkadan çıkacak olursa abdesti bozmaz. Tabiî, abdesti bozmaması için çakıl taşı ve­ya kurtçuğun dışarıdan yutulmuş olmayıp midede kendiliğinden oluşması şart­tır. Ama kurtçuk veya çakütaşi yutulmuş olup normal çıkış yerinden çıka­cak olursa abdesti bozar. Çünkü yutmak normal değildir.



Mâlîkîler: Alışılagelen çıkış yerleri olan ön ve arkadan alışılagelen şevlerin çıkması dışında hiçbir şey abdesti bozmaz, demişlerdir. Alışılagelen çıkış yerlerinden alışılagelen şeylerin sıhhat ve afiyet zamanında çıkmaları


B. Önden veya arkadan çıkmadıkları halde, tıpkı onlar gibi abdesti bozan şeyler. Bunlar, bilindiği gibi dört kısma ayrılmaktadırlar:

1. Abdest alan kişinin delirerek veya sar´aya düşerek veya bayıla­rak veya içki, esrar, ya da afyon alarak aklını yitirmesi. Uyku da bu grupta mütâlâa edilmekte olup bizzat abdesti bozmaz. Ancak uyku hâlinde (yellenmek veya kadına dokunmak gibi) abdest bozucu durumların cere­yan edebileceği İhtimâlinden ötürü, mezheblerin abdest bozucu oluşuna ilişkin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.


Hanbelîler: Uykunun bizzat kendisi abdesti bozar demişlerdir. Uy­ku, çok kısa süreli olmadığı takdirde mak´adın içinden bir şey çıkmayacak şekilde birşeye dayayıp emniyete alırsa dahi abdesti bozulur.

Şafiiler dediler ki: Uyumakta olan kişi, mak´adını sağlam bir yere oturtmadığı takdirde, mak´adından abdest bozucu bir şeyin çıkmadığından emin olsa bile yine de abdesti bozulur.

Hanefîler: Şafiî ve Hanbelîlere muhalefet ederek dediler ki: Sahîh olan görüşe göre uyku, abdesti bozmaz. Ancak üç durumda abdesti bozar:

1. Yan tarafa uzanarak uyumak.

2. Sırt üstü uzanarak uyumak.

3. Uyluklardan birinin üzerine durarak uyumak.

Çünkü bu şekilde oturan kişinin mafsalları gevşer, dolayısıyla da mak´adına hâkim olamaz. Ama oturarak uyusa, mak’adını da bir yere dayaya­rak sağlama alsa esah olan kavle göre abdesti bozulmaz. Bu durumda yastık ve benzeri bir şeye dayanmış olur da, bu yastık başkası tarafından çekildiği takdirde uyuyan kişi düşer ve mak´adı da dayandığı yerden ayrıhrsa abdesti bozulur. Ama oturuşunda bir değişiklik meydana gelmezse abdesti bozulmaz.

Ayakta veya namaz rûkûu gibi tam rükû hâlinde uyuyan kişinin abdes­ti bozulmaz. Zîrâ bu durumlarda insanın vücudundaki organlar biribirlerine bağlı ve tutkun olurlar. Yanında konuşanların seslerini duyabilecek ka­dar hafif bir uyku uyumakta olan kişinin, uzanmış olmasına rağmen abdesti yine bozulmaz. Ama konuşanların seslerini işitemiyecek kadar ağır bir uy­kuda olursa abdesti bozulur. Uykunun ancak uzanarak vuku bulması hâlin­de abdestin bozulacağına ilişkin delil, şu hadîs-i şeriftir:

Abdest, ancak uzanarak uyuyan kimseye vâcib olur. Zîrâ uzanma hâ­linde mafsallar gevşer.” [62]

Hanefîler sırtı üstü uyuyanla uyluklarından birinin üzerine ağırlığını ve­rerek uyuyan kişileri de uzanarak uyuyan kimselere kıyaslamalardır. Çün­kü uzanarak uyuyanın abdestinin bozulmasındaki sebeb, mafsallarının gevşemesidir. Bu sebeb, sırtı üstü uyuyanla, uyluklarından birinin üzerine du­rup uyuyan kimsede mevcûdtur. Kendisinde yellenme gevşekliği veya sidik akıntısı bulunan özürlü kimselerin abdestleri uyku ile bozulmaz. Zîrâ uya­nık iken ön ve arkalarından çıkan bu şeyler, abdestlerini bozmadıklarına göre uyku hâlinde hiç bozmazlar.

Şâfîîler: Kişi oturarak veya bir binite binerek oturağını oturduğu yere dayayıp arada boşluk bırakmadan uyusa abdesti bozulmaz. Ama sırtüstü veya yangelerek uyuşa, oturağıyla oturduğu yer arasında vücûdu zayıf olması do­layısıyla arada bir boşluk da kalırsa uyumakla abdesti bozulmuş olur.

