- Sevgi aydınlıkta kök salar

Adsense kodları


Sevgi aydınlıkta kök salar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 14 July 2010, 02:53 pm GMT +0200
Sevgi aydınlıkta kök salar

Herkesin güneşi gece olunca batar
benim güneşim doğar her gece akşam namazında’

‘Kızgınlar coşkusuzdur, çığlıksız
Acı çekenler çığlıksızdır, çoşkusuz
Bizler kaldık geride, kentse durgun
Ne varsa sırtlandır, kurttur, tilkidir
Bir çığlık atayım dediğim de olur
Yinede bakıyorum sesim kısık…!
……………………………………
………………’geçelim

Aşkın yer değiştirdiği olur, soğuduğu olur , yaktığı olur

Oysa sevgi; yerinden, sevdiğinin yanından kalkmaz Soğumaz, kızgın değil; yakmaz, yakıcı değil

Aşk, kendinden yanadırBencildir,kendisi için ister

Kıskançtır Sevgiliye kendi için tapar,onu kendi için över

Oysa sevgi, sevilenden yanadır, sevilencildir Sevgili için ister Kendini sevdiği kişi için ister Onu onun için sever kendisi ortada değildir

Oysa, sevgide ,sevenin ve sevilenin dışında bir üçüncüsü yoktur Aşk ,kine ,öce erken dönüştür Bu da sevenin kendisini ortada görmemesi durumunda olur Oysa sevgiden oraya doğru kesinlikle bir yol yoktur Sevgiyi iyice bilip, iyice duyumsayan kişi kendisini ortada bulmayınca beklemeksizin, kolaylıkla… şaşkınlık verici, eksiksiz, büyük, görkemli, İbrahimce bir özveri ve fedakarlığa dönüşür İşte bu durumda artık darlığı kalmayan, artık kalması olanaksızlaşan kendisini, sevdiği aynada bir leke olarak değerlendirir Buyruk verir, gerçekçidir, içtenliklidir, kesin inançlıdır

Gösterişleri, yapmacıkları, değişik değişik tutumları yoktur Bu ise söyleyiş anı sözlerinin yakıcılığından anlaşılmaktadır  ‘O lekeyi aynanın üzerinden sil! Ayna artık yüzümü kendine görmeyeceğine göre yüzünde saçma bir leke kalmasın Serin, arı, duru düşlü aynan lekeli olmasın’ ‘Oysa aşk; ‘Ah! Benden sonra bu lekeyi silecek misin? Aynada başka bir leke olacak mı? Bundan böyle aynanın yüzü lekesiz mi kalacak? Yok,yok,yok!

Benden sonra, bu aynayı baştan başa karart Bu lekeyi aynanın bütün yüzeyine yay!

Aynaya toprak sür, başının üstüne yaş toprağı serpiştir, üstüne güneşin ışıkları bile uğramasın Benden sonra ışıldamasın, parlamasın Ah! Ne desem? Aynayı kır! Kır! Ufalt!

Oğlum, benden sonra bağrını yırt Saçlarını hep dağınık tut Kesinlikle gülümseme Kesinlikle yumuşak yataklarda yatma Kesinlikle uyuma Hep ağla Acımı olduğu gibi göğsünde hep saklı tut Mezarımın üzerinden kalkma, evine dönme Yaşamı, ben öldüm diye bırak Senin gülüş sesini, mutluluk ve özgürlük haberini duyarsa ruhum, mezarın içinde acı çekecektir Ah kendi mutluluğunla, mezar taşlarının altında acı çektirme bana!

Anlar, üzerime öyle güçlü, ağır adımlar atıp geçiyor; boğuluyormuşum gibi oluyor Neden, bilmiyorum bile! Ancak, biliyorum bir başkası içime ayak basmıştırBeni, artık kendi içimde sığamayacağım, durgunlaşamayacağım duygusunu verecek oranda güçsüzleştiren odur Kendi varlığımdan daha büyük bir duruma gelmişimBu giysiler dar geliyor bana artık

Bana:

Sevginin aşktan üstün olduğunu öğreten O’dur Aşk, görme engelli bir coşku, görmezlikten kaynaklanan bir bağdır Oysa sevgi, bilinçlice bir bağ; apaçık, duru bir görmenin sonucudur Aşk genellikle içgüdüsünden su içer, içgüdüden kaynaklanmayan başka bütün olgular değersizdir Oysa sevgi ruhun içinden doğar, bir ruhun yükselebileceği bütün yerlere, sevgi de onunla birlikte doruğa tırmanır

