- Abbasın Kahvesinde Profesör Çayı

Adsense kodları


Abbasın Kahvesinde Profesör Çayı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Sat 20 November 2010, 07:05 pm GMT +0200
Abbas'ın Kahvesinde Profesör Çayı


Ekrem Bektaş


Kapısı soğuk havalarda kapalı durduğu için sigara dumanı, yoğun bir sis gibi görüş mesafesini üç metreye kadar indirirdi. Durmadan kaynayan kazanın buharıyla havada, yapışık bir nem meydana gelir, her türden insanın kendine mahsus kokusuyla kül tablalarında biriken izmaritlerin kokusu birleşerek burun deliklerini yakan bir keskinlikle müşterilerin ciğerlerine girer çıkardı...

Arada sırada kapı açılıp kapandıkça içeriye giren bir miktar oksijen derhal kimyasal değişikliğe uğrayarak içerinin havasına karışırdı...

Müşteriler hep aynı gibi... Belki de aynı...

Kahveci Abbas'ın kahvehanesini ne zaman açıp ne zaman kapattığını bilen yok... Her gelen, onu her zaman orada görür...

Kahvecilerin bir atasözü vardır:

"Müşteri kahveye değil, kahveciye gelir." derler... Bu yüzden kahveci Abbas, aynı zamanda müşterilerin dert babasıdır da... Hep dert dinler, teselli verir, akıl dağıtır; akıl dağıtmakta çok ustadır: "Herkese verdiğin halde hiç eksilmeyen şey akıldır." der...

Bu kahvehanenin diğer kahvehanelerden ayrı hiçbir özelliği yoktur. Burada da her kahvehanede olduğu gibi, memleketin bütün meseleleri halledilirdi. Devlet büyüklerinin aklına gelmeyen nice çareler icat edilir, hiçbir mesele çözümsüz kalmazdı...

Orta yaşlılar kahvenin en dip, tenha bir köşesine çekilir, akşama kadar kimi gelir, kimi gider; kimi oyun oynar, kimi sohbet ederdi...

- Emin Efendi!.. Bugün kamburun biraz daha fazlalaşmış!

- Öyle Ramiz Bey! Dünden beri sırtıma bir gün daha bindi.

- Hele gel otur da belini biraz düzelt bakalım... Abbas! Bize çay yap!...

- Gazetelerden ne haber?

- Hep aynı şeyler Emin Efendi!... Körfez Krizi... Profesörler yürüdü... Sekizinci kattan düştü... Kansere karşı savaş...İntihar etti vs. Ha! Birde Milli Takım yine yenilmiş...

- Yahu Milletimiz dimdik ayakta da Milli Takım'a ne oluyor anlamadım...

- Hele sen şu gazeteyi oku bak!... Milletin hayrına birşey var mı?... Herkes: "Millet için uğraşıyorum" diyor ama, millet: "Bunlar ne yapıyor?" diye soruyor... Sen ne dersin Abbas Efendi?

- Ben ne diyeyim? Siz şu çaya bakın o söylesin... çekin bir yudum aklınız başınıza gelsin...

- Biz yeteri kadar akıl aldık senin çayından; istersen şu profesörlere de birer demli çay götür...

- Valla onlar kendi içtiklerini beğeniyorlardır... Benim çayıma kulak asmazlar; öyle değil mi Emin Ağabey?

- Bunlar niye yürürler kardeşim?... Sen bu işten birşey anlıyor musun?

- "Kızlar başörtüsü takmasın" diyorlarmış...

- Koskoca adamlar kızcağızların başörtüsünden ne ister yahu? Allah'ın emri diye takıyorlar, hepsi bu... İçlerinde bir kötülük olsa başörtüsü takıp da kendilerini belli ederler mi?

- Bunların neresi profesör yahu? Bunlar hem kel, hem fodul... Ben, profesör deyince akıl irfan sahibi, olgun bir insan düşünürdüm...

- Yine öyledir kardeşim... Sen şu üç-beş çürük yumurtaya bakıp hepsi hakkında karar verme... Zaten şu gazeteler yazmasa bunların varlığından kimin haberi olur?...

- Sinek küçük ama mide bulandırıyor Ramiz Bey!

- Bunlar kime güvenerek böyle kanunsuz yürüyüşler yapıyorlar ki? Biz de yürüsek yürütürler mi acaba?

- Yürütürler yürütürler... Hele bir yürü Sağmalcılar'a kadar nasıl yürütürter adamı. Onlara gelince, onlar öyledir efendim. Onlar Milletin ekmeğini yer, milletin tersine işler yaparlar...

- Çok iyi söyledin! Bunlar haza milletin tersi yahu!...

- Bunlar millet "dur" dese yürürler, "yürü" dese dururlar... Dediğim doğru değil mi Hasan?... Sen niye gülüyorsun?

- Ağabey öyle dedin de aklıma bizim Gavur Recep'in eşeği geldi...

- Neden?

-Gavur Recep eşeğine "dur" derdi, eşek yürürdü; "yürü" derdi, eşek dururdu...

- Adamın adı "Gavur"a çıkmıştı ama bunlarla kıyaslamamalı onu değil mi?

- Öyle ya! Onun hiç olmazsa başörtüsü ile alıp veremeyeceği yoktu. Bunların tek derdi başörtüsü. Bırak şu çocukları, isteyen taksın istemeyen takmasın, o kendi bileceği iş... Zorla açtıramazsın ki başını...

- Doğru... Bizim karıların kızların başında da yarım buçuk örtüler var. Onu açtırsan kıyamet kopar.

- Bizimki yarım örtüyor...

- Senin gibi sarhoşa çok bile...

- Tamam! Dur... Ben birşey demedim...

- Kimsenin bir şey diyecek hali yok aslında... Biz görevimizi yapıyor muyuz ki?... Akşama kadar bu kahvehanenin köşesinde pinekleyip duruyoruz...

- Doğru söyledin ağabey... "Böyle başa böyle traş"

- Bırakın şu meseleleri artık... Memleketin kanunu var, hukuku var...

- Ama bunlar köpeksiz köyde dolaşıyorlar gibi ağabey!...

- Boş ver dedim ya!... Seslen şuradan Abbas'a yapsın bize birer profesör çayı...