Uyuklama abdesti bozmaz. Uyuklama, uykudan ayrı olup beyinde mey­dana gelen bir ağırlıktır. Ki uyuklayan kişi, yanında konuşulanları anlama­sa bile konuşanların seslerini işitir.

Hanbeliler dediler ki: Her ne hal ve şekilde olursa olsun uyku, ab­desti bozar. Ancak örfe göre az sayılan oturma ve ayakta durma hâlindeki hafif uyku abdesti bozmaz.

Malikiler dediler ki: Uyku, ağır olduktan sonra kısa sürsün uzun sürsün, kişi uzanmış olsun oturmuş olsun, secde hâlinde olsun ayakta dur­sun, abdesti bozar. Bunun yanında kısa da sürse uzun da sürse, hafif uyku abdesti bozmaz. Ancak uzun süren hafif uykudan sonra abdest almak mendubtur. Kısa süreli ağır uyku: Uyuyan kişi, eğer bir bez dürüp mak´adının (oturağının) kaba etleri arasına koyup mak´adını tıkamaz ve üzerine oturmazsa ve uyuduktan sonra tıkaçsız olarak uyanırsa abdesti bozar.

Uzun süreli ağır uyku: Uyuyan kişi oturağını tıkamış olsa bile kesinlik­le abdesti bozar. Uyumakta olan kişi etrafındaki sesleri işitmezse oturağı üze­rine oturup dizlerini yan yana getirerek iki eliyle dizlerini tutar da ellerinin çözüldüğünün farkına varmazsa, elindeki bir şeyin yere düştüğünün farkına varmazsa, ağzından salyasının aktığım hissetmezse ağır uykuda demektir.

2. Ön ve arkadan çıkmadığı halde, onlar gibi abdesti bozan şeyle­rin ikincisi, kadın olsun tüysüz genç erkek olsun, şehvetli birinin bunlara dokunmasıdır. Fıkıhçılar, işi terminolojiye dökerek dokunmanın bazan el­le, bazan da vücûdun herhangi bir tarafıyla olabileceğini, “Lems”in, yani ellemenin ise sadece elle olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bunların herbirinin kendine özgü hükümleri vardır. Şehvetli birinin ellemesi mezheblere göre ileri sürülen şartlar doğrultusunda abdesti bozar.


Şafiiler dediler ki: Yabancı bir kadına dokunmak veya onu ellemek, mutlak surette abdesti bozar. Elleyen erkek yaşlı, kadın da ihtiyar ve çirkin olsa ve bunlar birbirlerine dokunmaktan lezzet duymasalar bile yine abdest-leri bozulur. Şafiî mezhebinde yerleşik kural budur. Elleyen veya dokunan erkek, genç de olsa, yaşlı da olsa hüküm aynıdır. Bazıları diyebilirler ki: Yaşlı ve çirkin kadını ellemekten ne tad alınabilir ki bunu yapmakla abdest bozul­sun? Bunlara verilecek cevab şudur: Kadın, yaşadığı sürece mutlaka kendi­sinden tad alıp yararlanacak birisi bulunur. Kadına dokunmanın abdesti boz­ması, erkekle kadının tenleri arasında bir perde bulunmaması şartına bağlı­dır. Abdestin bozulmaması için arada ince de olsa bir perde bulunması ye­terlidir. Tozların üst üste gelmesiyle arada bir kir tabakasının oluşması bile perde yerine geçerli olur. Ama ikisinin vücûdları arasındaki ter tabakası perde yerine geçerli olmaz.

Bir erkeğin başka bir erkeği ellemesi veya arada perde olmaksızın dahî vücûdlarının birbirine dokunması abdesti bozmaz. Ellenilen veya dokunu­lan erkek, tüysüz güzel bir genç olsa abdest yine bozulmaz. Ama bundan dolayı abdest almak sünnet olur. Kadının kadını, erseliğin erseliği (Hunsa, çift cinsiyetli) ellemesi veya tenlerinin birbirine dokunması abdestlerini boz­maz. Erselikle erkek veya kadının elleri veya tenleri birbirlerininkine dokunacak olsa yine abdestleri bozulmaz.

Selim tabiatlı kimselerce, dokunan erkekle dokunulan kadının şehvet haddine vardıkları bildirildiğinde abdestleri bozulur.

Kadının tüyleri, tırnak ve dişlerine dokunmakla lezzet duyulsa bile ab­dest bozulmaz. Çünkü lezzet duyulmaması, bu nesnelerin özelliğindendir. Denebilir ki: İnsanlar, kadının bazı yerlerine nisbetle dişlerinden daha fazla lezzet almaktadırlar. Lezzet duymamak bunların özelliğindendir demek ak­la uyar mı? Şâfiîler bu soruya şu cevâbı vermektedirler: Ağıza dokunmak bir tarafa bırakılacak olursa, dişleri birer kemik parçası olarak ele alacak olursak bunlardan ne lezzet alınabilir?