Aşk, gönüllerin genelinde benzer biçimler ve renkler gözlemekte olup, ortak nitelik, durum ve görünümler taşır Oysa sevgi her ruhta kendine özgü bir albeni taşır Ruhun kendisinden rengini alır Ruhlar da içgüdülerin tersine kendilerine özgü ayrı ayrı renk, tırmanış, boyut, tat ve kokular taşıdığından; ruhların sayısınca sevgiler olduğu söylenebilir

Aşk, kimlikle ilişkisiz değildir Dönemlerin ve yılların ilerleyişinden etkilenir Oysa sevgi; yaş, zaman ve kişiliğin ötesinde yaşar Onun yüksek yuvasına günün, çağın eli yetişemez

Aşk, her renkte, her düzeyde, somut güzellikle, gizli açık bağlantılıdır Schopenhauer’un deyişiyle; “sevgilinizin yaşına bir yirmi yıl daha ekleyin de onun duygularınızda bıraktığı doğrudan etkilerini gözlemleyin”

Oysa sevgi, ruhun içine öyle bir dalgınlıkla dalar; ruhun güzelliklerine öyle tutulup kendinden geçer; somut güzellikleri bambaşka bir biçimde görür Aşk; tufan, dalga, coşku, hindi niteliklidir Oysa sevgi durgun, dayanıklı, ağırbaşlı, arılıkla dolup taşar bir durumdadır

Aşk, uzaklık ve yakınlığa göre değişir Uzaklık uzun sürecek olursa azalır İlişki sürecek olursa değerini yitirir İlişki sürecek olursa değerini yitirir Ancak korku, umut sarsıntı ve acı çekmenin yanı sıra ‘görüşüm uzaklaşım’la diri, güçlü olarak kalabilir Oysa sevgi bu durumları bilmez Dünya başka bir dünyadır

Aşk, bir yönlü bir coşkudur Sevgilinin kim olduğunu düşünmez Öznel bir özcoşudur İşte bu yüzden hep yanlışlık yapar Seçimde hızla sürçer Ya da hep bir yönlü kalır Yine de yer yer benzeşmeyen iki yabancının arasında bir aşk kıvılcımlanır, olay karanlıklar içinde geçip birbirlerini görmedikleri için ancak bu yıldırımın düşüşünden sonra onun ışığında birbirlerini görebilirler İşte burada aşkın kıvılcımlanışından sonra seven ve sevilen birbirlerinin yüzlerine bakınca birbirlerini tanımadıklarını anlarlar Önemsiz bir sorun olmayan aşktan sonra gelen yabancılıklar ve anlaşmazlıklar çoktur

Oysa sevgi aydınlıkta kök salar Işığın gölgesinde yeşerir, büyür İşte bu yüzden hep tanışıklıktan sonra ortaya çıkar Gerçekte, başlangıçta, iki ruh birbirinin yüzünde tanıma çizgilerini okur Biz oluşları ise “tanışımdan sonra olur, iki ruh, iki kişi değil bir anda iki kişinin gerektirimler sonucunda biz olma duygusunu taşımaları olasıdırBu durum ise öyle duyarlı öyle uçucudur; duyumun ve anlayışın eli altından kolayca kaçabilmektedir Daha sonraları; birbirlerinin söz, davranış ve konuşma biçiminden yakınlığın tadını, yakınlığın kokusunu, yakınlığın sıcaklığını duyumsarlar İşte bu noktadan sonra birden, iki yoldaş kendiliklerinden sevginin uçsuz bucaksız çölüne ulaştıklarını, sevginin karartısız açık açık göğünün başlarının üzerinde sere serpe serilmiş olduğunu, inanışın aydın, arı, içtenlikli ufuklarının kendilerine açıldığını, tatlı okşayıcı bir esintinin gizli mihrabında, büyük bir rahip düşünün yere çizilmiş olduğu; yalnız, yabancı bir minarenin yakarışlarının acıklı iniltisinin sarstığı terkedilmiş bir tapınağın ruhu gibi hep başka göklerin, başka ülkelerin yepyeni esinlerinin iletileri ve başka bahçelerin güzel, gizemli çiçeklerinin kokularının birlikteliğinde oyuncu, tatlı, şen bir sevgi ve albeniyle kendisini hep bu ikisinin yüzüne, başına vurduğunu… kendi gözleriyle görür



Ali Şeriati