meryem
Tue 28 December 2010, 09:46 am GMT +0200
2. Yetki ve Hürriyet
Fakat, esasen birinciye bitişik olan bir başkası mevcuttur. Gerçekten de hiç şüphe yoktur ki, yükümlülük terimi ile ifade olunan münasebet, iki farklı ve hatta tabiatları icabı hasmane temayüller göstermek eğiliminde olan iradeyi karşı karşıya koyan bir ilişkidir: otoritesini boş yere kullanmayarak kumanda eden kanun koyucu ve hürriyetini savunarak fiil ve harekette bulunan kişi. İmdi kanun koyucunun otoritesi, tesis ettiği kuralların, ifadelerini el değmemiş şartların değişmesinin hiçbir yerde onu sınırlamak veya hafifletmek üzere müdahalede bulunmadıkları son derece sağlam bir şekilde muhafaza etmeleri ölçüsünde saygı görür. Bu şartlarda ahlâk kanunu bir tabiat kanununa benzer hale gelir, ona konu teşkil eden insan sadece pasif bir şekilde ona katlanır ve onu körü körüne* uygular. Böylece katıksız yükümlülüğe zorunlu olarak hiçbir değere sahip olmayan hürriyet ve kölece itaat karşılık vermektedir. Fakat, o halde olayların akışında varlığı ya da yokluğu hiçbir şeyi değiştirmeyecek olan bu vicdan neye yarar? Şayet tam bir teşebbüs hürriyeti bahşetmek suretiyle, davranışta bulunan kişi memnun edilse dahi, işte tersi hasıl olacaktır: şahsî değerlendirmelerimize göre, tarafımızdan kabul veya red edilebilir olmak üzere emir basit bir tavsiyeye dönüşecektir.Bu çelişkili zorunluluklar karşısında bir tarafı tutmak mı yoksa bir uzlaşmayı denemek mi gerekir? Hangi taraf tutulacaktır? Hangi uzlaşma yapılacaktır? İşte, çözümlenmesi gereken sorun. Şimdi de onun çeşitli şekillerde nasıl çözümlendiğini görelim.Bölümün sonuna kadar, müteakip satırlarda, alışılagelmiş doktrinlerin tezadın iki önermesinde münhasıran biri veya diğerini tercihe az ya da çok büyük bir şekilde eğilim göstermelerine karşılık, Kur'ânî hal tarzının, ne şekilde söz konusu tüm tarafların tarafsız bir çözümü olarak mülahaza olunabileceğini göstermeyi kendi kendimize öneriyoruz. Bu çift yönlü tastikten berikini sonuca hasrolunacak olan müteakip paragrafa ayıracağız. Şu hale göre biz burada, biri evrensel ödevin uzlaşmaz otoritesini temsil eden, diğeri mantıkî olanın değişmezliğine karşı psikolojik alanın orijinalitesini savunan iki aşırı eğilimin tipik örnekleri olarak kendilerini gösteren carî iki nazariyenin karşılaştıkları güçlükleri vurgulamak suretiyle, ötekisinden başlıyoruz: Kant'ın nazariyesi ve Rauh'unki.