Ölüyü ellemek ve ona dokunmak da abdesti bozar. Mahrem, yani kişi­ye nikâhlanması ebediyyen haram olan bir kadına dokunmak veya onu elle­mek abdesti bozmaz. Kan bağı, süt bağı ve hısımlılık bağlarından ötürü bazı kadınların nikâhı ebediyyen insana haram olabilir. (Anne, kızkardeş, teyze, halâ, kayınvalide, süt ana ve sütbacısı gibi.) Bunlara dokunmakla abdest bo­zulmaz. Bazı. kadınların nikâhlanması ebediyyen değil de geçici olarak haram olur. Baldız, hanımın teyze ve halâsı gibi. Bunlar, hanımın boşanma­sından veya ölümünden sonra nikâhlanabilirler. Bunlara dokunmak abdesti bozar. Şüphe ile cinsel ilişki kurulan kadının annesine ve kızına dokunmak­la abdest bozulur. Bunların ikisini nikahlamak her ne kadar harâmsa da bu harâmlık, hısımlık, neseb ve süt bağlarından ötürü doğmamıştır.

Hanbeliler dediler ki: Arada perde olmaksızın şehvetle bir kadım ellemek veya ona dokunmak abdesti bozar. Bu kadın mahrem olsun yaban­cı olsun, diri olsun ölü olsun, küçük olsun büyük olsun fark etmeyip aynı sonuca varır. Yalnız küçük kızların âdete göre şehvetli olmaları gerekir. Bu hususta kadın da erkek gibidir. Eğer bir kadın bir erkeği elleyecek olursa veya ona dokunacak olursa mezkûr şartlarla abdesti bozulur.

Abdestin bozulması için tüy, diş ve tırnak dışında vücûdun diğer kısım­larının ellenmesi şartı vardır. Sözgelimi bu saydığımız nesneler ellenecek olursa abdest bozulmaz. Dokunulan veya ellenilen kişi bunlardan bir lezzet duysa bile abdesti bozulmaz. Erkek erkeği ellerse, ellenen tüysüz bir genç olsa bile yine abdesti bozulmaz. Kadın kadını, erselik erseliği ellerse, elleyen bundan bir lezzet duysa bile bile abdesti bozulmaz.

Bu anlattıklarımızdan sonra, arada perde olmaksızın âdeten şehvetli ol­duğu bilinen kadını -bu kadın yaşlı ve çirkin olsa bile- elleme veya dokun­manın abdesti bozması hususunda Hanbelîlerle Şâfiîlerin görüş birliği için­de oldukları anlaşılmış olur. Bu iki mezheb, yalnız mahrem kadınları elleme hususunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir.

Hanbelîler derler ki: Mahrem de olsa bir kadını ellemek abdesti bozar. Ellenen veya dokunulan kadın, elleye-nin annesi de olsa kızkardeşi de olsa abdesti bozulur. Şâfiîler buna karşıdır­lar.

Erkeğin erkeği ellemesiyle ellenen, tüysüz güzel bir genç olsa bile ab­destin bozulmayacağı hususunda görüş birliği edilmiştir. Yalnız Şâfiîler, bunu yapanın abdest almasının sünnet olacağı kaydını koymuşlardır. Kadının tü­yü, tırnağı ve dişlerinin ellenmesinin abdesti bozmayacağı hususunda da gö­rüş birliği edilmiştir... Ancak Şâfiîlerin anlatmış oldukları hafif bazı detay­larda aralarında bir görüş ayrılığı olmuştur. Ki bu nedenle de her iki mezhe­bin görüşlerini ayrı ayrı anlatmayı uygun gördük.

Malikiler dediler ki: Abdestli biri kendisinden başka birine, eliyle veya vücûdunun herhangi bir tarafıyla dokunacak olursa abdesti bozulur. Ancak abdestin bozulması için gerek dokunanda, gerek dokunulanda bazı şartların gerçekleşmesi îcâb eder:

1. Baliğ olacak.

2. Lezzet kasdiyle dokunacak. Veya dokununca lezzet duymuş ola­cak. Lezzet kasdiyle dokunup lezzet duymasa bile yine abdesti bozulur. Bu­nun tersi için de aynı hüküm geçerlidir.

3. Dokunduğu kimse çıplak veya hafif bir örtüyle örtünmüş olacak. Örtü kalın olursa abdest bozulmaz. Örtü kalın olur da içindeki şahsın bir organını tutup eliyle avuçlayacak olur veya lezzet kasdiyle bunu yaparsa ab­desti bozulur. Lezzet kasdiyle yapmayıp lezzet duyarsa yine abdesti bozu­lur.

