ehlidunya
Sun 3 October 2010, 12:28 am GMT +0200
Propaganda-i siyâset, yalana fazla revaç verdi
Git gide ve gele gele sıdk ve kizb ortasındaki mesafe azala azala, omuz omuza geldi; bir dükkânda ikisi beraber satılmaya başladığı gibi, ahlâk-ı içtimâiye bozuldu. Propaganda-i siyâset, yalana fazla revaç verdi.
Siyâset-i hâzıra, o kadar çok yalan ve hile ve şeytânât, içine girmiş ki, vesvese-i şeyâtîn hükmüne geçmiştir.
Sözler, s. 445
***
..git gide ve gele gele sıdk ve kizb ortasındaki mesafe azala azala, omuz omuza geldi; bir dükkânda ikisi beraber satılmaya başladığı gibi, ahlâk-ı içtimâiye bozuldu. Propaganda-i siyâset, yalana fazla revaç verdi.
Sözler, s. 452
***
Kur’ân-ı Hakîmin hizmetinin bütün siyasetlerin fevkinde bir ulviyeti var ki, çoğu yalancılıktan ibaret olan dünya siyasetine tenezzüle meydan vermiyor.
Mektubat, s. 52
***
Dokuz on sene evveldeki Eski Said, bir miktar siyasete girdi. Belki siyaset vasıtasıyla dine ve ilme hizmet edeceğim diye beyhude yoruldu. Ve gördü ki, o yol meşkûk ve müşkülâtlı ve bana nisbeten fuzuliyâne, hem en lüzumlu hizmete mâni ve hatarlı bir yoldur. Çoğu yalancılık; ve bilmeyerek ecnebî parmağına âlet olmak ihtimali var.
Mektubat, s. 64
***
..ahval-i siyasiye yalandan, hileden, şeytanî fikirlerden hâli değildir.
Mesnevî-i Nuriye, s. 78
***
Küfür, bütün envâıyla kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; Şark ve Garp kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Halbuki, gaddar siyaset ve zâlim propaganda birbirine karıştırmış, beşerin kemâlâtını da karıştırmış.
Hutbe-i Şamiye, s. 51-52
***
..garplılaşmak ünvanıyla, İslâmiyet milliyetinden istifade yerine, bütün bütün kuvve-i mâneviyeyi kırıp ve teselliyi mahveden ve metanetini kıran dalâlet ve sefahete ve yalancı politika ve siyasete dayanmak, ne kadar maslahat-ı beşeriyeden ve menfaat-i insaniyeden uzak bir hareket olduğunu, pek yakın bir zamanda intibaha gelmiş, başta İslâm olarak, beşer hissedecek. Dünyanın ömrü kalmışsa Kur’ân’ın hakaikine yapışacak.
Hutbe-i Şamiye, s. 78
***
..gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyâset-i rûy-i zeminin pek çirkin, pek gaddarâne hakiki sûreti görünmesiyle; elbette ve elbette, hiç şüphe yok ki, Şimâlde, Garbda, Amerika’da emâreleri göründüğüne binâen, nev-î beşerin mâşuk-u mecâzîsi olan hayat-ı dünyevîye böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak...
Sözler, Sayfa 140
LÜGATÇE
siyâset-i hâzıra: Şimdiki siyaset.
vesvese-i şeyâtîn: Şeytanların vesvesesi.
sıdk: Doğruluk.
kizb: Yalancılık.
ahlâk-ı içtimâiye: Sosyal ahlâk.
propaganda-i siyâset: Siyaset propagandası.
revaç: Sürüm, geçerlik, rağbet.
fevkinde: Üstünde.
beyhude: Boşuna.
meşkûk: Şüpheli.
hatarlı: Tehlikeli.
ahval-i siyasiye: Siyasî haller
hâli: Bir şeyden uzak, müstesna.
küfür: Allah’ın inkâr, inançsızlık.
nar: Ateş.
kemâlât: Olgunluklar.
dalâlet: Hak yoldan sapma.
sefahet: Yasak şeylere, zevk ve eğlenceye aşırı derecede düşkünlük.
maslahat-ı beşeriye: İnsanın faydasına olan işler, şeyler.
menfaat-i insaniye: İnsanın menfaati.
intibah: Uyanma.
hakaik: Hakikatler.
siyâset-i rûy-i zemin: Yeryüzü siyaseti.
şimâl: Kuzey.
emâre: Alâmet, nişan, eser.
nev-i beşer: İnsanoğlu.
mâşuk-u mecâzî: Mecazî sevgi, mecazî olarak ilgi duyulan, sevilen; mecazi sevgili.
fıtrat-ı beşer: İnsanoğlunun fıtratı, tabiatı.
hayat-ı bâkiye: Sonsuz hayat, ahiret.
