sumeyye
Mon 10 September 2012, 01:56 pm GMT +0200
4- Tarihimizde Cuma: [267]
İslâm ve müslüman Türkler’în tarihinde, dinî bayrapı günleri gibi; cumanın da müstesna bir yeri vardır. Fetihleri yeya cülûsları takiben hükümdar adına hutbe okunması ve para basılması, saltanat ve hakimiyetin birer sembolü olarak telakki edilmiştir.
Osmanlılarda, “cuma selâmlığı” adıyla anılan bu güne mahsus husûsî bir merasim vardır. II. Abdulhamit devrine kadar at ve bu devirden sonra araba ile bir camiye gelen padişah, burada maiyetiyle beraber cuma namazını kılar, sonra da halkın şikayet ve arzularına muhatap olurdu. Saraydan çıkarken, camiye girerken ve camiden çıkarken padişah alkışlanırdı. O zaman alkışlamak, el çırpmak şeklinde olmayıp alkışçıların yüksek sesle şunları söylemesınden ibaretti:
“Uğurun hayrola; yaşın uzun ola, yolun açık ola, saltanatına mağrur olma, padişahım senden büyük Allah var.”
İdmanlılar zamanında cumanın, ibadet ve o güne riayet için tatil günü olarak kabul edilmesi tanzimattan sonra başlamıştır. Ondan evvel, cuma günleri memurların cuma namazını kılabilmeleri için dairelerin uygun yerlerine mescid yapılmış ve minber konmuştur. Böyle bir yeri olmayan dairelerde çalışan memurlar da, yakın camilerde eumayı eda ederlerdi.
1924 tarihinde çıkarılan hafta tatili kanunu cumayı musevî, hıristiyan ve müslüman bütün vatandaşlar için tatil olarak kabul etti.
1935’te çıkarılan bir kanunla da hafta tatili cumartesi günü saat 13.00’ten başlamak üzere 36 saate çıkarılmış ve cumanın tatil günü olması terkedilmiştir. Son zamanlarda yapılan bir değişiklikle de hafta tatilinizin cuma günü mesai bitiminden sonra başlaması kararlaştırılmıştır.
Hırıstiyanlarda pazarın, yahudilerde cumartesinin tatil olması o güne mahsus dini merasim ve vecibelerin bir neticesidir. Türkiye’de yaşayanYahudilerin çoğu, resmen tatil olmadığı halde, işyerlerini tatil ederlerdi. Müslümanlarda istirahat ve yemekten fedakârlık ederek Cuma namazını kılmak için camilere koşarlar. Elimizde bir istatistik netice bulunmamakla beraber diyebiliriz ki Türkiye’de cuma günü camilerin topladığı cemaat ölçüsünde genç ve yetişkin insanları toplayabilen hadiseler çok nadirdir. Millî birlik ve beraberlik, halk eğitim: kalkınma seferberliği, salgın hastalıklar ve kötü alışkanlıklarla mücadele gibi çok önemli konularda, bu toplanmadan ve gönüllü dinleyişten, masrafsız olarak, azami istifadeyi sağlamak mümkündür. Ancak bunun için idarecilerle hatiplere önemli vazifeler düşmektedir:
İdareciler, her sınıf halkın bu ibadeti rahatça ve huzur içinde eda edebilmeleri için cuma günü hiç değilse öğle tatilini biraz uzatacak tedbirleri almalıdır.
Hatipler de Hz. Peygamber’in sünnetlerinden ayrılmayarak hutbeyi ölçülü tutmalı, halkı bizar etmemelidir.
Hele zuhri âhiri kılmadan veya imamla beraber dua etmeden camiden çıkan müslümanı kınamanın İslâm’da yeri olmasa gerektir.
[267] Karaman, İslam’ın Işığında Günün Meseleleri, s. 61-63.