4. Dokunduğu kimse âdeten şehvetli biri olacak. Örneğin beş yaşın­daki şehvetsiz küçük bir kız çocuğunu ellemek abdesti bozmayacağı gibi, er­keklerin kendisinde tamahlarının kalmadığı yaşlı kadını ellemek de abdesti bozmaz.

5. Saç ve tüyler de vücudun parçalarından sayılmaktadırlar. Lezzet alma kasdiyle kadının saçlarına dokunulacak olursa abdest bozulur. Lezzet kasdi olmaksızın dokunur da lezzet duyacak olursa yine abdesti bozulur. Ama kadın, kendi eliyle kendi saçma dokunacak olursa abdesti bozulmaz. Aynı şekilde erkeğin saçı kadının saçına, tırnağı kadının tırnağına dokunacak olursa bunlarda duyu olmadığı gerekçesiyle abdesti bozulmaz.

6. Dokunmakla abdestin bozuluşu, lezzet kasdi veya lezzet duyma se­bebinden ötürüdür. Dokunulan kadının yabancı bir kadın olmasıyla kendi eşi olması arasında fark olmadığı gibi, dokunulanın tüysüz bir delikanlı ol­masıyla sakalı yeni bitmekte olup insana lezzet veren bir genç olması arasın­da fark olmayıp hepsi abdestin bozulmasına neden olurlar.

7. Dokunulan kızkardeş, veya onun kızı, hala veya teyze gibi mah­rem bir kadınsa ve dokunan da şehvetli olup lezzet almayı kasdeder ve fakat lezzet duymazsa abdesti bozulmaz. Ama dokunduğu kadın yabancı biriyse, lezzet kasdi olmazsa bile abdesti bozulur.

8. Ağızdan öpmek de dokunma ve ellemenin hükmüne tâbidir. Lez­zet kasdiyle öpen veya zorla öptürmek gibi lezzet kasdi olmaksızın öper ve fakat lezzet duyarsa abdesti bozulur. Kişi kendi nefsindeki maksada göre birine acıyıp öper de lezzet duymazsa abdesti bozulmaz. Eğer lezzet duyarsa ab­desti bozulur. Bütün bu saydığımız şartlar dokunana nisbetledir. Dokunu­lana gelince o da, baliğ ise ve kendisine dokunulup ellendiğinde lezzet du­yarsa abdesti bozulur. Eğer kendisine dokunulduğunda veya ellendiğinde lezzet duymayı kasdederde zâten dokunan durumuna geçer. Ki yukarıda geçen hü­kümlere tâbi olur. Düşünmekle veya dokunmaksızın bakmakla lezzet kasdi olsa veya lezzet duyulsa bile veya fuhuşa dâir kötü söz söylese bile abdesti bozulmaz. Eğer düşünme veya bakma sebebiyle mezîsi gelirse abdesti bozu­lur. Menisi gelirse de gusül yapılması gerekir.

Hanefîler: Bedenin hangi tarafıyla olursa olsun, dokunan veya do­kunulan çıplak da olsa abdest bozulmaz, derler. Kişi, abdestli olur; ikisi de çıplak ve hanımına bitişik olarak aynı yatağa uzanacak olurlarsa, abdestleri bozulmaz. Ancak kendilerinden mezi ve benzeri bir şeyler akarsa veya ikisi­nin tenasül organları üst üste gelecek olursa abdestleri bozulur. Tabiî ayrıca erkeğin penisinin sertleşmesi ve arada vücûdlarının ısısını engelleyecek bir perdenin bulunmaması hâlinde erkeğin abdesti bozulur. Kadın ise, erkeğiyle yanyana gelip, tenasül organının onunki ile üst üste gelmesi hâlinde abdesti bozulur. İki kadın çıplak olarak birbirlerine sarılıp bitişirler ve cinsel organ­ları da birbirine temas ederse abdestleri bozulur. Hamamlarda olduğu gibi iki erkek, kalabalıktan ötürü çıplak olarak yanyana gelip bitişecek olurlar­sa, dokunanın penisi sertleşmedikçe abdestleri bozulmaz.

Böylece Hanefîlerin bu hükümde diğer İmamlardan ayrı görüşe sâhib oldukları öğrenilmiş oldu. Mâlîkîler abdestin bozulmasını, lezzet kasdına veya lezzet duyma şartına bağladılar. Şehvetsiz ihtiyar kadını ellemekle abdestin bozulmayacağını söyleyerek de, bozulur diyen Şafiî ve Hanbelîlere muhale­fet etmiş oldular. Güzel ve tüysüz delikanlıları ellemekle abdestin bozulma­yacağını söyleyerek Hanefîler, Mâlikîlere muhalefet ettiler. Hanbelîlerle Şâfiîler de bozulmaz dediler. Dokunulan çıplak olmadıkça ve üzerindeki örtü­sü de ince ve hafif olmadıkça dokunmanın abdesti bozmayacağını söyleye­rek bazı şartlarla diğer mezheplerle görüş birliği yaptılar. Ancak Malikiler dediler ki: Dokunulan, elbisesini giyinikse ve abdestli biri de onun vücûdu­nu eliyle tutacak olursa abdesti bozulur.