Git gide ve gele gele sıdk ve kizb ortasındaki mesafe azala azala, omuz omuza geldi; bir dükkânda ikisi beraber satılmaya başladığı gibi, ahlâk-ı içtimâiye bozuldu. Propaganda-i siyâset, yalana fazla revaç verdi.
Siyâset-i hâzıra, o kadar çok yalan ve hile ve şeytânât, içine girmiş ki, vesvese-i şeyâtîn hükmüne geçmiştir.
Sözler, s. 445
***
..git gide ve gele gele sıdk ve kizb ortasındaki mesafe azala azala, omuz omuza geldi; bir dükkânda ikisi beraber satılmaya başladığı gibi, ahlâk-ı içtimâiye bozuldu. Propaganda-i siyâset, yalana fazla revaç verdi.
Sözler, s. 452
***
Kur’ân-ı Hakîmin hizmetinin bütün siyasetlerin fevkinde bir ulviyeti var ki, çoğu yalancılıktan ibaret olan dünya siyasetine tenezzüle meydan vermiyor.
Mektubat, s. 52
***
Dokuz on sene evveldeki Eski Said, bir miktar siyasete girdi. Belki siyaset vasıtasıyla dine ve ilme hizmet edeceğim diye beyhude yoruldu. Ve gördü ki, o yol meşkûk ve müşkülâtlı ve bana nisbeten fuzuliyâne, hem en lüzumlu hizmete mâni ve hatarlı bir yoldur. Çoğu yalancılık; ve bilmeyerek ecnebî parmağına âlet olmak ihtimali var.
Mektubat, s. 64
***
..ahval-i siyasiye yalandan, hileden, şeytanî fikirlerden hâli değildir.
Mesnevî-i Nuriye, s. 78
***
Küfür, bütün envâıyla kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; Şark ve Garp kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Halbuki, gaddar siyaset ve zâlim propaganda birbirine karıştırmış, beşerin kemâlâtını da karıştırmış.
Hutbe-i Şamiye, s. 51-52
***
..garplılaşmak ünvanıyla, İslâmiyet milliyetinden istifade yerine, bütün bütün kuvve-i mâneviyeyi kırıp ve teselliyi mahveden ve metanetini kıran dalâlet ve sefahete ve yalancı politika ve siyasete dayanmak, ne kadar maslahat-ı beşeriyeden ve menfaat-i insaniyeden uzak bir hareket olduğunu, pek yakın bir zamanda intibaha gelmiş, başta İslâm olarak, beşer hissedecek. Dünyanın ömrü kalmışsa Kur’ân’ın hakaikine yapışacak.
Hutbe-i Şamiye, s. 78
***
..gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyâset-i rûy-i zeminin pek çirkin, pek gaddarâne hakiki sûreti görünmesiyle; elbette ve elbette, hiç şüphe yok ki, Şimâlde, Garbda, Amerika’da emâreleri göründüğüne binâen, nev-î beşerin mâşuk-u mecâzîsi olan hayat-ı dünyevîye böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak...
Sözler, Sayfa 140
LÜGATÇE
siyâset-i hâzıra: Şimdiki siyaset.
vesvese-i şeyâtîn: Şeytanların vesvesesi.
sıdk: Doğruluk.
kizb: Yalancılık.
ahlâk-ı içtimâiye: Sosyal ahlâk.
propaganda-i siyâset: Siyaset propagandası.
revaç: Sürüm, geçerlik, rağbet.
fevkinde: Üstünde.
beyhude: Boşuna.
meşkûk: Şüpheli.
hatarlı: Tehlikeli.
ahval-i siyasiye: Siyasî haller
hâli: Bir şeyden uzak, müstesna.
küfür: Allah’ın inkâr, inançsızlık.
nar: Ateş.
kemâlât: Olgunluklar.
dalâlet: Hak yoldan sapma.
sefahet: Yasak şeylere, zevk ve eğlenceye aşırı derecede düşkünlük.
maslahat-ı beşeriye: İnsanın faydasına olan işler, şeyler.
menfaat-i insaniye: İnsanın menfaati.
intibah: Uyanma.
hakaik: Hakikatler.
siyâset-i rûy-i zemin: Yeryüzü siyaseti.
şimâl: Kuzey.
emâre: Alâmet, nişan, eser.
nev-i beşer: İnsanoğlu.
mâşuk-u mecâzî: Mecazî sevgi, mecazî olarak ilgi duyulan, sevilen; mecazi sevgili.
fıtrat-ı beşer: İnsanoğlunun fıtratı, tabiatı.
hayat-ı bâkiye: Sonsuz hayat, ahiret.