Kadının saçını tutmada ihtilâfa düşmüşlerdir. Mâlikîler derler ki: Er­kek, kadının saçma lezzet kasdiyle dokunur veya lezzet kasdiyle olmaksızın dokunur da lezzet duyarsa abdesti bozulur. Çünkü saçların lezzet verdikleri tartışma götürmez bir şekilde kesindir. Ama kadınlar, kendi saçlarıyla er­keklere dokunacak olurlarsa kendilerinin abdestleri bozulmaz. Çünkü on­lar, bundan bir şey hissetmezler. Hanbelî ve Şâfiîlerse, saça dokunmanın ab­desti bozmayacağı görüşündedirler.


3. Önden ve arkadan çıkan şeyler gibi abdesti bozan şeylerin üçün­cüsü ellemektir. Kişi, eliyle ya kendi vücûduna veya başkasının vücûdu­na dokunur. Başkasının vücûduna dokunmakla ilgili hükümler geçen bö­lümde anlatıldı. Kişinin kendi vücûdunu ellemesine gelince, bundan lez­zet duyacağı alışılmış bir durum değildir. Ama baz; hadîsler, kişinin kendi penisini ellemesinin abdestini bozacağına delâlet etmektedirler. Diğer bazı hadîslerdeyse, bunu yapmakla abdestin bozulmayacağı ifade edilmekte­dir. İşte bu nedenle mezhebler, bu konuda görüş ayrılığına düşmüşlerdir.

Kişinin kendi penisini ellemesiyle abdestinin bozulmayacağı görüşün­de olanlar, bazı hadîsleri delil olarak ileri sürmektedirler. Bunlardan biri İbn Mâce dışındaki diğer Sünen sahiplerinin rivayet etmiş olduğu şu hadîs-i şerîftir:

Rasûlullah (s.a.s.) namazdayken penisini elleyen bir erkeğin duru­mu hakkında sorulduğunda şu cevabı vermiştir:

O, senin vücudundaki bir parça etten başka bir şey değildir.” [63]

İbn Hibban da bu hadîsi. Sahîh´inde rivayet etmiştir. Tirmizî ise, “Bu mevzuda rivayet edilen en güzel hadîs budur” demiştir.

Penisi ellemek abdesti bozar diyenler de birçok hadîs-i şerîfi delîl ola­rak ileri sürmektedirler. Ki bunlardan biri şu hadîs-i şeriftir:

Kim penisini ellerse abdest alsın.” [64]

Üç mezheb İmamı, penisi ellemenin abdesti bozacağı hususunda gö­rüş birliği etmişlerdir. Hanefîlerse bu hususta onlara muhalefet etmişler­dir. Bu mezhebe göre, penisi ellemekten ötürü abdest bozulmaz. Hanefîlerin bu konudaki detaylı görüşleri aşağıda anlatılmıştır.


Hanefiler dediler ki: Avuç içiyle de olsa, parmakların iç taraflarıyla da olsa, şehvetle de olsa penisi ellemek abdesti bozmaz. Zîrâ bedevîvâri biri­si Rasûlüllah (s.a.s.) a gelerek

“Ya Rasûlallah! Namazdayken penisini elleyen bir adamın durumu hakkında ne dersin?” diye sormuştu da Rasûlüllah, kendisine şu cevâbı vermişti:

O, senin vücûdundan bir parça veya etten bir parçadır.” [65]

Yine de penisi elleyen birinin, âlimlerin ihtilâfından kurtulmak için ab­dest alması müstehab olur. Çünkü ittifaklara uyularak yapılan ibâdet, ihti­lâflara kaçılarak yapılan ibâdetten daha hayırlıdır. Ama ittifaklara uyayım derken, kişinin kendi mezhebine göre mekruh davranışlarda bulunmaması da şarttır.

Bu anlatılanlar bir tarafa, Rasûlüllah (s.a.s.) in:

Kim penisini ellerse abdest alsın” mealindeki buyruğunda geçen ab­dest kelimesini Hanefîler, lügat manâsında kabul etmişlerdir. Ki bu da elle­rin yıkanması demektir. Penisini ellemiş olan bir kişi, namaz kılmak istedi­ğinde mendûben ellerini yıkamalıdır.

Kişi, vücûdunun herhangi bir yerini, hatta mak´adındaki deliğin etrafı­nı bile elleyecek olursa abdesti bozulmaz. Kadın da elini, kendi tenasül or­ganına değdirecek olursa abdesti bozulmaz. Ancak parmağını veya iğne uçu gibi bir şeyi vaginaya sokarsa bu durumda abdesti bozulur. Çünkü bu du­rumda sanki içeriye bir şey girip kaybolmuş olmaktadır. Parmağının sadece bir kısmını sokar da parmak görünmeyecek şekilde olmazsa, ama geri çe­kerken parmağında ıslaklık ve koku olursa abdesti bozulur. Aksi takdirde bozulmaz. Aynı şekilde kadın, parmağını veya bir parça pamuğu vaginasının önüne koyar da pamuk veya parmak ıslanacak olursa abdesti bozulur. Aksi takdirde bozulmaz.

Malikiler dediler ki: Penisi ellemekten ötürü ancak bazı şartların gerçekleşmesi hâlinde abdest bozulur:

1. Kişi kendi penisini ellerse abdesti bozulur. Başkasının penisini el­lerse, başkasına dokunma hükümleri cereyan eder.

2. Kendi penisini elleyen baliğ ise abdesti bozulur. Erselik dahî kendi penisini ellediğinde abdesti bozulur. Çocuk, kendi penisini ellediği takdirde abdesti bozulmaz.

3. Ellerken arada bir örtü veya engel bulunmazsa abdesti bozulur.

4. Avuç içi veya elin yan tarafları veya parmakların alt ve yan kısım­ları veya baş taraflarıyla penisi ellerse abdesti bozulur. Diğer parmaklardan farksız olan duyma ve görmede onlar gibi olan fazla parmakla da penis ellenecek olursa abdest yine bozulur. Ama baldır veya kol, penise değecek olursa abdest bozulmaz. Bir ağaç dalıyla penise dokunulursa veya arada bir perde bulunmakla penis ellenecek olursa abdest yine bozulmaz.

Yukarıdaki şartların gerçekleşmesi hâlinde lezzet alınsın alınmasın, ka­sıtla olsun, unutarak olsun, penis ellendiği takdirde abdest bozulur. Bir kadının kendi tenasül organını ellemesiyle abdesti bozulmaz. Parmağını soksa ve bundan zevk alsa bile durum değişmez. Kişinin mak´ad mahalli­ni ellemesi veya zaruret olmadan yapılması haram bile olsa parmağını bu deliğe sokmasıyla abdesti bozulmaz. Penis kesilmiş olsa, kesildiği yeri ellemek, teslisleri ve kasık bölgesini ellemek, yapana lezzet vermiş olsa bile abdesti bozmaz. Başkalarının mak´ad deliğini veya vaginasını elle­mek halinde, başkasına dokunma hükümleri geçerli olur. Bununla ilgili hükümler, önceki bahiste anlatılmıştır.

Şafiiler dediler ki: Vücûda bitişik veya vücûdtan ayrılıp da henüz parçalanmamış olan penisi ellemekle abdest bozulur. Her ne kadar vücûd­tan ayrıldıktan sonra penis ismini yitirirse de ellemekle abdest bozulur. Pe­nisin kesildiği yeri ellemek de bazı şartlarla abdesti bozar:

1. Arada perde ve benzeri bir engel bulunmazsa.

2. Elleme, avuç içi veya parmakların alt kısımlanyla yapılırsa. Avuç içiyle parmakların alt kısımlarının sınırı, avuç ve parmaklar üst üste geldi­ğinde görünmeyen kısımlardır. Elin ve parmakların aralarıyla ve yan taraf­larıyla penis ellendiğinde abdest bozulmaz.

Hanbelîler: Bunlar da Şâfiîler gibi, penisin kişiye ait olmasını şart koşmazlar. Başkasının penisini ellemenin de kişinin kendi penisini ellemesi hükmünde olacağı düşüncesindedirler. Bu nedenle demişlerdir ki: Kişi, ge­rek kendi penisini gerek başkasının penisini ellerse; ellediği penis küçük bir çocuğun veya bir ölünün penisi olsa bile abdesti bozulur. Penisi ellenenin değil de penisi elleyenin abdesti bozulur. Kadın, kendi vaginasını elleyince abdesti bozulacağı gibi başka birisi de elleyecek olursa elleyenin de abdesti bozulur. Mak´ad deliğini ellemek de vaginayi ellemenin hükmüne tâbidir. Ama testisleri ve kasık bölgesini ellemekle abdest bozulmaz.

Ön ve arka dışında vücûdun herhangi bir yerinden çıkan necaset, çok olduğu takdirde abdesti bozar. Çokluk ve azlık, kişinin bünyesinin kuvvet veya dermansızlığı ile şişmanlık veya zayıfliğıyla ölçülür. Meselâ zayıf birin­den kan akarsa bu kan, onun bünyesine göre çok görülürse abdesti bozulur. Çok görülmezse abdesti bozulmaz. Kusmak da bu hükme tâbidir.


4. Ön ve arkadan çıkmadığı halde abdesti bozan şeylerin dördün­cüsü, çıbandan veya yaradan çıkan irin ve kandır. Ki bunlar necis olup abdest bozucudurlar. İrtidâttan dolayı da abdest bozulur. Dinden çı­kan bir kişi eğer abdestli ise abdesti bozulur. Şiddetli derecede gazaplanan câhiller, çoğu kez dîne söverek bu duruma düşmektedirler. Bunlar küfrü gerektirici sözleri hiç aldırmaksızın sarfetmekte, sonra da pişman olmaktadırlar. Bunlar bu fiili işlerken şayet abdestli iseler abdestleri bo­zulur. En aşağılık irtidât cerîmelerinin sâlih amelleri boşa savurup heba edeceği bilinirse, insanlar kendilerine hâkim olup bu vartaya düşmekten kurtulurlar. Ve hiçbir yararı olmayan, tersine birçok zararlara sebeb olan bu kelimeleri söylememek için dillerini tutarlar.


Hanefîler: İrtidâttan dolayı kişinin her ne kadar işlemiş olduğu sâlih ameller boşa gitse de ve mâlî tasarruf yetkisi elinden alınsa da abdestinin bo­zulmayacağı görüşündedirler.

Şâfiîler: İrtidat eden kişi, eğer sidik akıntısı özründen salim ise ab­desti bozulmaz, ama salim değilse, temizliği zayıf olduğundan ötürü abdesti bozulur.

Hanefiler dediler ki: Namazda kahkahayla gülmek abdesti bozar. Bu hususta birçok hadîsler mevcûd olup, bunlardan TaberânFnin Ebû Mu­sa´dan rivayet etmiş olduğu hadîsi örnek olarak gösterebiliriz:

“Rasûlullah (s.a.s.), bir ara halka namaz kıldırıyordu. Gözleri arızalı bir adam içeri girdi. Mesciddeki çukura ayağı kayıp düşünce de orada na­mazda bulunanların çoğu kendisine güldüler. Bunun üzerine Resülüllah (s.a.s.), namazdayken gülenlerin abdestlerini ve namazlarını yenilemelerini emretti. [66]


Namazda kahkahayla gülmek, deve eti yemek ve ölü yıkamak abdest bozmaz. Hades hâlinden şüphe etmekle abdest bozulmaz. Bu­nun da iki şekli vardır:


1. Kişi, abdest aldığını kesin olarak bilecek. Ancak abdest aldıktan sonra hades hâlinin vuku bulup bulmadığı hususunda şüphe ederse bu şüpheden ötürü abdesti bozulmaz. Çünkü bu kişi, abdestten sonra hadesin vukûbulup bulmadığından şüphe etmektedir. Şüphe ise tahareti gidermez.

2. Kişi, abdest aldığını da, kendisinden hades hâlinin vukû bulduğunu da kesin olarak bilecek. Ancak hades hâlinin vukuundan önce mi sonra mı abdest aldığı hususunda şüpheye düşecek olursa, bu durumda iki şekille karşılaşılacaktır:

a. Bu kişi şüphelenmekte olduğu ve hangisinin daha önce vukû bulduğunu bilmediği abdestten ve hadesten önceki durumunu hatırlamaya çalışacaktır. Eğer abdesfen önce hades hâlinin vukû bulduğunu hatırla­yacak olursa abdesti var sayılır. Çünkü hatırladığından ötürü birinci ha­des hâlinden sonra abdest almış olduğu hususu sabit olmaktadır.


Kahkaha; kişinin yanmdakilerinin işiteceği kadar yüksek sesle -uzun sürmese bile- gülmesidir. Bu gülüş, abdesti bozar. Ama sadece kendisinin işite­bileceği kadar bir sesle namazdayken gülmesi hâlinde yalnız namazı bozu­lur. Abdesti bozulmaz. Namaz kılan baliğ ise, kadın olsun erkek olsun, ka­sıtlı olsun unutmuş olsun kahkahayla gülecek olursa (hem namazı hem de) abdesti bozulur. Yok eğer çocuksa bozulmaz. Ayrıca kahkahayla gülmek, secdeli ve rükû´lu namazlarda vekûbulursa bu saydığımız hükümler söz ko­nusu olur. Diyelim ki tilâvet secdesini edâ etmekte olan biri kahkahayla gü­lecek olursa sadece secdesi bozulur. Abdesti bozulmaz. Namazını bitirmek üzere olan birisi, selâm yerine kahkahayla gülecek olursa abdesti bozulur. Namazı sahîh olur. Hanefîlere göre selâmdan başka şeylerle de namazdan çıkılabilir. Ancak selâm yerine kahkahayla gülen, Allah´a yalvaracağına ter­biyesizlik etmiş ve vâcib olan selâmı terk etmiştir.


Hanbelîler: Deve etini yemekten ve ölüyü yıkamaktan ötürü ab­dest bozulur demişlerdir.

Malikiler dediler ki: Hades veya hadese sebeb hâllerin vukû bulduğundan şüphe edilince abdest bozulur. Meselâ bir şahıs, abdest aldıktan sonra yellenmekten veya penisini ellemekten dolayı abdesti bozulduktan sonra ab­dest alıp almadığından veya abdest ile hades hâlinin hangisinin daha önce vukûbulduğundan şüphe edecek olursa abdesti bozulur. Çünkü berâet-i zim­met ancak yakîn ile hâsıl olur. Yani zimmetten kurtulmak, ancak kesin hü­kümlerle mümkün olur. Şüphedeki adamda ise yakînden eser yoktur.


Hadesli bir kişi abdest alarak hades hâlini ortadan kaldırdıktan son­ra ikinci kez kendisinde hades hâlinin vukûbulup bulmadığından şüphe edecek olursa ne yapmalıdır? Yalnız Hanefîlere göre şüphenin, yakîne za­rarı olmayacağını hatırlatmakta da fayda vardır. Evet, durumu belirtilen kişi için bir örnek vermeye çalışalım: Bir kişi öğleden sonra abdest aldığı­nı kesin olarak bildiği gibi, öğleden sonra da kendisinde hades hâlinin vu­kûbulduğunu kesin olarak biliyor. Ancak hadesin önce vukûbulup abdes-ti sonra aldığı (ve dolayısıyla abdestli olduğujnu kestiremediği gibi; abdesti önce alıp hadesin sonra vukû bulduğu (ve dolayısıyla abdestsiz ol­duğu)nu kestirememektedir. Bu durumda öğleden önceki durumunu de­ğerlendirecektir. Şöyle ki: Eğer öğleden önce abdestsiz idiyse, öğleden sonra abdestli sayılır. Çünkü bu kişinin hades hâlinin öğleden önce vukû-bulduğuna ve abdestini de öğleden sonra aldığına kesin olarak kanaat getirilmiş olur. Öğleden sonra vukû bulan ikinci hades hâlinin abdestten önce mi, sonra mı vukûbulduğu hususunda şüpheye düşecek olursa ab­destli sayılır. Çünkü şüphe ile abdest bozulmaz.

b. Kişi eğer öğleden önce abdestli olduğunu, sonra yine abdest aldığını ve hades hâlinin vukûbulduğunu hatırlayacak olursa bu durumda birkaç şekil ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki:

Eğer abdest yenilemek, âdeti ise fecirden sonra kesin abdestsiz olduğuna hükmedilir. Çünkü fecirden önce abdestli olduğu kesinlikle bi­linmektedir. Bundan sonra da abdest yenilemiş ve de hades hâli vukû bulmuştur.

Hanbeliler dediler ki: Abdest tazelemek itiyadında olsa bile bu kişi, önceki hâlinin tersine göre amel eder. Yani önce abdestsiz ise abdestli oldu­ğuna; abdestli ise abdestsiz olduğuna itibâr edilir.

Ancak kendisi, bunlardan hangisinin daha önce, hangisinin daha sonra olduğunu bilememektedir. Bu şüphe, abdesti bozacak bir şüp­he olarak kabul edilmez. Çünkü daha önce birinci abdesti aldığı kesin, hades hâlinin vukuu da kesindir. İkinci abdesti ise, kendisinden sonra ha­des vukûbulan birinci abdesti yenilemek İçin aldığı kabul edilir. Böylece de ikinci abdesti, vukuu kesin olan hades hâlini ortadan kaldırmak için almadığı anlaşılmış olur.

Eğer abdest yenilemek âdeti değilse, abdestli sayılır..Çünkü ikinci ab­dest, şüpheli olan hades hâlini ortadan kaldırmış olmaktadır. Bütün bu anlatılanlar, abdestin tamamlanmasından sonra akla gelebilecek olan şüp­helerle İlgilidir. Ama abdest esnasında, bir organı yıkayıp yıkamadığında şüpheye düşecek ulursa şüphelendiği organı yeniden yıkar.

Gayet açık olarak bilinmektedir ki biz, bu ilmî incelikleri, ilim talebe­lerine faydalı olur ümidiyle burada anlatmaktayız. Avam tabakasına mensub kimselerin, zorunluluk olmadıkça bu incelikleri bilmelerine gerek yoktur. Meselâ bir kişi, suyun kıt olduğu bir yerde olur, yaşlılık, zayıflık ve so­ğuktan ötürü abdesti iade etmesi zorlaşır ve teyemmüm etmesi de mu­bah olmaz bir durumdaysa, bu anlattığımız inceliklerden haberdar olma­lıdır. Âlimler, toplumun bir kısmının veya tümünün yararlanacağını hesa­ba katarak dînî hükümlerden her hangi birini açıklamaktan geri durmaz­lar.[67]